Dijital çağın şanslı isimlerindendir Sezen Aksu; CD’nin gündelik yaşamımıza girişi ile birlikte, fazla beklemeye gerek kalmaksızın, çoğu şarkısı-albümü disklere transfer edilmiş, raflara çıkmış, oradan da dinleyicisine-hayranına ulaşmıştır. Hiç şüphesiz böyle olmasının sebebi, Aksu’nun 90’lı yılların hemen başıyla birlikte müzik dünyamızda üstlendiği roldür. O tarihlerde Aksu, yalnızca bir yorumcu ve şarkı yazarı olarak değil, yaptıkları ve sunduklarıyla piyasayı etkileyici-belirleyici bir konuma ulaşmış ve bu da, Aksu’yu piyasanın en kıymetli, en vazgeçilmez isimlerinden biri haline getirmişti ve aynı zamanda, en tanınan, en çok satan isimlerinden biri...
MSR Production, supervizorlüğünü M.Nuri Karadeniz, sanat danışmanlığını ise çok önemli müzisyenlerimizden Yücel Arzen’in yaptığı bir dizi albüm yayınladı. Bu firma, “Arşiv Serisi” başlığı altında, Nezahat Bayram, Muzaffer Akgün, Yıldız Tezcan ve Gülden Karaböcek gibi, popüler müziğimizin çok önemli isimlerinin albümlerini raflara çıkardı. Bayram dışındakilerin şarkıları-türküleri daha önce CD yüzü görmüştü; Nezahat Bayram ise, ilk defa bu firmanın yaptıkları sayesinde CD yüzü görebildi, dijital çağa kenetlendi.
Gündoğarken’in yakışıklılarından Burhan Şeşen bir solo albüm daha yayınladı: “Bir İki Üç Tıp”. İlk solo albüm “Bir Düş Gördüm”ün üzerinden yıllar geçtikten sonra yayınlanan bu albüm, her zaman tek derdi müzik olmuş bir müzisyenin, günün hakim olan renklerine-eğilimlerine yüz vermeden yapabildiklerinin bir belgesi. Son yıllarda Türk popu, iki temel eğilimin etkisine girdi. Birinci eğilim bin yıldır yapılagelenlerin (sözde) çağdaş bir versiyonu. (Hande Yener’in yaptıkları ile özetlenebilecek) bu müzikal tür (deyim yerindeyse) ‘fişek’ gibi olmayı her şeyden önemli sayıyor ve müziğin ‘hız’ı her türlü standartın önüne geçiyor.
Şarkının böyle dediğine bakmayın siz; bu şarkıyı söyleyen Nermin Candan’ın da, plağı çıkartan Elif Plak’ın da hayatı bu plak sonrası epeyce değişmiş ve paraya para demez olmuşlardı 70'lerin ilk yarısında. Elif Plak; plakların çok satıyor olduğu o muhteşem dönemde arka arkaya bir dolu 45'lik çıkartmış plak şirketlerinden biri. Diğerlerinden tek farkı çok fazla şarkıcıyla çalışmamış olmaları. Onlara bağlı sanatçılar da ömrü billah onlara bağlı kaldı: Kerem Güney, Leyla Nur, Nermin Candan ve birkaç kişi daha. Şirketin temel taşı sayılan Kerem Güney' in "Aldırma Gönül" adlı 45' liği ortalığı kırıp geçirince, her şeyin önü açılmış ve oluşturulan Elif Stüdyo Orkestrası eşliğinde plaklar sık aralıklarla kaydedilip verilmişti piyasaya...
60 ortalarında, “Gönül Akkor’ın kız kardeşi” olarak basının ilgisini üzerine çekmiş olan Kamuran Akkor’un yükselişi, 1967 yılında Vasfi Uçaroğlu tarafından Berkant’ın yanına solist olarak seçilmesiyle başlar. Bir süre sonra hayatlarını da birleştirecek olan Akkor-Uçaroğlu ikilisi, (Berkant’ın “Samanyolu” ile en tepeye kurulmuş olması nedeniyle de) onlarca gazino çalışması yaptı ve bu çalışmalar Akkor’un ilk plağının büyük bir heyecanla beklenmesine sebep oldu.
Ayten Alpman örneği tamamen tesadüfi. Dizinin senaristlerinden Mehmet Bilal Dede’nin Alpman’a olan özel sevgisi – tutkusu bu gelişmelere yol açtı. Dede, bin başka şarkının uyabileceği bir yere Ayten Alpman’ın “Ben Varım”ını seçti ve her şey son derece hızlı gelişti. Şarkı birkaç kere dönmeye başladıktan sonra ezberlendi-sevildi ve plakçılarda aranmaya–sorulmaya başlandı. Hem şarkının hem de şarkıcının popülerliği hala sürmekte. Bir–iki hafta önce başka bir gelişme de oldu, Ayten Alpman’ın bizzat kendisi diziye sızdı; kaç hafta sürer bilinmez ama Ayten Alpman artık “Aliye”nin oyuncularından biri.
BaBa ZuLa, günümüzün değil, geleceğin müziğini yapmakta. Onlar bu iddiada hiç bulunmadı ama, yapılan iş ortada. Bu nedenle, dinleyicinin, elinden gelen her türlü gayreti gösterip, albüme sızma becerisini göstermesi gerekmekte. Bunu bir tür oyun haline bile getirebilirler. Duyulan “ses”lerin ne olabileceği / nasıl bir aletten çıkabileceği üzerine yürütülen tahminlerle başlayıp, Mad Professor damgası arama-bulmaya kadar varan bir oyun.
Nedense hep “Telespor” programlarındaki hali ile hatırlarım Ayla Dikmen’i. Siyah-Beyaz tek televizyon kanalımızın, bütün bir pazar öğleden sonrasını kaplayan programıydı Telespor. Bunaltıcı Pazar günlerini daha da bunaltıcı hale getirmek için elinden geleni ardına koymayan bu programın aklımda kalan en hoş anıları hep Ayla Dikmen’ le ilgili... Sanatçı ‘Aşk Defteri’ ni açtığında her şey değişirdi... Sıkıntılar dağılır, yüzlere muzip bir ifade yerleşir ve gözler ekrana yapışır kalırdı...
Ceza’nın “Yerli Plaka”sı yola çıktı. “Hadi kemeri tak!” komutuyla trafiğe karışan Ceza, bu komutunun hemen ardından diğer komutunu veriyor: “Kedi gibi pısma ayağa kalk!” Emri olur! Ceza’nın söyledikleri-saydıkları birer ‘emir’ gibi sahiden; yapılmadığında, yerine getirilmediğinde ‘bir ceza’ ile karşı karşıya kalacağımızı düşündüğümüz-bildiğimiz emirler silsilesi gibi! Çizme seslerinin eşlik ettiği bir emirler ve cezalar silsilesi. Elimizi ayağımızı dolaştıracağımız bir ‘metafor’ kördüğümü yaratmak değil niyetimiz ama eldeki ‘isim malzemesi’ ne yazık ki bu; “Yerli Plaka Ceza”.
70’li yıllarda çok sevip bağrımıza bastığımız Anne-Marie David’in de nihayet bir diski oldu. 80’li yılların sonunda başlayan CD furyası 90’larla birlikte çok hızlanmış ve 2000’lerin gelmesiyle de CD’siz kimse kalmamıştı. Tabii yurt dışından söz ediyoruz, bizde büyük bir çoğunluğun şarkıları hala plaklar-kasetler üzerinde bekliyor. Ama yurt dışında bile, hala şarkılarına dijital bir ortamda ulaşılamayan (az da olsa) birileri vardı ve Anne-Maricik de bunlardan biriydi.
Odeon, çok başarılı pop serisi “Bak Bir Varmış…”tan sonra Türk müziğine geçiş yaptı ve “İnleyen Nağmeler”in emsalsiz yaratıcısı Zeynettin Maraş’ın öncülüğünde (ve Zeynep Göktürk’ün koordinatörlüğünde) “Evvel Zaman İçinde” adlı yeni bir seri başlattı. ‘Türk müziği’ (daha çok pop katalogu ile adını duyurmuş) Odeon’un, elbette yabancısı olduğu bir alan değil. Yıllar yılı ülkemiz müzik piyasasına son derece başarılı bir biçimde öncülük etmiş olan firmanın kataloğunda, aslında her türden, her eğilimden şarkı ya da şarkıcı mevcut.
Popüler müziğimizin 70’li kuşağından üç büyük yıldız, birbirine yakın tarihlerde yeni single ya da albümlerini yayımladı. Seyyal Taner ve Nil Burak ‘single’dan biraz daha uzunca bir formatta sundu yeni şarkılarını; Yeliz ise, 70’li yıllara bir güneş gibi doğan o muhteşem şarkıların hepsini, “En İyileriyle” adlı tek albümde topladı.
Bazı yorumcular öyledir, şarkılarını söyler ve bırakır orta yere; ihtiyacı olanların nasılsa gelip alacağını bilerek, hatta bundan emin olarak. 2009’un Temmuz’unda çıkmıştı ilk “Cihan”. Çok sayıda insan bu albümün çıkışıyla birlikte haberdar oldu Birsen Tezer’den ama çok sayıda eski bilen, hatta çok iyi tanıyan ve çok seven de vardı.
Mehmet Güreli de alem adam. Boydan boya “odalarda ışıksızım” teması üzerine kurulmuş bir müzik piyasasına “kendi odası” ile girmeye kalkışıyor. Bu da yetmiyor, albüm sonrası söylediklerinde-anlattıklarında; bu odada keyfinin yerinde olduğunu, kimse dokunmasa, kendi kendine bin yıl yazabileceğini – çizecebileceğini söylüyor. “Keyfi yerinde” dedim ise lafın gelişi elbette. Odaya yapılan yolculuğun en önemi nedeni bir “keyif alma” isteğinden ziyade; bunalımların, sıkıntıların, vazgeçişlerin, terkediş ya da edilişlerin; başkalarını araya katmadan, bir başına, “bir odada” anlatılmaya - atlatılmaya çalışılması…
Pamela (Spence), geçen yıl ilk albümü “Eğer Dinlersen”i yayınladığında epeyce kişinin hayranlığını kazanmış, taze ve saf tavrıyla, ülkenin rock ortalamasını daha ileri bir noktaya çekeceği konusunda umut uyandırmıştı. Bunun olmaması için de bir neden yoktu ortada. Üç – dört yıl kadar Teoman’ın arkasında vokal yapmış (ve muhtemelen Teoman’ın başarısında büyük pay sahibi olmuş) bu gencecik kız sıkı bir şekilde çıkmıştı karşımıza ve işin aslına bakarsınız, bundan sonrası ona değil bize kalıyordu: Albümü alacak, dinleyecek, evirecek – çevirecek, üzerinde düşünecek ve kıza hakkını teslim edecektik.
Herkesin çoktan unuttuğu, ancak çok meraklı bir avuç insanın takip etmeye devam ettiği Mina, yeniden çıktı önümüze. Sony; önce sanatçının son albümü “No 0” yu çıkardı piyasaya, sonra da geçtiğimiz yıllarda İtalya’da epeyce gürültü koparmış Adriano Celantano’lu “MinaCelantano” yu. Sırada diğerleri varmış. Telif konusunda anlaşma sağlanabilen diğer Mina albümleri de bir bir çıkarılacakmış. Aşağı yukarı, son on beş yıldır, hiç gündemimizde olmamıştı Mina. Oysa Mina, bütün 60 ve 70’ler boyu çok popülerdi ülkemizde.
70’li yıllarda çok sevip bağrımıza bastığımız Anne-Marie David’in de nihayet bir diski oldu. 80’li yılların sonunda başlayan CD furyası 90’larla birlikte çok hızlanmış ve 2000’lerin gelmesiyle de CD’siz kimse kalmamıştı. Tabii yurt dışından söz ediyoruz, bizde büyük bir çoğunluğun şarkıları hala plaklar-kasetler üzerinde bekliyor. Ama yurt dışında bile, hala şarkılarına dijital bir ortamda ulaşılamayan (az da olsa) birileri vardı ve Anne-Maricik de bunlardan biriydi. Bim bam bom: Onun da artık bir CD’si var. Anne – Marie’nin albümü “Je Suis L’enfant – Soleil” adını taşıyor ve Fransa’da geçen ay yayınlandı. Albümün yayınlanmasıyla birlikte, cümle eski 45’likçilerin bir takıntısı daha çözülmüş oldu. Diskleri hala elde edilememişlerin listesinden Anne- Marie silindi, “Darısı diğerlerinin başına” dendi.
Tangonun ülkemizdeki öncü isimlerinden Necdet Koyutürk’ün oğulları Erdener ve Özdener Koyutürk kardeşler, şartlar başka türlüsünü emrediyor ya da işaret ediyor olmasına rağmen, doğru bildikleri yolda yürümeyi sürdürüyorlar. “Tangoya devam!” diyorlar bir başka deyişle; iki kardeşten daha aktif olan Erdener Koyutürk, EKO adlı firması vasıtasıyla, uzun aralar vermeksizin yeni albümler yayınlıyor. Bunların büyük bir kısmı da tango üzerine; bir seri ve sıra dahilinde yayınlanan bu albümler dokuz adedi buldu. “Tango Enstrümantal” (Necdet Koyurürk Orkestrası) dizinin sekizinci, “Altın Tangolar” (Erdener Koyutürk) ise, dokuzuncu albümü olarak yayınlandı, yakın bir tarihte.
“Sevemem Artık” bundan daha da fazlasını yaptı. 1972 yılı ortalarında stadyumları dolduran her türden taraftarın taktığı bu şarkının, o günden beri girmediği biçim kalmamıştır. Bir Galatasaraylı olmakla her zaman övünmüş Ömür Göksel’in bu şarkısı, en son “I Love You Hagi” şeklini almış ve Göksel’i zevkten mest etmişti. Belki bu Hagili slogan nedeniyle, belki de zaten şarkının orijinal adının çağrıştırdığından dolayı, bu son albümde şarkı “I Love You Baby” adını almış.
Hikayeyi tekrar edelim size (gayret gayret, hatırlasanıza): Moda Yolunda karşılaştık biz Marc Aryan’la; ya da moda yoluna, uğruna. 60’ların ilk yarısı; “pop müzik” denilen ve bize yabancı bir tür olduğu konusunda kimsenin kuşkusu olmayan bir müzik türü, başını almış gitmiştir. İlham Gencer, Fecri Ebcioğlu’nun katkılarıyla “Bak bir varmış, bir yokmuş…” diyerek masala başlamış; eksik olmasın Tülay German-Erdem Buri çifti, Erol Büyükburç ve Alpay-Doruk Onatkut ikilisi de çok geç kalmadan bu masala iştirak etmişlerdir.
Ekim 11… Sonbahar yedinci sanatın mevsimi! Vizyon hız kesmiyor… Bu arada bir film festivali biterken, diğeri başlıyor. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali sona erdi. Filmekimi start aldı. 23. kez Sonbaharda sinemayı taçlandıran filmekimi, 4-13 Ekim arasında İstanbul’da, 10-13 Ekim’de Diyarbakır’da, 17-20 Ekim’de Ankara’da ve nihayet 24-27 Ekim tarihleri arasında İzmir’de izleyicisiyle buluşacak. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali ise 5-12 Ekim tarihleri arasında düzenleniyor... Dördü yerli yapım olmak üzere toplam sekiz yeni film, 11 Ekim haftasına merhaba diyor! Şehir dışında bulunduğumdan ve kimi filmler adına düzenlenen basın gösterimlerine katılamadığımdan dolayı 11 Ekim haftasının filmlerine yapım notlarıyla değineceğim.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
‘Dengeler’ bir sokak boksörü olan Ferit Kamacı’nın ayakta kalmak için çabalarken mafyanın hedefi olmasını ve bir intikam mücadelesine girmesini anlatıyor. Süleyman Mert Özdemir imzalı yapım dinamik bir anlatıma ve kurguya sahip. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/12.10.2024)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Bu yıl da Adana Altın Koza Film Festivali’ni takip etme fırsatımız oldu. Ulusal Uzun Metraj yarışmasındaki tüm filmleri izleyebildim. Genel olarak belli bir seviyenin üzerinde bir seçkiydi. Geçtiğimiz bazı yıllarda olduğu gibi, çok zayıf dediğimiz film olmadı. Geri kalan seçkiden, üç de yabancı film izleyebildim. Bunlar da başarılı filmlerdi. Önce Ulusal Yarışma filmlerine, sonra da izlediğim yabancı filmlere bir göz atalım.
Esra İçöz ile İhsan Güvenç, müzik tarihimizde iz bırakmış eserleri bugün 20.30’da TRT Müzik’te yayınlanacak Senin Şarkın programında icra ediyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Sinema yazarı ve eleştirmen Olcay Bağır'ın 'Sinesözlük-Sinemaya Giriş' kitabı Kara Karya yayınları etiketiyle satışa çıktı. 344 sayfalık yapıt basın bülteninde şöyle özetleniyor:
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.