Müzik açısından fena bir yıl geçirmedik. En azından, bu satırların yazarı başta olmak üzere, bazı Baykuş’ların “Müzik piyasamız tamamen bitti, gitti, battı, kalmadı” ya da benzeri kehanetleri, bu yıl da gerçekleşmedi. Eh, evet; ucu ucuna kendi yağında kavrulabildi demek de mümkün ama sonuçta batma filan yok. Gerçi, daha az albüme talim etmek zorunda kaldık. Daha da az konser ya da şenliğe-festivale. Ama zaten kaç zamandır, böyle olacağı söylenegelmiyor muydu?
Müzik endüstrimizin (ya da piyasamızın) tamamen çöktüğü bir yıl oldu 2006. Bunun işaretleri önceki yıllardan alınıp durulmaktaydı ama bu kadarını kimse tahmin etmiyordu doğrusu; satışların bu kadar düşeceğini, karların bu kadar dibe vuracağını, renklerin bu kadar solacağını kimse beklemiyordu. Ama oldu. Oldu ve şu an her şey tam olarak dip noktasında. Hiçbir firma ya da prodüktör yeni isim aramıyor, yeni proje geliştirmiyor. Yalnızca, bir şekilde kapılara kadar gelebilen ‘hazır master’lar alınıyor, biraz cila-biraz promosyon zerk ediliyor ve öyle idare ediliyor. 2007’de bu kadarı da kalmayabilir; yani firma ve prodüktörler, “Biraz cila, biraz promosyon da kalmadı, haydi başka kapıya!” da diyebilir.
Popüler müzik piyasamız zor bir yılı geride bıraktı; satış rakamları (hem adet hem de YTL olarak) dibe vurdu, ‘korsan’ ve internet üzerinden ‘download’ sorunları iyice ağırlaştı, firmaların eli kolu bağlandı, kimsede yeni yollar, farklı isimler denemek için moral kalmadı. Ama bütün bunlara rağmen, 2005 yılı içerisinde de, yüzlerce kötü (hatta bir kısmı beş para etmez) albümün yanında iyi albümler de yayınlandı. Bu iyi albümler sayesinde, Mor ve Ötesi’nin dünyanın yalan söylediğini ilan ettiği çalışmasından itibaren yükselen alternatif hareket sönmeye yüz tutmadı, (harareti biraz azalmış olsa da) devam etti.
Gönlünde üç – bes star’a yer olan benim gibi insanların banko isimlerinden biridir Nilüfer; kimi Ajda Pekkan / Sezen Aksu / Nükhet Duru üçlüsünün arasında bir yer ayırmıştır ona, kiminin ilk üçünde ya da ilk beşindedir. Ama, bu kadar isme aynı anda tapıyor olmayı hiç anlamayıp saçma bulan, hayranlık dediğin şeyin, dört başı mamur bir şekilde ancak tek bir isme layıkıyla yapılabileceğini ölümüne savunan bir kesimin, hiç olmazsa bir kısmının da bir numarasıdır sanatçı.
Popüler müziğimizin geçmişinde hep gündemde olan bir şeydi bu. Madem pop dediğimiz alan en çok “güzel yüz”e ihtiyaç duymaktaydı, o zaman bu yüzleri güzelliği tescillilerin arasından seçmekten daha iyi bir yol olamazdı. Lale Belkıs, bu alana transfer edilmiş ilk mankenimiz kabul edilebilir. Lale Belkıs’ın Oscar Harris’in “Alta Gracia”sını “Doğduğum ev… ne güzeldi” şeklinde söylediği sıralarda, Coşkun Plak da, “Milliyet Gazetesi 1975 Türkiye Güzellik Kraliçesi” Ebru Deniz’i sürdü önümüze.
Avrupa’nın küçük yapım firmalarından Ascot, kendi Tarkan’ını yaratmaya niyetlendiğinde de pek zorlanmamıştı. Tarkan’ın attığı her adımı (elbette “delikanlı” versiyon şeklinde) takip etmekle maruf Mustafa Sandal zaten çoktan hareketlenmiş ve gerekli her kapıyı çalmaya başlamıştı. Ascot, Tarkan’ın yaydığı iyimserlik havası nedeniyle çok fazla düşünmeden Mustafa Sandal’ı kaptığı gibi Paris’e götürdü ve altından kalkamayacağı kadar pahalı bir proje tezgahlamaya başladı. Mustafa Sandal o güne kadar üç albüm (“Suç Bende”, “Gölgede Aynı” ve “Detay”) çıkarmıştı. Şarkıcımız ve firması, kafa kafaya verdiler, önlerine üç albüme sığdırılmış şarkıları serdiler ve içlerinden seçtikleri 12 tanesini albüme koymak üzere bir kenara ayırdılar.
Yine de, öyle apansız ortaya çıkıp, bir gecede şöhret olanlardan değildi Esmeray. Türk popuna girişi Kim Bunlar topluluğuyla başladı... Adı plakta yazmıyor olmasına rağmen, bu grupla bir plak da yaptı… Hop’un yayınladığı ilk albümünün arka kapağına, Esmeray 1949 doğumlu. İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun çocuk bölümünde başlayan tiyatro yaşamı epeyce uzun sürdü. Dormen Tiyatrosu’nda ‘Dün Gece Yolda Giderken Çok Komik Bir Şey Oldu’ adlı oyunla başlayan özel tiyatrolar macerası; Avni Dilligil, Sezer Sezin ve Muammer Karaca tiyatrolarında devam etti. Sonra da, kim bilir neden, tiyatroya ara verip Kim Bunlar ile müziğe adım attı ve devamı geldi.
Müzik dünyamızın en eski plak firması Odeon çok renkli, bol neonlu, pek eğlenceli bir albüm yayınladı: “Şöhretler Gazinosu”. Hakan Tok ve Zeynep Göktürk’ün ortak projesi olan bu albümün ana fikri şu: “Şarkı da söylemiş olan sinema oyuncularını bir albümde yan yana getirelim.” Gelmiş, getirilmiş de. Aralarında Bora Ayanoğlu gibi müzik macerası daha sonraları, sinemayı hatta tiyatroyu yaya bırakmışlar, Lale Belkıs gibi, bir “fantezi”yi aşıp başa kurulmuşlar da var. Ya da Sezer Güvenirgil ve Parla Şenol gibi, işe diğerlerine göre biraz daha sıkı asılmış ve işi birden fazla plağa yaymış olanlar da. Ama albümün çoğunluğu, bu işi bir “jest olsun” diye yapmışlardan oluşmakta.
Farklı, alışılmış standartların epeyce uzağında çok sayıda albüm çıktı son zamanlarda. “Kavuşmalarımız”, “Yolun Yarısı”, “Yolları Almışlar” ve diğer albümleri ile, önce kendi, ardından da dinleyecek olanların dünyasını anlamlı kılmak için çaba harcamış Seza Kırgız, “Seza Kırgız ile Düetler” ile bu sefer, çok sayıda müzisyen ve konuk vokalist ile ortak bir iş yapmış. Cem Adrian gibi güçlü ötesi seslerden tutun da, Yıldız İbrahimova gibi müzikte basitliği, ortalamayı her zaman reddetmiş yıldızlara, Musa Eroğlu gibi hayatı “insan için insanca” kılmaya gayret etmişlere varan parlak bir konuk listesi var Kırgız’ın.
Selahattin Erhan’ın bir projesi olan ve Atlas Production tarafından yayınlanan “Her Devrin Devleri”, düet fakiri popüler müziğimize 10 düet birden hediye etti. Bir kısmı , En İyi Düetlerimiz arasına girmeye şimdiden aday bu şarkıların. Bir kısmını ise, bir an önce ardımızda bırakmak (ya da unutmak) olacak ilk yapacağımız şey. Ve bu iki (iyi/kötü) uç arasında da, varlıkları yokluklarından daha iyi bir şey, kabul edilmesi gereken şarkılar/düetler var. Bu nedenle daha önce, başta Zerrin Özer olmak üzere çok sayıda yorumcuya şarkı yazmış Selahattin Erhan’ın şarkılarından (albümdeki on şarkının sekizi Erhan’a ait; iki şarkıdan birinin sözü ortak yazılmış, biri de yabancı bir beste) oluşan “Her Devrin Devleri”, en başta bu özelliği nedeniyle ciddiye alınmalı. Çok az denenmiş bir formu, bütün olumsuz şartlara rağmen baş tacı ettiği için.
Geçtiğimiz cumartesi günü D&R Erenköy'de Yeşim Salkım'ın imza günü vardı. Benim son imzalattığım plak Sevtap Çetinkale’nindi. ‘İmamın Karısı’ yıllar yıllar önce herkesin gözdesi iken plak da yapmış ve düzenlenen imza günlerinde kuyruklar oluşmuştu. Erenköy D&R’a neredeyse her gidişimde imza gününe rastlıyorum. Çoğu kalabalık oluyor, kuyruklar dışarı uzuyor ama Yeşim Salkım’ın imza günü öyle değildi. Bomboştu. Neredeyse yani. Birileri hep bir şeyler imzalatmaktaydı ama öyle kuyruk falan yoktu. Öyle olduğunu görünce, içimdeki (zaten hiçbir zaman derin bir uykuya yatmamış olan ( ‘teenager’ ‘hadi’ dedi ve ben şarkıcının son albümü ‘Hep Böyle Kal’ı daha önce almış olmama rağmen tekrar aldım ve Yeşim Salkım'a imzalattım.
Tülay German Burçak Tarlası’nı ilk olarak, 1963-64 kışında, ‘Çayhane’de söylemeye başlar. Sahne için düzenlemeyi Erdem Buri yapmıştır. Alkışlar, bravolar da vardır, ‘biz buraya alaturka dinlemeye gelmedik’ diye salonu terk edenler de. Şarkıyı 60 Anayasası’nın getirdiği nispi özgürlük havasının bir sonucu olarak bağırlarına basanlar da vardır, ‘bu şarkı yüzünden tarlalarımız elden gidecek diyen’ dönemine göre kılık değiştiren ama her zaman da; bir şarkı, bir şiir, bir film ya da bir kitabın, ayaklarının altındaki toprağı o saniye çekebileceğine inanan ‘deyyuslar’ da.
Arka arkaya yeni albümler yayınlanıyor; bunların büyük bir kısmı da rock. Şaşırtıcı değil; piyasayla, satarla satmazla, tutarla tutmazla (hiç değil ama) en az ilgilenen eğilim ya da tür bu: Rock. Son yayınlanan albümlerden ilk görülebilen de şu; pop yapanların tek tipleşmesinin aksine, rock yapanların büyük bir kısmı kendi tarz ya da havalarını yakalayabilmiş, yani kendilerini farklı kılabilmiş. Tabii sözünü ettiklerimiz, eline gitar aldığının akşamı, kendini dumanlı ve olmayan bir yerde gezinen aynada Kaan Tangöze sananlar değil, diğerleri; emek ve sabırla çalıp söyleyeceklerinin üzerine düşünen, düzenin (ideolojik olmadıklarına dair yeminler edilmiş) tuzaklarına düşmeyen, gelecek üzerine “taze” şeyler söylemeye çalışanlar.
Türk poponun ‘farklı’ sesi Feridun Düzağaç ‘Tüm Hakları Yalnızlığıma Aittir’ adlı albümünü bir süre önce çıkardı, ‘alkış ve aferin’ almak üzere de efendice bir kenara çekilip beklemeye başladı. Kameraların tahakkümü altındaki şatolarla oturup bekleyeceğini de, ‘Limonlu Bahçe’ gibi hiç olmazsa bir parça huzur vaat eden kır bahçelerini tercih etti ve elbette yanlış yaptı. Geçtiğimiz günlerin birinde şarkıcının ‘depresyondayım dedim diye albümümü özellikle görmezden geliyorlar’ diye yakındığını okudum bir yerlerde. Ya ne olacaktı...
Universal sıra dışı işler yapmaya devam ediyor. Bu sefer de, Türk popunun kraliçesi İzel’in son albümünü, remix’ler ile destekleyerek yeniden bastılar. Tam da bir yaz albümü olsun niyeti ile rengarenk bir kapakla verildi piyasa albüm. İzel’in son albümüne, önceki albümlerinde yer alan Hit’leri Hasretim ve Dayanamam’ın remixleri ile Kızımız Olacaktı’nın orijinal versiyonu eklenmiş. Son derece parlak bir fikir. İzel sevenler, elleri kolları bağlı, yeni albüme daha çok var diye düşünmekte ve bu yaz için herhangi bir şey ummamaktayken, bu mükemmel albüme denk geldiler apansız.
Demet Akalın, Hakan Peker destekli “Unuttum” albümüyle bütün o “Erkek dediğin sarmalar sarmalar, kadın dediğin çalkalar çalkalar” bayağılığını bir parça olsun unutturmayı başarmıştı. Kısmen “Senin anan güzel mi?” sorusunu müteakiben ‘pazar yeri’ne dönmüş ‘özel yaşam’ı renklendirmek, kısmen de “Hangi ‘Demet’ daha ünlü göstereceğim sana” hırsıyla girişilmiş sahne – albüm çalışmalarında kimsenin ummadığı kadar başarılı olmuş Demet Akalın, belli ki durması gerektiği noktayı iyi bilmediği – hesaplayamadığı için, “Banane” adı verilmiş son albümüyle, daha evvel hanesine kaydedilmiş bütün olumlu puanları sıfırlayacak.
Bir albümü yayınlayıp yayınlamamaya karar verecekleri zaman, “Satar mı/satmaz mı, para kazandırır mı/kazandırmaz mı” ve benzeri “ekonomik” tasaları hiç olmuyordu. Tam da bakılması gereken yerden bakıyorlardı mevzuya: “Bu albüm yayınlanmaya değer mi, değmez mi?” Hiç şüphesiz, “değer” ile ilgili düşünür ve karar verirken, “müzik” birinci kıstaslarıydı. Ama yalnızca bu değildi. Şu ya da bu biçimde şans verilmemiş genç bir rock grubu (Mor Ve Ötesi mesela; ilk albümleri dahil, çoğu albümlerini Ada yayınladı), günün hakim çizgisine uymadığı için satmayacağı belli bir şair yaratıcı (Bülent Ortaçgil mesela...
Önce bir Nazan Öncel albümü (“Erdener Koyutürk Düetleriyle Nazan Öncel”) yayınlandı, hemen ardından da bir single (“Tuttum Bırakmam”). Aslında her ikisi de “yepyeni” değillerdi; hem albüm hem de single’daki şarkılar, bir biçimde o ya da bu format üzerinde yayınlanmışlardı. Ama bahis konusu olan Nazan Öncel olunca, fark etmiyor. Dinleyicisi, seveni bir şarkı yazarı, bir yorumcudan çok daha fazla “bir şey” olarak kabul eder Öncel’i...
Mevsim geçip gidince, bu şarkıların bu versiyonları bir daha hiç hatırlanmaz. Tıpkı Powertürk’ün, hafta sonu yayınladığı remix kuşağındaki şarkılar gibidir bu yapılanların çoğu; birbirinin eşidir – aynısıdır. Ama müzik dünyasının can damarlarından biri sayılması gereken bu işe başka türlü yaklaşanlar da vardır; işin bu tarafını önemseyen, denemekten yılmayanlar… Candan Erçetin ve Sezen Aksu bu listenin başında yer almakta. Bu iki büyük star’ımızın, bu remix işine verdikleri önemden dolayı artık sıra dışı epeyce DJ, epeyce zengin işe imza atmaya başladı. Bu nedenle, bu yaz, Aksu ve Erçetin’in iki mükemmel remix projesi ile karşımıza çıkmalarına şaşırmamak gerekir. Zaten onlardan beklenirdi, onlar da yaptı işte.
Popüler müziğimizin büyük isimlerinden Yurdaer Doğulu’nun çocuklarından Kenan Doğulu, 90’ların başıyla birlikte yönünü net olarak belirlemişlerdendir. “Ben şarkı söyleyeceğim” demiştir; yani, “kameraların önünde olacağım, sahnede, ışıkların altında…” Ağabey Ozan Doğulu ise, işin mutfağını tercih etmişti ve herkes de onu oralarda gayet keyfi yerinde, gayet mutlu sanmaktaydı. Belki öyleydi. Belki hala öyledir. Ama bunun artık ona yetmediği de belli. 2010 yılının ortalarında “130bpm” adlı bir albüm yayınlamıştı; bir yılı biraz geçmişken de ikinci albüm geldi: “130bpm Allegro”.
Ali Ulvi ile Sinema adlı YouTube kanalımda, hem gösterime giren filmler ile ilgili film eleştirileri bölümünü, hem de mutlaka izlenmesi gereken filmler hakkındaki önerilerimi sizlerle paylaşıyorum. Film analizleri kapsamında, unutulmaz filmler ve haftanın filmlerine ek olarak, Altın Küre - Golden Globe ve Oscar başta olmak üzere, uluslararası film festivalleri bünyesinde yer alan filmlere ait yorum ve tavsiyelerimi bu kanalda bulacaksınız. Kısaca, vizyondaki filmler ile ilgili, hangi filme gidilir ya da hangi filmler izlenmeli gibi sorularınızın cevapları bu kanalda olacak. Kanalıma abone olmayı unutmayın. ALİ ULVİ UYANIK
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
18’inci yüzyılda geçen tarihi bir film için kostüm hazırlayan ve başta patronları olmak üzere kadınların çalıştığı bir terzi atölyesi... Ferzan Özpetek öyküsü 1970’lerde biçimlenen son filmi ‘Elmaslar’da seyircisini nostaljik bir yolculuğa çıkarırken sinema sanatının arka sokaklarında gezdiriyor ve en önemlisi, karakterleri vasıtasıyla kadın dayanışmasının da altını çiziyor. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/ 11.10.2025) )
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Uçan Süpürge izlenimlerimizin ikinci bölümü epey gecikti. Araya yaz ve başka bir festival de girdi. Ama ilk bölümde de vurguladığımız gibi, bu filmlerin çoğu başka mecralarda henüz karşımıza çıkmadı. Bu nedenle yine filmler eskimez diyoruz ve kaldığımız yerden devam ediyoruz.
TRT İstanbul Radyosu ses sanatçısı Ayşen Birgör, gökteki yıldızlar misali ışıl ışıl şarkıları bugün 21.15'de TRT Müzik'te ekranlara gelecek Yıldızlar Altında programında seslendiriyor.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Müzik yazarı, eleştirmen ve program yapımcısı Yavuz Hakan Tok'un yeni kitabı Şarkı Hikayeleri Masa Kitap yayınevi etiketiyle satışa çıktı. 240 sayfalık yapıtta Tok, 60'lardan 90'lara uzanan zaman diliminde yerli popu şekillendirmiş 80 şarkının yaratı öyküsünü, ilginç notları ve toplumdaki yeri ile rolü hakkındaki görüşlerini anlatıyor.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.
İsmi Açık Hava Tiyatrosu; halkın ağzında Harbiye Açıkhava; kartvizitinde ise ‘Türkiye’nin Müzik Mabedi’ yazılı. Hem ülke, hem dünya kültür tarihinde bir Royal Albert Hall, Madison Square Garden, Olympia kadar önemli ve değerli bir amfitiyatro. Kent mimarisi için de önemli merkez. Batılı örneklerine benzer şekilde bir eğlence vadisinin ortasında bulunuyor.