NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

ERDEMLE KIRBAÇLANAN KADIN

08 Mayıs 2022 Pazar 12:08
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Ajda Pekkan sevgisinin, yalnızca şarkı ve albümlerle sınırlı kalması mümkün değil elbette; sayısı epeyce olan filmler de, her Ajda Pekkan hayranının ilgi alanına giriyor. Benim de öyle. Televizyonda denk geldiğinde hiç kaçırmam bu filmleri, defalarca seyretmiş olsam bile bir daha bakarım. Eşi benzeri olmayan bir eğlence sunmakta bu filmler; üstelik Superstar, büyük bir kısmında şarkı söylemeyi de ihmal etmemiş, çoğunlukla plak haline gelmemiş şarkılar...

Bu şarkıları keşfetmek, yeniden dinlemek de ayrı bir keyif. Adı, yanılmıyorsam “Babamız Evleniyor” (Vahi Öz’ün her gece Ajda Pekkan’ın çalıştığı bara dadanması üzerine, oğulları Tamer Yiğit ve Süleyman Turan tarafından kurtarılmaya gayret edilmesini anlatan film) olan filmi belki bin kere seyrettim. Super Kanal çok sık gösteriyor bu filmi ve barın şantözü rolündeki bizimki, Sezen Cumhur Önal’ın sözlerini yazdığı ve Sacha Distel vasıtası ile Türk Popunun en önemli şarkılarından biri haline getirilen “Kime Derler Sana Derler”i söylüyor olduğu için her seferinde ekrana yapışırım. Yüzlerce plak yapmış birinin bir tek Sezen Cumhur Önal şarkısını bile plak olarak kaydetmemiş olması çok ilginç.

Bu filmi görmeden önce, Ajda Pekkan’ın, ısrarla bundan kaçınmış olacağını düşünmekteydim. Ama böyle değilmiş demek ki, filmlerde söylemiş ve her niyeyse 45’lik haline gelmemiş işte. Elimin altında video olmasına rağmen bu filmi bir türlü kaydedememiş olmam da ayrıca tuhaf, belki de beceriksizlik. Her seferinde bir şey çıkıyor. Ya elimin altında boş video kaset olmuyor, ya yanlış bir düğmeye basıyorum ya da ben “bu sefer yetiştim işte” deyip kayıt yaptığımı sanırken, beta / VHS / VCD Player aletleri arasında dolanıp duran kabloların biri yerinden çıkmış olduğundan vuslat yine bir başka sefere kalıyor...

Superstar’ın son filmi olan “Harun Reşid’in Gözdesi” konusundaki şanssızlığım ise daha da fazlaydı, bu filmi hiçbir şekilde seyredememiştim. Bu filme ulaşmak için yıllar yılıdır, aklınızın almayacağı şekil ve usullerde çırpınmış ama bir sonuç elde edememiştim. Nihayet, yakın bir zamanda, bir tür Supermen olarak kabul ettiğim Anabala Han’daki Dip Sahaf’tan Volkan Özboz, bu filmin Almanya’da basılmış bir video kasedini buldu da muradıma erdim. Önce kendimi sağlama aldım, kaseti VCD’ye çevirdim ve sonra da oturup seyrettim. Meğer neler kaçırmışım.

SARAYIN YOLLARI TAŞTAN

Atıf Yılmaz’ın (yardımcı yönetmen de Zeki Ökten) bir filmiymiş “Harun Reşid’in Gözdesi”... Bu bilgiye Agah Özgüç’ün film kataloglarından da ulaşabilirmişim ama, filmi tek arama nedenim Ajda Pekkan olduğu için pek de umurumda olmamış demek ki. Film, neredeyse üç-beş metrekarelik bir alanda çekilmiş gibi duran savaş sahneleri ile başlıyor. Harun Reşid’in (Tuncer Necmioğlu), çıkan isyanı bastırmak üzere Horasan’a gönderdiği komutan (Turgut Özatay), bu kadar işin arasında, Horasan valisinin kızına da (Ajda Pekkan) tecavüz (film iğfal diyordu) eder. Vali kızı Dilara (ya da Dilaram; oyuncular bir öyle bir böyle sesleniyorlardı ona), tecavüzden hemen sonra, orada bulunması için bir sebep olmayan (filmin devamında, rekabet halindeki bu iki adamın asla aynı yere ya da aynı göreve gönderilmediğini öğreniyoruz çünkü) Harun Reşid’in oğlunun yardımı ile kaçar, kaçar... Ve köle tüccarlarının eline düşer. Köle pazarlarında açık artırma ile satışa çıkarıldığında boynunu büküp kaderine razı olacak diye düşüneniniz varsa yanılıyor. Gururundan bir milim bile feda etmiyor Dilara; tüller içinde yarı çıplak pazarlanmaktayken, kendisine dokunan adamları zincirleriyle yerlere seriyor, sahibinin işine engel olduğu için kırbaçlandıkça kırbaçlanıyor. Ne gam, gururun fazlası sarayın kapısının açılmasına sebep oluyor sonunda. Komutanımızın karısı Lale Belkıs, hiç inandırıcı olmayan bir sebep (ki bazen, herhangi bir sebep de olmayabiliyor bu filmlerde) ileri sürerek Dilara’ya talip oluyor ve “kızım marifetlerin ne?” sorusunu takip eden bir-iki göbek hareketi ve arkasından patlatılan bir “aranjman” sonrası, iki bin beş yüz altına onu satın alıyor...

Filmin, bizimkinin saraya girişinden sonrasını anlatan bölümleri (film o niyetle çekilmemiş bile olsa) Almodovar filmleri tadında sahici bir komedi: Önce rakibi Devlet Devrim’i ipe gönderir, sonra Harun Reşid’i kendisine bağlar; sonra da, bu tip filmlerde hiç eksik olmayan sihir-zehir gibi şeylerin yardımı ile babasının intikamını alır, şehzadeyi kendisiyle evlenmeye ikna eder...

Bütün bunları da yaparken, şarkıcının üçüncü albümünün kapağındaki fotoğrafta üzerinde olan dans kostümleri ile sarayın koridorlarında koşturur da koşturur, her an her saniye birileri ile kumpaslar kurar ve seyredene “estetiğin gücü” üzerine acayip bir ders verir. Gerçekten de, bu koridorlarda koşturan Ajda Pekkan ile, 70 ve 80’lerdeki Ajda Pekkan arasında, şöyle genel bir benzerlik bile olsun mevcut değildir. Kaba, iri-yarı ve filmdeki gibi boncuk ve yıldızlarla süslenip gözümüze sokulacak yerde mutlaka kapatılması gereken göğüslere sahip bir kadın var bu filmde. Harun Reşid ve oğlunun, böyle bir kadının peşine düşme nedenini asla anlayamıyorsunuz, hiç inandırıcı görünmüyor size; tüller, şifonlar, boncukların bile yardımı dokunamıyor... İntikamın alınmasını müteakiben de, bizimki apansız çark eder ve (türbemsi bir yerde ağlayan yaşlı bir kadını görüp bütün mücevherlerini ona vermesinden hemen sonra) her şeyden feragat ederek, Horasan bahçelerinde çiçek yetiştirmek üzere bahçıvanlığı seçer. Hikaye içinde belki biraz tuhaf ama bir parça olsun makul de gözüken bu karar, yapımcı ya da yönetmenimize yetmez, şehzade bizimkinin peşine düşer, onu çapa sallarken bulur, o da çok diretmez ve bizzat kendisinin söylediği (muhtemelen ağaçlar arasına gizlenmiş bir piyano eşliğinde) “Hatırlar mısın, hatırlar mısın, o günlerimizi” şeklindeki bir aranjmanı müteakiben şehzadenin koluna girer ve saraya döner...

Bir enkazdan Superstar yaratmış Ajda Pekkan. Yıldızın parladığı bir an arkasına dahi bakmadan Yeşilçam’ı terk edip müziğe geçişi benzersiz bir kararmış. Müzik piyasasında, tuttuğunu koparan biri olan ‘Superstar’ın, sinemada, neredeyse herkesin elinde oyuncak olması ise ancak gençlik ile açıklanabilir, ya da hem gençlik hem de cehaletle. Allahtan her ikisi de ömür boyu sürmemiş.

 

BULURSANIZ KAÇIRMAYIN

Harun Reşid’in Gözdesi – Kalkavan Film – Video kaset

NAİM DİLMENER

 

[email protected]



Diğer Yazılar