Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

21 MAYIS 2021

20 Mayıs 2021 Perşembe 21:05
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Koronavirüs (COVID-19), dünya genelinde hızla can almaya devam ediyor! Virüsten, kendimizi ve sevdiklerimizi mümkün olduğunca izole ederek korunmaya çalışıyoruz. Sosyal mesafelerimizi koruyarak, hijyen kurallarına sıkı sıkıya uyarak ve maskelerimizi evlerimizin dışında asla çıkartmamaya çalışarak. Umuyoruz bu zorlu günler sona erecek yakında. 
Bazı salonlar yeni tedbirler uygulayarak kontrollü biçimde 2020 Temmuz ayından itibaren kapılarını açmışlardı. Kademeli ve kısmi olarak yaklaşık beş ay önce yeniden başlayan vizyona, 17 Kasım 2020 günü alınan bir dizi karar sonucu yeniden ara verildi. Covid-19 tedbirleri gereği sinema salonlarının yılsonuna dek kapalı olacağı açıklandı. Umuyoruz sağlıkla açılır perdeler en kısa sürede. Şimdi kendimizi ve sevdiklerimizi pandemiden korumak, umutla beklemek zamanı.
Siz değerli okuyucularla, henüz vizyon filmsiz kaldığı ilk günlerden bu yana, 2020 Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaşıyordum. Tam bir yıl geçti. 5 Mart 2021’den itibarense, sinema salonları perdelerini açana dek, her yeni hafta, o tarihe ait eski ‘sinemadan çıkmış insan / vizyonda bu hafta köşeleri’ sizlerle olacak/oluyor! Yani ‘tarihte bu haftaya’ bakacağız! Bu hafta yine eskiye, 21 Mayıs 2010’a dönüyoruz ve tam tamına on bir yıl önce bugün vizyona ne girmiş, tekrar anımsıyoruz…
Sinema salonlarına bir an evvel ‘temelli ve sağlıklı biçimde’ dönmeyi ümit ederek, koronavirüse karşı önlemlerinizi aksatmamaya ve içinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini kesinlikle bırakmamaya devam edin. Herkese iyi seyirler, sağlıklı günler! 
Vizyon madem halen filmsiz, evlerdeyiz; her hafta naçizane iyi filmler ve diziler önermek isterim sizlere… ‘Önce Tavsiyeler’ adlı bu yeni bölüm, sizlere her hafta sinema tarihinden 5 klasik film ve popüler olsun olmasın; ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ın beğendiği ‘güncelleri’ öneriyor!

ÖNCE TAVSİYELER…

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

Offret / Kurban
(Yönetmen: Andrei Tarkovsky / 1986)

Det sjunde inseglet / Yedinci Mühür
(Yönetmen: Ingmar Bergman / 1957)

Vivre sa vie / Hayatını Yaşamak 
(Yönetmen: Jen-Luc Godard / 1962)

La nuit américaine / Güneşte Gece
(Yönetmen: François Truffaut / 1973)

Sånger från andra våningen / İkinci Kattan Şarkılar
(Yönetmen: Roy Andersson / 2000)

Güncel öneriler

Filmler:

Last Moment of Clarity / İkili Oyun
(Yönetmen: Colin Krisel, James Krisel)

Nişanlısının öldürülmesinden üç yıl sonra, izlediği bir filmdeki oyuncuyu ona benzeten Sam Pivnic, bu gizemli olayı araştırmak için çıktığı yolda hayatının kontrolünü kaybedecektir. Zach Avery’nin başrolü üstlendiği gerilimde, Avustralyalı aktris Samara Weaving ve usta aktörler Udo Kier ile Brian Cox da rol alıyorlar. 

Monster / Canavar Harmon
(Yönetmen: Anthony Madler)

Cinayetle sonuçlanan bir soygunun zanlısı olan genç, onu çoktan yargılamış olan adalet sistemine karşı masumiyetini ve dürüstlüğünü kanıtlama mücadelesi verecektir. Walter Dean Myers’ın romanından uyarlanmış suç öyküsünün başrolünü, müzisyen kimliğiyle de tanınan Hip Hop figürü ASAP Rocky üstleniyor. Yapımın bağımsız filmlerin kalesi Sundance’da ‘Jüri Büyük Ödülü’ne aday olduğunu da belirtelim!

My Spy
(Yönetmen: Peter Segal)

Rütbesi düşürülen bir CIA ajanı, bir aileyi gözetlemeye gönderilir. Ancak ailenin küçük kızı onu fark edince kariyerini kurtarmak için kızın nazını çekmek zorunda kalır. Mizah dozu yüksek aksiyonda, fantastik bilimkurgularda süper kahramanlara hayat veren Dave Bautista’yı bambaşka bir karakterde izliyoruz!

Und morgen die ganze Welt / Ve Yarın Tüm Dünya
(Yönetmen: Julia von Heinz)

Antifaşist bir gruba katılan hukuk fakültesi öğrencisi, kendini giderek daha tehlikeli durumlarda bulur ve yavaş yavaş şiddetin içine çekilir. Almanya-Fransa ortak yapımı romantik esintiler de taşıyan suç dramının başrolünde genç aktris Mala Emde’yi izliyoruz.

The Mitchells vs the Machines / Ailem Robotlara Karşı
(Yönetmen: Michael Rianda, Jeff Rowe)

Ülkeyi baştan aşağı kat ettikleri yolculukları robot kıyameti ile yarıda kesildi. Şimdi tüm insanlığın kaderi dünyanın en tuhaf ailesinin elinde. Mizahla maceranın iç içe geçtiği sürükleyici animasyon bütün aile üyelerine sesleniyor!

Diziler:

Counterpart
(Yönetmen: Justin Marks)
Birleşmiş Milletler’e bağlı Berlin’deki bir merkezde çalışan Howard, çalıştığı yerde paralel boyuta açılan bir geçit olduğunu keşfeder. Çok geçmeden tarafların savaşta olduğunu anlayacaktır. Başrolde usta aktör J.K. Simmons’u izleyeceğimiz gerilim yüklü bilimkurgu, paralel boyutlardan casusların, dünyaların kaderini belirlediği heyecan dolu ve sürükleyici bir dizi!

Jupiter’s Legacy
(Yönetmen: Steven S. DeKnight)

Onlar, süper kahramanların ilk nesli. Ancak görevi çocuklarına teslim ederken iki nesil arasındaki gerilim yükselir ve eski kurallar geçerliliğini yitirir. Josh Duhamel, Ben Daniels, Leslie Bibb’in öne çıkan rolleri üstlendikleri aksiyonu yüksek avantür oldukça keyifli ve sürükleyici!

Saikojiman Gwaenchanha / It’s Okay to Not Be Okey
(Yönetmen: Park Shin Woo)

Güney Kore yapımı romantik tonlu komedi dramda, hepsi birbirinden başarılı genç isimler rol alıyor. Asosyal bir çocuk kitabı yazarı ile psikiyatri koğuşunda çalışan fedakâr bir bakıcının yolları kesişince önlerinde duygusal iyileşmeye giden sıra dışı bir yol açılacaktır!

Navillera
(Yönetmen: Han Dong-Hwa)

Hayallerinin peşinden koşan 70 yaşındaki bir adam ve 23 yaşındaki yetenekli bir genç, balet olma yolculuğunda birbirlerine yardım ederek zorlukları aşar. Güney Kore yapımı yürek ısıtan duygusal dramda başlıca rolleri; Park In-hwan ile Song Kang üstleniyorlar.

Élite
(Yönetmen: Darío Madrona, Carlos Montero)

İşçi sınıfından gelen üç genç İspanya’daki seçkin bir özel okula kaydolunca, onlarla zengin öğrenciler arasında başlayan çatışma bir cinayete yol açar ve olaylar hızlıca gelişir! Gerilimli suç dramı, son dönem karanlık suç öykülerinin başarılı adresi İspanya’dan!


Vizyonda bu hafta (21 Mayıs 2010)

Haftanın film sayısı beş. Basın gösterimi düzenlenmeyen Feo Aladağ’ın yönettiği ve Sibel Kekilli’nin başrolü üstlendiği Almanya yapımı ‘Ayrılık’ ile Steve Carell’lı komedi ‘Çılgın Bir Gece’ izleme şansı bulamadığım filmler. Haftanın diğer üç filmi, notlarımız arasında. İyi seyirler herkese!

BAHTI KARA
Evin temel direği, anneyi kaybeden bir aile. Başına gelen türlü talihsizlikleri, melankolisiyle birleştiren evin babası ve üniversiteye hazırlanan sorunlu oğul. Onlarla dirsek temasında yaşayan, dayı, yenge ve kuzenden oluşan çekirdek aile modeli. Kopuşlar, problemler, bir arada kalabilmek için verilen uğraşlar… Uzun süredir Türkiye’de yaşayan Amerikalı sinemacı Theron Patterson’un ilk uzun metrajı, psikolojik ve sosyolojik boyutları olan bir kara mizah olarak tanımlanabilir. 4. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’nde ‘En İyi Film’, ‘En İyi Senaryo’ ve ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödüllerini kazanan dram, aldığı ödüller neticesinde bir tartışma doğurmuştu. Senaryosu da Patterson’a ait olan yapımda başrolü üstlenen tiyatrocu Reha Özcan, ilk sinema deneyimini yaşamış. Yeşim Ceren Bozoğlu ve Haktan Pak, filmin diğer oyuncuları. Bir ilk film olarak, ‘vasatın hafif üstünde’ fakat ‘eli ayağı düzgün’ statüsünde değerlendirilebilecek yapım, toplumsal problemleri, sıradan bireyin çıkışsızlığı, umutsuzluğu ve yalnızlığıyla buluştururken, talih, kader, aile, sevgi, ölüm, dayanışma gibi önemli kavramlar üzerine de bir şeyler söylemeye çalışıyor.

ELM SOKAĞI’NDA KÂBUS
Yeniden çevrimler, Hollywood’da sıkça karşımıza çıkıyor son yıllarda. Özellikle popüler korku filmleri, yeniden çevrimlerin gözbebeği durumunda. ‘Teksas Katliamı’, ‘Halloween’, ‘Tepelerin Gözleri’, ‘13. Gün’ derken, bu kez de Wes Craven’ın 1984’te sinema tarihine armağan ettiği, adı ünlü karakter Freddy Kruger ile anılan ‘Elm Sokağı’nda Kâbus’ yeniden çevrimle karşımızda. Şapkası, ustura bıçaklı eli, korkunç yüzüyle rüyalarına girdiği gençleri bir bir öldüren ve filmden sonra binlerce insanı günlerce uykusuz bırakan Freddy Kruger, yedi filmlik bir serinin ardından bu kez yeni nesil için tekrar beyazperdede. Son yıllarda dilimize yerleşen tabiriyle ‘re-make’in yönetmen koltuğunda reklam ve klip yönetmenliğinden gelme Samuel Bayer oturuyor. En önemli değişim ise başkarakterimizde. Yılların ‘Freddy Kruger’ı Robert Englund, yerini Jackie Earl Halley’e bırakmış. Kariyerindeki çıkışı Elm Sokağı ile yapan Englund, Wes Craven’a gerçekten çok şey borçlu. Aslında Craven’da ona. Englund’un çoğu korku filmi olmak üzere ufak tefek yan rollerde ve televizyon filmlerinde yer alan kariyeri, ‘Elm Sokağı’nda Kâbus’ ile 1947 doğumlu aktörü popüler, aranan ve ‘korkulan’ bir isme dönüştürmüştü. Yeni ‘Kruger’ Halley ise iyi bir karakter oyuncusu. Kendisi, 2006 tarihli ‘Little Children / Tutku Oyunları’nda canlandırdığı arızalı karakter ile ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ dalında Oscar adayı olmuş, Zack Snyder’ın ‘Watchmen’ ve Martin Scorsese’nin ‘Zindan Adası’ filmlerinde önemli roller üstlenmişti. Tabii, iyi bir aktör olmak, her rolü üzerinde başarıyla taşımak anlamına gelmiyor. Halley, ‘Freddy Kruger’i, bambaşka bir yorum ve tipoloji ile canlandırsa da, insan nerede ‘Robert Englund baba’ diye soruyor kendine filmin her anında. Hızla yaşlandığımızdan, alışkanlıktan, zamanın acımasızlığından, ‘eski’nin değerinden mi bilinmez, yeni Freddy çok iğreti, olmamış duruyor perdede. Film de öyle. Bir yeniden çevrimden öte, kötü bir kopya olmuş izlediğimiz şey. Bildiğimiz öykü, hiçbir sinemasal numara içermeden, eskisinin üzerine yeni bir ‘tat’ ve buluş koyamadan servis edilmiş. Anlık sıçramalar, suni bir etki yaratıyor insanın üstünde. Dilde kekremsi bir tat, iflah olmaz bir nostaljiyle çıkıyorsunuz salondan. ‘One, two Freddy come for you’ filan kurtarmıyor meseleyi. Önce ekmeklerin bozulması gibi bir his bu. ‘Elm Sokağı’nda hayatta kalmanın tek yolu, uykuya dalmamak ya; ‘yeniden çevrimi’ izlerken hayatta kalmak için uykuya dalmak gerekiyor inanın… 

PERS PRENSİ: ZAMANIN KUMLARI
Steven Spielberg’in açtığı güvenli yolda ilerleyen yapımcıların en vizyonlularından Jerry Bruckheimer’ın, çok satan bir bilgisayar oyununu beyazperde için tasarladığı ‘epik avantür’, ‘Harry Potter’ serisine de dokunan İngiliz yönetmen Mike Newell imzalı. 90’ların başında piyasaya sürülen “Pers Prensi” adlı popüler bilgisayar oyunu, perdede oldukça gösterişli duruyor. ‘Indiana Jones’ ruhu içeren yapımın başrolünü Jake Gyllenhaal üstlenmiş. Evlatlık olarak alınmış Pers Prensi Dastan, bütün tarihi değiştirmek isteyen, hanedanın kötü kardeşi Nizam’la mücadele ediyor. Ona bu zorlu yolda destek verense, Gemma Arterton’un canlandırdığı güzeller güzeli Prenses Tamina. Usta aktörler Ben Kingsley ve Alfred Molina filmin lokomotifleri. Çekimleri Fas’ta yapılan fantastik macera, özellikle türün bütün örneklerini kaçırmadan izleyenler için bir zorunluluk. Egzotik mekânlarda geçen sürükleyici seyirlik, eğlence dolu iki saat geçirmek isteyenlere de önerilir. 

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar