MASALCININ ÜLKESİ ZAMSKA'YA YOLCULUK
Birkaç yıl önce “Tükenir Kalem/Tükenmez Kader” (“Kalem yazar tükenir, kader yazar tükenmez…”) ile kafaları karıştırmış ve bir tür “Being There Peter Sellers” etkisi yaratmış Ajda Pekkan, bütün bir yazı sorusuna cevap arayarak geçirmemize sebep oldu: “Resim mi çerçeve mi; ne arıyoruz?” Hiçbirimiz de (yani istisnaların kaideyi bozmayacağı kadar az bir kısmımız hariç) kalkıp, “Yahu ne diyorsunuz Superstar; memleketin gelmiş geçmiş en namlı resmi de-çerçevesi de sizken, ne diyorsunuz böyle?” demedi; demek bir yana kendisini pistlere attı, kıvırmasına baktı: (Artık hangi kapıysa bu) “Bu kapıdan ilk giren aşık olacak”, (artık hangi söz, öz ya da sadakatsa bu) “Sözüne de özüne de sadık olacak”, (niyeyse ve her nasıl mümkün olacaksa) “İkimize bu tabiat aşık olacak, sıramı bekliyorum…”
Bu yazıya, 2009 yılının “En İyi…” ve “En Kötü…” albüm listeleri eşlik ediyor. “Resim”, ferah ferah “En Kötüler…”in tepesine yerleş(tiril)ebilirdi; ama “single” olduğu için kurtuldu, listelerimiz “albüm” listeleri. Gidiş oraya yani single’a doğru olmakla birlikte, henüz listeler düzeceğimiz kadar single’ımız yok; mecburen albümlerin etrafında gezinmemiz gerekiyor.
Arabeskin Önlenemez Tırmanışı
Ama ne gam, varsın “Resim” olmayıversin listede; açığı kapatacak kadar kötü albüm nasılsa mevcuttu.
Bu alanın şampiyonu İsmail Y(urtseven)K(ardeş) oldu; her zaman olduğu gibi. İsmail Efendi her yeni albümü, her yeni şarkısı ile yeni bir “dip” noktası bulmakta zorlanmıyor; bu konuda, eline su dökülemeyecek kadar mahir. O kadar mahir ki, dinlediklerinize “Tatsız, anlamsız, kötü, saçma…” demek kesmiyor ve bu delikanlıların delikanlısına (tam anlamıyla durduk yerde) nefret hisleriyle donanmış buluyorsunuz kendinizi. Nefrete, mide bulantısı eşlik ediyor ve eğer yeterince şanslıysanız, bir uzaktan kumanda tuşuyla bu garip ötesi ses ve diyardan uzaklaşabiliyorsunuz… Alternatif arayışların önemli ve güvenilir isimlerinden Fairuz Derin Bulut, “Ali Tekintüre/Arabesk” albümünde, tam anlamıyla (tabir caiz olmayabilir) çuvalladı. “Arabesk mi? O da ne ki, kolay, alasını yaparız biz!” demiş bir grup, bu mantığın peşine takılıp frene basmayınca, olan olmuştu. Aslında son derece haysiyetli bir müzik türü olan Arabesk’i, hem grup hem de konuk vokalistleri (“Veremli Kız” şarkısı misali) “ağlamak, inlemek” olarak anladığı-algıladığı için, bu alanın çınarlarından Ali Tekintüre’nin, her biri yürekler dağlayıcı dizeleri, toz olmuş, yerinde yeller esmişti.
Ne grubu Sefarad ile, ne de solo olarak makul bir işe imza atabilmiş Sefarad Sami de, kötülüğü adından menkul (“Disco Kolbastı ve Balkan Havaları”) albümüyle, her zamanki çizgisinde ısrarlı oldu. Kimi insanlar böyledir; “iyi” nedir bilmezler, “kötü”de ısrar ederler; Öykü and Berk ya da Doğuş ve Yalın gibi… Yenilerden Ebru Polat ve Emir de, bütün tanıtım çabalarına, bütün cilvelerine rağmen aklı başında olan kesimleri kandıramadı. Biraz Madonna, biraz Hande Yener, biraz da Deniz Seki ödünç alarak yollara üşmüş Polat’ın ya da yalnızca Tarkan’ı kopyalamış olan Emir’in görüp görebileceği de bu kadardı; birkaç klip, biraz röportaj, bir miktar da “Siz filanca değil misiniz?” cümlesi ile yetinmenin bir yolunu bulsunlar artık. Ne müzik piyasasının, ne de dinleyicilerin onlara ihtiyacı var; Hatemo’nun zamanında demiş olduğu gibi: “Senden çok var…”
Ve 90’ların en inatçı unsurlarını bitiren bir yıl da oldu 2009. Mustafa Sandal ve Kenan Doğulu da “paydos” dedi. Görünen Sandal’ın kılavuz istemeyeceği, bir önceki albüm “Yamalı Tövbeler”den de belliydi ya, anlamadı-ısrar etti ve “Karizma”yı (çizdirmek bir yana) paramparça etti… Doğulu’nun “Patron”u ise, “Festival” ile birlikte (tabii, “Festival gibisin, katılmak istiyorum” dizesi hariç), en iyi Kenan Doğulu albümüydü ama (yaşlanmak, artık popa uygun bir yüz ve havaya sahip olmamak, seslenilen kitlenin kafa ve mantık yapısını kavrayamamak gibi) “yapısal sebepler” nedeniyle nakavt oldu. Bu kuşağın tek ayakta duruyor gibi görünen ismi Serdar Ortaç; o biraz daha akıllı, Bengü ve benzeri “genç ve güzel yüz”lerin ardına sığınarak işi götürebilmekte; ama nereye kadar, o belli değil.
Canını Seven Zamska’ya Kaçsın
Ve iyiler… Çok da iyi albüm vardı; başta Aylin Aslım’ın “Canını Secen Kaçsın”ı olmak üzere, çok sayıda iyi albüm.
Aslım “Gulyabani” gibi müthiş bir albümün bile ötesine geçebilen bir albüm yayınladı. Rock dünyamızın bugüne kadar duymadığı-görmediği kadar protest ve sert dizeler, bir o kadar protest ve sert vokaller ile sarılıp sarmalanmıştı. Altta da (bazen de, vokalden bile daha üstte) cayır cayır bir müzikal yapı… Yılların Bulusuzluk Özlemi, yalnızca “Alın size iyi müzik, iyi bir albüm!” demedi; kaçma, kayıplara karışma, hatta yok olma isteğimizi gördü ve “Haydi Zamska’ya!” dedi. Kaçarsınız kaçmazsınız o ayrı; bir “rüya ülke”nin mevcudiyetine bizi inandırabilmiş olmaları, Nejat Yavaşoğulları ve arkadaşlarının başarısıydı.
Almoralı Soner Canözer için yapılan “Masalcı’nın On beş Yılı”, Birsen Tezer’in “Cihan”lara değer ilk albümü, Melih Ünen’in genç kuşağın kafa, mantık yapısı ve dilini, gayet şairane bir biçimde şarkılarına aktarabildiği “Arkası Yarınlara”, Özbek süper star Yulduz Usmanova’nın üçüncü Türkçe albümü “Dünya”, Karadeniz’den taze ve insana iyi gelen rüzgarlar taşıyan Marsis ve Ayça Şen’in günümüz düşünme ve yaşama biçimine esaslı bir tokat vazifesi gören “Astronot”u, Yekameka’ların açtığı yaraları, sebep oldukları iltihapları tedavi edebilen albümler oldu.
Tedavide eksik kalanı da, her zamanki Nazan Öncel tamamladı. Hemen hemen her şarkısıyla şifa veren, insanı yeniden ayaklara kaldıran, hayata tutunmaya sevkeden bu bilge (ve elbette yüce) insan, “Hatırına Sustum” ile, yine yıllar boyu dinleyeceğimiz şarkılar sıkıştırdı ceplerimize: “Al bulunsun; bir gün lazım olur.” Oluyor da; bir gün değil, sık sık lazım oluyor.
Sertab Erener ve Demir Demirkan’ın önce yalnızca Amerika’da, ardından biraz gecikmeyle bizde yayınlanmış albümleri “Painted On Water” da mükemmel bir albümdü. Bizim buraların ölçülere, dillere sığmaz ezgileri, bozulmadan, çizilmeden aktarılmıştı İngilizce’ye. Bu albümün, yabancı bir dilde yapılmış en iyi albümümüz olduğunu da söylemek mümkün; her şey yerli yerindeydi bu sefer, ruh ve duygu dahil olmak üzere, her şey.
Bırakınız bağırsınlar, bırakınız çağırsınlar. Hatta bırakınız (haydi) bastırsınlar; kaçacak yerimiz, sığınacak şarkımız nasılsa var.
2009’un En İyi Albümleri (Sakın Kaçırmayın)
1-Canını Seven Kaçsın, Aylin Aslım
2-Zamska, Bulutsuzluk Özlemi
3-Masalcı’nın On Beş Yılı, Soner Canözer (Almora)
4-Cihan, Birsen Tezer
5-Hatırına Sustum, Nazan Öncel
6-Dünya, Yulduz Usmanova
7-Arkası Yarınlara, Melih Ünen
8-Marsis, Marsis
9-Astronot, Ayça Şen
10-Painted On Water, Sertab Erener-Demir Demirkan
2009’un En Kötü Albümleri (Sakın Yaklaşmayın)
1-Haydi Bastır/İsmail YK, Sony
2-Ali Tekintüre/Arabesk, Fairuz Derin Bulut
3-Disco Kolbastı ve Balkan Havaları, Sefarad Sami
4-İki Arada, Öykü&Berk
5-Patron, Kenan Doğulu
6-Karizma, Mustafa Sandal
7-Onbindebir, Doğuş
8-Ben Bugün, Yalın
9-Kalp Ayazı, Ebru Polat
10-Ben Sen Olamam, Emir
NAİM DİLMENER




.jpg)

.jpg)

.jpg)







.png)