Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

21 EKİM 2022

20 Ekim 2022 Perşembe 12:19
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Dünya genelinde altı milyondan fazla, ülkemizde yüz binin üzerinde can kaybına yol açan Koronavirüs (COVID-19) belasından, aşılarımızı olarak, sosyal mesafelerimizi koruyarak, hijyen kurallarına sıkı sıkıya uyarak, maskelerimizi kapalı alanlarda ve toplu taşıma araçlarında çıkartmamaya çalışarak korunmaya devam ediyoruz. Umuyoruz çok yakında bu beladan kurtulacağız tamamen!
Tarih 2 Temmuz 2021’i gösterdiğinde sinema salonları yine izleyicileri ağırlamaya başlıyor; perdeler umduğumuz o ki, bir daha kapanmamak üzere açılıyordu! Sinemalar açılmadan önce her hafta, naçizane iyi filmler ve diziler önerdim sizlere! 2020 Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaştım. 5 Mart 2021’den itibarense, sinema salonları perdelerini açana dek, her yeni hafta, o tarihe ait eski ‘sinemadan çıkmış insan / vizyonda bu hafta köşeleri’ni sizlerle buluşturdum. Sizlere her hafta sinema tarihinden 5 klasik film önerdiğim ‘Önce Tavsiyeler’ adlı bölüm ve geçmiş vizyon haftalarını anımsadığımız ‘Tarihte Bu Hafta’ adlı bölümler devam edecek!
Önce sağlık; gerisi hikâye! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Kurda kuşa yem olmayın bir de!


ÖNCE TAVSİYELER…

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

Nightmare Alley / Şarlatan
(Yönetmen: Edmund Goulding / 1947)

Where the Sidewalks Ends / Kaldırımlar Bitince
(Yönetmen: Otto Preminger / 1950)

In a Lonely Place / Tehlike İşareti
(Yönetmen: Nicholas Ray / 1950)

Pickup on South Street / Cenup Sokağı
(Yönetmen: Samuel Fuller / 1953)

The Big Heat / Ölüm Korkusu
(Yönetmen: Fritz Lang / 1953)

 

Vizyonda bu hafta (21 Ekim 2022)

Üçü yerli yapım olmak üzere toplam beş yeni filme ve sahipliği yapıyor yeni hafta!
Haftanın notlarımız arasında yer alan tek filmi, ‘Good Luck to You, Leo Grande / İyi Şanslar Leo Grande’.

 

İYİ ŞANSLAR LEO GRANDE
-Tedavi yolları üzerine-

‘Good Luck to You, Leo Grande / İyi Şanslar Leo Grande’, Avustralyalı sinemacı Sophie Hyde imzalı bir komedi dram. Eşini kaybetmiş, emekli din öğretmeni Nancy Stokes, otuz bir yıl süren tutkusuz, sıkıcı evliliğinde bir kere bile orgazm olmamıştır. Tutucu biridir, çalışkan ve sorumluluk sahibidir ve çok sıradan günler geçirmiştir. Biri çok sıkıcı, diğeri oldukça ‘soğuk ve uzak’ iki çocuk sahibi olan Nancy, yıllardır özlem duyduğu cinsel heyecana ulaşmak ve geç de olsa kendi cinselliğini keşfetmek adına bir seks işçisi kiralar. Mükemmel bir fiziğe sahip, yakışıklı, şefkatli ve son derece profesyonel genç Leo Grande otel odasına geldiğinde, hiç hesapta yokken, birdenbire bu iki yabancının eylemlerine sohbet eklenir ve her ikisi de sorunlarıyla yüzleşmek ve ‘iyileşmek’ için sürpriz bir umuda sarılırlar. Kaygılar, korkular, kabullenme, pişmanlıklar, bastırılmış şeyler, yalanlar ve geçmişin gölgesi…
İlk gösterimini 2022 Sundance Film Festivali’nde yapan filmin senaryosu Katy Brand imzalı. Uyumlu kimyalarıyla hikâyeyi sürükleyen iki başrol oyuncusundan biri usta aktris Emma Thompson; diğeri ise İrlandalı aktör Daryl McCormack. Genelde tek mekânda –bir otel odası- ve iki oyuncuyla ilerleyen öykünün finalinde bir kafe ve garson rolünde ikiliye eşlik eden genç aktris Isabella Laughland çıkıyor karşımıza. Beden, yaş, cinsellik, zevk, özgürlük ve hayatımız hakkındaki tüm kalıpları, önyargıları ve alışagelmiş tabuları sorgulayıp, sorgulatan yapım, sadece iyi yazılmış senaryosuyla ve yönetmen hâkimiyetiyle değil, iki oyuncusunun nüanslı, cesur ve samimi performanslarıyla da değer kazanıyor. Mütevazı, sıcak, dürüst ve hoş bir sürpriz! (3,5 / 5) 

Haftanın diğer yenilerine bakacak olursak…
‘House of Wax / Mumya Evi’, ‘Orphan / Evdeki Düşman’, ‘Unknown / Kimliksiz’, ‘Non-Stop’, ‘Run All Night / Gece Takibi’, ‘Tha Shallows / Karanlık Sular’, ‘The Commuter / Yolcu’ gibi tür filmleriyle tanınan Hollywood’a transfer olmuş İspanyol sinemacı Jaume Collet-Serra imzalı ‘Black Adam’, bilimkurgu içeren fantastik bir aksiyon. Mısır tanrılarının kudretine denk özel güçler kazandıktan sonra hapsedilen ve 5000 yıllık tutsaklıktan sonra günümüzde zincirlerinden kurtulan anti-kahraman Black Adam’ın öyküsü. Ayno adlı DC Comics karakterine dayanan Black Adam, antik tanrıların her şeye yeten güçleriyle bahşedildikten yaklaşık 5000 yıl sonra, dünyadaki mezarından kurtulur ve benzersiz adalet biçimini modern dünyaya salmaya hazırlanır! Başrolde yer alan Dwayne Johnson’a, Pierce Brosnan, Sarah Shahi ve Viola Davis eşlik ediyorlar.

Altmış yılı aşkın bir süre önce, tüm dünyada uzayla ilgili merakın tavan yaptığı bir dönemde, bir grup liseli genç ve arkadaşlarının Bandırma’da benzer bir merakla Bandırma Füze Kulübü’nü kurup uzaya roket gönderme hayalini gerçekleştirmelerini konu alıyor ‘Bandırma Füze Kulübü’. Ömer Faruk Sorak imzalı tarihi dramda Alina Boz, Deniz Can Aktaş, Erkan Kolçak Köstendil, Aslı Bekiroğlu, Öykü Gürman, Bahtiyar Engin, Ahmet Saraçoğlu ve Altan Erkekli rol alıyorlar. 

Kayhan Başoğlu’nun yazıp yönettiği ‘Utanç’ bir korku filmi. Gurbetçi Sam’in kayın biraderi sessiz sakin bir aile tatili fikri sunar. Uzaktaki kulübelerin cazibesi ve güzelliği tekinsiz ve lanetli bir şey tarafından gölgelenir. Ceyhun Mengiroğlu, Yağmur Akdağ ve Övül Özbay, oyuncu kadrosunu oluşturan isimler.

‘Aslan Hürkuş Görevimiz Gökbey’ adlı animasyonu, H. Sinan Güngör, Semih Turalı ve Yunus Emre Çakır yönetmişler. Gökbey ile bir araya gelen Aslan’ın, Kapadokya’dan başlayıp, ülkenin dört bir yanında devam eden serüvenini izliyoruz. 

İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!


İyi seyirler herkese!

 

TARİHTE BU HAFTA

On bir ve altı yıl öncesine, 2011 ve 2016 yıllarına gidiyor; tarihte bu haftayı anımsıyoruz.


Vizyonda bu hafta (21 Ekim 2011)

Altın Portakal bitti ve kürkçü dükkânına geri döndük. Haftanın altı filmi arasında adına basın gösterimi düzenlenmeyen iki yapım var: Her filmi, izleyiciden içerdiği ‘sürpriz’ yüzünden gizlenen ‘Paranormal Activity 3’ ile yerli yapım ‘Türk Pasaportu’. Üç boyutlu animasyon ‘Felaket Henry’yi ise biz izleyemedik. Diğer üç yapım, notlarımız arasında. Soderbergh filmi ‘Salgın’, haftanın en iyisi. Herkese iyi seyirler!

 

SALGIN
Dünya prömiyeri, ‘Altın Aslan’ için yarıştığı Venedik Film Festivali’nde düzenlenen ‘Salgın / Contagion’, farklı stil ve türlere değinmeyi seven yetkin ve entelektüel sinemacı Steven Soderbergh’in yeni filmi. Bilimkurgu ve gerilim içeren dram, kaynağı belli olmayan bir virüsün bütün dünyada büyük bir felakete yol açmasını öykülerken, özünde en tehlikeli virüsün, bizzat insanın kendisi olduğunun altını çiziyor. Gezegenin kaynaklarını tamamen tüketmeye kararlı vahşi insanın, aslında yine kendi soyunu yok ettiğini acı bir şekilde vurgulayan yapım, sıradan insanın, ölümcü salgın karşısında verdiği ilkel ve duygusal tepkileri, bir belgesel gerçekliğinde yanıtmış perdeye. Yetkililerden, sokaktaki insana, salgın karşısında verilen büyük mücadele, ‘yalancı belgesel’i andıran bir tarzda işlenmiş. Virüs ile mücadele eden tıp adamları, resmi otorite, ölümü bekleyen hastalar, onların yakınları, sıranın kendilerine gelmemesi için uğraş veren halk, komplo teorilerine meraklı sanal dünya kalemleri, infaz ve ceza meraklısı sistem, insanın yok etme arzusu… Oyuncu kadrosunda yer alan çok sayıda yıldız; örneğin Matt Damon, Jude Law, Laurence Fishburne, Gwyneth Paltrow, Kate Winslet, Marion Cotillard, ‘esas meseleye’ hizmet eden ufak detaylar gibi dağılmışlar öyküye. Sanki hepsi birer yan rolü üstlenmişler; hepsi konuk oyuncu sanki. En ufak figürandan, en ünlü Oscar’lı yıldıza, her oyuncusuna eşit mesafeyle yaklaşan Soderbergh, insanoğlunun her türlü krizi çözebileceğinin umudunu dağıtırken, aynı insanoğlunun her türlü krizin sebebi olduğunu da acı bir biçimde hatırlatıyor. 


CONAN THE BARBARIAN
İlkel çağların yenilmez savaşçısı Conan, uzun bir aradan sonra yeniden beyazperdede. Yüksek doz aksiyon içeren fantastik macera, 1930’lu yıllarda kısa öyküler ve romanlarla Kimmeryalı Barbar Conan efsanesini yaratan Robert E. Howard’ın ana karakterlerinden yola çıkıyor. Beyazperdeye ilk olarak 1982’de John Milius tarafından uyarlanan eser, bizleri Arnold Schwarzenegger ile tanıştırmış, Kimmeryalı ilk çağ kahramanının öyküsü perdede, bu kez 1984’te Richard Fleischer imzalı ‘Conan the Destroyer’ adıyla bir devam filmi olarak vücut bulmuştu. ‘Texas Chainsaw Messacre / Teksas Katliamı’, ‘Friday 13th / 13. Gün’ gibi başarılı filmlerin yeniden çevrimlerinde tecrübeli bir isim olan Marcus Nispel, serbest bir uyarlamaya imza atarak ‘Conan the Barbarian’ı yaklaşık otuz yıl aradan sonra yeniden perdeye taşımış. Fena bir zanaatkâr olmayan Alman asıllı yönetmen, orijinal filmin atmosferini kuramamış olsa da, izlenir bir işe imza atmış diyebiliriz. Vasat çizgisinin bir miktar altında seyreden film, Conan’ın bildik intikam öyküsünü anlatmaya soyunmuş. Modellikten beyazperdeye geçen ve soyunda Kızılderililik de olan bol kaslı sportmen aktör Jason Momoa’yı ‘Conan’ rolünde izleyeceğimiz hareketli ve kanlı canlı filmde, Ron Perlman, Stephen Lang ve güzel aktris Rachel Nichols, yeni Conan’a eşlik ediyorlar. Özellikle vahşi kahramanın hayranları ve yakın plan kanlı dövüş sahnelerini izlemek isteyenler için bir sakınca yok.

 

İSTANBUL
Türkiye-Macaristan-Hollanda-İrlanda ortak yapımı, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’ndan maddi destek alan yapımlardan biri. Adı da o yüzden İstanbul herhalde! Elli yaş üzerindeki bir kadının yeni bir başlangıç için geldiği şehir, İstanbul dışında bir yer de olabilir diyorsunuz, perdedekini izlerken. İki çocuklu bir kadın, oyuz yıllık evliliğinin ardından profesör olan kocası, kendisini genç bir öğrencisi için terk edince, varoluşunu sorgulayıp; yeni bir başlangıca ihtiyaç duyar ve uzaklara, İstanbul’a kaçar. Istvan Szabo filmlerinden tanıdığımız Hollandalı aktris Johanna ter Steege’in canlandırdığı ana karakterin İstanbul’da aşık olduğu inşaat ustası Halil’i, ‘Üç Maymun’un ardından uluslararası alana soyunan Yavuz Bingöl canlandırmış. Selçuk Uluergüven, otel sahibi rolünde; filmin en iyi noktası. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti güzellemesi en ufak bir sinema lezzeti bırakmıyor geride. Dümdüz, yavan, içi boş yapım, üzerine fazla yorum yapacak gibi değil. 

 

Vizyonda bu hafta (21 Ekim 2016)

Dördü yerli, yedi yeni filmin merhaba dediği hafta, hemen her beğeniye sesleniyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. Herkese iyi seyirler.

İKİMİZİN YERİNE
Başarılı reklam filmleri ve video klipleriyle tanınan Umur Turagay, 1998’de yönettiği ‘Karışık Pizza’ adlı ilk uzun metrajının ardından beyazperdede suskundu. Suskunluğunu bozduğu film, Yeşilçam tarzının üzerine gerçekçi unsurlar ekleyen bir melodram. Pınar Bulut imzalı senaryo ile ikinci uzun metraj kurmacasını yöneten Turagay, Aylin Zoi Tinel’in kurgusu ve temiz işçilikle eli ayağı düzgün bir popüler ürün imzalamış. Başrollerini Serenay Sarıkaya ve Nejat İşler’in paylaştığı romantik dram, son dönemde özellikle Güney Kore sinemasından çıkan benzer aşk öykülerini andırıyor. Küçük bir kasabada ailesiyle birlikte yaşayan ve tekdüze hayatından fena halde bunalmış Çiçek, on sekizinci yaş gününde, hayatını değiştirebilecek biriyle tanışmayı diler. Dileği kısa sürede yerine gelir genç kızın. Kasabaya, İstanbul’dan gelen yeni edebiyat öğretmeni Doğan’a aşık olan genç kız, geçmişin yaralarıyla örülmüş, ‘sancılı’ bir aşk hikayesi yaşayacaktır. Yasak aşk, kader, geçmiş, anne-kız, aile, gizemli sorular ve ilk aşk… Türünde bir ‘fark’ yaratmayıp, melodramın ezber unsurlarını kullanması ve öyküsündeki ‘birçok’ zorlama oluşa rağmen, iyi oynanmış ve iyi çekilmiş bir popüler sinema örneği ‘İkimizin Yerine’. Sarıkaya ve İşler, inandırıcılar. Usta aktris Zerrin Tekindor, İştar Gökseven, Özgür Emre Yıldırım ve Merve Çağıran, başarılı oyuncu kadrosunun diğer isimleri. Özellikle son dönemde perdeye yansıyan ‘sıkı’ performanslarla dikkat çeken Özgür Emre Yıldırım, yine gayet iyi. Hoş ‘soundtrack’ ve günümüz sığlığından gençlerin dikkatini şiire çevirebilecek ‘yan içerik’, yine artı yönleri yapımın. (3  / 5)

RÜYA
Sinemamızın usta yönetmenlerinden Derviş Zaim’in yazıp yönettiği dokuzuncu uzun metraj kurmacası, gelenek, tarih ve kültür mirası ile günümüz dünyası arasında sıkışıp kalmış mimar karakter eşliğinde yaşanan gerçekleri sorguluyor. Sine, günümüzdeki mimarlık pratiğinin aldığı biçimden hoşlanmayan genç bir kadın mimardır. Yakın bir arkadaşının ricası üzerine, ‘yedi uyuyanlar’ mitinden hareket ederek mağara biçiminde bir farklı bir cami modeli tasarlar. Ancak inşaat, birçok problem nedeni ile yarım kalır. Kendisini yetiştirip, okutan iş adamının mimari bürosunda çalışmaktan ve fikirlerine katılmadığı patron ve iş arkadaşlarının kurallarına uymaktan aşırı bunalmıştır ve yaşadığı aşırı stres nedeni ile Sine’de uyku hastalığı baş gösterir. Uyku hastalıkları merkezinde tedavi olan genç kadın, kendisinde beliren fiziksel ve ruhsal değişimlerle boğuşurken, dış dünya ve kuralları, kendi hızında kimseyi takmadan sürmektedir. Dünya ve ülkeye dair sahici tespitler, gerçeküstü oluşlarla buluşmuş ama dağınık ve başıboş bir sinematografiyle örülmüş önemli mesele. Gayet iyi yazılmış senaryo, usta yönetmenine yakışır biçimde, daha titiz bir sinema ve bütünlükle ele alınmalıydı kesinlikle. 23. Adana Film Festivali’nde ‘en iyi kadın oyuncu’ ödülünü kazanan Gizem Erdem’e, Mehmet Ali Nuroğlu, Gizem Akman, İbrahim Selim, Enis Arıkan, Murat Karasu, Ebru Helvacıoğlu ve Dilşat Bozyiğit eşlik ediyorlar. (2,5 / 5)

JACK REACHER: ASLA GERİ DÖNME
1994 tarihli yaman film ‘The Usual Suspects  / Olağan Şüpheliler’ ile ‘en iyi özgün senaryo Oscar’ı kazanmış Christopher McQuarrie’nin yönettiği 2012 tarihli, kahramanıyla aynı adı taşıyan aksiyon ‘Jack Reacher’, Lee Child mahlasıyla yazan İngiliz Jim Grant’ın çok satan ve popüler bir seriye dönüşen ‘Jack Reacher’ romanlarından, 2005’te yayımlanan ‘One Shot’ adlı dokuzuncu kitaptan, uyarlanmıştı perdeye. Filme adını veren, Jim Grant’ın yarattığı eski askeri polis Jack Reacher, beyazperdenin yeni kahramanlarından biri olarak lanse edilmeye çalışılıyordu. Tom Cruise’un canlandırdığı karakter, bir süper kahramanı aratmayacak derecede hünerli ve nerdeyse yenilmezdi. Öte yandan, bir seriye dönüşecek derinlik, özellik ve birikim yok gibiydi Jack Reacher’da! Yanılmışız ki, yeni bir aksiyon serisinin yeni filmi olarak karşımızda duruyor eski askeri polis, binbaşı Jack Reacher. İkinci filmi, Edward Zwick yönetmiş. 1998’de ‘Shakespeare in Love / Aşık Shakespeare’ ile en iyi film Oscar’ını yapımcı olarak kazanmış, ‘Glory / Zafer’, ‘The Siege / Kuşatma’, ‘The Last Samurai / Son Samuray’, ‘Love & Other Drugs / Aşk Sarhoşu’ ve 2014’te ‘Pawn Sacrifice / Şah Mat’ gibi popüler filmlere yönetmen olarak imza atmış Zwick, bu kez ‘ısmarlama’ olduğu oldukça belli yapımda, yönetmenlik hünerlerini sergileyemiyor. Binbaşı Susan Turner, Reacher’ın eski soruşturma biriminin başındaki isimdir ve vatana ihanetten tutuklanmıştır. Susan’ın masum olduğuna inanan Reacher, büyük bir komplonun ardındaki gerçeği ortaya çıkarmak için kolları sıvar. Geçiştirme, hafif bir aksiyon olmuş Jack Reacher. Başrol oyuncusu ve yapımcı Tom Cruise, hafif kilolu ve geçkin fiziğiyle, canlandırdığı aksiyon karakterlerinin sonuncusunu sergiliyor perdede adeta. Patrick Heusinger, filmin kötü karakterinde, aksiyon yükü dahil; hemen her şeyi sırtlıyor gibi. Cobie Smulders ve genç aktris Danika Yarosh, Cruise’un diğer rol arkadaşları. Özetle, fazla bildik, hareketli fakat uçucu bir klişe. Yakın dövüş uzmanı olmayı düşünmüyorsanız, pek bir anlamı ve tadı yok gibi. (1,5 / 5)

ORTAOKUL HAYATIMIN EN KÖTÜ YILLARI
Özellikle ilk gençliklerini süren izleyiciye seslenen Steve Carr imzalı yapım, gayet iyi hazırlanmış animasyonlarla birlikte yürütüyor kurmacayı. James Patterson ve Chris Tebbets’in aynı adlı kitaplarından uyarlanan sevimli film, gençlere yalan söylemek yanlıştır diyor ve ekliyor; her türlü kötülüğe karşı durmalıdır insan. Baskıcı ve otoriter okul müdürü ile annesinin kötücül ve egoist erkek arkadaşıyla başı dertte olan Rafe’in en büyük silahı yaratıcılığıdır. Hayal gücü ile çizgi dünyanın gerçekliğinde, hayatını buluşturan Rafe, ilk aşkını yaşayacağı ve sağlam bir dostluk kuracağı yeni okula geldiğinde, kötü kalpli müdürün yarattığı kaosla mücadeleye başlar. Gencecik aktörler, Griffin Gluck ve Thomas Barbusca’ya, Andrew Daly, Lauren Graham ve Rob Riggle eşlik ediyorlar. İyi yazılmış senaryo, gerçekten iyi yürekli, dürüst ve umut dolu gerçekçi masalı, özellikle küçük izleyicinin ruhsal gelişimi için yararlı ve keyifli bir kaynak durumuna getirmiş. Fikri hür, vicdanı hür bireylere seslenen yapımın içinde yoğun olarak karşımıza çıkan animasyonlar gerçekten iyi hazırlanmış. Basmakalıp ve önyargılı birkaç oluş dışında başarılı. Bu arada film, dublajlı değil de, orijinal dilinde izlenebilse alınacak keyfin artacağı yüzde yüz. (3 / 5) 
 
Romantik dram ‘Defne’nin Bir Mevsimi’ ve korku-gerilim örneği ‘İllet’ adlı yerli yapımlarla, Güney Kore’den çıkagelen animasyon ‘Bling / En Süper Kahramanlar’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Herkese tekrar iyi seyirler.

MURAT ERŞAHİN

 

 



Diğer Yazılar