NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

RASTLAŞTIK BİZ ONLARLA MODA YOLUNDA

21 Mart 2021 Pazar 20:27
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Hikayeyi tekrar edelim size (gayret gayret, hatırlasanıza): Moda Yolunda karşılaştık biz Marc Aryan’la; ya da moda yoluna, uğruna.
60’ların ilk yarısı; “pop müzik” denilen ve bize yabancı bir tür olduğu konusunda kimsenin kuşkusu olmayan bir müzik türü, başını almış gitmiştir. İlham Gencer, Fecri Ebcioğlu’nun katkılarıyla “Bak bir varmış, bir yokmuş…” diyerek masala başlamış; eksik olmasın Tülay German-Erdem Buri çifti, Erol Büyükburç ve Alpay-Doruk Onatkut ikilisi de çok geç kalmadan bu masala iştirak etmişlerdir.
Etmişlerdir etmesine ya, bu üç ekibin (ya da takımın) önerdikleri biraz zor gibidir; en azından piyasanın beklediği hızda yapılamayacak-gerçekleştirilemeyecek kadar zordur, karışıktır. German, Buri’nin hazırladığı bir program mucibince, yeni şarkılar aramaktadır kendisine; o kolay sola sapmak istememekte, adını dahi kendisinin koyduğu (Popüler Müzik) bu yeni türde, kendisi için özel, yepyeni besteler yapılsın istemektedir. Alpay’ın, Doruk Onatkut’un refakatinde girdiği yol da kolay değildir. Onatkut ve Alpay, “zengin folk geçmişimizi, batılı enstrümanlara uyarlamanın…”, yeni şarkı yazmaktan daha kolay olduğunu düşünmektedir ama bu da çok zaman almaktadır. Gerçi gün gelecek, Ahmet Koç bu metodu tersinden işletecek ve gitarın yerine sazı koyarak “Sağanak” yağdıracaktır ama ne Onatkut’un, ne de Alpay’ın (o tarihlerde bile; o henüz neyin ne olduğunun, geniş kesimlerce henüz tam olarak anlaşılmamış olduğu, o günlerde bile) aradığı, bu kadar kolay ya da basit bir şey değildir. Onlar şarkıları-türküleri boyacı küpüne batırıp çıkarmayı değil, şarkı ya da türkünün tamamını “batılı kılma”yı amaçlamaktadır.

Onlar, bir enstrümanın yerine, (ufak tefek farkları görmezden gelerek) başka bir enstrümanı ikame etmeyi değil, şarkı ya da türküyü boydan boya değiştirmenin, ona “yeni bir ruh” katmanın peşindedirler. Yani bu yol da, o kadar kolay ya da basit değildir. Hele hele, bunu ilk siz yapmaya başlamışsanız; yani önünüzde başka bir örnek de yokken. Bu nedenle Erol Büyükburç’un işi biraz daha kolay oldu. Büyükburç, “Karakaş Gözlerin Elmas”ları, “Dere Geliyor Dere”leri seçip, değiştirmeye başladığında, göz atabileceği örneklere sahiptir artık; en azından Onatkut’un Alpay’a (“Kara Tren”) ve Tülay German’a (“Burçak Tarlası”) yaptıkları vardır önünde.
Örnek var ya da yoktur, az ya da çoktur hiç farketmemektedir ama. Plak firmaları beklemek istememektedir artık...

Bu müzik çok ilgi görmüş, çok da talep edilmeye başlanmıştı. Kısa vadede yapılacak tek şey vardı; plakları, bu müziğin asıl sahiplerine, yani bu müziği yıllar yılıdır icra edenlere yaptırmak. Pratik zekaya ne denir? Hiç! Çözüm mantıklı ve doğruydu; bu müzik onların müziği ise, o zaman burda da onlar söylesin. Türkçe bilmemek gibi (küçük) bir kusurları vardı ama, bir şekilde bu da halledilebilirdi nasılsa; sözleri önlerine koyar ezberletirdik. Yarım yamalak da olsa ezberler-söylerlerdi. Aralara bizimkilerin seslendirdiği versiyonları da koyduk mu, değmeyin keyfimize, gitsindi.

DÜNYA DURMADAN DÖNÜYOR
Aynen böyle yürüdü işler. Bu rüzgarın öncüsü de Adamo, MarcAryan, Sacha Distel, Dario Moreno gibi isimler oldu. Bunların bir kısmının iyi kötü bir bağı vardı zaten bizim buralarla. Bir bölümün ise yoktu ama işin içinde, “daha fazla plak satmak-daha bakir piyasa” olunca, (Mina ve Johnny Hallyday gibi devler dahil) kimse direnememiş, “kırmızı jaket ve pantalonu” kuşanıp “Moda Yolu”na atmıştı kendisini: “Şimdi ben ah ne yapsam, seni kimlere satsam, başka saf bir kız bulup, seni başımdan atsam…”
Bu dönemin mimarlarından Marc Aryan’ın, mükemmele yakın bir albümü yayınlandı yakın bir zamanda. “Collection” adlı bu albümde, Aryan’ın tam 20 şarkısı bulunmakta; “Atlı karınca dönüyor dönüyor, dünya durmadan dünüyor…” (“Volage Volage”; Ajda Pekkan, Ay-Feri ya da Birsen Armağan) ve “kimdir bu sevgili, kimdir ki beni hep aldatıyor, yıllarca yalvartıp hem de ağlatıyor…”un (“Un Petit Slow”; Ajda Pekkan) orijinalleri dahil tam 20 şarkı. Türkçesini bizzat Aryan’ın seslendirdiği (ki, en tuhaf isimli şarkımız bu olmalı: “Nasıl Evlenirsin Bu Lisanla”; Ebcioğlu, adamların kırık dökük Türkçesiyle dalga geçmek istemiş olmalı ama “lisan” ne, düğün-dernek ne?) “Giorgina” da var. Başka ikramiyeler de; çal çal-dinle dinle bitmez başka ikramiyeler. Albümün belki de tek eksiği, Aryan’ın Türkçe söylediği (ki, çok var) şarkılardan, hiç olmazsa bir ya da ikisine yer verilmemiş olması.
Belki devamı gelir ve bu da olur. Albümü yayınlayan firma (artist), temiz mi temiz kayıtları, şık mı şık bir ambalajın içinde bize sunduğuna, yani boyacı küpüne yolunu düşürmeyip zor yolu seçtiğine göre, belki işi burada bırakmayıp devamını da getirecektir. Hatta belki, bir Patricia Carli albümü bile vardır gündemlerinde. Eğer öyleyse, çok hayır duası alacaklarını bilsinler.
“Evet bu vardı, sahi şu da vardı…” deyip deyip bu şarkılara kulak vermek ve bir halletmişlik-ödeşmişlik duygusu ile gevşeyip rahatlamak mühim bir şey; insanı bonkör de yapıyor; hayır dualarının binini bir paraya savuracak kadar bonkör.

 

BULURSANIZ KAÇIRMAYIN

Başta “Nasıl Evlenirsin Bu Lisanla” (Odeon) 45’liği ve “Collection” (artist) diski olmak üzere, Marc Aryan’a ait ne bulunabilirse

Başta “Les Mal Aimes” (Riviera) 45’liği ve “Tendres Annees” (Podis) diski olmak üzere, Patricia Carli’ye ait ne bulunabilirse

Başta “Her Yerde Kar var” (Sahibinin Sesi) 45’liği ve “C’est Ma Vie (Anthologie)” (EMI) paketi olmak üzere, Adamo’nun çoğu şeyi

Başta “Arkadaşımın Aşkısın” (Philips) 45’liği ve “Canım Vatanım” albümü olmak üzere, Juanito’yla ilgili ne bulunabilirse

Johnny Hallyday’in “Altın Yüzük” (Philips) 45’liği

Mina’nın “Dön Bana” (Primary) 45’liği

Sacha Distel’in “Kime derler Sana Derler” (Pathe) 45’liği

 

NAİM DİLMENER

naimdilmener@gmail.com



Diğer Yazılar