NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

TABYA BAŞINDA ARTİSTLER YAN YANA

24 Ağustos 2025 Pazar 08:52
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Müzik dünyamızın en eski plak firması Odeon çok renkli, bol neonlu, pek eğlenceli bir albüm yayınladı: “Şöhretler Gazinosu”. Hakan Tok ve Zeynep Göktürk’ün ortak projesi olan bu albümün ana fikri şu: “Şarkı da söylemiş olan sinema oyuncularını bir albümde yan yana getirelim.”
Gelmiş, getirilmiş de. Aralarında Bora Ayanoğlu gibi müzik macerası daha sonraları, sinemayı hatta tiyatroyu yaya bırakmışlar, Lale Belkıs gibi, bir “fantezi”yi aşıp başa kurulmuşlar da var. Ya da Sezer Güvenirgil ve Parla Şenol gibi, işe diğerlerine göre biraz daha sıkı asılmış ve işi birden fazla plağa yaymış olanlar da. Ama albümün çoğunluğu, bu işi bir “jest olsun” diye yapmışlardan oluşmakta.
Yeşilçam’ın müziğe tutkusu/takıntısı, herkesin malumu. Bir zamanlar, hem sinemamız, hem televizyonumuz, hem kitabımız/defterimiz hem de pikabımız/plağımızmış bu kurum; bir biçimde, arzularımızın eğlenceli nesnesi. 60 ve 70’li yıllarda, o elde yok/avuçta yok zamanlarında, yani o “yerli malı yurdun malı” günlerinde, (günümüz kuşağı, sakın gülmeyin; gülmek serbest değildir) bırakın pikabı, bir plağa (yani bir şarkıya) dahi ulaşabilmek kolay bir şey değildi. Yalnızca para değildi mevzu; bu da büyük problemdi ama daha çok, her plağın, memleketin her yanına dağılamaması, yani ulaşamamasıydı. Radyo derseniz, daha da büyük sorundu; her şey çalınamazdı radyolarda. RTÜK’ü yaya bırakacak bir müessese olan Denetleme Kurulu adlı bir ağalar ağası vardı orta yerde ve bu ağa hangi şarkının çalınıp çalınmayacağına karar verirdi. Ağa ama bonkör de değildi; şarkıların (su içinde) % 90’ı “Çalınamaz/Yayınlanamaz” damgası yerdi.  

İçlerinden Birkaçı Hişşşt Dedi Bize
İşte bu ve benzeri nedenlerle, Yeşilçam’ın sorumluluğu (ya da para kazanma imkanları ve ihtimalleri:) artmış ve her işi yüklenir ya da temsil eder olmuştu. Yeni şarkı mı, konser mi, şarkıcının bizzat kendisi mi, sahneler kulisler mi, o ihtişam dolu kulüpler gazinolar mı, hepsi Yeşilçam’ın içindeydi. O ya da bu filmde, o ya da bu star vasıtasıyla farketmez, hepsi akar/döner dururdu.
Böyle olunca da, rol yapmayı becerir ya da becermez farketmez, her şarkıcı müstakbel bir artistti de. O yıllar içinde, nice sobalık odun arz-ı endam etmiştir sinemamızda. Sırf popüler bir şarkıcı ya da türkücüdür diye, sırf gişeye adam toplayabilir diye.
Tersi de doğru ve mümkündü. Artistler de sahnelere fırlayabiliyor, ya da stüdyolara kapanabiliyordu. Burda da aynı “Boşver!” tavrı geçerliydi: “Sesi mi yok filancanın, aman canım ne olacak, arya söyletecek değiliz ya, altı üstü bir şarkı ya da türkü söyleteceğiz; bilemediniz, bir çocuğun bile altından kalkabileceği pop!” Çıktılar söylediler onlar da. Ya da stüdyoya girdiler, kaydettiler.
Amaç para kazanmak/kazandırmaktı, yapıldı işte. Biz de bazen eğlendik,  bazen de (ikide bir gelip giden darbeler nedeniyle) bazen eğlenemedik ama “Şöhretler Gazinosu”nun gösterdiği gibi, ilginç bir repertuvar kaldı bize o günlerden.

Allanın Pullanın Gelin Yanımıza
90 ve 2000’lerle birlikte şunu da öğrendik: Kırk yıllık “doğru”lar, ille de şart olmayabilirdi. Yani şarkı söylemek için güzel ses, rol kesmek için yetenek gerekmeyebilirdi. Önce onlar inandı buna, sonra da bizi inandırdılar. Ve bir de baktık ki stüdyolar/sahneler Mustafa Sandallar kaynıyor. Sinema ve ekranlar da konuşmaktan aciz mankenler!
Ama bir zaman olmuşları, hafızamızdan kolayca uzaklaştırmakta üstümüze yok ya; aynı şeylerin, biraz daha zayıf seviyede de olsa, 60 ve 70’lerde de vuku bulduğunu unutmuşuz. Ask-ı mekruhun yeniden popüler kıldığı Nebahat Çehre, Yeşilçam’ın siyah-beyaz döneminin en asi kızlarından Sevda Ferdağ (ki katıldığı bir televizyon programında, Engin Arman’ın zoruyla bu işe niyetlendiğini söyledi), bütün zamanların kraliçelerinden Suzan Avcı (aynı televizyon programında, o da Öztürk Serengil’in zoruyla bu işe girdiğini anlattı), gerçek Aşk-ı Memnu’nun gerçek Firdevs’i Neriman Köksal ya da tiyatromuzun en mühim oyuncularından Tolga Aşkıner; yaptıklarına ne diyecek, nasıl adlandıracağız? Ama zorla ama kendi istekleriyle, hakları olmayan bir alana el atmışlar işte.
90 ve 2000’ler, başka bir sürü şeyle birlikte, hakikaten görgüsüzlük/hadsizlik zamanları da. Ama tek günahkar onlar değil; mirasları, yılların ötesinden geliyor.
“Şöhretler Gazinosu” elbette çok renkli, çok eğlenceli bir albüm. Arşiv değeri ise en yükseklerde. Ama bunların ötesinde bir sosyal ve siyasi belge de. Hiçbir zaman, hiçbir şeyi adabına uygun yapmak istemediğimizin belgesi. Ya da her şeyi, kendimize/cebimize yontmak istediğimizin belgesi. BİR BELGE nihayetinde.

Keşke Olsa
Ama Odeon ama Kalan ama Ada, ama Fonex firmasının haklarını her kim elinde tutuyorsa: Bir Handan Kara albümü yapmanın zamanı geldi/geçti. Yeşilçam’ın bir başka bülbülü Kara’yı dijital çağa çekmek, boyun borcudur.

Şöhretler Gazinosu, Karma, Odeon

NAİM DİLMENER



Diğer Yazılar