Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

25 HAZİRAN 2021

24 Haziran 2021 Perşembe 23:00
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Koronavirüs (COVID-19), dünya genelinde hızla can almaya devam ediyor! Virüsten, kendimizi ve sevdiklerimizi mümkün olduğunca izole ederek korunmaya çalışıyoruz. Sosyal mesafelerimizi koruyarak, hijyen kurallarına sıkı sıkıya uyarak ve maskelerimizi evlerimizin dışında asla çıkartmamaya çalışarak. Umuyoruz bu zorlu günler sona erecek yakında.
Bazı salonlar yeni tedbirler uygulayarak kontrollü biçimde 2020 Temmuz ayından itibaren kapılarını açmışlardı. Kademeli ve kısmi olarak yaklaşık beş ay önce yeniden başlayan vizyona, 17 Kasım 2020 günü alınan bir dizi karar sonucu yeniden ara verildi. Covid-19 tedbirleri gereği sinema salonlarının yılsonuna dek kapalı olacağı açıklandı. Umuyoruz sağlıkla açılır perdeler en kısa sürede. Şimdi kendimizi ve sevdiklerimizi pandemiden korumak, umutla beklemek zamanı.
Siz değerli okuyucularla, henüz vizyon filmsiz kaldığı ilk günlerden bu yana, 2020 Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaşıyordum. Tam bir yıl geçti. 5 Mart 2021’den itibarense, sinema salonları perdelerini açana dek, her yeni hafta, o tarihe ait eski ‘sinemadan çıkmış insan / vizyonda bu hafta köşeleri’ sizlerle olacak/oluyor! Yani ‘tarihte bu haftaya’ bakacağız! Bu hafta yine eskiye, 25 Haziran 2010’a dönüyoruz ve tam tamına on bir yıl önce bugün vizyona ne girmiş, tekrar anımsıyoruz…
Sinema salonlarına bir an evvel ‘temelli ve sağlıklı biçimde’ dönmeyi ümit ederek, koronavirüse karşı önlemlerinizi aksatmamaya ve içinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini kesinlikle bırakmamaya devam edin. Herkese iyi seyirler, sağlıklı günler!
Vizyon madem halen filmsiz, evlerdeyiz; her hafta naçizane iyi filmler ve diziler önermek isterim sizlere… ‘Önce Tavsiyeler’ adlı bu yeni bölüm, sizlere her hafta sinema tarihinden 5 klasik film ve popüler olsun olmasın; ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ın beğendiği ‘güncelleri’ öneriyor!

ÖNCE TAVSİYELER…

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

Das Cabinet des Dr. Caligari / Dr. Caligari’nin Muayenehanesi
(Yönetmen: Robert Wiene / 1920)

Ossessione
(Yönetmen: Luchino Visconti / 1943)

Il Posto / İş
(Yönetmen: Ermanno Olmi / 1961)

Magyarok / Macarlar
(Yönetmen: Zoltán Fábri / 1978)

El Sur / Güney
(Yönetmen: Victor Erice / 1983)


Güncel öneriler:

Filmler:

The Dead Don’t Die
(Yönetmen: Jim Jarmusch)

Tanımlanamayan bir doğa olayı, normalde oldukça sakin bir kasaba olan Centerville’de ölüleri diriltince kasabanın polis şefi ile yardımcısı bu durumu kontrol etmekte zorlanırlar. Yaman usta Jim Jarmusch’un Cannes’de Altın Palmiye adayı olan on üçüncü uzun metrajında, gedikli oyuncuları Bill Murray, Tom Waits ve Eszter Balint’e, Tilda Swinton, Adam Driver, Chloë Sevigny, Steve Buscemi, Danny Glover gibi yıldızlar eşlik ediyorlar.

xXx: Return of Xander Cage / Yeni Nesil Ajan: Xander Cage’in Dönüşü
(Yönetmen: D. J. Caruso)

Xander Cage, uyduları savaş başlığına dönüştürebilen Pandora’nın Kutusu adlı cihazı ele geçirmede CIA’e yardım etmek için kendi isteğiyle gittiği sürgünden geri döner. Aksiyon yıldızı Vin Diesel’e, adrenalini yüksek, tempolu aksiyon serisinin ikinci halkasında Toni Collette, Samuel L. Jackson, Ice Cube ve Donnie Yen’i de izliyoruz!

Palm Springs / Yarın Yokmuş Gibi
(Yönetmen: Max Barbakov)

Rahat bir adam olan Nyles ve nedime olmaya pek niyeti olmayan Sarah’ın yolu bir düğünde kesişir. Mekândan ve kendilerinden kaçamadıkları için işler karmaşık hale gelir. Başrollerde ‘Brooklyn Nine-Nine’ın yıldızı Andy Samberg ve Cristin Milıoti’yi izlediğimiz komedinin yönetmen koltuğunda Max Barbakov oturuyor.

Clifton Hill / Clifton Tepesi
(Yönetmen: Albert Shin)

Annesini kaybettikten sonra memleketine dönen Abby, yirmi beş yıl önce şahit olduğu bir kaçırılma hikâyesinin gerçeklerini gün yüzüne çıkarmaya karar verir. Gerilimi yüksek gizemli dramda, Addison Tymec, Mikayla Radan ve Tim Beresford’u izliyoruz.

Blackpink: Light Up the Sky
(Yönetmen: Caroline Suh)

Kim Jisoo, Jennie Kim, Lalisa Manoban ve Rosé’den oluşan ve dünyada rekorları altüst eden Koreli kız grubu BLACKPINK, zirveye yaptıkları rüya gibi ancak zorlu yolculuktan ve karşılaştıkları engellerden bahsediyorlar. Biyografik müzik belgeseli güncel ve ilgi çekici!

 

Diziler:

Elite Short Stories: Nadia Guzmán / Elite Öyküler: Nadia ve Guzmán
(Yönetmen: Dani de la Orden)

Nadia, ablasının düğünü için İspanya’ya döner. Ancak uzak mesafeli ilişki yaşadığı erkek arkadaşı Guzmán’la görüşüp görüşmeme konusunda kararsız kalır. İspanya’dan çıkagelen kısa romantik öyküler. Mina El Hammani ve Miguel Bernardeau başrolleri paylaşıyorlar.

Las chicas del cable
(Yönetmen: Ramón Campos, Gema R. Neira)

1920’lerde Madrid’de, Ulusal Telefon Kurumunda çalışan dört kadın; aşk, arkadaşlık ve modern ofis hayatıyla uğraşırken iletişim devrimine de birinci elden şahitlik ederler. Bir dönem öyküsünü fon alan ödüllü İspanyol dizisi keyifli ve sürükleyici!

Mr. Mercedes
(Yönetmen: David E. Kelley)

Emekli dedektif Hodges, takıntı haline getirdiği eski bir dava dosyasını yeniden açınca acımasız katille arasında nefes nefese geçecek bir kedi-fare oyunu başlar. Stephen King’in aynı adlı romanından uyarlanan dizinin başrolünde usta aktör Brendan Gleeson’u izliyoruz. Gizemli gerilim, Bilim-kurgu öğeleri de içeriyor.

Flatbush Misdemeanors

(Yönetmen: Dan Perlman, Kevin Iso)

Brooklyn’in Flatbush semtinde yaşayan ve öğretmenlik yapan Dan’in hayatı, eski arkadaşı ressam Kevin’ın yanına taşınmasıyla renklenir. Hayatta başarılı olmak için mücadele eden bu iki yakın arkadaş çok geçmeden kendilerini kahkaha dolu maceraların ortasında bulurlar. Komedi dizisinin yaratıcıları Dan Perlman ve Kevin Iso, başrolleri de üstleniyorlar.

Penny Dreadful: City of Angels
(Yönetmen: John Logan)

Fantastik suç dramı, dönemin doğaüstü ve yakıcı gerçekliğini ekranlara taşıyor. Sosyal ve politik değişimler, gerilimlerle dolu 1938 Los Angeles’ı korkunç bir cinayetle sarsılırken dedektif Vega ve ortağı Michener kendilerini şehrin zengin tarihini yansıtan destansı bir hikâyenin içinde bulurlar. Başrolde Natalie Dormer var!


Vizyonda bu hafta (25 Haziran 2010)
Eskiden yaz gelince vizyon ve sinemalar tenhalaşırdı. Tadilat nedeniyle kapalı salonlar, ‘iki süper film birden’, ‘ustalara saygı’ gösterimleri, ‘uçan karateci ve tek kollu boksör’le harmanlanırdı. Emmanuelle serilerini de unutmamalı. Tinto Brass ve Joe D’Amato külliyatını bir de… Artık durum farklı. Hollywood, yeni sezon filmlerini yazın sunuyor izleyicisine. Bu popüler gişe filmleri, aynı tarihte bizde de giriyor vizyona. Bu yaz hareketli geçebilir. Vaziyet bu merkezde yani…
Üç filmlik haftanın İngiliz yapımı korku gerilimi ‘İşkence Okulu / Tormented’a basın gösterimi düzenlenmedi. Vizyonun diğer iki yenisi ise notlarımız arasında. Herkese iyi seyirler!

ÖRNEK AİLE
Vahşi kapitalizmin yeni nesil silahlarından ‘gizli pazarlama’, Alman asıllı Derrick Borte’nin ilk sinema filmine konu olmuş. Profesyoneller tarafından yönlendirilen para sahiplerinin daha çok tüketmesi için oluşturulan bu pazarlama yönteminin adı aslında modern üçkağıtçılık. Müşterinin haberi olmaksızın onları, piyasaya sürülen yeni ve pahalı ürünlere yönlendiren sahte kimlikli kişi ve firmalar dünyanın her yerinde artmakta. Romantizm katkılı, sosyal içerikli bir dramla karşımıza çıkan ve can acıtan tablo, ABD’nin zengin banliyölerinden birinde geçiyor. İlk bakışta kusursuz bir aile tablosu çizen Jones’lar, aslında profesyonel bir pazarlama timidir. İnsanların neye sahip olmak isteyeceklerini gayet iyi bilen bu yeni nesil üçkağıtçılar, bütün ilişkilerini tamamen satış stratejileri üzerine kurmaktadırlar. Aile içi dengeler (!) hesapta olmayan duygusal bir nedenle değişince, içinde oldukları ve birçok felakete yol açtıkları karanlık tablo, kendi hayatlarını da etkilemeye başlar. Asla bozulmayan fiziği ve ‘statik’ güzelliğiyle Demi Moore ile David Duchovny’nin başrolleri üstlendiği dramda, manyetik bir çekiciliğe sahip Amber Heard, Gary Cole ve yetmişine merdiven dayamış efsane model-aktris Lauren Hutton diğer önemli rolleri üstlenmişler. Jim Carrey’li üç film; başta ‘Dick ve Jane İşbaşında / Funny with Dick and Jane’ olmak üzere ‘Bay Evet / Yes Man’, ‘Truman Show’, ‘Amerikan Güzeli / Amerikan Beauty’, ‘Aklı Havada / Up in the Air’ ‘Buz Fırtınası / The Ice Storm’, ‘Amerikalılar / Glengarry Glen Rose’ filmlerinin daha hafif ve zayıfı olan ama ele alıp, didiklediği mevzua gayet insanca ve siyaseten doğru olarak yaklaşan film, finaldeki pembe romantizme taviz vermeseymiş, sarsıcı yanını daha güçlü kılıp, izleyici üzerinde kalıcı bir etki bırakabilirmiş hissiyatı doğuruyor. Asri zamanların, insanı ve duyguları sıfırlayan vahşi ekonomik-siyasi sisteminden, kapitalizmin ahlak ve değerler sistemine, konforun doğasından, çekirdek aileye dek insanın günlük yaşamını ilgilendiren hemen her kavrama uçan tekmelerle saldıran yapım, bir yere dek işini iyi yapıyor. Ama gücü, cesareti ve çizilmiş sınırları, bir adım daha atmasına engel oluyor. Yine de haftanın en iyi filmi!

PARİS’TEN SEVGİLERLE
Fransa’daki Amerikan büyükelçisinin sağ kolu olan James, CIA ile ‘parlak bir gelecek vaat eden alt kademe çalışanı’ olarak flört etmektedir. Bütün isteği, aranan bir ajana dönüşmek olan genç adam, tecrübeli özel ajana yardım etmek üzere görevlendirildiğinde, özel hayatı başta olmak üzere bilmediği zorlu gerçeklerle yüzleşecektir… Sanırım bu kısacık özet, filmin kendisinden daha ciddi ve iyi oldu J Fransız yapımı, cin fikirli sinemacı Luc Besson tarafından inşa edilmiş. Fransa’nın Sinan Çetin’i, öyküsünü de kaleme aldığı aksiyonu, ‘96 Saat / Taken’ adlı filmiyle gişede başarı kazanmış ve gözüne girmeyi başarmış Pierre Morel’e emanet etmiş. Paris’i fon alan hareketli öykü, başrol oyuncuları John Travolta ve Jonathan Rhys Meyers’a rağmen epey berbat. Irkçı, ayrımcı hatta faşist içeriğiyle yavan bir öyküyü, çok sıradan bir TV filmi kıvamında perdeye yansıtan yapım, aksiyon olsun da çamurdan olsun diyenler hariç pek kimseye seslenmiyor. Basbayağı AUDI reklamı yapan araba kovalama sahneleri ve yavan diyaloglarıyla hemen unutmaya çalışacağınız filmin akılda kalıcı tek özelliği, Polonya asıllı Kasia Smutniak adlı model-aktris. Cazibesi ve güzelliğiyle yeni bir keşif olarak nitelenebilecek oyuncunun gelecekteki kariyeri parlak gözüküyor. Bu arada, yalnızca ben değil, birçok meslektaşım Luc Besson’un Serdar Akar’ın yönettiği Beren Saat’li ‘Gecenin Kanatları’nı izlediğini ve ‘birazını’ Paris fonuna uyarladığını düşündük filmden sonra… İsmiyle, Bond klasiği ‘From Russia with Love / Rusya’dan Sevgilerle’ye gönderme yapan film, umarım bu ünlü klasiği izlemeyenlerde bir merak doğurur da, böylelikle kendine bir tek olumlu yan sağlar. Bir de şöyle bir uyarı: Hayranları dikkat, izleyeceğiniz görüntüler, sizi John Travolta’dan bile soğutabilir…

MURAT ERŞAHİN

 

 



Diğer Yazılar