YAĞMURUN SESİNE BAK

Bu aralar müzik piyasamız çok daralmış durumda. Çok az albüm yayınlanıyor, daha az klip çekiliyor. Büyüğü - küçüğü, firmaların tamamına yakını beklemede. “Popstar” ortalığı ateşe verdi, reyting rekorları kırıldı, herkes evinde oturup sahnede şarkı söyleyen çocukları seyre daldı ama müziğe karşı yükselen bu ilginin bir gramı olsun satışlara yansımıyor. Kimse albüm almıyor, ya da çok çok az, çok seçerek alıyor. Öyle olunca, yerlisi – yabancısı bütün firmalar “Bir bekleyelim de…” demeye başladı. Bekliyorlar da. Belki bahar ayları ile birlikte bir heyecan başlayacak, “Yaz geliyor” diyerek bekletilen projeler piyasaya verilecek ama görünen o ki, o zaman da herkes hayal kırıklığına uğrayacak. Çünkü toplam satış adedinin geçen yıla göre bu yıl artması beklenmiyor. “Aynı kalsın yeter” diyen firma çok. İyi taraflarına gelip Yıldız Tilbe ve Tarkan piyasaya yeni bir şey sunarsa ne ala, bu yılı da kurtarmış gibi olacağız. Yoksa halimiz harap. “Çok çok satıyoruz” demekle çok satılmış olunmuyor. O çok sattı denilen albümlerin bir kısmını, haftasına kalmadan ucuzluk sepetlerinde yarı fiyatla görebiliyoruz. Ya da karşımıza bir derginin poşetinde “okurlara kıyak” biçiminde çıkabiliyorlar. Yani, bazen firmalar baskı ya da bandrol adedini “satış sayısı” olarak bize sunabiliyorlar. Sonuç, her geçen gün daha da azalan satışlar, daha da hızlanan daralma. Tam da böyle dönemlerde, farklı seslerin – türlerin hareketliliği artıyor. Genel çarkın dışında işlerini görmekte olan bu tür (gerçek) müzisyenler çok daha alçakgönüllü şartlarda, çok daha ucuza mal ettikleri albüm ya da çalışmalarıyla karşımıza çıkıyor ve daralan kalpleri ferahlatıyorlar. “Güzelleme” serisi ile her yaştan – her türden insanın gönlünü kazanmış olan Ayşegül, ilk albümleri ile birlikte rock’un tepesine oynayan Kurban ve her zaman alternatif olana özellikle sarılan Gökalp Baykal da bu aralar böyle yapan isimlerden. Müzik piyasası daralmışsa daralmış, kimse satmıyorsa satmıyor; çok satmak takıntısı hiç olmamış bu isimler, bu şartlarda bile bizi yalnız bırakmıyorlar işte.
“Güzelleme” serisinin ilk albümü ile 1994 yılında, neredeyse tek başına bir “Türkülere dönüş” başlatan Ayşegül “çok satma”ya yabancı bir isim değil aslında. Sanatçı, bunu özellikle planlamış – istemiş olmamasına rağmen “Güzelleme” serisi ile büyük satış rakamlarına ulaştı. İlk “Güzelleme” albümü, türkülere tamamen radikal yaklaşım biçimi ile çok çabuk bir şekilde dikkatleri üzerine çekmiş ve kırk yılın türkülerini hem doğru biçimde hem de tüm ruhuyla yeniden seslendiren bu sanatçı, herkes tarafından bağırlara basılmıştı.
Türküleri tekno yapmak, dans edilebilir bir hale getirmek, rock yapmak, bilmem ne formunda sunmak… hep Ayşegül’ün başarısı sonrasında ortaya çıkan eğilimler oldu. Pop patlaması ile birlikte, kendini tamamen bizden olmayan ezgilere kaptırmış olan genç kuşak, Ayşegül’ün albümü ile birlikte (kısa bir şaşkınlık evresinden sonra) bir parça kendine geldi, daha eski kuşaklar da ancak bu albüm sonrası rahat bir nefes aldı. Uzun sürmüş bu “Güzelleme” serisi ve arada bir yerde duran “Güz” albümü sonrası, Ayşegül şimdi de, zamanında Mine Koşan tarafından dillere düşürülmüş, ardından Erkin Koray tarafından daha da yaygın bir hale getirilmiş Vedat Yıldırımbora’nın şarkısı “Yağmur”dan adını alan albümüyle yeniden karşımızda. Erkin Koray tarafından yapılmış halini (bu satırların yazarı dahil) çoğu eleştirmen Türk popunun en güzel şarkısı olarak kabul etmekte. Böyle bir ünü olan bir şarkıyı yeni baştan söylemek gerçekten cesaret işi. Ama Ayşegül, çok da iddialı olmadığının altını çizen bir düzenleme ile girişmiş bu işe. Başarmış da.
Ayşegül’ün versiyonu belki Türk popunun “en bilmem ne…” versiyonlarından biri haline gelmeyecek ama şarkıcı “Yağmur”u bir Ayşegül şarkısı haline getirmeyi başarmış. Bu (çoğunlukla becerilemeyen) cover patlamasında da bundan daha önemli bir şey olmasa gerek. “Güzelleme” günlerine olağanüstü bir gönderme sayılabilecek “Uykuda mısın (sevgili yarim)?” ile devam eden albüm, türlü çeşitli türküler – değişler ile sürdükten sonra “Yalel” ile bağlanıyor ve bittiğinde aklınıza tek gelebilen albümü baştan bir daha dinlemek oluyor. Dinleyeni, bu kadar abartısız ve sade bir yorumla bu kadar etkileyebilen çok az isim var, Ayşegül de bunlardan biri.
BİR İŞ BİR EŞ
“Alternatif olanın” peşinden şartlar öyle gerektiriyor, bu talep ediliyor diye değil, ruhen zaten böyle biri olduğu için giden Gökalp Baykal, geleneksel olana hiçbir zaman yaslanmadığı gibi, “bir yenilik yaptım işte, bukadarı yeter” deyip kenara çekilip oturanlardan da olmadı. Denemek, sürekli başka formların peşinde olmak Gökalp Baykal’ın işi. Baykal, resmi olarak satışa sunulmamış, sadece çok az sayıda basılıp dağıtılmış “Sevgililer Günü” adlı single’da, yine dudak uçuklatıcı bir iş çıkarmış. Müzisyen, bu çalışmada, henüz hiç albüm yayınlamamış ama demo kayıtları elden ele gezen Zardanadam adlı alternatif ötesi grupla iş birliğine girişmiş. Gökalp Baykal’ın daha önce yayınlanmış albümlerinde yer alan “Sevgililer Günü” ve “Bir İş Bir Eş” adlı şarkıların yeni versiyonlarından oluşan bu single; hem Baykal’ın orta sınıf ahlakı ve yaşam tarzına yaklaşım biçimini yeniden gözler önüne sermekte, hem de müzisyeni Zardanadam ile iş birliği yapmaya iten nedenlerin ne kadar haklı olduğunu göstermekte.
Baykal ve Zardanadam, dünyaya aynı gözle bakan iki ekip ve bu yeni versiyonlar her iki taraf için yüz akı olmuş. Biri 1996, diğeri 1999 yılında yayınlanan bu iki şarkı, aradan geçen zaman içerisinde değerlerinden hiçbir şey kaybetmemişler. Aksine, bu geçen zaman içinde, Baykal’ın kafasını taktığı bayağılıklar zinciri daha da güçlendi, her yanı sardı. Şarkılar, bu halleri ile, en azından bir kısım insana “Başka türlü de düşünmek – yaşamak mümkün” dedirtebilecek… İlk albümlerini 90’lı yıllar bitmek üzereyken yayınlayan Kurban da ilk albümü ile birlikte epeyce fazla miktarda insanı etkilemiş ve rock’un giderek pop bir çizgiye kaymasından rahatsızlık duyanları huzura kavuşturmuştu. Aradan geçen dört yıl boyu, bu huzura ermişler Kurban’dan yeni bir albüm bekledi durdu. Bu bekleyiş uzun sürdü ama nihayet “Sert” adı verilmiş ikinci çalışma yayınlandı, bekleyiş sona erdi. Albüm, sahiden adı gibi sert. Bunda, muhtemelen Kurban’ın, “Biz de rock yapıyoruz işte” deyip aslında çok daha uysal bir müzik yapıyor olanlara karşı duyduğu kızgınlığın etkisi var: “Madem öyle gel böyle” demek istemiş gibi Kurban. “Sert”teki sound, bu alanda bugüne kadar görülebimiş en yetkin altyapının üzerinde yükselmiş. Vokal kaydındaki (detone olmayı seçilmiş bir tavır gibi sunan) “Duman etkisi” olmasa, bu albüm kolaylıkla Türk rockunun en iyi üç – beş albümünden biri olarak kabul görebilirdi. Ama (tavır ya da eda yapacağım diye) solistimiz buna izin vermemiş. Ama olsun, albüm bu hali ile de delicesine heyecan verici.
Ne varsa alternatif olanda, kendisini farklı olarak konumlayanda var. Müzik dünyası çökmüyorsa, yalnızca onlar var diyedir.
BULURSANIZ KAÇIRMAYIN
Yağmur / Ayşegül – Ece Müzik – CD
Güzelleme 1, 2, 3, 4 – Kalan – CD
Kurban / Kurban – Raks / Tempo – CD
Sert / Kurban – On Air – CD
Sevgililer Günü / Gökalp Baykal / Zardanadam – promo – CD single
Yabancılar / Gökalp Baykal – Zihni Müzik – CD
Günaydın Hüzün / Gökalp Baykal / CatWalk – Zihni – CDEP
NAİM DİLMENER