Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

29 EYLÜL 2023

28 Eylül 2023 Perşembe 12:50
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Ayvalık Film Festivali sona erdi. Adana Altın Koza Film Festivali’nde ödüller sahiplerini buldu. Sırada Antalya Altın Portakal, Filmekimi ve Ankara Film Festivalleri varken Antalya’da olmaması gereken bir durum yaşandı yine. Nejla Demirci’nin yönettiği ‘Kanun Hükmü’ belgeseli ani bir kararla belgesel yarışmasından çıkarıldı. Festivalin bütün jürileri, film; yarışma seçkisine geri alınmadığı sürece festivalde yer almayacaklarını açıkladılar. Ardından Ulusal Uzun Metraj, Belgesel ve Kısa Film yarışmalarında yer alan birçok film, festivalden çekilme kararı aldı. Aynı şekilde üyesi bulunduğum SİYAD dahil olmak üzere hemen hemen bütün meslek birlikleri benzer açıklamalar yaptılar ve bu vahim ve üzücü durumu kınadılar.
Filmlerde suç unsuru arayan tuhaf bakış, dolayısıyla çağdışı ‘sansür’ yaptırımının normalleştirilmesi kabul edilecek bir şey değil. ‘Sanat’ kavramıyla yan yana anılması imkânsız olan bir sözcük sansür! Söylenecek çok şey var tabii fakat sektör bileşenlerinin bazı ikircikli tavırları da ayrı bir problem! Sonuçta nereden baksanız tutarsızlık… Fikri ve vicdanı hür bir sinema bütün mesele! Hemen her unsuruyla sadece gönülden, hiçbir yere bağlı kalmadan, minnet etmeden, kimselere yaranmadan, çıkar ve akçe düşünmeden üretilmesi gereken bir sanat dalı!
Bu arada 28 Eylül Perşembe günü konu ile ilgili bir son dakika gelişmesi yaşandı ve Antalya Altın Portakal Film Festivali Yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu imzasıyla yapılan açıklamayla ‘Kanun Hükmü’ belgeseli yarışma seçkisine geri alındı. Sektörün bileşenlerinin kararlılığı ve dayanışmasıyla şimdilik mutlu son başlığı atılabilir meseleye. Ahmet Boyacıoğlu’nun açıklaması aynen şöyle:
’22.09.2023 tarihinde yapılan duyuru ile 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Belgesel Film Yarışması seçkisinden çıkarılan ‘Kanun Hükmü’ adlı belgesel filmde yer alan kişi ile ilgili yargılama sürecinin devam etmediği tarafımızca belgelendiği için filmin yarışma seçkisine geri alınmasına karar verilmiştir.’
Bu gelişmeden sonra, Kültür ve Turizm Bakanlığı,  kamuoyu duyurusu yayınlayarak, 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde Fetö terör örgütü propagandası yapılmasına vesile olunmasından üzüntü duyduklarını, sanatın provokasyon unsuru olarak kullanılması çabasının bir parçası olmayacaklarını ve festivalden çekildiklerini açıkladılar.
Bakalım festivalin akıbeti ne olacak?

Eylül vizyonunun son haftasındayız. Nuri Bilge Ceylan’ın galasını Cannes Film Festivali’nde yapan yeni filmi ‘Kuru Otlar Üstüne’ vizyonda bu hafta! Notlarımızda yer alıyor merakla beklenen film…
Sakin, sessiz, hafif esintili, deniz kokulu bir sabaha uyanıp, gözlerimi kapayıp, açık havada, mümkünse deniz kenarında ve güneş altında bir müddet oturma ihtiyacındayım. Üst üste gelen ailevi sağlık sorunları, medarı maişet dertleri, kentsel dönüşüm operasyonları derken tükendi bünye! Eric Rohmer hissiyatına ihtiyaç duymaktayım. Ustanın mevsim dörtlemesinin 1998 tarihli filmi ‘Conte d'automne / Güz Mevsimi’ni defalarca izlemek iyi gelirdi şimdi!
İnsanlardan o derece yoruldum, soğudum ki o kadar olur! Merhametsiz, vicdansız, bencil, duyarsız ve kibirli halleriyle ne denli insanlık dışılar! Omzunuza, içinize dokunmadan yanınızdan geçen sözde yakınlar, arkadaşlar, dost dedikleriniz. Herkes kendini seviyor aslında! Ludwig Wittgenstein her daim haklı bir adam! ‘İnsanlar iyiye doğru götürülemezler; ancak şuraya buraya götürülebilirler. İyi, olgu uzamının dışında yatar.’ Ne güzel söylemiş!
Sanat özellikle sinema ‘iyi’leştiren bir şey insanı! Tedavi görevi gören hayati bir gereklilik kanımca! En genç sanat dalı bildiğiniz gibi fakat görevini henüz yerine getiremedi. Çok ümitliyim şahsen! Yusuf Atılgan’ın ‘Aylak Adam’da tasvir ettiği gibi:
‘İki saat sonra kalabalığın içinde, sinemadan bir dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi. Düşünüyordu: ‘Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar.’ Saatine baktı: Dört buçuğa beş vardı. ‘Eve gidip okusam.’ Durağa yürüdü. ‘Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birden çıksınlar…’
İçine bırakıldığımız ve unutulduğumuz bu mahşer yerinde, obur ve vahşi gezegende herkese bol şans ve iyi seyirler! 


SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK
Memorias del subdesarrollo
(Yönetmen: Tomás Gutiérrez Alea / 1968)

Lucía
(Yönetmen: Humberto Solás / 1968)

El chacal de Nahueltoro
(Yönetmen: Miguel Littin / 1969)

Cría Cuervos / Besle Kargayı
(Yönetmen: Carlos Saura / 1976)

El Sur / Güney
(Yönetmen: Victor Erice / 1983)

 

Vizyonda bu hafta (29 Eylül 2023)

Beşi yerli yapım olmak üzere, toplam dokuz yeni filme ev sahipliği yapıyor Eylül ayının son vizyon haftası!
Nuri Bilge Ceylan’ın yeni filmi ‘Kuru Otlar Üstüne’, Gareth Edwards imzası taşıyan bilimkurgu aksiyon ‘The Creator / Yaratıcı’ ve Nicolas Cage’in başrolü üstlendiği suç öyküsü ‘The Retirement Plan / Emeklilik Planı’ haftanın notlarımız arasında yer alan yeni yapımları.


KURU OTLAR ÜSTÜNE
-İnsan karanlığı üzerine…
-

Nuri Bilge Ceylan’ın dokuzuncu uzun metraj kurmacası, son iki filmi ‘Kış Uykusu’ ve ‘Ahlat Ağacı’nın izleğinde ilerleyen, yönetmenin kendine has farklı bir formül sineması kullandığı yeni bir üçleme olarak anılabilir gelecekte! İnsana bakıyoruz yine… ‘Her yerde aynı insan yok mu?’ durumu… Doğu Anadolu’nun yoksunluk ve yoksullukla örülü ücra bir köyündeyiz. Dört yıllık hizmetin ardından dört gözle batıya, özellikle İstanbul’a tayinini bekleyen resim öğretmeni Samet, aynı evi paylaştığı meslektaşı Kenan ve ilçede görevli bir diğer öğretmen Nuray. Üçlü ilişki ekseninin hem dışında hem içinde yer alan ve Samet’le Kenan’ı, taciz ile suçlayan öğrencileri Sevim ve okuldaki diğer meslektaşları…
Mutsuzluğun bembeyaz olup her yeri kapladığı uzun ve amansız kış mevsimi boyunca insandan yana kapkara ve umutsuz bir anlatı. ‘Kötü’ olmanın aslında hayattan ve ‘normalden’ intikam almak olduğunu düşünen, öfkesini ‘kötü’ olmakla bastıran yılgın ve bıkkın Samet, ‘görünüşte’ temiz ve saf olan doğulu ‘yalnız’ öğretmen Kenan, politik bir birey olan, patlamada bacağını yitirmiş, ‘düzgün’ birey Nuray ve diğerleri… İyileşmenin zor olduğu bir coğrafyadan insan manzaraları. 
Başrolü üstlenen Deniz Celiloğlu’na, performansıyla Cannes’de ‘En İyi Kadın Oyuncu’ seçilen Merve Dizdar, Musab Ekici, Erdem Şenocak, Cengiz Bozkurt, Münir Can Cindoruk ve genç aktris Ece Bağcı eşlik ediyorlar. Başta Celiloğlu olmak üzere bütün oyuncu kadrosu gayet iyi oyunlar vermiş. Aynı ‘Ahlat Ağacı’nda olduğu gibi senaryoda imzası bulunan üç isimse Nuri Bilge Ceylan, Ebru Ceylan ve Akın Aksu. 
(Bu paragrafı, ‘Kuru Otlar Üstüne’nin sadece isim ve süresini kullanarak, 1 Haziran 2018’de vizyona girmiş ‘Ahlat Ağacı’ eleştirimden aynen alarak buraya yapıştırıyorum!)
Galasını yaptığı Nuri Bilge diyarı Cannes’de Altın Palmiye için yarışan dram,  yüz doksan yedi dakika süren içli bir anlatı taşımış perdeye. Filmin oldukça hisli, sözde ‘gariban’ atmosferine uymayan, başka türlü bir kibir de sezilmiyor değil öte yandan! Çehov ve Dostoyevski başta olmak üzere, neredeyse bütün Rus edebiyatına selam duran metin, ‘hakiki’ diyalogları bir parça zedeliyor. Gayet ağdalı bir metni okuyor birçok yerde oyuncular birbirlerine, sarf edilecek anlık, ufak diyaloglar yerine. Küçük çaplı bir yabancılaşma yaratıyor filmin bazı bölümlerinde bu tuhaf durum. Karakterlerin ve hayatın günlük rutinine uymayan zorlama ve ağır metinler, söze gerek olmayan birçok planı, genel mesele ve ruh durumunun dışına itiyor, elde değil! Günlük siyaset anlamında, son derece ortada durmaya gayret etmiş, politika, sosyoloji ve felsefeye dair söyledikleriyle, hemen her görüşe hoş görünmeye çalışılmış bir durum da seziliyor genel metinden. Bazı bölümler, Nuri Bilge’nin fikirlerini yazarak yayımlamasının, ya da bir TV kanalına çıkıp, öyküsünü anlatmasının daha sağlıklı ve kolay olabileceği tezini doğuruyor bünyede. Filmin son derece samimi bölümlerine karşın, bazı kısımları, genel mütevazı ruh halini zedeleyecek ölçüde ‘büyük’ ve ‘gösterişli’ tasarlanmış. Nuri Bilge Ceylan sineması içinde yine üzerine konuşulacak ve yazılacak pek çok detayı olan bir film son tahlilde ‘Kuru Otlar Üstüne’…
John Steinbeck’in ‘The Winter of Our Discontent / Mutsuzluğumuzun Kışı’ adlı bir romanı vardır. İzlerken aklıma takıldı bu güzel isim… Bizim coğrafyada bir ömür boyu süren mutsuzluğumuz öte yandan. Kış ve yaz diyor zaten Nuri Bilge. İki mevsim yaşanıyor filmde de ona göre… Upuzun kışın götürdükleri daha çok… Özellikle Rus edebiyatını çok seven ve sinemaya çok yakıştıran Nuri Bilge, bize görüntülü bir metin okutuyor son üç filmdir! Onun da yeni formülü bu! Bu kez araya ‘kadraj dışı’ bir de ‘şıklık’ katmış ama filme, hisse ve gayeye pek bir şey katmamış bu durum… Son yıllarda yeni yetme bir jargon var özellikle sosyal medyada kullanılan: ‘Başıma bir şey gelmeyecekse’ diye başlayıp süren, genel kanının tersini söyleme cüreti olarak okunabilecek sözde farklı ve zekice bir yaklaşım, başka bir pencere açmak demek oluyormuş! Ben de ‘başıma bir şey gelmeyecekse’ diye başlayıp devam edeyim: Elbet kötü film değil ‘Kuru Otlar Üstüne’ fakat… Bu ‘fakat’ uzayıp gidiyor ve korkarım aynı Nuri Bilge Ceylan gibi kendimi tekrar etme tehlikesiyle baş başa bırakıyor beni! (3 / 5)

 

YARATICI
-Gelişen ‘insanlık mı’?-

Gelecekteyiz. İnsan ırkı ile yapay zekâlı robotlar arasında süren savaşın tam ortasında! Eski özel kuvvetler askeri Joshua, eşini kaybetmesinin acısını çekerken ‘Yaratıcı’yı ve onu yaratan mimarı öldürmek üzere görevlendirilir. Joshua ve seçkin askerlerden oluşan ekip, zorlu göreve çıktıklarında Joshua; kendisine yok etmesi talimatı verilen ve dünyanın sonunu getirecek silahın, küçük bir çocuk formundaki bir yapay zekâ olduğunu görür.  
2010 tarihli ilk uzun metraj kurmacası ‘Monsters / İstila’ le dikkat çeken, ardından ‘Godzilla’ ve ‘Rogue One / Rouge One: Bir Star Wars Hikâyesi’ gibi iki büyük filme imza atan İngiliz sinemacı Gareth Edwards, altı yıl aradan sonra yönetmenliğini üstlendiği ‘The Creator / Yaratıcı’ ile ‘yaman’ bir ‘yaratıcı’ olduğunun altını çizmiş. ABD-Vietnam savaşını adeta geleceğe taşıyarak, emperyalist vahşi beyaz adamın tehlikesini yeniden anımsatan yapım, ‘insan’ nedir diye soruyor özünde? Yapay zekâya sahip metal robotlar, daha ‘insan’ olabilirler mi? ‘Tenet’ ve ‘Amsterdam’ filmlerinden anımsayacağınız John David Wahington’un başrolü üstlendiği aksiyonu yüksek bilimkurgu dramın diğer önemli rollerini, Ken Watanabe, Allison Janney, Marc Menchaca, Ralph Ineson, Gemma Chan ve yaşı küçük performansı büyük aktris Madeleine Yuna Voyles üstleniyorlar. Dokuz yaşındaki Voyles, özellikle müthiş!
Türe dair birçok kaliteli örneği referans alan, buna karşın politik dertleriyle, çaktırmadan ‘radikalleşen’ film, titiz teknik detayları ile de dikkat çekiyor. Anti militarist yapısı, barışçıl ve insancıl mesajlarıyla içi dolu metnini, sağlam plastiğiyle buluşturan, ‘şık’ bir yapım olmuş ‘Yaratıcı’. Alfonso Cuarón imzalı 2006 tarihli mütevazı başyapıt ‘Children of Men / Son Umut’u taşıyor zihne. (3,5 / 5)


EMEKLİLİK PLANI
-Ek zam olacak mı?-

Nicolas Cage başta olmak üzere, Ron Perlman, Ernie Hudson ve Jackie Earl Harley gibi usta oyuncuların emeklilik planlarını iyiden iyiye gözden geçirdiklerini akla düşüren, vasat altı bir yapım, Tim Brown’ın yazıp yönettiği aksiyon içeren suç öyküsü. Aslında ‘ne idiği belirsiz’ bir film perdede duran! Bir grup Hollywood yıldızı birlikte çıktıkları tatilde, yüksek giderlerine katkı sağlamak için mi çektirmişler bu filmi, ya da bütün ekip aklını mı yitirmiş yahut izlediğimiz oyuncular, isimleri geçen yıldızların tıpatıp benzerleri mi? gibi bu ve buna benzer anlamsız sorularla meşgul oluyor insan filme ‘bakarken’… 
Karayip’lerde bulunan Cayman adalarında emeklilik hayatı yaşayan eski özel kuvvetler elemanı, kızı ve torununun peşlerine düşen suç örgütünün peşine düşer. Öyküsüne bir yandan mizah eklemeye çalışan, diğer yandan aksiyon anlamında sertlikten uzaklaşmak istemeyen, iki arada bir derede kalmış film için olumlu bir şeyler kaleme almak güç. Yine de Nicolas Cage severlerin ve tür kırması meraklılarının şevkini kırmamak en doğrusu olacak! (1 / 5)

Haftanın diğer yenilerine bakacak olursak…
Avustralya yapımı suç-korku öyküsü ‘Godless: The Eastfield Exorcism / Godless: Şeytan Tohumu’, Nick Kozakis imzası taşıyor. Lara için gördüğü korkutucu halüsinasyonlar sonrası artık her şey kötüye gitmektedir. Psikiyatristi ise Lara’nın gördüğü bu kâbusların sebebinin geçmişinde yaşadığı travmalar olduğunu düşünmektedir fakat ne psikiyatristin ne de Lara’nın etrafındaki kimsenin hesaplamadığı şey ürkütücüdür! Georgia Eyers, Dan Ewing, Rosie Traynor ve Tim Pocock oyuncu kadrosunu oluşturan isimler. 
Özellikle küçük yaştaki izleyiciyi hedef alan ABD-Kanada ortak yapımı aksiyon ‘PAW Patrol: The Mighty Movie / Paw Patrol: Süper Film’in yönetmen koltuğunda oturan isim Cal Brunker. Macera Şehri’ne büyülü bir meteor çarptığında, PAW Patrol yavrularına süper güçler vererek onları Süper Köpekçiklere dönüştürür. Ancak yavruların ezeli rakibi Humdinger hapisten kaçıp çılgın bir bilim insanı ile süper güçleri çalmak üzere iş birliği yaptığında işler kötüye gider. 
Erdal Murat Aktaş’ın yönettiği biyografik dram ‘Her Şeye Rağmen’, gerçek bir hikâye yansıtıyor perdeye. Dibe vurmak kadar yıldızlara yükselmenin de mümkün olduğu hayatta, soğukkanlılıkla hedeflere yürümenin önemi! Sevgisiz ve şiddet dolu bir ortamda büyüyen genç bir adam, hayata sıfırdan başlar. Kariyer basamaklarını teker teker tırmanan adam, dünya çapında bir iş adamıdır artık. Ancak çocukluk yaralarıyla yüzleşmenin yükünü ömür boyu omuzlarında taşıyacaktır. Erkan Petekkaya’ya eşlik eden isimler, yıl içinde hayat veda eden usta aktör Rıza Akın ile birlikte, Sinan Akdeniz, Nihan Büyükağaç, Robert Maaser ve Aslıhan Malbora. Orijinal film müziği Fahir Atakoğlu imzalı.
Çılgın menajer Tufan, tek oyuncusu Timuçin’i ünlü yapmak için her yolu denemektedir. Timuçin ise kendince yetenekli bir oyuncu olmasına rağmen yakışıklı olmadığından bir türlü istediği rolleri alamaz. Tufan’ın ilginç ve hileli tanıtım fikirleri yüzünden Timuçin’in başına gelmeyen kalmaz. Evliya Aykan, Ersin Korkut ve Müge Boz’un başlıca rolleri üstlendiği ‘Kalp Estetiği’nin yönetmen koltuğunda oturan isim Haydar Işık.
Kemal Danacı’nın yönettiği korku öyküsü ‘Melanet’, maden araştırması için Zonguldak’a giden İlker ve Cemre’nin yaşadıkları sıra dışı olayları taşıyor perdeye. Kim tarafından yapıldığı belli olmayan büyülerden kurtulmak için Sani hocadan yardım istenir fakat işler daha da içinden çıkılmaz bir hal alır. Oyuncu kadrosunda yer alan isimlerse Erol Sertel, Zeynep Er ve Emrah Yardımcı. 
Orhan Bal imzası taşıyan animasyon ‘Kare Takımı: Gizemli Ada’nın senaryosu ise Ali Salman tarafından kaleme alınmış. Gizem ve sürprizlerle dolu adada yapılacak ‘renkli notalar müzik yarışmasına’ katılan birbirlerinden ve yaptıkları müzikten hoşlanmayan Çayırlar ve Misketler ailelerinin en küçük üyeleri adada kaybolunca macera başlar!

İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!

İyi seyirler herkese!


TARİHTE BU HAFTA
On üç ve altı yıl öncesine, 2006 ve 2017 yıllarına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!


Vizyonda bu hafta (29 Eylül 2006)

BEŞ VAKİT
Kayalıklara dayanmış, denize bakan ama büyük maviliğe uzak, yoksul bir köy. Ezan sesiyle beşe bölünen gün. Beş ayrı zaman içinde ‘aynı’lıkla yaşayan köy halkı… Ağır ağır büyüyen çocuklar, aileleri ve onların hep o ‘aynı’lığa kilitlenmiş ömürleri. Aynı işler, aynı düşler, aynı tutkular aynı nefretler, aynı hayal kırıklıkları arasında, umutsuzca farklılık arama çabası yaşam. Çocukların yaptığı, sıklıkla; kocaman bir sessizlik içinde, toprağa uzanıp ölmeyi dilemek ya da bir an önce büyümeyi… Denize inmeyi. Kaderi değiştirmenin çok güç olduğu bir Anadolu kasabasının güzelim fotoğrafı Reha Erdem’in ‘Beş Vakit’i. Fransız Florent Herry’nin titiz görüntü yönetmenliği eşliğinde yaşadığımız topraklara içli bir ağıt yakmış Erdem. Anadolu’daki ‘zaman’ın gerçek resmini çizmiş. Her şeyden önemlisi, içeriye ‘içerden’ bakmış. Mütevazı, ölçülü, yalın ve dürüst. Reha Erdem’in ‘Korkuyorum Anne’nin ardından ikinci şaheserini kesinlikle kaçırmayın. Son on yıldır ülkemizde çekilen en iyi film bence Erdem’inki.

 

DÜNYA TİCARET MERKEZİ
Usta yönetmen Oliver Stone imzalı yapım, 11 Eylül faciası sırasında enkaz altında kalanları, onların ailelerini ve kurtarma çalışmalarında görev alan insanları beyazperdeye taşımış. Hiçbir siyasi değinme yapmadan sadece çaresizce kurtarılmayı bekleyen insanların ve onların ailelerinin ruh durumlarını, yani büyük bir felaketin hemen ardındaki ruhsal portreyi çizmiş Stone. Muhalif kimliğiyle tanınan yönetmen bu kez, bilinçli biçimde etliye sütlüye karışmadan hümanist ve evrensel bir meseleye el atmış: Felakete uğrayan insanlar. Nicolas Cage, Maria Bello ve Maggie Gyllenhaal’un başrolleri paylaştığı film, toplumsal dayanışma ve bireysel trajedi üzerine ciddi şeyler söylerken, yönetmen ülkemizi sarsan Marmara depremine de değinmeyi ihmal etmiyor. İnsancıl ve oldukça duygusal bir film.

 

DAVETSİZ GELEN (Reeker)
Korku-Gerilim sinemasının çok sevilen teen slasher alt türüyle fantastik sinemayı harmanlayan yapım, oldukça sert ve kanlı sahnelere sahip. Issız bir otobanda anlaşılamayan bir nedenle kapana kısılmış halde kalan beş genç, bir anda kendilerini bir can pazarında bulurlar. Sığındıkları garip otelde onları bekleyen görünmez bir katil vardır. Türün hayranları için oldukça cazip olan korku filmi, büyük bir stüdyodan çıkma değil, küçük paralarla çekilmiş bağımsız bir yapım. 

 

2 SÜPER FİLM BİRDEN
‘Almanya Rüyası’ adlı belgeselle tanınan Murat Şeker’in ilk uzun metrajlı filmi, keyifli bir komedi. 43. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ‘En İyi Ulusal Film’ seçilmek için mücadele eden yapımda, Tim Seyfi, Uğur Polat, Beste Bereket, Nejat İşler rol alıyorlar. Usta müzisyen Cahit Berkay ve aktör/müzisyen Feridun Düzağaç da filmin kadrosunda yer alıyor. Şöhret olma hevesindeki bir yönetmen adayı, ‘yer çekimi sıfır’ isimli filmini tamamlayıp sinema perdesinde izleyiciye sunmak istemektedir. Sinema tutkusu kahramanımızı bir mafya hesaplaşmasının ve türlü zorlukların tam ortasına düşürecektir. Eli ayağı düzgün, hoş bir komedi.

 

Vizyonda bu hafta (29 Eylül 2017)
Dördü yerli yapım, toplam sekiz yeni film kapatıyor Eylül ayı vizyonunu. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. Herkese iyi seyirler. 

 

SUSPIRIA
-Bütün duyulara seslenen korku klasiği-

Bütün zamanların en iyi korku filmleri arasında gösterilen ‘Suspiria’, kırkıncı yıldönümü şerefine, 35 mm negatifinde 4K restore edilmiş yepyeni sansürsüz kopyasıyla izleyiciyle tekrar buluşuyor. 
Korku sinemasında İtalyan ‘Gore’ türünün, ‘Giallo’ tarzının babası sayılan Dairo Argento’nun 1977 tarihli başyapıtı, korku klasiği ‘Suspiria’yı, kırk yıl aradan sonra beyazperde de izlemek müthiş bir ayrıcalık! Amerikalı bale öğrencisi Suzy’nin, saygın bir dans akademisinde eğitim görmek için Almanya’ya gelişiyle başlayan film, henüz ilk sahnesinden itibaren izleyiciyi avucuna alır. Havaalanından yağmurlu bir geceye açılan otomatik kapıdan biz de dehşete adım atarız. Dans okulunda bir dizi gizemli olaya tanıklık eden Suzy, olan biteni araştırdıkça bu akademiyle ilgili korkunç gerçekler ortaya çıkacaktır. 
Cinayet sahneleri kusursuz tasarlanmış olan tekinsiz ve ürpertici yapım, ünlü İtalyan progressive rock grubu Goblin’in müzikleriyle benzersiz bir görsel-işitsel deneyime dönüşmüştür. Zihne kazınmış orijinal film müziğinde bizzat Argento’nun da dokunuşu vardır! Modern korku sinemasının klasik başyapıtı sayılan ‘Suspiria’yı, o zamanlar birlikte olduğu aktris ve senarist Daria Nicolodi ile birlikte kaleme almıştır Argento. Filmin, 1785-1859 yılları arasında yaşamış İngiliz yazar Thomas De Quincey’in korku kitabından esinlendiği bilinmektedir. Başrolünü Jessica Harper’ın üstlendiği arthouse korku klasiğinde, artık aramızda olmayan dev aktrisler Alida Valli (1921-2006) ve Joan Bennett (1910-1990), okul yöneticileri rolünde harikalar yaratırlar. Stefania Casini, Barbara Magnolfi, Miguel Bosé, Giuseppe Transocchi ve kült figür Udo Kier’in gencecik hali, bir daha bir araya getirilmesi mümkün olmayan oyuncu kadrosunun diğer isimleri olarak yer alırlar perdede. 
Filmin sanat yönetimi, rengarenk dekorları ve genel anlamda yapım tasarımı, bir korku masalını perdeye birebir taşımış, eşsiz bir atmosfer yaratmada başrolü oynamıştır. Korku filmi janrında bir sanat yaratmıştır Argento ‘Suspiria’da! Sadece müzik, ses ve kamerasıyla değil, seçtiği renk paleti ve dekorlarla gerer izleyicisini büyük usta. Cinayet ve korku sahnelerini, kullandığı yalın ama etkili teknikle unutulmaz kılar. Bir anda tüketilecek ve unutulacak filmler değildir onunkiler; zamana kalan klasiklerdir. ‘Suspiria’ ise bu tip filmlerin kraliçesidir kuşkusuz! Filmin Luca Guadagnino imzalı yeniden çeviriminin 2018’in başlarında perdede olacağını anımsatalım. Orijinal filmi beyazperde de ilk kez izleyeceklere ise imrenmemek elde değil. Ürperten, dehşet yüklü kapkara bir masalın yedinci sanatta vücut bulmuş hali, sizleri bekliyor. (4,5 / 5)

 

DAMAT KOĞUŞU
-Ceza ve infaz!-

Tecavüz suçlularının bulunduğu koğuşa verilen isim ‘Damat Koğuşu’. Bu koğuşta kalanlar üzerinden cezaevlerindeki kötü koşulları ve yasa dışı ‘adalet sağlama’ düzenini gözler önüne seriyor sarsıcı yerli dram. 
Filmde, yargının adaletine inanmayanlar, kendi yasa dışı ‘adalet’lerini uyguluyorlar bu koğuşlarda. Bu acımasız sistem içinde, gelenek halini almış ‘ceza’ ve ‘infaz’ kavramları işlenmiş yapımda. Taciz, tecavüz, çocuk istismarı gibi suçları kesinleşmiş olanların, kaybedecek pek bir şeyi olmayan, cinayet suçlusu gözü pek mahkûmlarla aynı yerde tutulması ile korkunun, dehşetin, işkencenin ve acının her an yaşandığı bu yerde ‘merhamete’ yer olmaması öykünün odağında duruyor. Yaşanmış öykülerden ilham aldığı söylenen filmde, tecavüz suçlamasıyla koğuşa getirilen bir gencin ekseninde, koğuşta gerçekleşen olayları izliyoruz. Masumların ve suçluların birbirine karıştığı, yer değiştirdiği öykü, bazı anlar seyri zor sahneler de içeriyor.
Bazı sinema eksiklikleri içeren ama buna karşılık kanayan bir yaraya parmak basması açısından ilginç sayılabilecek bir yapım ‘Damat Koğuşu’. İlker Savaşkurt’un yönettiği dramın senaristi Mehmet Kala. Başrolü üstlenen Barış Atay’a, Musa Can Pekcan, Diyar Karadaş, Feyzan Soykan, İbrahim Aköz, Caner Erdem, Turgay Atalay gibi oyuncular eşlik ediyorlar. Yerli filmi, vizyonundan önce, ülkemizde izleyici ile ilk kez, 36. İstanbul Film Festivali’nin ‘Yeni Türkiye Sineması’ bölümünde buluşmuştu. (2,5 / 5)

Darren Aronofsky’nin, başrollerini Jennifer Lawrence ve Javier Bardem’in üstlendikleri merakla beklenen yeni filmi ‘Mother! / Anne!’, Fransa-Belçika ortak yapımı komedi ‘Moonwalkers / Ay’ın Sırrı’, popüler bir animasyon serisine dönüşen Lego filmlerinin yeni halkası ‘The Lego Ninjago Movies / Lego Ninjago Filmi’ ile birlikte üç yerli yapım; Yunus Ozan Korkut’un Adana’da doğup büyüdüğü sokakları yansıttığı belgeseli ‘Benim Varoş Hikâyem’, Çetin Altay’ın başrolünde olduğu komedi ‘Firardayız’ ve Kurtlar Vadisi serisinin dördüncü filmi olan ‘Kurtlar Vadisi Vatan’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Herkese tekrar iyi seyirler.

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar