NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

KALBE DOKUNAN ŞARKILAR

11 Eylül 2022 Pazar 20:20
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Kimi şarkıcı ya da müzisyenler (ya da daha doğrusu: müzisyen şarkıcılar) vardır, bağırmayı çağırmayı ayıp sayarlar, ya da gereksiz. Her anlamda öyledirler. “Bakın bakın bu benim şarkım ve ne güzel bir şarkıdır, ne güzel söylüyorum” da demezler, “ille de dinleyin” de. Onlar, şarkıların zamanı geldiğinde, ihtiyacı olanlar tarafından mutlaka keşfedileceğine inanırlar. Bir zaman ve ruh meselesidir bu. Gün gelir, daha önce hafif ya da ağır bir biçimde civarımızdan geçmiş şarkıları, elimizle koyduğumuz yerden çeker çıkarırız. Ya da bu şarkılar bize söylendiği sıralarda, hiç ama hiç oralı olmamışızıdır, bir kulağımızdan girdi, ötekinden çıktı sanmışızıdır ama şarkının hası oldukları için öyle olmamış ve bilincimizin alt ya da üstünde bir yerlere yerleşmiş, günlerinin gelmesini beklemişlerdir. Bunları da elimizle koymuş gibi buluruz. Nazlanmazlar da zaten; bu nedenle beklemişlerdir, onlara ihtiyaç duyduğumuzda çağrılacaklarını bilirler.

Böyle şarkılar yapan, böyle davranan şarkıcı ya da müzisyenimiz çok değildir. Bir elin parmak sayısından daha azdır. Bülent Ortaçgil ve İlhan İrem böyledir mesela. Bir de Hümeyra. Şarkılara, yaratıcılarının ya da dinleyicilerinin ortalama ömründen daha uzun, çok daha uzun bir ömür biçenlerin ilk üç ismi budur bizim topraklarda. Bu isimler “söylendiği yerde kalan” şarkılar değil, “yüzyılları dolanan” şarkılar yazmış, söylemişlerdir. “Yüzyıllar” tabii, henüz bir tahmin elbette; doğruluğundan, gerçekleşeceğinden kimsenin şüphe etmediği bir tahmin.

 

DERDİMİZİ DÖKERSEK

Hümeyra’nın 1984 yılında, sınırlı sayıda ve yalnızca LP olarak basılmış “Benim Şarkılarım” adlı albümü, nihayet dijital çağa yaraşır bir halde yeniden yayınlandı. Memleketimizde İlhan İrem, Sezen Aksu, Selda ve az sayıda birkaç başka isim hariç, hemen hemen hiç kimsenin müzikal kariyeri (tamamen de değil) topluca disklere transfer edilemedi. CD ve DVD’nin devre dışı kalmak üzere olduğu şu günlerde, bundan sonrası için de ne yazık ki fazla bir ümit yok. Zengin ama çok zengin bir müzikal geçmişimizin büyük bir kısmı, kayıplara karışmak üzere. Hatta bir kısmı, halihazırda karıştı bile. Özellikle 40 ve 50’li yılların kayıtları ya da öncesi. 60’lı yıllar öncesine ait olup da dijitale evrilmiş kayıt sayımız toplamın % 10’u bile değil. Bu bile iyimser bir tahmin! Taş plaklar (ya da firmaların bantları) üzerinde kalakalmış şarkıların büyük bir kısmı, ömürlerini ya tamamladı ya da tamamlamak üzereler.

Taş plakların üzerinde bulunan ve başka türlü de asla bulunamayacak olan şarkılar, zaten taş plağın bir hayli dayanıksız maddesinin un ufak olması nedeniyle, sonsuza kadar çekip gittiler. Kalabileni de aynı akibete uğramak üzere.

Daha dayanıklı bir format olan “vinyl” yani 45’lik ve LP’ler ise, şüphesiz günümüze kadar gelebildi, en azından büyük bir kısmı. 60’lı yıllar ve sonrasına ait müzikal geçmişimizi tamamen kaybolmaktan kurtaran yalnızca formatın kendisi değil. O tarihlerde piyasada aktif olan firmaların (başta Odeon olmak üzere) büyük bir kısmı, aynı zamanda (basılacak plağa esas teşkil eden) master bantları da korumuş, saklamışlar. Bu nedenle hem şarkıların kendileri hala ortada, hem de kayıt kaliteleri yüksekçe; en azından bir bölümünün.

Ama orda, öylece durmaları 60, 70 ve 80’li yılların şarkılarının kurtulduğu anlamına gelmiyor. Çünkü oralarda olmaları, sonsuza kadar dayanabilecekleri anlamına gelmiyor. Dijital hale ge(tiri)lmeleri, hatta bu bile yetmez, gelir ya da getirilirlerken temizlenmeleri, takviye edilmeleri gerekiyor. Ama ne yazık ki, bu işe meraklı firma ya da kişi sayısı çok değil. Ada ve Kalan vardı zaten hepimizin malumu olan; bunlara birkaç firma daha eklendi zaman içinde ve son olarak da Ossi, bu işi gayet planlı ve programlı bir şekilde yapmaya başladı. Bu kadar.

 

YAŞAMAYA DAİR

Yakın bir zamanda tertemiz kayıtlarla yayınlanan Hümeyra’nın “Benim Şarkılarım” albümü, Ossi’nin bir plan ve program dahilinde sürmekte olan Geçmişi Temize Çekme harekatının son adımlarından biri.

İkisi Esin Engin, geri kalanı Hümeyra’nın bizzat kendisine ait 11 şarkılık “Benim Şarkılarım” adlı albümle; Nazım Hikmet ve Refik Durbaş başta olmak üzere, hayat üzerine sarf edecek sözü olanların söylediklerini, anlattıklarını aktarmak istemişti Hümeyra. Mükemmel bir şekilde de yapmış, başarmıştı.

Nazım Hikmet’in (onurlu ve baş eğmeden elbette) “Yaşamaya Dair” söyledikleriyle başlayan bu albüm, haddinden fazla zor ve karışık “hayat denilen kavga”nın bin bir çeşit kapısını tıkladıktan/araladıktan/çarptıktan sonra, naif bir özetle bitiyor: “Şarkılar var kısa, söylendiği yerde kalır… Şarkılar var uzun yüzyılları dolanır.” “Naif bir özet” olarak nitelemiş Asu Maro yukardaki cümleleri, albümün kapağındaki yazısında. Öyle de hakikaten. Hümeyra’nın her yaptığı böyleydi/böyledir.

Günümüzde “bir dizi oyuncusu” olarak tanınıp sevilen ama müzik, sinema, tiyatro geçmişi hakkında fazla bir şey bilinmeyen Hümeyra, “Benim Şarkılarım” ile, onu öteden beri bilip sevenlerin dışında, günümüz kuşağına da ulaşabilir mi? Mümkündür. Her türlü insana dair her türlü hal ve durumu kucaklayan bu şarkılara, herkesten çok genç kuşağın ihtiyacı var. Onlara rahat bir nefes aldıracaklarını söylemek mümkün değil tabii; aksine, kafalarını iyice karıştırabilir. Ama o karmakarışıklıktan, bu şarkılara dayanarak/tutunarak çıkmak, batmaktan/bataklıktan kurtulmak anlamına da gelecektir. Şarkılarla birlikte ve sonsuza kadar. 

 

Benim Şarkılarım, Hümeyra, Ossi

 

NAİM DİLMENER

 

 



Diğer Yazılar