Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

26 AĞUSTOS 2022

25 Ağustos 2022 Perşembe 11:53
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Dünya genelinde altı milyondan fazla, ülkemizde yüz binin üzerinde can kaybına yol açan Koronavirüs (COVID-19) belasından, aşılarımızı olarak, sosyal mesafelerimizi koruyarak, hijyen kurallarına sıkı sıkıya uyarak, maskelerimizi kapalı alanlarda ve toplu taşıma araçlarında çıkartmamaya çalışarak korunmaya devam ediyoruz. Umuyoruz çok yakında bu beladan kurtulacağız tamamen!
Tarih 2 Temmuz 2021’i gösterdiğinde sinema salonları yine izleyicileri ağırlamaya başlıyor; perdeler umduğumuz o ki, bir daha kapanmamak üzere açılıyordu! Sinemalar açılmadan önce her hafta, naçizane iyi filmler ve diziler önerdim sizlere! 2020 Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaştım. 5 Mart 2021’den itibarense, sinema salonları perdelerini açana dek, her yeni hafta, o tarihe ait eski ‘sinemadan çıkmış insan / vizyonda bu hafta köşeleri’ni sizlerle buluşturdum. Sizlere her hafta sinema tarihinden 5 klasik film önerdiğim ‘Önce Tavsiyeler’ adlı bölüm ve geçmiş vizyon haftalarını anımsadığımız ‘Tarihte Bu Hafta’ adlı bölümler devam edecek!
Önce sağlık; gerisi hikâye! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Kurda kuşa yem olmayın bir de!


ÖNCE TAVSİYELER…

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

Viridiana
(Yönetmen: Luis Bunuel / 1961)

El Verdugo
(Yönetmen: Luis Garcia Berlanga / 1963)

Sayat Nova / Narın Rengi
(Yönetmen: Sergei Parajanov / 1969)

La Caza
(Yönetmen: Carlos Saura / 1966)

El extraño viaje
(Yönetmen: Fernando Fernán Gómez / 1964)

 

Vizyonda bu hafta (26 Ağustos 2022)

İkisi yerli yapım olmak üzere, toplam altı yeni film merhaba diyor bu hafta izleyiciye!

Haftanın, adına basın gösterimi düzenlenen tek filmi ‘Wrong Place / Son Çıkmaz’, notlarımız arasında…


SON ÇIKMAZ

-Eleştirmenin Çıkmazı!-

Eski adam deyimiyle, yaz sezonunun kilo ile alınan filmlerinden biri orijinal adıyla ‘Wrong Place’! ‘İzle ve mümkünse hemen unut’ tarzı yaz seyirliği, hafif doz aksiyon ve gerilim içeren bir suç öyküsü! Baştan söylemek gerek, çok uzun süredir öyküsü, rejisi, kurgusu, hemen her detayı bu derece zayıf olan bir filmle karşılaşmamıştık!  Yine de profesyonel ve zarif davranıp, bizler için haftanın tek basın gösterimini düzenleyen ithalatçı ve dağıtımcı firmayı kutlamak ve teşekkür etmek gerek. Eleştirmenin çıkmazı da bu işte. Bazen aniden karşınıza çıkan mecburi yol kazalarına hassas olabilmek… 
Efendim, bir kere ‘nasıl bilirdiniz?’ durumu var ortada! Koskoca Bruce Willis, yakınlarda ‘Afazi’ hastalığına yakalandığını ve oyunculuğu bıraktığını kamuoyuyla paylaşmıştı. ‘Söz yitimi’ olarak da adlandırılan ‘Afazi’ hastalığı, beynin bazı bölgelerinde meydana gelen işlev bozukluğu sonucu ortaya çıkıyor. O kadar efsane filmden, zihne takılıp kalan performanstan sonra, Bruce Willis’i bu halde görmek, aktörün cenaze törenine katılmak kadar elem yüklü ve bu üzücü durumu sindirmesi epey güç! Yüzüne yapıştırılmış gibi duran, yarı gülümseyen anlamsız bir ifadeyle çıkıyor Willis karşımıza filmin hemen her karesinde! Ünlü aktörün tamamlanmış ve izleyici ile buluşmuş son filminde rol arkadaşı; kızını canlandıran Ashley Greene. ‘Twilight / Alacakaranlık’ serisi ile ünlenen 1987 doğumlu aktrisin yanı sıra, Michael Sirow, Texas Battle, Stacey Danger ve tecrübeli İtalyan aktör Massi Furlan, oyuncu kadrosunun öne çıkan diğer isimlerini oluşturuyorlar.
Mike Burns’ün yönettiği suç öyküsü, Alabama eyaletinde, kırsalda geçiyor. Bir rehincide güvenlik görevlisi olarak çalışan, eski bir şerif olan dürüst ve cesur Frank, bir uyuşturucu satıcısının acımasız infazına tanıklık eder ve cinayet mahallinde adamı tutuklatır. Suçlunun oğlu Jake ise intikam almaya kararlıdır fakat bu arada Frank’ın kanserle boğuşan kızı Chloe olaylara istemeden dahil olur! Bu paragraf okunduğunda bünyeye izlenebilir intibaı veren yapım için çok fazla söze gerek yok. Aksiyonlu gibi duran suç öyküsü, baba-kız meselesi üzerinden, aile içi kayıplara, ölüme, aşka ve bir grup zorlama duygusal duruma da evriliyor. Neyse, oluyor böyle şeyler arada… Bruce Willis’i dünya gözüyle son düzlükte izlemek isteyenler için bir anlamı var elbet. (1,5 / 5) 


Haftanın diğer yenilerine bakacak olursak…

Gizemli gerilim ‘The Other Me / İllüzyon’, Giga Agladze’nin yazıp yönettiği bir Gürcistan yapımı! Başrolü üstlenen Jim Sturgess’e, Andreja Pejic, Antonia Campbell-Hughes, Roger Ashton-Griffiths ve usta İspanyol aktör Jordi Mollà eşlik ediyorlar. Başarılı bir mimara nadir görülen bir göz hastalığı teşhisi konur ve bu bela onu, insanların gerçek kimliklerini gördüğü gerçeküstü bir hayal dünyasına sokar. Öyküye, gizemli bir kadın girince kahramanımız kendi kimliğiyle ilgili gerçeklerle yüzleşmeye başlar.
Romantik dram ‘After Ever Happy / After: Mutluluk’, Anna Todd’un çok satan ‘After’ ön adlı roman serisinden uyarlanmış perdeye. Castille Landon imzalı yapımda başlıca rolleri Josephine Langford, Hero Fiennes Tiffin ve Loise Lombard üstleniyorlar. İki aşık, geçmişlerine ait çarpıcı gerçeği öğrendiklerinde ilişkilerinde birçok şey değişecektir. 
Almanya-Lüksemburg ortak yapımı animasyon ‘Bayala: A Magical Adventure / Periler Ülkesi’, yediden yetmişe bütün aile üyelerine sesleniyor. Aina Järvine ve Federico Milella’nın birlikte yönettikleri sevimli yapım, fantastik tatlar içeren büyülü bir maceraya davet ediyor izleyiciyi.
Senaryosunu Alper Kıvılcım ve Özgür Bakar’ın kaleme aldıkları, Gökhan Arı’nın yönettiği yerli korku filmi ‘Alem-i Cin 3: Salgın’, 1960’lı yıllarda intikam uğruna Alem-i Cin’in kapısının açılması ile birlikte cin salgınının başladığı zamana dönüyoruz. Dönemin sır sahibi Selim hoca, bir kilit taşı yapıp salgını durdurur. Günümüze gelindiğinde ise salgının önlenmesi için yapılmış kilit taşının kırılmasıyla cin salgını yeniden başlar. Cin salgını bu defa daha da etkili bir şekilde yayılmaya başlamıştır. Sırrın son sahibi Sefa hoca Alem-i Cin’in kapısını kapamak için amansız bir mücadeleye girecektir!
Murat Karahüseyinoğlu’nun yazıp yönettiği yerli animasyon ‘Karagöz: Yâr Bana Bir Eğlence’, klasik bir Karagöz-Hacivat öyküsü. Parasızlık yüzünden zor zamanlardan geçen Karagöz’ün bu sorunu ev hayatına da yansır. Bu nedenle eşi ile tartışan Karagöz, evini kiraya vermeye karar verir. Sorunlarından kurtulamayan Karagöz, Hacivat’ın fikirlerine uyarak Tuzsuz’u kandırır. Ancak bu onun daha ciddi sorunlar yaşamasına neden olur.

İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! 

İyi seyirler herkese!

 

TARİHTE BU HAFTA

On beş, altı ve dört yıl önceye; 2007, 2016 ve 2018 yıllarına gidiyor; tarihte bu haftayı anımsıyoruz.

Vizyonda bu hafta (24 Ağustos 2007)

SEKS İTİRAFLARI
Nitelikli ve incelikli bir romantik komedi. Bob Goldthwait’in yazıp yönettiği filmin başrollerini Melinda Page Hamilton ve Bryce Johnson paylaşıyorlar. Prömiyeri, bağımsız sinemanın kalesi sayılan Sundance Film Festivali’nde yapılan film, aile olmak, dürüstlük, özgüven ve affetmek gibi önemli kavramları sorguluyor. Sevimli öykü, iki nişanlının birbirlerine bütün karanlık sırlarını anlatmak üzere anlaşmalarını, bunu sonucunda aniden değişen hayatlarını öykülüyor. Türü sevenler için hoş bir sürpriz.

 

ŞEKER KIZ CANDY
Amerikalı aktris, model ve şarkıcı Carmen Electra’nın rol aldığı İngiliz yapımı komedi, iki sinema öğrencisinin hayallerindeki filmi çekmek üzere yola çıkıp, bir erotik film çekmelerine uzanan süreçte yaşananları konu alıyor. Gençlik komedisi tarzında başlayan yapım, farklı yollara saparak, neticede izlediğimiz filmin Avrupa sinemasından çıktığını vurguluyor. Sinema sevgisi, dostluk, amatör-profesyonel ayrımı, endüstri-sanat çatışması ve romantizm üzerine değinilerde bulunan İngiliz filmi, izleyiciye yüzde yüz keyifli bir 90 dakika vaat ediyor.

 

OTEL 2
2005 tarihli şiddet ve vahşet dolu korku/gerilim ‘Hostel / Otel’, çok fazla sevilip gişede büyük başarı yakalayınca ikinci bölüm beyazperdeye yansıdı. İlk filmde olduğu gibi Tarantino’nun yapımcı olarak desteklediği ‘Otel 2’yi yazıp yöneten isim, projenin mimarı olan Eli Roth. Slovakya’da üç genç erkeğin, gizli ve gizemli büyük bir örgüt tarafından tuzağa düşürülüp, işkenceyle öldürülmelerini izlemiştik. Bu kez açık arttırmanın kurbanları üç genç kadın.  Dünyanın dört bir yanından sapkın istek ve tutkularını uygulamak için Slovakya’ya gelen işkencecilerin hedefi olan kurbanlar yeni bir cehennem yaşıyorlar. İlk bölümden daha kanlı, sert ve şiddet dolu olan film, korku-gerilim sinemasından çok, istismar sinemasına yakın duruyor. Slovak hükümetinin tepkisini çeken ilk bölümden sonra ikinci bölümde Slovakya’nın ABD ile ilişkilerini gözden geçirmesinde fayda var dedirten sahneleriyle slasher ve gore hayranları için tasarlanmış film, sadece midesi ve sinirleri sağlam olanlarla, içindeki hastalıklı tarafı keşfetmiş izleyicilere önerilir!

 

RATATUY
Sadece haftanın değil, sezonun en iyi filmlerinden biri Ratatuy. ‘Arabalar’, ‘İnanılmaz Aile’, ‘Kayıp Balık Nemo’ gibi birbirinden enfes animasyonlara imza atan Pixar stüdyolarının son bombası, Paris’in en ünlü aşçısı olmak isteyen bir farenin öyküsünü konu alıyor. Brad Bird imzalı animasyon, en büyük amacı yemek pişirmek olan bir fare ile bir insanın dostluğu ve işbirliğini renkli bir hikâye ağı içinde işlerken, azim, aşk, tutku, dostluk, aile ve düşler üzerine içi dolu şeyler söylüyor. Eleştiri müessesesine ve eleştirmenlere ince göndermelere sahip senaryo, kıvrak bir zekâ ürünü. Gurme fare Remy, en büyük düşü olan Paris’in en ünlü şef aşçısı olma yolunda ilerlerken onu yalnız bırakmayacak olanlar sadece küçük izleyiciler değil,  özellikle son derece gelişmiş animasyonların ve yedinci sanatın tutkunları olmalılar. Her yaşa seslenen şahane animasyon, çok şey anlatıp çok keyif veren ‘has’ bir sinema örneği.

 


Vizyonda bu hafta (26 Ağustos 2016)

Hemen her beğeniye seslenen yeni haftanın beraberinde getirdiği yeni film sayısı altı. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.

 

STAR TREK SONSUZLUK
1966’da Gene Roddenberry tarafından yaratılmış, bütün dünyada bir fenomen halini almış efsane TV dizisinin, J.J. Abrams imzalı beyazperde versiyonu, ülkemizde 2009 Mayıs ayında vizyon görmüştü. 70’lerin ortasından itibaren ülkemizde de vazgeçilmez bir alışkanlığa dönüşmüş olan 43 yıllık miras ‘Uzay Yolu’, Abrams tarafından modernize edilmiş, zaman geriye sarılmış; kahramanlarımızın, Kaptan Kirk’ün, Mr. Spock’ın, Doktor McCoy’un ve diğerlerinin öyküsü, yani seyir defteri, en başından anlatılmıştı. Tanıyıp bildiğimiz bütün Uzay Yolu ekibinin gençlikleri ve efsane gemileri Atılgan ile çıktıkları serüvenlerin öncesi, ilk filmin öyküsünü oluşturuyordu. Bu yönüyle modern bir prequel olan yapımda Kaptan Kirk’ün, Mr. Spock’un, Doktor McCoy’un, çekici teğmen Uhura’nın, Teğmen Sulu’nun, ışınlama görevlisi mühendis Scotty’nin, Rus asıllı taktik subayı Chekov’un ortaya çıkma, birbirlerini tanıma ve efsanenin başlangıcına gelene dek yaşadıklarını izlemiştik. Dizinin yıldızları William Shatner, Leonard Nimoy ve diğerleri, yerlerini çok yetenekli genç isimlere bırakmışlardı. ‘Kaptan Kirk’ rolünü Chris Pine üstlenirken, ‘Mr. Spock’a Zachary Quinto hayat vermişti. Anton Yelchin, Karl Urban, Zoe Saldana, John Cho ve ünlü İngiliz Simon Pegg, eski kahramanlarımızın yeni yüzleri olmuşlardı. ‘Kaptanın seyir defterini’ yıllar sonra yeniden aralamak, büyük nostaljiyi yaşamak ve ‘bütün o eski şeyler gibi güzel’ görünen yeni uyarlamayı keşfetmek gayet hoştu tabii. ‘En İyi Makyaj’ dalında Oscar sahibi ilk film, bir seriye dönüştüğünün kanıtı olan 2013 tarihli yeni macerasıyla karşımıza çıktı. ‘Star Trek Into Darkness / Star Trek: Bilinmeze Doğru, yine J.J. Abrams imzası taşıyordu. Bilimkurguya, bolca aksiyon ekleyen yapım, ekibin ezeli düşmanı Khan’ı çıkarıyordu karşımıza. Uzay Yolu evreninin tanıdık kötüsü, azılı bir terörist olarak, elinden gelen bütün kötülükleri yapmak üzere kolları sıvıyor ve tabii karşısında; Kaptan Kirk ve arkadaşlarını buluyordu. Kadronun yeni ismi ‘Khan’ı, İngiliz aktör Benedict Cumberbatch canlandırıyor, bilgisayar efektleri, görselliği, makyajı, temposu yerli yerinde olan film, içerik anlamında bir miktar ‘hafif’ kalıyordu. ‘Kötü denemez ama nerede Uzay Yolu dokusu, ruhu’ diyordu içimizde yaşayan, Uzay Yolu müdavimi çocuk. Serinin üçüncü filmi ‘Star Trek Beyond / Star Trek Sonsuzluk’, yönetmen koltuğuna, çok sevilen popüler yapım ‘The Fast and the Furious / Hızlı ve Öfkeli’ serisini, 2006 tarihli ‘Tokyo Drift / Tokyo Yarışı’ filmiyle devralan Tayvanlı sinemacı Justin Lin’i oturtmuş. Öykünün senaryo yazarları arasında, oyuncu kadrosunda da yer alan yetenekli İngiliz Simon Pegg var. Enterprise ekibi, bu kez karşılarında, federasyonu yok etmeyi kafasına koymuş acımasız Krall’ı buluyorlar. Jaylah isimli gizemli uzaylının da yardımıyla Krall’la mücadeleye giren ekip üyeleri, ancak birlik olarak bu tehlikeli maceradan sıyrılabileceklerini anlayacaklardır. Aksiyonu, önceki filmlere göre daha yüksek ve daha iyi ayarlanmış yapım, yapım tasarımı olarak da, efsane dizinin ruhuna daha uyumlu gözüküyor. Bildik oyuncu kadrosuna, Idris Elba ve Cezayirli aktris Sofia Boutella’yı ekleyen yapım, sadece ölümsüz efsanenin hayranlarını değil, yeni nesil serinin genç müdavimlerini de mutlu edecek. (3 / 5)


Altın Ayı için yarıştığı Berlin Film Festivali’nden ‘Jüri Büyük Ödülü’ ve FIPRESCI ödülleriyle ayrılan Danis Tanovic imzalı Bosna Hersek-Fransa ortak yapımı dram ‘Smrt u Sarajevu / Saraybosna’da Ölüm’, Uruguaylı yönetmen Fede Alvarez’in yazıp yönettiği ürkütücü korku-gerilim ‘Don’t Breathe / Nefesini Tut’, Jason Statham, Tommy Lee Jones ve Jessica Alba’lı aksiyon ‘Mechanic: Resurrection / Suikast’, başrollerini Emma Roberts ile Dave Franco’nun paylaştıkları gizemli macera ‘Nerve / Oyun’ ile Meksika’dan çıkagelen ve özellikle minik izleyicilere seslenen animasyon ‘Don Gato: El Inicio de la Pandilla / Sevimli Kedi İş Başında 2’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Herkese tekrar iyi seyirler!

 

 

Vizyonda bu hafta (24 Ağustos 2018)

İkisi 22 Ağustos Çarşamba günü olmak üzere, toplam sekiz yeni film merhaba diyor vizyona! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. İyi seyirler herkese. 

 

İNANILMAZ AİLE 2
(22 Ağustos)

-Günlük rutine devam!-

Brad Bird’in 2004’de yazıp yönettiği iki Oscar’lı animasyon ‘The Incredibles / İnanılmaz Aile 2’, on dört yıl sonra yeni maceralarıyla yeniden beyazperdede! Parr ailesinin süper güçleri olan fertleri Bob, Helen, Violet, Dash ve Jack-Jack, günlük rutinlerindeyken, yeni bir kötücül ve hain plan karşısında yeniden süper güçlerini devreye sokarlar.

İlk filmin kaldığı yerden devam eden öykü, yine Brad Bird imzalı. Zamanın ve karakterlerin içerden incelikli nüanslarıyla dolu öykü, çok iyi kotarılmış yine. Gelişen süper güçleriyle Jack-Jack çok sevimli! Frozone ile işbirliği, Helen’in medarı maişet sorumlulukları, Bob’un anlayışlı ‘baba’ figürünü, süper kahramanlık alanına taşıması, öykünün güçlü temelini işaret ediyor yine. ‘İnanılmaz Aile 2’, 118 dakikalık süresiyle Pixar’ın en uzun animasyonu. Aynı zamanda stüdyonun yirminci yapımı. Seslendirme kadrosundaki isimlere baktıkça, aksiyonlu serüvenin dublajlı olarak izlenmesi handikap yaratıyor tabii. Craig T. Nelson, Holly Hunter, Catherine Keener, Samuel L. Jackson, Isabella Rossellini, Jonathan Banks, Barry Bostwick, Bob Odenkirk ve bizzat Brad Bird, karakterlere ses veren isimlerden bazıları sadece! İlk filmi beğenen animasyon tutkunları ve ‘süper aileyi’ yeni keşfedecek nesil için enfes bir seçim olacak devam filmi. (3,5 / 5)

 

ACAYİP GÜZELİM

-Değişme ve değişmeme üzerine-

New York’ta iyi bir hayatı, sıkı dostları olan Renee, dış görünüşünden memnun değildir. Kendine olan güveni yerlerde sürünen genç kadın, iş, ilişki ve ilgi görmekten oluşan hayallerine, hep dışardan bakmanın yorgunluğuyla boğuşurken, bir mucize sonucu, karşısındaki aynada her şeyin değiştiğine şahit olur. Tavan yapan özgüveni, hayatının gidişatını başka bir yere götürürken, değişmeyen gerçek, Renee’nin dış görünüşüdür aslında!

Abby Kohn ve Marc Silverstein’in birlikte yazıp yönettikleri komedinin başrolünü, Amy Schumer üstlenmiş. Michelle Williams, Emily Ratajkowski, Tom Hopper, Rory Scovel ve efsane model-aktris Laurel Hutton, yetenekli komedyenin rol arkadaşları. Dış görünüşün aldatıcılığı üzerine, sıcak bir kendini kabullenme öyküsü, ABD-Çin ortak yapımı. Özgüven sorunları, yaftalı gündelik hayat, popüler değer yargıları, ideal ölçülere ulaşmak için çırpınan birey, aynılık, farklılık ve kabulleniş üzerine yeni sözler söylemeyen fakat kendini bir şekilde keyifle izletmeyi başaran yapım, 1988 tarihli Tom Hanks’li komedi ‘Big / Büyük’ filmine direkt saygılarını sunuyor. Penny Marshall imzalı filmi direkt referansla kopyalayan öykü, hoş soundtrack’ıyla da dikkat çekiyor. Tek sorun – sorunsa eğer- Amy Schumer’in canlandırdığı ana karakterin, öyküde yer aldığı gibi ümitsiz bir fiziğe sahip olmaması! Filmin hemen her karesinde gayet hoş Amy Schumer. İdeal ölçüleri kimin ve neyin belirlediği sorunsalı, komedinin ardından koltukta kalan ciddi düşünce balonu! (2,5 / 5)     


22 Ağustos Çarşamba günü perdeye yansıyan, yine Antoine Fuqua’nın yönettiği ve başrolünü Denzel Washington’un üstlendiği 2014 tarihli ‘The Equalizer / Adalet’in devam filmi olan ‘The Equalizer 2 / Adalet 2’nin yanı sıra, Brian Henson imzalı suç komedisi ‘The Happytime Murders / Edepsiz Kuklalar’, yönetmen koltuğunda J. Van Auken’in oturduğu korku türündeki ‘Revelator / Tanrıdan Gelen’, Berlin Film Festivali’nden ‘Jüri Büyük Ödülü’ ile dönen Malgorzata Szumowska imzalı Polonya yapımı ‘Mug / Yüz’ ile birlikte iki yerli yapım; başrolünde Sarp Levendoğlu’nun yer aldığı ‘İki İyi Çocuk’ ile Youtube kanalından perdeye taşınan komedi ‘Facia Üçlü’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar herkese iyi seyirler.

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar