Pop müziğimizin ilk ve en büyük yıldızlarından Erol Büyükburç yeni bir albüm yayımladı; pop şarkılardan değil, tangolardan müteşekkil bir albüm. “Türk Popunun Kralı Türkçe Tangolar Söylüyor” gibi çok iddialı (ama öte yandan haklı ve karşılığı da bulunan) bir üst başlığa sahip albümün ismi “Koyutürk Tangolarıyla Erol Büyükburç”. “Koyutürk Tangolarıyla…”, Koyutürk ailesinin hala aktif bireylerinden Erdener Koyutürk’ün EKO firmasınca yayımlandı.
Yıllar yılıdır Yunanlıların göz bebeğiydi Haris Alexiou, neredeyse ilk plağından beri. Ama kaç zamandır bütün dünyanın peşinden koştuğu biri artık. Bütün Avrupa’nın, Amerika’nın, Japonların ve hatta bizlerin… Ülkemizde de hatırı sayılır miktarda hayranı var Alexiou’ nun. Bu hayranlar, kırk yılda bir tesadüfler sonucu bir araya geldiklerinde durmaksızın Alexiou’dan konuşur, sahip oldukları albümleri sıralar yarıştırır, şarkıları dillerinin döndüğünce (çoğunlukla dönmediğince) mırıldanır, perdeyi şarkıların Türkçe versiyonları ile kapatırlar.
Candan Erçetin'in ikinci albümü ‘Çapkın’ birkaç ay önce yayınlandı. Albümün açılış klibi, albümle aynı adı taşıyan şarkıydı. Şarkıyı ilk dinlediğimde ve sonra klibi seyrettiğimde, Candan Erçetin'in tastamam ‘on ikiden’ vuracağını düşünmüştüm. Çok güzel bir şarkıydı ve TransGlobal Underground da fazla olan her şeyi atmış ve çok sağlam bir mix yapmıştı. Ama öyle olmadı...
Tanju Okan’ın epeydir beklenen, çoktan beridir sözü edilen best of’u nihayet yayımlandı. Kiss Müzik’ in, Türk popunun en önemli firmalarından biri olan Odeon ile iş birliği yaparak yayımladığı bu albüme CenAjans da katkıda bulunmuş... ‘Best of / Bir Zamanlar’ adlı albüm türlü çeşitli açılardan çok çok önemli bir albüm. Ama aynı zamanda, telif konusunda ülkemizde mevcut karışıklığın da bir göstergesi gibi..
İlhan İrem: Türk popu’nun gelmiş geçmiş en önemli seslerinden biri üç. Türk Popu’nda, ilk gününden son gününe kadar, yalnız ve yalnızca kendi besteleri ve yoğunlukla kendi yazdığı sözlerle yoluna devam etmiş tek sanatçı... En popüler, en ünlü zamanlarında bile, şöhretini tehlikeye atmaktan korkmayan, elde etmiş olduklarının üzerine kapanıp başını kuma gömmeden, yılmadan yorulmadan yeni yollar arayan, deneyen, araştıran ender sayıda şarkıcılarımızdan...
Vokaliz elbette Voice Male’in izinden giden yeni bir grup. Yaptıkları müzik böyle, iddiaları da bu. Ama yine de farklılar. Farkın önde geleni, Vokaliz’in müziğini icra ederken işin içine espri-parodi katıyor oluşu. Kabul edelim ki, gitar sesi çıkarmaya çalışırken ağzını eğip büken, keman sesi çıkarmaya çalışırken yanaklarını şişirip şişirip söndüren bir ‘insan’, başka bir şey yapmasa da komiktir. Neyse ki Vokaliz de bunun farkında ve bu konuyu bile isteye ‘repertuar’ına dahil etmiş.
Bu sefer 'Gönül' sayfasını açtı Kayahan. Hem sanatçı, hem firması Universal; "Gönül Sayfam" ın yeni bir sayfa olduğunu söylüyor ama, aslında Kayahan, bir önceki albümde kaldığı yerden devam etmiş. Aynı şarkılar, aynı dünya, aynı hava… Hep aynı şarkıyı yazıyor ve söylüyor Kayahan. Ama her seferinde de, bu şarkılar dinleyicisini buluyor. Dinleyici de; her yeni albümle birlikte, her yeni şarkı eşliğinde; artık çekip gitmiş ama her an döneceği umulan 'sevgili' için yeniden göz yaşı döküyor, dünya yıkılsa beklemekten vazgeçmeyeceği konusunda bileniyor…
Gündoğarken’in bir albümü daha çıktı. “Gündoğarken’99” un üzerinden çok fazla bir zaman geçmemişken, grup hayranlarının önüne yepyeni bir albüm daha sürdü. “İstanbul Atina İstanbul” olarak adlandırılmış ve gerçekten bu iki şehir arasında mekik dokunarak oluşturulmuş bu albüm, her zaman bilip sevdiğimiz Gündoğarken’i bir kere daha, yine çok dokunaklı şarkılarla getiriyor önümüze.
Ajda Pekkan'ı sahnede seyretmek başka bir şeydir. Plaklar, şarkılar, albümler tamam, onları da hiçbir zaman dinlemeye doyamam edemem ama, Superstar'ı sahnede seyretmenin tadına doyulmaz. Yıllar yılıdır değişmedi bu; Ajda Pekkan'ın sahneye çıkacağını her duyduğumda yerimde duramaz olurum. İki elim kanda bile olsa gider seyrederim Ajda Pekkan'ı. Gazino, kulüp, o mekan şu sahne ayırımı yapmadan koşarım peşinden. Fuar zamanı, sırf onu seyredebilmek için İzmir'e gitmişliğim de vardır.
Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde başlayan müzik yaşamı sırasında ve sonrasında Emin Ongan ve Arif Sami Toker gibi isimlerle çalışan Şükran Ay, profesyonel müzik dünyasına da gecikmeden adım attı. 50’li yılların hemen başlarında, dönemin en önemli mekanlarından olan Çiftesaraylar’da sahneye çıkan Ay’ın (*) sahne başarısı, bir zaman sonra plaklarla da desteklendi ve Ay 60’lı yıllara ‘çok meşhur’ bir isim olarak adım attı. Ama bu ün ve popülerlik, 60’lı yılların getireceklerinin yanında fazla bir şey de sayılmazdı.
Sony&BMG, kısa bir zaman önce “Türk Halk Müziği” adlı bir dizi yayınlamaya başladı. Bu diziden Ali Ekber Çiçek, Yıldıray Çınar, Aşık Mahzuni Şerif , Muzaffer Akgün, Nuri Sesigüzel ve Neşet Ertaş gibi önemli isimlerin albümleri yayınlandı. Bir de Yıldız Tezcan’ın albümü… “Gurbet Yolu” alt başlıklı bu albümde, Tezcan’ın o yanık sesiyle söylediği ve tamamıyla da ortalığı ateşe verdiği türkülerinin önemli bir bölümü yer almakta. 2000 yılında yayınlanan ve Tezcan’ın ‘millenium’ çağını açtığı albümü “Görüş Günü”nden sonra yayınlanan ikinci Tezcan CD’si bu albüm; ama 60’ları olduğu gibi (yani orijinal versiyonlarla) günümüze taşıyan ilk CD.
Keyiften perişan olunsa yeridir. Arka arkaya olağanüstü albümler sürülüyor piyasaya; bu yazı çok derli toplu geçireceğimiz anlaşıldı. Mor ve Ötesi ile Rashit’in albümleri bu derli topluluğun uç noktası (hatta ‘ve ötesi’) mesela; dinleyecek, belki değişmemiz gerektiğine karar verecek, belki olduğumuz gibi kalmaya karar vereceğiz. Ama düşündüklerimizin, kafamızdan geçenlerin başkalarınca da paylaşıldığını, ciddiye alınıp üzerinde kafa yorulduğunu görecek ve umut etmeyi sürdüreceğiz. Kendimiz, çevremiz ve ‘yarın’ımız için bütün kapıların henüz kapanmadığını, hala bir şeylerin değişebileceğini-değiştirilebileceğini düşüneceğiz…
Bazen insanın önüne hayal ettiğinden daha fazlası çıkar; “Bu şartlar altında mümkün değil olmaz!” denilen şeyler olur, kesilmiş umutlar (bir kez daha) yeşerir. Öyle albümler (hem de arka arkaya) yayınlanır ki, bu albümlere kulak verdiğiniz sırada olanlar olur, kendinizi daha ‘iyi’ hisseder, ayaklarınızın daha ‘sağlam’ yere basmaya başladığını görürsünüz. Artık ‘insan’ olduğunuzdan utanmaz olur, bugüne olmasa bile ‘yarın’a yeniden inanmaya başlarsınız. “Boş bir hayal bu!” dersiniz çoğunlukla ama şarkılar bu boş hayali bile inandırıcı kılabilir; yürekten, büyük bir aşk ve istekle seslendirilmiş olmaları şartıyla…
12 Eylül, memleketin – hayatın her alanını olduğu gibi, popüler müziğimizi de derin bir şekilde etkiledi, değiştirdi. Bu tarih, müziğimizde ciddi bir kırılma noktasına tekabül ediyor. Marmarisli (şimdi galiba Bodrumlu) ‘ressam’ ve şürekası, “Başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş ‘Devlet’e yeniden işlerlik kazandırmak, tezat ve suskunluğa bürünmüş anayasal kuruluşlar”ı ‘o eski özlenen’ hallerine getirmek için “ülke yönetimine bütünüyle el koymuş ve bu ‘bütünüyle’ sözcüğü hemen ilk gün ile birlikte lafta kalmamıştır. ‘Müzik’ de, bu ‘bütün’ün bir parçasıdır ve ‘paşa’larımıza göre, bu alanı da hizaya sokmak şarttır!
Kalan Müzik, Nilüfer Saltık’ın projesi olan “Yeşilçam Şarkıları”nın ilk basamağı olan Belkıs Özener’in “Sahibinin Sesinden” albümüyle büyük bir sürpriz yaptı. Piyasanın tüm olumsuz şartlarına rağmen bu albüm çok sattı, Belkıs Özener’e hak ettiği şöhreti getirdi ve ‘o eski günler’e duyulan alakanın seviyesini tepelere çıkardı. Bu düşük bütçeli albümün, büyük paralar sarf edilmiş albümlerin her birini sırayla saf dışı bırakması hemen hemen herkese ‘mucize’ gibi göründü.
‘Eurovision Kraliçesi’ olarak da kabul edilen Helena Paparizou’nun son albümü “Iparhi Logos”u ise (bu sefer Şemsettin Göktaş farkıyla) Sony&BMG sundu piyasaya. Double bir albüm bu ama tek disk fiyatına satın alınabilmekte. “Gigolo” ile açılıp, albüme ismini veren “Iparhi Logos”un bir remix’i ile kapanan albüm, Antigue adlı grup ile kendini gösterebilme imkanını bulmuş Paparizou’nun, ülkesinde neden ‘pop kraliçesi’ olarak genel kabul gördüğünü çok iyi bir şekilde gösteriyor.
Ajda Pekkan sevgisinin, yalnızca şarkı ve albümlerle sınırlı kalması mümkün değil elbette; sayısı epeyce olan filmler de, her Ajda Pekkan hayranının ilgi alanına giriyor. Benim de öyle. Televizyonda denk geldiğinde hiç kaçırmam bu filmleri, defalarca seyretmiş olsam bile bir daha bakarım. Eşi benzeri olmayan bir eğlence sunmakta bu filmler; üstelik Superstar, büyük bir kısmında şarkı söylemeyi de ihmal etmemiş, çoğunlukla plak haline gelmemiş şarkılar...
Müzik dünyamızın küçük ama çok önemli-farklı firmalarından Anadolu Müzik, kapılarını bu toprakların en ‘dört dörtlük’ müzisyenlerinden Ali Ekber Çiçek’e bir zaman önce açmış ve “Yolumuz Gurbete Düştü” adlı olağanüstü güzellikte ‘arşiv’ albümü yayınlamıştı. Daha çocuk yaşta ‘bağlama’ya gönül veren, geçen zaman ile birlikte bu ‘sihirli’ enstrümanın üstadlarından, bilir kişilerinden biri haline gelen Ali Ekber Çiçek, yıllar yılıdır bütün benliği-gücüyle yalnızca ‘müzik’ için çalışmakta, çabalamakta.
Yazdığı-söylediği her ama her satır ile, dinleyicisinin ruhuna sızabilmiş bir ozandır da; bu nedenle, dinleyicisi Ferah’ın daima peşindedir; O neredeyse onlar da oradadır. Giderler, dev pankartlar açarlar, tezahürat yaparlar; her ama her şarkıya haykırırcasına eşlik ederler. Ve bu son albüm de, bütün bunları rahatlıkla yapabilecekleri şarkılarla kaynıyor. Şimdiden net bir biçimde görülebiliyor; Ferah’ın ilk konserinde, salonu tıklım tıklım dolduranlar hep bir ağızdan şöyle haykırıyor olacaklar: “Benim adım orman, örtü yaptım yapraklardan, serdim herkesin üstüne, biz hepimiz uyuduk bittik yalnızlıktan…”
Yeni albümde Mirkelam’da alıştığımız, sevdiğimiz ne varsa mevcut. Ama Mirkelam bu, onda hiç kendini tekrar edecek göz var mı, onda alıştığımız ve sevdiklerimizin hepsini bambaşka bir yapının içine tek tek, ince ince yerleştirmiş. Bir hikaye anlatıyor bu sefer, hem de “giriş-gelişme-sonuç” gibi klasik bir yapıya bağlı kalarak. Hikayenin yapısı klasik ama içi/içeriği ancak Mirkelam’dan beklenebilecek kadar farklı; esprili, şakalı, başta kendisiyle olmak üzere herkesle kafa bulmalı, bazen vur patlasın çal oynasınlı, ama aynı zamanda (bir yerlerinde ambülans talep edecek kadar) kavgalı/gürültülü.
Bir hafta sonra Eylül’ü de uğurlayacağız… 20 Eylül vizyonu geldi çattı! Vizyon filmlerinin tanıtımı ve artık sizin de ilgiyle takip ettiğiniz ‘Sinema Tarihinden 5 Klasik’ ‘Hafta Sonu Aile Sineması’ ve ‘Tarihte Bu Hafta’ bölümleri dışında, haftalardır artık tarihte ve anılarda kalmış bir Kadıköy sinemasını anımsatıyorum sizlere. Devam ediyoruz! 18 Eylül Çarşamba günü vizyon görecek olan Güney Kore yapımı müzikal belgesel ‘Jung Kook: I Am Still’ dahil olmak üzere, ikisi yerli yapım, toplam dokuz yeni film merhaba diyor 20 Eylül vizyonuna!
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
‘Ayrılış’ ölümcül bir hastalığın pençesindeki 15 yaşında bir kızla karşısına büyüyüp küçülebilen bir papağan suretinde çıkan ölümün yarenliği üzerine bir öykü anlatıyor. Daina Oniunas-Pusic imzalı yapım bir annenin evladını yaşatmak adına verdiği mücadelenin yanı sıra Tanrı’nın varlığı, öte dünya gibi meselelerde de dolaşıyor. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/14.09/2024)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Yine bir hafta boş geçtikten sonra, vizyondan yeni notlarımızla karşınızdayız. Bu sefer, elimizde birikmiş epey film var. Önce, yaz sonunun güzel sürprizlerinden biri olan, Strange Darling’e bir göz atalım. Sonra sürprizli başka bir film olan Blink Twice’a bakalım. Yapay zeka, hepimizi dinliyor filminden sonra, yılın en büyük başarısızlıklarından biri olan The Crow, gerçekten o kadar kötü müydü diyelim. Aylin Tezel’in fena olmayan aşk filminden sonra, ülkemizdeki Rus seyirciler için gösterime girmiş gibi gözüken bir filme bakalım. Son olarak iyi bir film olmayı, ucundan kaçıran Lavinya ve hiç öyle bir potansiyeli olmayan Sen de mi? filmlerini inceleyelim. Haftanın kapanışı da yine İngiltere’den bir tiyatro kaydı ile olsun.
Birbirinden güzel eserlerin icra edildiği bir TRT klasiği "Akşam Sefası" programı, bugün 21.00'de TRT Müzik'te.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Sinema yazarı ve eleştirmen Olcay Bağır'ın 'Sinesözlük-Sinemaya Giriş' kitabı Kara Karya yayınları etiketiyle satışa çıktı. 344 sayfalık yapıt basın bülteninde şöyle özetleniyor:
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.