Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

18 AĞUSTOS 2023

17 Ağustos 2023 Perşembe 18:43
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Bir aydır memleketten uzaktım. Aşırı sıcak havanın yurdu teslim aldığı günlerde İskandinavya’yı gezdim. Bu yaz sezonunun gişe canavarı filmleri ‘Oppenheimer’ ve ‘Barbie’yi de izledim. Eksik kalmayayım diye! Gurbette, hatta tatilde de olsa bir sinema yazarı, sinema yazarıdır!  İskandinavya’da, özellikle İsveç’te sinema salonları çok farklı. Daha doğrusu sinemaya duyulan ilgi! Ingmar Bergman’ın, Victor Sjöström’ün, Mauritz Stiller’ın, Bo Widerberg’in, Vilgot Sjöman’ın, Jörn Donner’in, Jan Troell’in, Sven Nykvist’in, Roy Andersson’un, Lasse Hallström’ün, Lukas Moodysson’un, Ruben Östlund’un memleketi tabii… Avrupa’nın eski sinema salonlarından biri İsveç’te. İsveç’in Skåne ilindeki Simrishamn Belediyesine bağlı Kivik adlı köyde! Bin nüfusun yaşadığı küçücük köyde çok şirin, tarihi bir sinema var. Gittiğim her ülke ve şehirde sinemaları gezerim. Bu sebeple İsveç sinemaları özellikle ilgimi çekti… İzleyiciler de öyle! Çok saygılılar. Sadece perdedeki filme değil, sinemanın ruhuna! Pop-Corn tüketen çok az sayıda genç insanı saymazsak, aşırı kalabalık salonlarda çıt çıkmadan son jeneriğin son anına dek salonda kalıyorlar! Sevgili dostum ve meslektaşım Tunca Arslan’ın dileğini yerine getirmiş durumdalar: Salonu en son onlar terk ediyor! 
Yüksek tavanlı, sadece sinema olarak inşa edilmiş sade ama kendinden gösterişli vakur ve mağrur salonlarda izleniyor filmler büyük kentlerde. Alışveriş merkezlerinde bizdeki gibi öyle küçücük, havasız dokuz, on adet sinema salonu yok! Sadece çocuklar veya ticari tanıtımlar için gösteri yapılan bazı küçük salonlar gördüm. Geniş, havadar, bağımsız, federe salonlarda izleniyor filmler! Küçük cep sinemaları da var, art-house sinema için! Wong Kar Wai’nin ‘Aşk Zamanı’ ve Bresson’un ‘Mouchette’i gösteriliyordu Malmö’de örneğin! Salonlar doluydu üstelik! 


Kuzey Işığı diye bir şey var! Gözlerimle gördüm. Yaz ortasında nispeten serin havada bembeyaz bulutlar ve masmavi gökyüzünün ta içinden aşağıya, bize inen net bir ışık… Bu ışık, fotoğraf çekerken bile çok büyük kolaylık sağlıyor insana… Bergman’ın adası Fårö’de ruhu geziniyor ustanın. Turistlerin görgüsüz akınına rağmen, popüler bir sayfiye yeri olan ada, Gotland adasının kuzeyinde, İsveç’in Güneydoğu kıyılarında yer alıyor. Fårö ve Gotland adalarında ‘Rauk’ adı verilen kaya oluşumları var! Buz çağındaki erozyonun bir sonucu bu kayalar… Bergman ustanın adada çektiği başyapıtlar ‘Persona’ ve ‘Skammen / Utanç’ı izlediyseniz, siz de görmüşsünüzdür bu kayaları…
İskandinav sokakları tenha! Aşırı sessiz, boş ve netameli. George Romero seti gibi. Bir anda ‘yaşayan ölüler’ fırlayıp saldıracaklar sanki! Temizlik ve düzen rahatsız edecek derecede! Şahane müstakil evler ve adeta şehirlerin içine kurulduğu eşsiz parklardan çıkanlar dolduruyor sinema salonlarını. İçkinizi içerek film de izleyebiliyorsunuz. Hatta aperatif ve yemek servis edilen ‘bistro’ bir sinemayı da gezdim! 
Kıskanıyor insan tabii. Daha doğrusu imreniyor! Sosyalizasyon, sükûnet, dinginlik, düzen, huzur, refah, temiz hava… Birçok olumsuz hali de var tabii İskandinavya’nın. Onlara hiç girmeden, yazının asıl maksadı olan sinemayla bitireyim. Bergman büyük adam! Roy Andersson’da öyle!


SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

Dedective Story / Karakolda
(Yönetmen: William Wyler / 1951)

Ace in the Hole / Diri Gömülenler
(Yönetmen: Billy Wilder / 1951)

Sunday Bloody Sunday / Allahın Belası Bir Pazar
(Yönetmen: John Schlesinger / 1971)

San Michele aveva un Gallo
(Yönetmen: Paolo & Vittorio Taviani / 1972)

Un Taxie Mauve / Mor Taksi – Aşktan Kaçanlar
(Yönetmen: Yves Boisset / 1977)


 

Vizyonda bu hafta (18 Ağustos 2023)
Üçü yerli yapım olmak üzere toplam on yeni filme ev sahipliği yapıyor 18 Ağustos vizyonu!
Latin bir süper kahramanı bizle tanıştıran DC Comics patentli ‘Blue Beetle’, Fransa yapımı romantik dram ‘Arrête avec tes Mensonges / Bırak Artık Şu Yalanlarını’, Çiğdem Sezgin imzalı yerli dram ‘Suna’, Perdeye defalarca yansımış ‘Carmen’in Avustralya-Fransa ortak yapımı, müzikal içerikli yeni yorumu ve Kolombiya’dan çıkagelen gerilim ‘Quicksand / Bataklık’, haftanın notlarımızda yer alan yenileri!

 

BLUE BEETLE
-Emperyalizme karşı omuz omuza!-

‘Tanrı Amerika’yı korusun ekibinden DC Comics’in yarattığı belki de en aykırı kahraman Blue Beetle! Toplum içindeki gerçek ismiyle Jaime Reyes! Amerikan çizgi romanlarında görünen Meksikalı bir süper kahraman olan Reyes, Keith Giffen, John Rogers ve Cully Hamner tarafından yaratıldı ve ilk kez 2006’da ‘Sonsuz Kriz 3’ macerasında ortaya çıkıp, hayatımıza girdi! Uzaylı bir gübre böceği, ortak yaşam/simbiyoz partneri olarak üniversiteden yeni mezun genç adam Jaime Reyes’i seçer kendine! Meksikalı çekirdek ailesini her şeyin önünde tutan ve mezuniyet sonrası iş arayan Jaime artık bir süper kahramandır!
DC Comics’in genişletilmiş evrenindeki on beşinci filmi olan bilimkurgu aksiyonu, Porto Rikolu Angel Manuel Soto yönetmiş. Senaryo Gareth Dunnet Alcocer tarafından kaleme alınmış. Başrolde izleyeceğimiz isimse Meksika-Küba ve Ekvator asıllı 2001 doğumlu genç aktör Xolo Maridueña. Bruna Marquezine, Raoul Max Trujillo, Belissa Escobedo, George Lopez, Adriana Barraza, Yuli Zorrilla, Damián Alcázar, Harvey Guillén ve usta aktris Susan Sarandon!
Son derece naif, iyi yürekli ve anti-emperyalist bir süper kahraman filmi duruyor perdede! Basın gösteriminin diğer süper kahraman filmlerine göre neden sakin ve tenha olduğu ortada! Süper kahraman ve ailesi Latin! Beyaz adam ortada yok! Daha doğrusu filmin tek kötü karakteri beyaz adam! Latin ülkelerine ABD tarafından yapılan zulüm ve haksızlıklar, alttan alta metinde yer almış. Devrimci Nine son yıllarda perdeye yansıyan en sahici ve ev sempatik süper kahraman! Emperyalist, açgözlü, faşist, zalim batılıya karşı çekirdek aile omuz omuza mücadele ediyor. Öte yandan bir süper kahraman filminden beklediğimiz, uçma, kaçma, sıçrama ve bilumum bilimkurgu durumu öyküde var! Birlikte kalmak, sevmek, dayanışma, dostluk, insanlık ve tarihsel bir emperyalizm yüzleşmesi! Yaşasın, her türlü ‘süper’ güce karşın iyilik ve dayanışmanın zaferini haykıran yevmiyeli kahramanlar! (4 / 5)


BIRAK ARTIK ŞU YALANLARINI
-İlk aşka yolculuk-

Senarist-yönetmen Olivier Peyon imzalı dram, Philippe Besson’un dilimize de aynı adla çevrilmiş romanının dokunaklı bir uyarlaması. Başrollerini usta aktör Guillaume de Tonquédec ve efsane isim Jean-Paul Belmondo’nun torunu Victor Belmondo’nun paylaştıkları Fransız yapımı, sevgi, tutku, acı, hüzün, dostluk ve aşk üzerine duygu dolu bir anlatı.
İki yüzüncü yılını kutlayan ünlü bir konyak markasının yüzü olmayı kabul eden meşhur romancı Stéphane Belcourt, uzun yıllar sonra ilk kez memleketine, Cognac’a döner. Adını, beyaz şarabın damıtılmasıyla elde edilen, ispirto derecesi yüksek bir içki olan dünyaca ünlü ‘konyak’tan alan şehirde kalmıştır yüreği Belcourt’un… Yaşadığı kültür şokunun ardından unutamadığı ilk aşkı Thomas’ın oğlu Lucas’la tanışır. Hemen her romanında adı geçen Thomas artık hayatta değildir. On yedi yaşından tutsak kalmış anılar bir anda zihnine üşüşür! Önüne geçilemeyen bir çekim, arzuyla bütünleşen bedenler, asla açığa çıkamayacak tutku, söylenmemiş kelimeler, okunmamış mektuplar, bastırılmış duygular ve geçiştirilmiş bir hayat… 1984 yılından günümüze uzanan romantik hikâye, cinsel uyanışın, ilk aşkın, kalp kırıklığının, utancın, cesaretin, pişmanlıkların ve imkânsız bir aşkın kaydı tutulmamış günlüğünü aralıyor perdede. 
Son derece incelikli yazılıp yönetilmiş, hakiki, dürüst, net, doğru, ‘gibi yapmayan’ öykü, yürekte bıraktığı sızının yanı sıra, oyuncu kadrosu, görüntü yönetimi ve mekân kullanımıyla da kazınıyor zihne. (4 / 5) 


SUNA
-Yalan dünya, zalim dünya!-

Senaryosunu yazıp yönettiği 2015 tarihli ‘Kasap Havası’ ile tanıdığımız Çiğdem Sezgin, ‘yaman’ bir geri dönüşle karşımızda! ‘Kasap Havası’, çıkışsız ve imkânsız oluşların, kimi toplumsal değinilerle tatlandırılmış buruk hikâyesiydi! 29. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Adana İzleyici Ödülü’nün sahibi olan ‘Suna’ ise, tutunamamış, kolu kanadı kırık fakat buna karşın, yaratılışının gücüyle dimdik ayakta duran, onurlu bir kadın karakterin öyküsü. 
Erkek egemen, nobran dünyada bildiği şekilde, ödünsüz yaşama gayreti güden Suna, yersiz yurtsuz, ellili yaşlarını süren bir kadın. Yalnızlık ve yoksulluk, umutlarını da alıp götürmüş gibi. Temizlikçilik ve hasta bakıcılık yapıyor. Yıllar önce evini kapattıktan sonra, kimi zaman akrabalarının, arkadaşlarının yanında, orada burada göçebe biçimde yaşıyor. Eski bir aile dostunun oğlu, dul kayınpederi Veysel ile Suna’nın evlenmelerine aracı oluyor. Suna, İstanbul’u terk edip imam nikâhıyla evlendirildiği Veysel’le birlikte ıssız bir köyde, eski bir evde yaşamaya başlıyor. Suna, adamın her isteğini görmeye razı. Onunla yatağa girmeğe tahammül edemiyor sadece. Zor zanaat sevgisizlik… Zamanla psikolojisi bozulan kadın, Veysel’den gizli içki içmeye başlıyor ve oluşlar farklı yerlere götürüyor onu!
Başrolü üstlenen Nurcan Eren, müthiş bir performans sergilemiş. Ustalıklı senaryo, adeta onun için yazılmış! Usta aktör Tarık Pabuççuoğlu yine çok iyi. Fırat Tanış, Erol Babaoğlu ve Erdem Akakçe, ‘sıkı’ oyuncu kadrosunun geriye kalan isimleri! Çiğdem Sezgin’in olgun yönetmenliği, Ersan Çapan’ın başta dar mekânlara nefes veren sahici görüntüleri ve zihinde kalıcı oyuncu performanslarıyla gayet iyi, hatta önemli bir yapım ‘Suna’! Olanca sözlük anlamıyla yoksunluk, çaresizlik, insanı sıfırlayan yerde belirip kaybolan umut, buna karşı daima insanla kalan devam etme ve özgürlük hissi! Kadın dünyasının, vahşi erkek kurallarıyla sınırlanmış olduğu yerde, zorla nefes alıp verişinin sahici görüntüleri. ‘Varolmak zorlu iş efendiler’ diyen bir teşhis filmi Suna! Acılı, çıkışsız, yoksun, gariban coğrafyanın yürek atımı. O halde yaşasın Suna! (4 / 5)


CARMEN
-Aşk, asi bir kuştur!-

Koreograf ve balet asıllı yönetmen Benjamin Millepied, Avustralya-Fransa ortak yapımı müzikal dramda, beyazperdeye birçok kez yansıyan ünlü Carmen mitine farklı bir yorumla yaklaşıyor. Fransız yazar Prosper Mérimée’nin (1803-1870) en çok bilinen novellası ‘Carmen’den uyarlanan yapımda başlıca rolleri, Melissa Barrera, dokunaklı dram ‘After Sun / Güneş Sonrası’nın ardından yıldızı hızla parlayan İngiliz aktör Paul Mescal ve Almodovar’ın başucu oyuncusu, usta İspanyol aktris Rossy de Palma üstleniyorlar. 
Meksika kartelinden kaçarak, annesini geride bırakan genç Carmen, ABD’ye kaçar. Kendisini öldürmeye odaklı, para karşılığı sınırda görev yapan ırkçı serserilerden oluşan sınır devriyesi tarafından kıstırılan genç kadını, gördüğü şiddet karşısında şok olan, Afganistan’da savaşmış eski asker Aidan kurtaracaktır. Carmen’in tutkusuna, özgürlük aşkına ve ruhuna aşık olan Aidan, Los Angeles’a kaçtıkları uzun yolda Carmen’in yanından hiç ayrılmaz. Genç çift, her türlü olumsuzluğa karşın birlikte kalmaya kararlıdırlar. 
Bildik öyküye, Flamenko sevdasını dışarda bırakmadan yaklaşan, dansın, müziğin ve tutkunun ateşini asla söndürmeden, sıkı koreografilerle, yalın ve inandırıcı bir aşk öyküsü yaratan film, izletiyor kendini. Cecil B. DeMille, Carlos Saura, Charles Vidor, Francesco Rosi, Vicente Aranda imzalı eski görkemli ‘Carmen’leri zihinden uzak tutup, beklentiyi kısınca, iki saate yakın, hoş bir seyirlik kalıyor geride. (3 / 5)


BATAKLIK
-Zorlu sınav!-

Kolombiya’da ki bir yağmur ormanında yürüyüş yaparlarken bataklıkta mahsur kalan, boşanmanın eşiğinde, sorunlu bir karı kocanın hikâyesi izlediğimiz. Bir doğayı koruma alanında, içlerine düştükleri bataklığın, kendi dünyalarında içine düştükleri metaforik benzerinden daha ürkütücü olduğunu, kıpırdayamazlarken, onlara yaklaşan zehirli yılanı fark ettiklerinde kavrayacaklardır.
Kolombiya yapımı gerilimi Andres Beltran yönetmiş. Carolina Gaitan, Allan Hawco ve Sebastian Eslava, oyuncu kadrosunun diğer isimleri. Minimal yapımı kaleme alan isimse Matt Pitts. Birlikte kalabilmenin gerekleri, dayanışma ve sevgiyi anımsama üzerine bir parça zorlama ve mantık kurallarıyla izahı güç gelişmeler içeren yapım, pek fazla örneğini göremediğimiz bir ülkenin imalatı olarak ilgi çekiyor. (2 / 5) 

Haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenilerine bakacak olursak…
‘The Collective / Suikastçiler’, Tom DeNucci imzalı bir aksiyon! Suikastçı teşkilatına üye olan genç bir adam, kendisini ilk görevinde tehlikeli bir insan kaçakçıları grubunun izini sürerken bulur. Ruby Rose, Tyrese Gibson ve Lucas Till’e, Don Johnson eşlik ediyor!
Ross Venakur’un yazıp yönettiği animasyon ‘Rally Road Racers / Kahraman Yarışçılar’, bütün aile için keyifli bir avantür. En büyük hayali başarılı bir yarışçı olmak olan pigme lemur Zhi’nin öyküsü. Tatlı bir pigme lemur olan Zhi’nin en büyük hayali bir gün başarılı bir yarışçı olabilmektir. Bunun için büyükannesinin yanından ayrılan Zhi, içlerinde denizatı, tavus kuşu ve kurdun de yer aldığı dünyanın dört bir yanından gelen hayvanlara karşı kazanmak için ‘İpek Yolu’ rallisine katılır. Ona en büyük desteği ise keçi dostu Gnash verecektir.
Rusya yapımı animasyon ‘Koshchey: Nachalo / Büyülü Kahramanlar: Büyük Macera’, Andrey Kolpin imzası taşıyor. Her yerde barış ve düzen varken, Beyaz Hayalet bunu bozmak için herkese savaş açar. Onu bir tek Koschey adındaki kahraman durdurabilecektir.
Ali geceleri sık, sık, paranormal olaylar ve kâbuslar yaşamakta, gece yarısı ansızın korku ve panik içinde uyanmaktadır. Ali’nin yaşadığı tuhaf olaylar nişanlısı Sinem’i de tesiri altına alır. Çiftin yaşadıkları, üzerlerinde daha kötü sonuçlar doğurmaya başlar. Hasan Gökalp’in yazıp yönettiği korku örneği ‘Havas İlm-i Cin’de başlıca rolleri, Fırat Kahraman, Elif Çapkın, Seda Keskol, Selçuk Kılıç ve Doruk İnan üstleniyorlar.
‘İfrit-i Musallat’ ise Raziye Sultan’ın yazıp yönettiği haftanın bir diğer yerli korkusu. Yeni evli çift Eray ve Asiye’nin tatil için gittikleri bir otelde başlarından geçen dehşet dolu olaylara tanıklık ediyoruz. Alara Kuru, Emre Çelik, Taylan Tekci, Özge Soysal, Yüksel Şimşek ve Burçak Kabadayı oyuncu kadrosunu oluşturan isimler.
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!
 İyi seyirler herkese!

 

 

TARİHTE BU HAFTA

On yedi ve altı yıl öncesine 2006 ve 2017 yıllarına gidiyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!

 

Vizyonda bu hafta (18 Ağustos 2006)

ÜÇ DEFİN
Usta aktör Tommy Lee Jones’un beyazperdedeki ilk yönetmenlik deneyimi ‘Üç Defin’, 
Cannes Film Festivali’nde ‘En İyi Aktör’ ve ‘En İyi Senaryo’ ödüllerini kazanmış ve büyük ödül olan Altın Palmiye için yarışmıştı. Senaryosunu ‘Amores Perros / Paramparça Aşklar ve Köpekler’, ‘21 Gram’ ve ‘Babel’ gibi ünlü filmlerle tanıdığımız Meksikalı Guillermo Ariraga’nın yazdığı film, dram ağırlıklı bir western. Bir ceset ve iki adamın Texas’tan Meksika’ya uzanan yolculukları… Kayıp, yalnızlık, sıkıntı, mutsuzluk, intikam, affetmek ve bağışlamak üzerine sağlam bir yol filmi ‘Üç Defin’. Başroldeki Tommy Lee Jones’un üstün performansına Barry Pepper ve Dwight Yoakam aynı başarıyla eşlik ediyorlar. Sevgisiz ve amaçsız bir coğrafyadan insan portreleri izliyoruz. Yabancılaşmış, yok olmuş, iyileşme ümidi olmayan hastalıklı ve yalnız ruhlar… Sam Peckinpah’ın 1974 tarihli kültü ‘Bring Me the Head of Alfredo Garcia / Bana Onun Kellesini Getirin’i anımsatan yapım, bir yönüyle Coen Kardeşlerin ‘Fargo’suna da benziyor. Coen kardeşlerin Kuzey Amerika’nın karla kaplı kasabasındaki insanlarının yaşamları ve çaresizlikleri, Lee Jones’un Texas portreleriyle özdeş bir bakıma. İlk yönetmenlik deneyimi olarak oldukça başarılı bir yapım! Yine de yönetmenin bir Clint Eastwood olması için epeyce yol alması gerekiyor.

 

SİHİRBAZ
Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir dünya çiziyor izleyiciye. Gerçekliğe meydan okuyan bir sihirbaz, sihre inanmayan bir kanun adamı, pragmatik, güçlü bir prens, alımlı ve gizemli güzel bir kadın, zeki öykünün saç ayakları. Bir yüzyılın dönemecinde Viyana’da geçen fantastik tatlarla yüklü romantik dram, Pulitzer ödüllü yazar Steven Millhauser’in kısa öyküsünden beyazperdeye uyarlanmış. Başroldeki Edward Norton’a eşlik eden isimler ise yetenekli aktör Paul Giamatti, güzel yıldız Jesscia Biel ve Rufus Sewell. Doğaüstü bir gizem, aşk, politika ve sihrini yitirmiş bir dünya… Gerçek olan ve olmayan üzerine incelikli ve etkileyici öykü iyi oynanmış ve iyi yönetilmiş. 

 

GİZLİ İLİŞKİLER
Bir tiyatro oyunundan beyazperdeye uyarlanan dram, bizi yirmi dört saat boyunca New York’ta yaşayan beş ana karakter ve etrafındakilerin kesişen öyküleriyle baş başa bırakırken aşkın gizemini sorguluyor. İşin aslı bir arayış, rastlantı ve tercih öyküsü ‘Gizli İlişkiler’. Bağımsız sinemanın bu başarılı örneğinde usta aktris Glenn Close döktürüyor. Diğer genç oyuncuların Close’a başarıyla eşlik ettikleri filmde iki usta ismi, George Segal ve Isabella Rossellini’yi misafir oyuncu olarak izliyoruz. Ne istediğimizi ve gerçekte kim olduğumuzu bilmenin zorluğunun altını çizen film, keskin bir yabancılaşma ve kapitalizm eleştirisi de içeriyor.

 

AMERİKAN BÜYÜSÜ
Amerikan tarihinde resmen kayıtlı olan ilk ve tek hayalet öyküsünden sinemaya uyarlanan korku filminin başrolünde iki usta oyuncu Donald Sutherland ve Sissy Spacek yer alıyorlar. 1800’lü yıllarda Tennessee’de yaşayan bir aileye musallat olan bir hayaletin yarattığı korku, perdeye yer yer oldukça etkileyici biçimde yansımış. İzleyiciyi koltuğundan sıçratacak film, Romanya’da çekilmiş. On altı yaşındaki güzel aktris Rachel Hurd-Wood’un performansı dikkat çekici. Doğaüstü olaylardan ve hayaletli korku öykülerinden hoşlananlar kaçırmamalı. 

 

GARFIELD 2
Uykucu şişman kedi Garfield’ın yeni macerasında, dünyanın belki de en çok sevilen kedisini yine ilk filmde olduğu gibi usta aktör Bill Murray seslendirmiş. Türkçe seslendirmede görev alan isimse yine Okan Bayülgen. Sevimli ve tembel kedi Garfield, bu kez kendini Londra’da buluyor ve kendisine tıpatıp benzeyen kraliyet kedisiyle yer değiştiriyor. Yediden yetmişe herkese keyif verecek film sevimli ve komik bir macera.

 

Vizyonda bu hafta (18 Ağustos 2017)

Dokuz yeni filme ev sahipliği yapan yeni vizyonda korku-gerilim hakimiyeti var. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.

 

DANGAL

-Babam ve ustam-

Hindistan yapımı biyografik spor dramı, gerçek olayları yansıtıyor perdeye. Commenwealth olarak bilinen ‘İngiliz Milletler Topluluğu’ oyunlarında kadın güreşinde ilk kez Altın madalya kazanan sporcunun ve onu yetiştiren eki güreşçi babasının öyküsü ‘Dangal’. Aktör, yapımcı ve müzisyen kimlikleriyle tanıdığımız Aamir Khan’ın başrolü; aynı zamanda yapımcılığı üstlendiği Hindistan filmini Nitesh Twari yönetmiş.

Ülkesinin uluslararası alanda mutlak bir altın madalya kazanması gerektiğini düşünen eski milli güreşçi Mahavir Singh Phogat, erkek çocuğu olunca, onu efsane bir güreşçi olarak yetiştirmeye ant içmiştir. Kaderin cilvesi sonucu dört kızı olur ünlü sporcunun. Tesadüf eseri iki kızındaki, abla Geeta ve kardeşi Babita’daki doğal yeteneği keşfeden baba, kolları sıvar ve büyük başarı yolunda kızlarının eğitmeni olur.

Bildik Bollywood süsü ve şarkılarıyla bezenmiş, milliyetçi damarı kabarık son derece popülist bir Hint filmi ‘Dangal’. Aamir Khan’ın birlikte ‘sıkı’ bir takım oluşturduğu rol arkadaşları Fatima Sana Shaikh, Sanya Malhotra ve Aparshakti Khurana. Kendini iki buçuk saate yakın süresine rağmen sıkmadan izlettiren Hindistan yapımı, benzer başarı öykülerinin ‘ezber’ ‘formüllerini’, ‘içerden’ zenginlikler ve hoşluklarla birleştirmiş. (2,5 / 5)

 

AVCININ İNTİKAMI

-Adalet arayan suikastçı-

 

‘Breakdown / Tuzak’, ‘U 571’, ‘Terminator 3: Rise of the Machines / Terminator 3: Makinelerin Yükselişi’ gibi seyir zevki yüksek Holywood yapımlarını imzalamış Jonathan Mostow’un eski formunu yitirdiğinin kanıtı bir anlamda; 2009 tarihli ‘Surrogates / Suretler’den sonra yönettiği son uzun metrajı.

Orijinal adı ‘The Hunter’s Prayer’ olan ve başrolünü popüler aktör Sam Worthington’un üstlendiği aksiyon, genç bir kızı öldürmek için tutulan profesyonel suikastçının taraf değiştirip, kızın ailesinin ölümünün intikamı için kolları sıvamasının öyküsü. Bazı gerilimli anlara sahip aksiyona, duygusal boyutları da olan bir ebeveyn-genç kız ilişkisi hikayesi eklenmiş. ABD-Almanya-İspanya ortak yapımında, genç İsrailli aktris Odeya Rush, Worthington’un rol arkadaşı.

Kevin Wignall’ın romanından uyarlanan Jonathan Mostow filmi, türe ve benzerlerine bir katkı yapmadan düz açılıp, kapanıyor. Çekimleri, Macaristan, İngiltere ve Avusturya’da gerçekleşen film, kendisini izletiyor mu? Benzer birçok vasat altı öyküyü göz önüne alırsak, oyuncu kadrosunun da ışığı sayesinde izletiyor bir şekilde. (2,5 / 5)

 

AÇIK DENİZ 3: KAFES DALIŞI

-Engin mavilikte yeni bir can pazarı-

 

Yaşanmış bir olaydan uyarlanan ve tüple dalış yapan iki kişinin denizin ortasında unutulmasıyla başlarına gelen korkunç olayların öyküsünü izlediğimiz 2003 tarihli ‘Open Water / Açık Deniz’ çok fazla beğenilince, 2006 yılında ‘Open Water 2: Adrift / Açık Deniz 2’ çıkagelmiş ve yine hatırı sayılır bir ilgiyle karşılanmıştı. Deniz mevsiminin sürdüğü yaz günlerinde iyi giden ve sahilden açıldığında insana korku salan filmlerin bir yenisi daha karşımızda işte.

‘Open Water 3: Cage Dive / Açık Deniz 3: Kafes Dalışı’, Avustralya yapımı. Ekstrem bir reality programı için ellerindeki kamerayla şov peşinde koşan gençleri yakalayan felaket. Adından da anlaşılacağı üzere, köpekbalıklarını yakından gözlemlemek için Avustralya açıklarında yapılan kafes dalışlarında gerçekleşen bir aksilik sonucu, üç kişinin; doğanın sert gerçekliğine ve ürkütücü yaratıklara yem olmasının öyküsü perdede duran.

Buluntu film modasının yeni bir örneği korku-gerilim. Son derece bildik oluşları, üç kişi arasındaki çatışma ve ilişkileri fonda tutup, ilgimizi, mavi derinliğin ürkütücü tarafına odaklayan film, Gerald Rascionato’nun ilk uzun metrajı. Joel Hogan, Megan Peta Hill ve Josh Potthoff, oyuncu kadrosunu oluşturan isimler. Hayvan hakları savunucuları ve duyarlı doğa aşıkları, köpekbalıklarının yine epey vahşi gösterilip, ‘kim vurduya’ gittiğine şahit olacaklar. Hatırı sayılır boşluğa rağmen, su yüzeyinde geçen can pazarı sahneleri iyi kotarılmış. (2 / 5)

Oyuncak bebek Annabelle’nin saldığı doğaüstü dehşet üzerine 2014’de çekilen aynı adlı filmin devamı niteliğindeki korku filmi ‘Annabelle: Creation / Annabelle: Kötülüğün Doğuşu’, Stanley Tucci’nin yönettiği, başrolünü Geoffrey Rush’ın üstlendiği İsviçreli ressam ve heykeltıraş Alberto Giacometti’nin biyografisi ‘Final Portrait / Son Portre’, başrollerini Ryan Reynolds ve Samuel L. Jackson’ın paylaştıkları komedi aksiyon ‘The Hitman’s Bodyguard / Belalı Tanık’, dövüş sanatlarıyla bezenmiş Almanya yapımı aksiyon ‘Plan B: Scheiß auf Plan A / B Planı’, Japonya yapımı animasyon ‘Eiga Doraemon: Nobita no nankyoku kachikochi daibouken / Doraemon: Buz Devri Macerası’ ile haftanın tek yerli yapımı olan korku-gerilim türündeki ‘Semur’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese.

MURAT ERŞAHİN

 

 

 



Diğer Yazılar