TAPILACAK KADIN
Popüler müzik geçmişimizin en büyük arşivlerinden birine sahip Sahibinin Sesi firmasının bütün haklarını elinde bulunduran Coşkun Plak, uzun bir zaman bu arşivi ne yapacağını, nasıl kullanacağını bilemedi. Bir yandan bu arşiv, bir yandan da Coşkun’un bizzat kendi arşivi uzun yıllardır kullanılmaz–yararlanılmaz durumda beklemekteydi. Firmanın yöneticileri, akıllarına estiği zamanlarda bu müthiş koleksiyondan (rastgele) seçtiklerini, müzik endüstrisinin bugüne kadar gördüğü en ‘naylon’ format olan ‘kaset’ üzerinde yayınlıyor, kalıcı bir format olan CD’yi ise ancak Zeki Müren ve benzeri birkaç isme layık buluyorlardı.
Firmanın, geçen ay yayınladığı Müzeyyen Senar, Suat Sayın ve Şükran Ay diskleri, bu çok uzun sürmüş tembelliğin sona erdiğinin ve Coşkun’un elinde bulundurduğu hazineye gün yüzü göstermeye niyetlendiğinin bir işareti oldu. Neredeyse aynı anda yayınlanıp piyasaya sürülmüş bu albümlerin hepsi çok önemliydi. Ama Şükran Ay’ın “Klasikler” olarak adlandırılmış albümü, bunların arasından birkaç adım daha öne çıkmaktaydı. Müzeyyen Senar ve Suat Sayın’ın hiç olmazsa bazı dönem ya da şarkıları zaten daha önce disklere transfer edilmişti. Ama popüler müziğimizin kraliçelerinden biri olan Şükran Ay, ilk defa bu albüm ile birlikte disklere taşınmış oluyordu. Müzik yaşamı 1950 yılında, Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde başlamış, binlerce şarkı söylemiş, yüzlerce plak yapmış bu emsalsiz sanatçının ‘dijital çağ’a uyumu ancak sağlanabilmişti yani.
BİR FİNCAN KAHVE
Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde başlayan müzik yaşamı sırasında ve sonrasında Emin Ongan ve Arif Sami Toker gibi isimlerle çalışan Şükran Ay, profesyonel müzik dünyasına da gecikmeden adım attı. 50’li yılların hemen başlarında, dönemin en önemli mekanlarından olan Çiftesaraylar’da sahneye çıkan Ay’ın (*) sahne başarısı, bir zaman sonra plaklarla da desteklendi ve Ay 60’lı yıllara ‘çok meşhur’ bir isim olarak adım attı. Ama bu ün ve popülerlik, 60’lı yılların getireceklerinin yanında fazla bir şey de sayılmazdı.
Asıl şaşaa, 60’lı yıllarla birlikte, sanatçının ‘klasik’ eserlerin yanında, popüler şarkıları seslendirmeye karar vermesiyle başlayacaktır. Selahattin Sarıkaya (“Bir Fincan Kahve” ve “Kahverengi Gözlerin”), Suat Sayın (“Zalimin Zulmü”), Sadettin Şahin (“Hani Söz Vermiştin Bana İçmeyecektin”), Abdullah Nail Bayşu (“Her Gece İçiyorum”) ve Orhan Gencebay (“Sevemedim Karagözlüm”) gibi o güne kadar dayatılan Türk Müziği ‘çizgi’sinin tamamen dışında şarkılar yazan müzisyenlerle yapılan işbirliği, Şükran Ay adını en tepelere taşır. Artık her yeni plak satış rekorları kırmakta, plaklardaki her şarkı dillere dolanmaktadır. Türk sinemasının en büyük isimlerinden Lütfi Ö. Akad’ın “Vesikalı Yarim” filminde (“Kalbimi Kıra Kıra” başta olmak üzere) Şükran Ay şarkılarının bir bölümünü kullanması ise, büyük çoğunluğun çok sevdiği ama “Türk Müziğini yozlaştırmayız!” diye bağıranların görmezden geldiği bu sanatçı için yeni bir dönüm noktası olur.
Bu film ile birlikte, Şükran Ay’ı pek fazla ciddiye almıyor gibi gözüken ‘mektep’li kesim (en azından bir bölümü), sanatçıyı başka bir göz ile değerlendirmeye başladı. Akad, Sabiha (Türkan Şoray) ve Halil’in (İzzet Günay) ‘kara sevda’sını anlatırken büyük çapta Şükran Ay şarkılarına yaslanmış, bu insanı dinlerken gözyaşlarına boğan yürek burkucu şarkıları filminin ana unsurlarından biri haline getirmiştir. Akad gibi bir ustanın seçimine kimse itiraz edemedi. Zaten bizzat filmin kendisi ortadaydı ve Şükran Ay şarkılarının bu ‘hisli’ filme kattıkları da çok açık bir şekilde görülebilmekteydi… 60’lı yılların başarısı, 70’li yıllarda da sürdü. Görünen oydu ki, Şükran Ay, bu başarıyı 80’lere de taşıyacaktı. Ama herkesin beklediğinin aksine bu olmadı. Sanatçı, büyük emek harcayarak bir ‘müzikal tür’ haline getirdiği (ve artık ‘arabesk’ adını almış olan) yapının çökmekte olduğunu görüp geri çekilmeye karar verdi. Dönem artık “Merhaba Sayın bilmem nerenin umum müdürü!”, “Aramızda bulunan kıymetli bilmem kim ve eşini dansa davet ediyorum!” ve benzeri cümlelerle bağırıp çağıran ‘piyanist şantör’lerin dönemidir ve Şükran Ay, bu yapının içinde kendisine yer olmadığını çok erken fark etmiştir…
Bir yılmi yıl kadardır Şükran Ay’dan en ufak bir ses çıkmamıştı. Bu albüm ile birlikte, belki de çoktandır ihmal ettiğimiz sanatçıyı yeniden keşfedebiliriz. Bir ay kadar önce, torunu Ulaş Ay’ın doğum günü partisinde sahneye çıkmış bu müthiş ismin (o gece, orada olan şanslı kişilerin anlattığına göre) sesi hala çok güçlüymüş. Performansı da öyle. Sahnede bir saatten fazla kalmış ve en güzel şarkılarını arka arkaya seslendirmiş.
Bu albüm, Şükran Ay’ı (sahnelere olmasa bile) televizyon ekranlarına da taşıyabilir belki. ‘Semra’nım’ tuzaklarına düşmeyip başka şeylerin peşinde olanlar büyük bir sürprizle karşılaşacak öyle olursa. Müziğin ‘müzik’, şarkının ‘şarkı’ olduğu günlerden gelen bu efsanevi isim, her zaman, her şarkısıyla kalplere dokunmayı başarmıştır, fırsatını bulursa bu sefer de başarır.
BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
Başta 45’likleri olmak üzere Şükran Ay’ın her şeyi
Suat Sayın, Orhan Akdeniz, Esengül ve Kibariye’nin de her şeyi
Orhan Gencebay’ın Almanya’da basılmış ‘şiir’li albümleri
Başta “Seni Sevmek İçin Ölmek mi Lazım?” olmak üzere Müslüm Gürses’in bütün 45’likleri
SAKIN YAKLAŞMAYIN
Allılar – güllüler
Muazzez Abacı istikametinden gelip, Bülent Ersoy istikametine giden ‘nostalji dünyası’nın sayın yolcuları
Neşe Karaböcek’in 90’lı yıllarda yaptığı her şey
KEŞKE OLSA
Orhan Gencebay şarkılarından oluşan bir Şükran Ay albümü
Orhan Akdeniz şarkılarından oluşan ve Şükran Ay ile Müslüm Gürses’in birlikte yapacağı bir albüm
Bir Şükran Ay – Selami Şahin düeti
(*) Kaynak: Neşriyat A.Ş. tarafından basılmış “Ses Sanatçılar Ansiklopedisi”
NAİM DİLMENER