NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

KALBİMİZ YARA İÇİMİZ HASRET DOLUDUR

19 Haziran 2022 Pazar 22:49
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Günümüz kuşağı Yıldız Tezcan’ı yanlış ya da saçma bir biçimde tanıdı. 60’lı yılların bu Superstar’ı, bir altı ay kadar önce, “Şok… Şok… Şok…”çuların elinde oyuncak olmuş bir halde doldurdu ekranları. “Orhan Gencebay’la büyük bir aşk yaşamıştık…” mı dedi, “birbirimizi seviyorduk, birileri engelledi…” mi dedi, öyle bir şeyler dedi ve insanı oturduğu yerden sıçratan o meşum ses(ler) hep birden başladılar bağırıp çağırmaya: “Az sonra da az sonra…”

Tezcan belki boş atıp dolu tutmaya çalışıyordu ama tamamen de bomboş değildi söyledikleri; bir geçmişe, bir şeylere dayanmaktaydı. Çünkü 60’ların ikinci yarısında Gencebay, o günlerin en popüler, en fazla iş yapan, en çok plak satan yıldızlarının başında gelen (ki, günümüz kuşağının gözünde bu popülerliğin niteliği ve niceliği birlikte canlansın diye, günümüzden bir örnek verelim; Sezen Aksu+Seda Sayan kadar ünlü ve popülerdi) Tezcan’ın saz kadrosundaydı ve Anadolu’nun dört bir yanındaki turneler dahil, sanatçının arkasında bağlama çalmaktaydı. O günlerin basını da, bu gerçekten “star ışığı”na sahip genç müzisyene uzak kal(a)mamıştı zaten. Konya’da yapılan “Aşıklar Bayramı”nın 1968 yılındaki turunda, “Yıldız Tezcan kadar, şarkıcıya eşlik eden Orhan Gencebay adlı genç saz sanatçısı”nın da alkışlandığını yazmışlardı mesela. Kader, popüler müziğin bilirkişiliğine kadar gidecek bir yolu ince bir işçilikle ve oldukça erken bir tarihte inşa etmeye-döşemeye başlamıştı işte.

Yıldız Tezcan ile ilgili bir yazıya böyle başlamak, aslında “az sonra”cıların yaptığına benzer bir şeyi yapıyor olmak gibi de görünebilir. En azından, zayıf ya da cılız bir entelektüel kılıf hazırlayıp yapıyor olmak gibi görünebilir ama değil. Niyetimiz, bir zamanlar isterse dağları bile devirecek bir güce sahip olan Tezcan gibilerinin bile, günü geldiğinde oyuna gelebildiğini anlatmak. Bu açıklamayı inandırıcı bulmamışlar için de şunu eklemekle iktifa edelim: Belki, “eski 45’likçiler” de bu işin içinde olmayı seviyordur, kim bilir belki de. Gün geliyor Ebru Destan’a, gün geliyor Demet Akalın’a laf yetiştiriyor olduklarına göre, seviyorlar(dır) muhtemelen… 

Sular yükseliyor işte; ve yükselirken de, herkesi önüne katıp sürüyor, sürüklüyor, kimse kendini bundan muaf tutamıyor. En azından, eski usul kendini sakınmalar-bulaşmamalar yetmiyor; insan üstü bir gayret göstermek gerekiyor bu çarkın dişlilerine kapılıp gitmemek için; hatta, “insan üstü kare” bir gayret.

 

SENİ CANDAN SEVMİŞTİK

Sony&BMG, kısa bir zaman önce “Türk Halk Müziği” adlı bir dizi yayınlamaya başladı. Bu diziden Ali Ekber Çiçek, Yıldıray Çınar, Aşık Mahzuni Şerif , Muzaffer Akgün, Nuri Sesigüzel ve Neşet Ertaş gibi önemli isimlerin albümleri yayınlandı. Bir de Yıldız Tezcan’ın albümü… “Gurbet Yolu” alt başlıklı bu albümde, Tezcan’ın o yanık sesiyle söylediği ve tamamıyla da ortalığı ateşe verdiği türkülerinin önemli bir bölümü yer almakta. 2000 yılında yayınlanan ve Tezcan’ın ‘millenium’ çağını açtığı albümü “Görüş Günü”nden sonra yayınlanan ikinci Tezcan CD’si bu albüm; ama 60’ları olduğu gibi (yani orijinal versiyonlarla) günümüze taşıyan ilk CD.

Müzik dünyasına, 1958 yılında “Radyo Çocuk Saati” ile giriş yapan Tezcan, kısa bir süre sonra Yıldız Goncagül adıyla gazinolarda şarkı söylemeye başlamış (*), ardından da gazino ve plak dünyasının popüler isimlerinden Mahmut Tezcan ile evlenmiş ve bu evlilik sonrası her şey gerçekten de tamamına ermiş ya da erdirilmişti. 

En önemli yapıtlarını Odeon’un çatısı altındayken verdi. 45’liklerin, LP’lerin birbirini sık aralıklarla takip ettiği ve her birinin yüz binlerce sattığı Odeon dönemi, Tezcan’ın en parlak dönemi. Sony&BMG paraya kıyıp Tezcan’a (ve bu dizinin diğer albümlerine) iyi bir kapak yapmadığı için, bu albüme giren türkülerin Odeon kataloğuyla çakışıp çakışmadığını bilmek ya da tahmin etmek kolay değil. Bu albüm dahil, serinin bütün albümlerinde kapaklar tek sayfa; ikiye katlanmış tek sayfa da değil, kelimenin mutlak anlamıyla tek sayfa. Bu konuda, korsanın her türü ya da biçimi (evet; korsanın da varlıklısı var, zavallısı-fakiri var) bile bu kadar nekes davranmıyor artık. Hiç olmazsa çift sayfa yapıyor ve “asgari bilgiler”i bu sayfalara kaydetmeyi-sunmayı bir sorumluluk addediyor. Tezcan ve arkadaşlarının albümlerinde ise yalnızca şarkı listesi yer almakta; arka kapakta yer almış listenin aynısı, ön kapağın arka yüzüne de olduğu gibi nakledilmiş. Ne türkülerin yöresi belli, ne derleyeni, ne toplayanı, ne de (eğer varsa) yazanı-besteleyeni. Ne de, bu türkülerin Tezcan’ın hangi 45’lik ya da LP’sinde yer aldığı.

Ama olsun; böylesi bile hiç yoktan, yani hiç yayınlanmamasından daha iyidir. “Ekinler Biçer Oldu”, “Ağlayan Gözlerim”, “Gam Yükü” ve “Kapı Önünde Durdum” gibi, Yıldız Tezcan’ı Yıldız Tezcan yapan türkülerin bir bölümü bir şekilde dijital dijital gelmiş önümüze işte. (Başta, o zamanlardaki düşünme ve davranma biçimlerimiz üzerine olmak üzere) geçmişimiz hakkında çok fazla şey söyleyen bu türküleri (yaratıcısı belirtilmemiş, emek vereni sayılmamış diyerek, yani kapaktan nem kaparak) ret etmenin, onlara uzak kalmanın da alemi yok.

Bir saflık dönemi yaşanmış o zamanlar, yüreklerin sonuna kadar ferah tutulmasına yol açan mutlak bir saflık. Türküyü bir ‘kadın’ söylüyormuş, “Altın yüzük bilezik, küpe alayım sana; haydi güllü gel, haydi çilli gel, tıpış tıpış, mınış mınış gel…” diyormuş ve kimselerin aklına, “bu türküyü, kim kime söylüyor ki?” diye düşünmek gelmiyormuş bile. Her şey olağan ya da ‘normal’ (ya da ‘insani’) kabul ediliyormuş. 

Günümüzde ise, herkes söylediği şarkının, oynadığı rolün savunmasını yapmak zorunda kalıyor-bırakılıyor. Kurmaca ve gerçek birbirine karışıyor; canlandırılan rolün, söylenen şarkının ‘bulaşıcı’ olabileceği, canlandırana-seslendirene yapışıp kalacağı düşünülüyor. “Ben böyle biri değilim ki, şöyle biriyim!” savunmaları ceplerde hazır tutularak roller ya da şarkılar red ediliyor. Bu mantığın vardığı son nokta ise şu: “Bu şarkı kadın şarkısı” ya da “bu şarkı erkek şarkısı…” Sular buraya kadar yükselmiş işte, rol ve şarkı ayrımcılığına kadar.

“Batsın bu dünya!” diyelim ve yazıyı, her zamankinden fazla “sakın”lı bitirelim. Tezcan’ın bu albümünü ve aşağıdaki listede yer alan diğerlerini, aman ha; sakın sakın sakın kaçırmayın! 

 

BULURSANIZ KAÇIRMAYIN

Başta “Gurbet Yolu” (Sony&BMG) olmak üzere, Yıldız Tezcan ile ilgili ne bulunabilirse

Başta “Huma Kuşu” (MSR Yapım) ve “Erzurum Dağları” (TRT) olmak üzere, Nezahat Bayram ile ilgili ne bulunabilirse

Başta “Kışlalar Doldu Bugün” (MSR Yapım) olmak üzere, Muzaffer Akgün ile ilgili ne bulunabilirse

Başta Coşkun Plak’ın yayınladığı CD’ler olmak üzere, Ahmet Sezgin ile ilgili ne bulunabilirse

Sony&BMG’nin “Türk Halk Müziği” dizisinin tamamı

Odeon’un “Harman” ve “Ozanlar Uzun İnce Bir Yol” başlıklı derlemeleri

Yaşar Özürküt’ün, dört kitap+CD’li “Öyküleriyle Türküler” dizisi

 

(*) Kaynak: Ses Sanatçılar Ansiklopedisi, Neşriyat Anonim Şirketi

NAİM DİLMENER



Diğer Yazılar