Sanat hayatına ‘Türkiye Sinema Güzeli’ seçilerek bir giriş yapan Sevda Karaca’ya sinema camiası değil, Popsav el uzatmış… Bir sinema sanatçısından çok bir şarkıcı olarak görüldüğü için. Popsav, sanatçının Amerika'da sürmesi gereken tedavisine destek olabilmek için bir konser düzenlemiş. Hürriyet'te yer alan bu habere dayanarak söylersek, başta Ajda Pekkan, Sezen Aksu Nükhet Duru ve Zerrin Özer olmak üzere Türk popunun en büyükleri bu konserde yer alacakmış. Herkes el ele vermiş Sevda Karaca için. ‘Deprem’in sebep olduğu fazlasıyla nispi ‘iyi niyet’ havalarını elesek bile, bu işi önemseyen, Sevda Karaca’yı bu zor günlerinde yalnız bırakmak istemeyen epeyce insan olmuş demek ki.
Timur Selçuk'un elinden çıkmıştı oyunun müziği… Sözler de Çiğdem Talu’ya aitti ve beni en çok şaşırtan da bu olmuştu… Uğur Akdora’ya, Yeliz'e, Erol Evgin'e söz yazmış Çiğdem Talu’nun bambaşka bir yüzü ile karşılaşmıştım. Çok dokunaklı şarkılar yazmış olan Çiğdem Talu, bu sefer ‘kasa denilen garip kutu ya ya kuyu‘yu ‘yüzler binler on binler’in doyuramayacağından, kasanın can çekiştiğinden bahsediyordu: ‘Dinle bak Çatırdıyor/Çatladı Çatlayacak/ Kasa Can Çekişiyor/ Gücü yok dayanacak…/
Yolculuk ancak 1971 yılının sonlarında başlar… 68’lerde başlayan ‘Tarabya Oteli’ şovlarına rağmen, ilk plağın yapılabilmesi için birkaç yıl geçmesi gerekir. Asu Maralman, dönemin önemli firmalarından ‘Diskotür’ ile anlaşır ve ‘Bir Görsem Ölmeden’ çıkar piyasaya. Oğuz Zulik, ‘Kiev’deki Adam’ın müziğini bir parça değiştirip, hızlandırıp, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın sözlerine uyarlamıştır. Günümüz şarkılarıyla kıyaslandığında çok ‘efendi’ gözüken, ama dönemi için oldukça cüretkar sayılabilecek bu şarkıyı çok çabuk bir şekilde dilimize doladık…
Erol Büyükburç’u, kimimiz ‘Gözlerime İyice Bak, Sana Aşkı Anlatacak’ şarkısı ile tanıdı, kimimiz, ruhumuzu saran ‘İnleyen Nağmeler’ile… Bir kısmımız ise en başından beri bilir ve takip ederdi şarkıcıyı. İngilizce, İspanyolca söylediği 50’li yılların ortalarından beri, türkülerimizi aranje ettiği ‘Karakaş Gözlerin Elmas’ günlerinden beri… Kimimiz çok daha sonra, siyah beyaz Telespor döneminde karşılaştı Erol Büyükburç’la…
Türk popunda kayıp bir sayfa daha: Ay-feri. Ayten Alpman, Tülay German, Ayla Dikmen, Erol Büyükburç, Gönül Turgut ve Alpay ile birlikte Türk popundan önce bile var olmuş bir avuç şarkıcılarımızdan biri. Türk popunun temelinde onun da bayağı bir harcı var. Caz söyledikten, başta Erol Büyükburç olmak üzere çeşitli orkestranın solistliğini yaptıktan sonra, önce ‘Bak Bir Varmış…’ın ardından da Burçak Tarlası’nın rüzgarına kapılıp ‘Türkçe söylemeye başlamış’ şarkıcılarımızdan Ay-feri. Tıpkı diğerleri gibi.
Bu yılın “Of Of”u “Zehir Gibi” oldu; bizi ikinci bir albüm için sekiz yıla yakındır bekleten Zeynep Dizdar’ın “Zehir Gibi”si… İlk albümü “Yolun Açık Ola”yı 1997 yılında yayınlayan güzel sesli, güzel yüzlü Zeynep Dizdar, kısa bir zaman önce yayınladığı ikinci albümünün açılış şarkısı “Zehir Gibi” ile herkesin kalbinde taht kurdu. Kimimizin ‘dans-disco’, kimimizin ‘up tempo’ dediği ve son birkaç yıldır müzik piyasamızı tamamen etkisi altına almış şarkıların yeni bir (gerçekten ‘hızlı’) örneği olan bu şarkı genç şarkıcının kendisine ait. Düzenleme ise 90’ların harika çocuğu Ozan Çolakoğlu imzasını taşımakta.
Metropol’ün ilk üç albümünü bir zaman önce bastığı “Halimiz Ahvalimiz” dizisi, bir çırpıda sekiz albüme ulaştı. Firmanın, “SalkımSöğüt” serisi nedeniyle bir süreliğine geri plana attığı bu dizi, arka arkaya çıkarılan albümlerle inanılmaz bir toplamı buldu. Her biri, bin bir çaba ve araştırma ile bulunmuş – seçilmiş tam 86 türkü. Metropol de, Kalan ve Ada gibi. Kimsenin para yatırmaya niyetlenmediği alanlara el atıyor, hiçbir firmanın yapmaya niyetlenmediğini yapmaya gayret ediyor.
Normalde bir araya gelmeyecek isimleri pop diyerek aynı şemsiye altında toplayıveriyoruz. Birbirinden çok farklı nitelikte müzikal eğilimler hep aynıymış gibi görülüyor – algılanıyor. Belki böyle yapmak zorundayız, tersini yaptığımızda bir kavram kargaşası içine düşüyor ve ortalığı daha fazla karıştırıyoruz. Ama yine de, bu aynı kategori içinde görmeye çalıştığımız her bir ismi dinler ya da değerlendirirken daha fazla çabalayabilir, daha farklı bir gözle görebiliriz… Mesela Demet (Sağıroğlu) için öyle yapabiliriz. 90’lı yılların en kayda değer isimlerinden biri olan Demet, “Korkum Yok” adlı albümünü yeni yayınladı.
Aylarca birinci sırada kaldı ve hâlâ da henüz çıkmış bomba gibi albümlerle birlikte ilk beşin içinde yer alıyor. İnanılmaz, yapılamaz bir şeyi gerçekleştirdi Candan Erçetin. İlle de satmak için bayağılığın sınırlarında gezinmeden, son derece düzgün işler çıkartarak çok sattı. Herkesin bu albümü önüne alıp bu konuda kafa yorması gerekiyor. Hem şarkıcılarımızın, hem yapımcıların, hem de firmaların. Satmak için ille de müstehcen dizeler gerekmiyor, sokak dili ile sözde şiirler yazmak gerekmiyor; bütün maço takımına bugüne kadar öğrendiklerinin tamamen doğru olduğunu ve böyle yaşamaya devam etmelerini telkin eden göz kırpmaları, el-ense hareketleri gerekmiyor.
Kıvanç K'nın civarından bir isim daha çıktı ortaya: Nev… Müziğe deliler gibi tutkun Kıvanç K, etrafına da hep kendi gibi olan isimleri toplamış meğer. Daha önce Yaşar Gaga ve Göksel bu çevreden gün yüzüne çıkan isimler olmuştu. Şimdi de, müzisyenin Chantage döneminden ahbabı Nev (Nevzat Doğansoy) "Her Şeye Rağmen" ile huzurlarda. Grubun bir diğer elemanı Hakan Özer de, hem bu albümün bir diğer ayağı (prodüktör, düzenleme, kayıt…) hem de "jingle" piyasasının en önde gelen isimlerinden biri. Sonuncu eleman Tolga İnci de mutlaka bu piyasanın kayda değer isimlerinden biridir ya, ben bilmiyorum.
Müzik endüstrisi, internet ve diğer dijital imkanların boydan boya değiştirdiği müziği edinme-dinleme alışkanlıklarının ağırlaştırdığı krizi, son birkaç yıldır, müziğin yanına ‘görüntü’yü de ekleyerek atlatmaya-hafifletmeye çalışıyor. Dünyanın dört bir yanında, çalışma ya da hareket biçimi bize daha fazla benzeyen Yunanistan dahil bütün ülkelerde aşağı yukarı aynı şey yapılmakta son yıllarda; audio diskin yanına bir de DVD eklenmekte.
Memleketin, bir türlü değişmeyen kadir kıymet bilmez tavrı nedeniyle, Modern Folk Üçlüsü’nün, o her biri mükemmel şarkılarının orijinal versiyonları, ne yazık ki CD’ye transfer edilememiş, yani dijital çağda kullanılabilir, paylaşılabilir bir hale gelememişti. Yanlış hesap Odeon’dan döndü nihayet; bu firma, geçtiğimiz günlerde “40 Yılın Öyküsü” adlı muhteşem bir albüm yayınladı. Grubun ilk dönem 45’liklerinin tamamına yakını, hem de orijinal versiyonlarıyla yer aldı bu albümde. Albümün bir de ikramiyesi var; “video/görüntü” diye diye delirmiş bir çağa uygun olarak, bir konser DVD’si ilave edilmiş.
Bu aralar müzik piyasamız çok daralmış durumda. Çok az albüm yayınlanıyor, daha az klip çekiliyor. Büyüğü - küçüğü, firmaların tamamına yakını beklemede. “Popstar” ortalığı ateşe verdi, reyting rekorları kırıldı, herkes evinde oturup sahnede şarkı söyleyen çocukları seyre daldı ama müziğe karşı yükselen bu ilginin bir gramı olsun satışlara yansımıyor. Kimse albüm almıyor, ya da çok çok az, çok seçerek alıyor. Öyle olunca, yerlisi – yabancısı bütün firmalar “Bir bekleyelim de…” demeye başladı. Bekliyorlar da. Belki bahar ayları ile birlikte bir heyecan başlayacak, “Yaz geliyor” diyerek bekletilen projeler piyasaya verilecek ama görünen o ki, o zaman da herkes hayal kırıklığına uğrayacak. Çünkü toplam satış adedinin geçen yıla göre bu yıl artması beklenmiyor. “Aynı kalsın yeter” diyen firma çok.
Bizde ‘karışık’ albüm yapmak pek adetten değildir. Hep öyleydi. Hiç yapılmamış değildir ama gerektiği kadar da başvurulmuş bir yol değildir. Oysa bu tür albümler dışarda hep çok satmıştır. Çoğu insan, tek tek bütün albümleri toplamak yerine bir albüm alıp bütün sevdiği şarkıları bir seferde çıkarmak ister. Radyoların desteği ile bir süredir Türkçe olmayan şarkıların yer aldığı karışık albümler bizde de çok sık basılır oldu. Epey de satıyor. Neredeyse birbirinin aynı isimlerle (hit, mega, dance, millenium çok büyülü oldukları varsayılan sözcükler) piyasaya verilmiş olan bu albümlerin gördüğü ilgi nihayet firmaların gözünü açmışa benziyor:
Türk popunun en olağanüstü takımlarından biri olan Funda Arar / Febyo Taşel ikilisi; yine el ele vermiş, yazmış – denemiş ve mükemmel bir albüm yaratmışlar. Neredeyse kusursuz, insanın Türk popunun geleceği hakkında iyi hislerle donanmasına sebep olan bir albüm bu. Taşel – Arar ikilisi, piyasada hakim olan eğilim – renk ya da ritmlere hiç yüz vermiyor. “Bu satar şu satmaz” gibi bir çerçeveden de bakmıyorlar şarkılarını yaratırken. Bağlı oldukları firma olan TMC de, Allahtan bu piyasanın genel işleyiş biçimine uymuyor hatta bu piyasanın standartlarına hiç yüz vermiyor. Bu tür kısıtlamalar – zorlamalar olmayınca da, Funda Arar ve Febyo Taşel, gönüllerinden geçen her şeyi, kafalarını başka bir şeye takmadan serbestçe gerçekleştirebiliyorlar.
Kalan Müzik tarafından piyasaya verilen Gün Ola Devran Döne adlı albüm Fikret Kızılok’un en verimli dönemi sayılan 60 ve 70’li yıllarını kapsıyor (o yıllara ait albümler zaten satışta olduğu için) 80 ve 90’lı yıllarını dışarıda bırakıyordu. Sony’nin çıkardığı bu son albüm Fikret Kızılok’un müzikal geçmişinin hemen hemen her adımından örnekleri içine almış.
“Duman yaptı, biz de yaparız” düşüncesinden hareket edip yola çıkan epey sayıda grup oldu. Bunlardan 6. Cadde ve Pi, bağlı oldukları firmalarca mükemmel bir şekilde sunuldukları için, diğer benzerlerinden bir adım daha öne çıkabildiler. Ama yalnızca bu kadar... Universal tarafından önümüze sürülen 6. Cadde, geçen yıl yapılan “Sing Your Song” adlı yarışmada “Dönersen” adlı şarkıları ile birinci olmuştu ve bu birincilik firma yetkililerinde “Bunlarda iş var” gibi bir düşünceye yol açmıştı.
Nilüfer’in yeni albümü ‘Yeniden Yetmişe’ yayınlandı ve çok çabuk da plakçıların gözdesi haline geldi. Her yerde bu albüm çalıyor şimdilerde. ‘The Best of Ajda’nın pabucu dama atıldı. Şimdi Nilüfer’in sırası. Mete Özgencil imzalı bir klip, son derece iç açıcı renkleri ve muhteşem ışığı ile oldukça mükemmel. Nilüfer, insanın kendisini seyretmekten alamadığı duru yüzü ile yıllara meydan okuyor. Güya, ‘Dünya Dönüyor’… Oysa Nilüfer hâlâ aynı. Hiç değişmemiş, değişmiyor. Belki dünya Nilüfer için daha yavaş dönüyor.
Şenay’nın ‘Gerçek Nerde’ adlı şarkısı ‘Beynimi bir kurt kemiriyor düşüncem nerde?’ diye başlar… ‘Düşünce’ ve ‘Şenay’ın birbirlerini kovalaması ile de sürer gider… ‘Her An, Her Yerde…’ İlginç şarkıların şarkıcısıydı Şenay… Türk popunun bu en ‘sosyal demokrat’ kızı biraz da esip duran ‘öz Türkçe’ rüzgarlar nedeniyle ‘Düşünce’sini bir ‘şahıs’ muamelesi yapıp kovalamacalara girişmişti. Bir dönem İstanbul Gelişim gibi Türk popunun en önemli orkestralarından birinin solistliğini yaparak Türk topuna çok şey çok parlak bir giriş yapan Şenay, daha sonra Şerif Yüzbaşıoğlu ile olan evliliğinden ötürü her zaman müziğin tam orta yerinde yer almıştı.
EMI, Türk popunun emektarlarından Hurşit Yenigün’ün önderliğinde çok parlak çok da sıra dışı bir projeye imza attı. EMI, Türk popunun altın çağı olan 70’lerden, o döneme sahiden damgasını vurmuş sanatçı ve şarkılardan bir demeti tek bir albümde getirdi önümüze. Nur Yoldaş, Banu, Melike Demirağ, İskender Doğan, Ercan Turgut, Kartal Kaan, Güzin ile Baha, Esmeray, Semiha Yankı ve Atilla Atasoy; o zamanlar bile bir araya gelememişken, bu sefer Hurşit Yenigün’ün önderliğinde toplandılar ve en önemli şarkılarını, Türk popunın tarihinde zaten çoktan yerini almış şarkılarını yeniden söylediler. Hepsi birden; Hurşit Yenigün’ün Sezen Aksu tarafından söylenmiş “Gölge Etme” adlı şarkısının üstüne yeniden yazılmış “Çok şükür tekrar kavuştuk birbirimize, bir hüzünlü şarkı oldu ayrılık bize” dizeleri ile açıyor albümü ve sırayla, birer birer en önemli şarkılarını söylemeye geçiyorlar.
Mayıs’ın dokuzu… Vizyon hız kesmiyor. Sinema klasiklerinin, kimi başyapıtların ya da gişe canavarı popüler filmlerin uzun yıllar sonra ikinci, üçüncü kez yeniden vizyona girmesi gündemde bu ara… Yeni nesiller ve bu ünlü yapımları beyazperdede daha önce izlememiş olanlar için bir şans olarak bakılabilir bu vizyon stratejisine. Ne varsa eskilerde var! Bazı filmlerin geçen uzun zamana inat, hiç eskimemiş olduğunu da görebiliyorsunuz bu sayede... Beşi yerli, ikisi yeniden vizyon görecek olan toplam on bir yeni filme ev sahipliği yapıyor 9 Mayıs haftası!
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Bir kargo şirketinde pilot olarak çalışan Antoine de Saint-Exupéry, And Dağları çevresinde kaybolan yakın dostu Henri Guillaumet’yi kurtarmak için harekete geçer. Pablo Agüero imzalı ‘Saint-Ex’, ‘Küçük Prens’in yazarının hayatından bir kesiti aktarırken şiirsel bir havada seyreden, görselliğiyle dikkat çeken bir yapıt olmuş. Filmde başrolleri Louis Garrel, Vincent Cassel ve Diane Kruger paylaşıyor. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/10.05.2025)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Sinema salonlarına giden seyirci sayısı giderek düşse de, vizyona giren filmlerin sayısı azalmıyor. Hatta, tam tersine artıyor. Her ne kadar, bunların çoğunluğu vasat olsa da, aralarında güzel sürprizler de çıkabiliyor. Bu hafta da önce, bunlardan birine, Sinners’a bir göz atalım. Sonra, modern klasikler kontenjanından vizyona giren, 20 yıllık bir Star Wars filmine, Tolga Karaçelik’in Amerika’da çektiği ilk filme, Güney Kore yapımı bir gençlik filmine ve bir cin filmine bakalım.
Mehsem Özşimşir ile Alp Arslan aşiyan yollarından nağmelerle bugün 21.15'te TRT Müzik'te ekranlara gelecek Gönül Penceresi programında.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
İletişim yayınları etiketiyle satışa çıkan kitapta müzik yazarı, eleştirmen, programcı Murat Beşer, Türk müziğinin zarif sesi Nesrin Sipahi’nin yaşamı ve sanat serüvenini ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitap, Yeşilköy’de başlayan çocukluğun, radyolardan plak kayıtlarına, turnelerden gazinolara uzanan başarı öyküsüne dönüşümü kadar Sipahi’nin bilinmeyen yönlerini de ortaya koyuyor. Nesrin Sipahi-Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi aynı zamanda bir dönemin kültürel portresi.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Hemen her öğretmenin, okul müdürünün maratona benzettiği hayatın henüz başında biri Lezzet. Başka bir deyişle; böğürtlenli, limonlu, çilekli, çikolatalı, vişneli, karamelli, karadutlu dondurmalardan henüz tatmadı, sadece vanilyalının tadını biliyor. Onunla tanışmak için sayfaları çevirmen yeterli. Çelişki Bilmez Lezzet’in Geçmiş Zaman Maceraları Uğur Vardan’ın çocukluk anılarından yola çıkarak yazdığı öykülerden oluşuyor.
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.