NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

YEŞİLÇAM’IN MOR GÜLÜ

26 Temmuz 2022 Salı 09:31
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Vokaliz’in aynı adlı albümü, bizim pek bilmediğimiz (aslında pek de ilgilenmediğimiz) bir alanın ilk örneği, ‘a cappella’ denilen kavram ya da türün ilk örneği. Ekşi Sözlük’e dayanarak açıklayalım: “a capella, acapella, acappella, a capela gibi farklı formlarda da bilinen ve vokale eşlik eden bağımsız enstrüman bulunmadan yapılan müzik türü. Adı çok çeşitli şekillerde bilinmesine karşın, teknik olarak, gerçekte iki doğru yazılışı vardır, a cappella ve a capella. Bunlardan ilki  İtalyanca kökenli olup, ikincisi Latincedir. Kilise çıkışlı bir müzik olması, ve bu tarzın doğduğu italyan katolik kiliselerindeki kutsal metinlerin de latince olması nedeniyle, her iki yazılış da geçerli kabul edilmektedir. Ancak crescendo, forte, andante gibi pek çok diğer müzik teriminin italyanca olarak yaygınlaşması nedeniyle, bu iki yazılıştan da a cappella olan daha geçerlidir, daha doğru kabul edilir (supercalifragilisticexpialidocious).”

Wikipedia’nın aynı başlıklı maddesinde ise, bilginin bini bir para. Yani önemli ve ciddi bir iş ‘a cappella’ ama biz bu topraklarda pek de ilgilenmemişiz böyle bir şeyle. “Saz sesi çıkaran adam”, “kanun sesi çıkaran kadın” muhtemelen olmuştur orda burda ama en fazla en fazla, “Deli midir nedir?” denmiş geçilmiştir… Ve şanssızlığımıza bakın ki, böyle mühim bir kavrama biz, dünya ahret Eurovision Kraliçemiz Sertab (Erener) sayesinde, popüler popüler, yarım yamalak bir şekilde denk geldik. Sertab’ımızın “Zor Kadın”ına eşlik eden Voice Male’le birlikte, gördük ve anladık ki, “a cappella” denilen şeyde, koca koca adamlar yan yana geliyor, çıkardıkları seslerle bir “orkestra olduklarına” vehmediyorlar. Biri davulmuş gibi yapıyor, bir diğeri gitar ya da piyano. Bazen de, olmayan ya da olduğu varsayılan başka bir enstrüman. Nihayetinde, ilginç ama kırk yıl onsuz-onlarsız kalsak eksikliğini hissetmeyeceğimiz bir tür icra etmekteydi Voice Male. Bu nedenle de, biraz kulak verdik-biraz seyrettik ve şutladık onları; şutlayıp, “Zor Kadın”ımızın bildiğimiz haliyle-şekliyle baş başa kaldık…

Vokaliz elbette Voice Male’in izinden giden yeni bir grup. Yaptıkları müzik böyle, iddiaları da bu. Ama yine de farklılar. Farkın önde geleni, Vokaliz’in müziğini icra ederken işin içine espri-parodi katıyor oluşu. Kabul edelim ki, gitar sesi çıkarmaya çalışırken ağzını eğip büken, keman sesi çıkarmaya çalışırken yanaklarını şişirip şişirip söndüren bir ‘insan’, başka bir şey yapmasa da komiktir. Neyse ki Vokaliz de bunun farkında ve bu konuyu bile isteye ‘repertuar’ına dahil etmiş. Gruba, televizyon kanallarından birinde denk gelenler fark etmiştir; Vokaliz, özellikle ‘arabesk’ şarkılarda uçup gidiyor. Bu tür şarkılarda, “Komedi Dans Üçlüsü+Vokaliz/5=Beş Vokalist” gibi bir formül çıkıyor ortaya. Fena da bir formül değil, çok ciddiye almadan bakmak-kulak vermek için, hiç de fena bir şey değil. Gülüyorsunuz, eğleniyorsunuz; alan razı, satan razıysa mesele yok. 

AYNI KADEH AYNI MEY
Bir de şu var tabii: Yeşilçam ile yoğrulmuş şu topraklarda, enstrümanın sesinin nerden geldiği-nasıl çıktığı ile kimse ilgilenmemiştir. Türkan Şoray ve Murat Soydan’ımız (mesela) ağaçlıklı bir tepededirler ve apansız bizim kız bir şarkıya başlar, bir başına söyler de söyler. Orkestranın ağaçların-çalıların ardına gizlendiğini düşünürdük muhtemelen. O sesleri Murat Soydan’ın çıkarttığını sanmış-beklemiş olamayız; öyle olsaydı Vokaliz’imiz bir 40 yıl önce ortaya çıkmalıydı. Kısmen Yeşilçam’ın bize dayattığı “Her şey olabilir!” mantığı, kısmen de “Ne sesi, ne enstrümanı?” ilgisizliği nedeniyle zaten ‘ses’in nerden ve nasıl çıktığına da pek dikkat kesilmemişizdir çoğunlukla. Türkan Şoray’a, Filiz Akın’a dalmış, şarkılara kulak vermişizdir ama. Kulak vermiş, sevmiş, ezberlemiş, her yerde dinler olmuşuzdur.

Kalan’ın “Yeşilçam Şarkıları”nı başlattığı albüm olan Belkıs Özener’in “Sahibinin Sesinden” albümüne gösterdiğimiz ilgiden de anlaşıldı ki, biz o şarkıları çok sevmiş, çok özlemiştik. Öyle olunca da devamı geldi; iki karma albüm yayınladı Kalan aynı başlık altında; “Aşkın Kanunu” ve “Artık Sevmeyeceğim” albümlerini. “Yıldızların Altında” isimli üçüncü albüm de, bir zaman önce yayınlandı. Nilüfer Saltık’ın (imzalar-izinler-telefonlar-ricalarla dolu) zorlu bir mesaisi sonrası yayınlanabilmiş olan bu albüm de, dizinin önceki albümleri gibi çok renkli, çok eğlenceli. Bir parça da daha farklı. Albüme dahil edilmiş Melike Demirağ’ın “Arkadaş”, Selda’nın “Gesi Bağları”, Yalçın Tura’nın “Umutsuzlar” ve Cahit Berkay’ın “Selvi Boylum Al Yazmalım” adlı şarkıları, Yeşilçam’ın ille de “kahkaha-eğlence-şamata” demek olmadığını anlatıyor bize. İlle de ‘kitsch’ ya da ‘cult’ bir Yeşilçam peşinde koşmamamız, bu etiketleri ezbere yapıştırmamamız gerektiğini de. Bu özelliği nedeniyle, “Yıldızların Altında”, serinin bugüne kadar yayınlanan en iyi albümü; diğerleri de olağanüstüydü elbette, ama bu üçüncü albüm bir adım daha önde.
Televizyon ve müzik alanının güçlü firmalarından TMC’nin yayınladığı “Efsane Dizilerin Efsane Müzikleri” ile Plato’nun yayınladığı Sinan Çetin’in “Romantik”inin albümleri de, Kalan’ın Yeşilçam projeleri gibi renkli ve zengin. İlk albümde ağırlık Kıraç’ta; “Zerda”dan “Aliye”ye varana kadar çok sayıda reyting rekorları kırmış diziye müzik yapan, şarkı yazan Kıraç’ın bu albümdeki şarkıları, kendi albümlerinde yer alan şarkılarından daha makul. Kıraç, muhtemelen kendi adıyla yayınlanmayacak, en fazla derleme bir albüme girebilecek şarkıları yazarken-söylerken yüreğini ferah tutmuş, germemiş-gerilmemiş. Cem Yıldız’ın (bu satırların yazarına, her nedense adı bir türlü su yüzüne çıkmayan bir Kamuran Akkor şarkısını hatırlatan) “İmkansız”ı ile, Funda Arar’ın (en az Sezen Aksu kadar iyi söylediği) “İkili Delilik”i de, “Efsane…” albümünü çok cazip hale getiren diğer şarkılar… Teoman ve Pamela damgalı “Romantik” de iyi bir albüm. Çok cesur bir iş yapılmış; “Arkadaşımın Aşkısın”ı Teoman’a, “Artık Sevmeyeceğim”i Pamela’ya söyletmekle iş bitmezdi çünkü. Hem albüm hem bu isimler, bu şarkıların altında da kalabilirdi. Ama doğrusunu söylemek gerekirse, hem Pamela hem de Teoman (belki Kıraç benzeri bir nedenle; “Nasılsa bizim albüm için değil bu şarkılar,” gibi bir nedenle) gayet iyi ve rahatlar bu filmin şarkılarında. Her ikisinin de vokali biraz ağdalı (hatta “Sonbahar Rüzgarları”nda Teoman’ın vokali ağdalının da ötesinde) ama bunun sinemamıza-filmlerimize yakışmadığını kim söyleyebilir ki?.. 
Kalan’ın yayınladığı bir başka albüm olan “Hatırla Sevgili”de ise, aynı adlı dizide kullanılmış şarkılar ile Kemal Sahir Gürel’in diğer çalışmaları bir araya toplanmış. Dizinin kendisi, televizyon kanallarımızdan beklenmedik ölçüde iyi, güzel ve doğruydu. Evet, biraz fazla göz yaşı döktürmeye niyetliydi ama bu kadar kusur kimde yok ki artık? Dizinin herkesi etkileyen birinci özelliği, bir ‘dönem’ dizisi olmasıydı ve hemen hemen her şeyi, gerçekten olup bitmişlere çok paralel bir biçimde aktarmaktaydı. Ama bu diziyi çekici kılan bir başka sebep de (Ada’daki o göz alıcı, iştah açıcı pastahane ile birlikte), adını ödünç aldığı şarkının ta kendisiydi elbette; “o mesut gece” ve “çamların altındaki buse”yi anlatan bu popülerin popüleri şarkı, her nasıl olduysa oldu ve (Belkıs Özener’in yapmayı başardığına yakın bir şeyler yaparak) genç kuşağı çok etkiledi, dillerine yerleşti.
“Kulaktan Dolma Bilgilerle Türk Sineması Tahlilleri” şeklinde de algılanabilecek bu yazıyı bir kitapla noktalayalım; Filiz Akın’ın “en baba hayranı” Pınar Çekirge’nin “Başrolde Filiz Akın” kitabıyla. (Nuh Köklü ile birlikte) “Profili Olmayan Kadın” adlı bir Ajda Pekkan kitabı da yazmış olan Çekirge, kelimenin ‘mutlak’ anlamıyla ‘saf’ bir hayran. Bugüne kadar, herhangi bir şey ummadan biriktirmiş-sevmiş-sevmiş-biriktirmiş. Ve bu tutku ona, bir süredir bu kitapları hazırlama şevkini veriyor. Akın’ın herhangi bir filmdeki oyunu ‘resital’dir Çekirge için, Akın’ın bizzat kendisi de “dünyanın en güzel kadını”. Hayranlık, saf bir hayranlık böyle bir şeydir işte; hep iyi olan görülecek, daha öne, en öne çıkarılacak. En öne ve en üste hatta. Pınar Çekirge’nin kitabı, “ağaçların ardına orkestraların saklandığı” o günlerin kitabı gibi de okunabilir elbette; ama asıl haz alınacak okuma biçimi, sayfalar arasında “hayata renk ve anlam katma peşinde olan bir delikanlı”nın izini sürmektir.
Evet, “aynı kadeh aynı mey” bu filmler, bu artistler-bu şarkıcılar, bu şarkılar. Ama hala (delimiyiz biz, neyiz) çok tat alıyoruz. Bir gün, belki bir gün o filmlerin herhangi bir karesine sızabileceğimiz, ya da o karelerde yer almış birini yanımıza çekip alacağımız umuduyla seyrediyor-dinliyor-okuyor ve çok tat alıyoruz.


BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
Kalan’ın (Belkıs Özener albümü dahil), 4 disklik “Yeşilçam Şarkıları” serisi
“Romantik” (Plato) ve “Efsane Dizilerin Efsane Müzikleri” (TMC) albümleri
Kemal Sahir Gürel’in “Hatırla Sevgili” (Kalan) albümü
“Neredesin Firuze?”nin albümü (Kalan) ve iki disklik DVD’si (Palermo)
Pınar Çekirge’nin “Başrolde Filiz Akın” (Epsilon) kitabı
Bircan Usallı Silan’ın “Dört Yapraklı Yonca” ve “Küçük Hanımefendi Belgin Doruk: Acı Dolu Yıllar” (Epsilon) kitapları
Başta “Türk Film Yönetmenleri Sözlüğü” (Agora Kitaplığı) olmak üzere, Agah Özgüç’ün bütün kitapları
Başta “Rekin Teksoy’un Türk Sineması” (Oğlak) olmak üzere, Rekin Teksoy’un bütün kitapları
Sungu Çapan, Yücel Göktürk, Ece Eraslan ve Kıvılcım Yavuz tarafından çevrilmiş, “Easy Rider Bir Özgürlük Şarkısı” (Roll) kitabı
Başta “Fantastik Türk Sineması” (Kabalcı Yayınevi) olmak üzere, Giovanni Scognamillo’nun bütün kitapları
Türker İnanoğlu’nun “5555 Afişle Türk Sineması” (Kabalcı Yayınevi) kitabı
Rıfat Ilgaz’ın (“kopyanın, ezberin, uydurma saygının eleştirisi” kabul edilen) “Hababam Sınıfı” kitapları


SAKIN YAKLAŞMAYIN
Gora(lı) tayfası


KEŞKE OLSA
“5555 Afişle Türk Sineması” benzeri daha çok kitap
“Neredesin Firuze?” benzeri daha çok albüm, daha çok DVD
Sungu Çapan’ın, bir kuşağın gözlerini ve yollarını açmış film eleştirilerini toplayan bir (hatta iki-üç) kitap

 

KEŞKE OLMASA
“Gora” ve benzeri neo-punk filmler

NAİM DİLMENER



Diğer Yazılar