Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

12 MAYIS 2023

11 Mayıs 2023 Perşembe 20:09
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Çok şiddetli depremler, büyük bir felaket yaşadık!
Ülke olarak tarifsiz bir acı içindeyiz! 
06 Şubat 2023 saat 04:17’de Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde 7.7 ve saat 13.24’te Elbistan ilçesinde 7.6 büyüklüğünde iki deprem meydana geldi ve yüreklerimiz yandı. Bütün yurtta ve dış temsilciliklerde yedi gün süreyle millî yas ilan edildi. 
Depremden, Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Kilis ve Malatya illerimiz etkilendi. Resmi rakamlara göre bu satırların yazıldığı an, elli bine aşkın vatandaşımız hayatını kaybetmişti ve yüz küsur bini aşkın yaralımız vardı. Neredeyse beş yüz bin vatandaşımız bölgeden tahliye edildi. 20 Şubat gecesi ise Hatay’da 6.4 ve 5.8 büyüklüğünde iki bağımsız deprem daha meydana geldi. Altı can daha hayatını kaybederken üç yüze yakın kişi de yaralandı. 
Hayatını kaybeden canlarımıza rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz. 
Tek düşüncemiz yaraların bir an evvel sarılması! Gün, yardım, destek ve dayanışma günü! Nerede olursak olalım, depremzedeler için yapabilecek mutlaka bir şeyimiz olmalı! Yüreğimiz yanıyor!
Kelimeler kifayetsiz! Hal böyleyken hemen hiçbir şeyin, bizim işimiz özelinde filmlerin ve vizyonda ne olup olmadığının bir önemi kalmıyor! İnsan deprem bölgesinden uzakta, yatağında yatmaya, bir bardak çay içmeye, neredeyse nefes alıp vermeye utanıyor! 
Öte yandan film şirketleri çalışmalarına devam ediyorlar. Sinemalar açık. Her hafta yeni filmler vizyona girmeye devam ediyor. İki hafta süreyle ara verdiğimiz vizyon/film tanıtımlarına, işimiz mecburiyeti gereği 24 Şubat haftasından itibaren yeniden başladık.


SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

À nous la liberté / Hürriyete Can Feda
(Yönetmen: René Clair / 1931)

La Chienne / Dişi Köpek
(Yönetmen: Jean Renoir / 1931)

Zangiku monogatari
(Yönetmen: Kenji Mizoguchi / 1939)

Meet John Doe / Cihan Hakimi
(Yönetmen: Frank Capra / 1941)

L'albero degli zoccoli / Nalın Ağacı
(Yönetmen: Ermanno Olmi / 1978)

 


Vizyonda bu hafta (12 Mayıs 2023)
İkisi yerli yapım olmak üzere toplam sekiz yeni filme ev sahipliği yapıyor yeni hafta!
Louis Garrel’in yazdığı, yönettiği ve başrolü üstlendiği ‘L’innocent / Masum’ ile Brad Anderson imzası taşıyan dram ağırlıklı korku-gerilim ‘Blood / Lanetli Kan’ haftanın notlarımız arasında yer alan yenileri!


MASUM
-Güven üzerine!-

Talihsiz bir kaza sonucu eşini kaybetmiş, karamsar ve mutsuz Abel Lefranc, orta yaşlarını çoktan geçmiş annesi Sylvie’nin hapishanedeki bir mahkûmla evlenmesine soru işaretleri ve endişeyle yaklaşır. Yeni üvey babası Michel Ferrand ile tanıştığında hayattaki gerçeklere başka türlü bakması gerektiğini anlayacaktır. 
Usta yönetmen Philippe Garrel’in ve aktris-yönetmen Brigitte Sy’ın oğulları olan yetenekli aktör Louis Garrel’in dördüncü uzun metraj yönetmenlik denemesi, Fransız Oscar’ları olarak anılan César ödüllerinden ‘en iyi orijinal senaryo’ ve ‘en iyi yardımcı kadın oyuncu’ (Noémie Merlant) ödülleriyle ayrılmıştı. Garrel, Cannes’de yarışma dışı gösterilen yapımın senaryo ortaklarından biri ve başrol oyuncusu aynı zamanda! Usta aktör Roschdy Zem, ‘Portrait de la jeune fille en feu / Alev Almış Bir Genç Kızın Portesi’ filminin yıldızlarından Noémie Merlant ve emektar aktris Anouk Grinberg, oyuncu kadrosunun öne çıkan diğer isimleri.
Garrel, öyküsünü, yirmi yıl kadar hapishanelerde tiyatro atölyeleri yapan annesinden esinlenerek tasarladığını söylüyor ve ekliyor: ‘Bu hikâyenin çıkış noktası, annemin gerçek hikâyesi. Annem hapishanede evlendi, ben de üvey babamla gayet iyi anlaştım ve böylece hiç bilmediğim bir dünyanın kapıları bana açılmış oldu’. Yapım notlarında senaryoya ait önemli bir bilgi daha var. Usta senarist Jean-Claude Carrière’in bir fikrinden de yararlanmış yapım!
Karşındakine güven duymak ve geniş anlamda güven müessesesi üzerine içi dolu şeyler söylüyor mizah dozu da yüksek olan romantik dram. Hayatın kenar süsleri, gerçekler, yalanlar, anne-oğul ilişkisi, ikinci şanslar, dürüst olmak, hafiflikle karşılamak hayatı, sorumluluk, kabullenmek, masumiyet, suç, hata, affetmek, sorgulamak, vicdan, şüphe, cesaret, iyilik, özveri ve koşulsuz sevgi… İnsan sıcağı bir film perdede duran! (3 / 5)


LANETLİ KAN
-Ana Yüreği!-

Christian Bale’in başrolde döktürdüğü 2004 tarihli ‘sıkı film’ ‘The Machinist / Makinist’ ile sesini duyuran Brad Anderson imzalı korku-gerilim, fedakâr bir annenin, çocuğu için ne kadar ileri gidebileceğinin öyküsü aslında!
Korku ve gerilimden öte yoğun bir dram diyebiliriz orijinal adıyla ‘Blood’ için. Geçmişinde ilaç bağımlısı olan Hemşire Jess, kızı ve küçük oğlu Owen ile birlikte ailesinin eski çiftlik evine taşınır. Eski eşi, evlenip, yeni bir çocuk sahibi olmuş; Kendine yeni bir hayat kurmuştur. Öte yandan, Jess’in düzensiz ve kötü bir hayatı olduğunu savunarak çocuklarının velayetini almak istemektedir. Jess’in zaten zorlu geçen hayatı, Owen’ın nedeni belli olmayan bir ‘şey’ tarafından ele geçirilmeye başlaması ile alt üst olur. Çiftlik evlerinin yakınındaki kurumuş gölde bulunan ağaçtan yayılan bir karanlık, önce ailenin köpeğine bulaşır, ardından köpek Owen’ı ısırır ve Jess, sadece kanla beslenen ve kan bağımlısı olan oğlunu kurtarabilmek için bütün sınırları zorlar!
Çıkış noktası tanıdık öykü, yapımın ait olduğu türü ve dolayısıyla alt türleri, direkt anne kalbi ve özverisi üzerine ağdalı ve etkili bir drama bağlıyor. Bu dram da, emek ve fedakârlık dolu ‘Brecht’yen anne figürünü, kaynağı bilinmeyen karanlık kötülükle mücadeleye sevk ediyor. Anne fark ediyor ki, zorlu savaşta tek başına! Yaşamın her köşesi, beklenmedik karanlıklarla, kötülüklerle, anlayışsız, nobran insanlarla, talihsiz oluşlarla çevrili. Kapkara, soğuk, zalim dünyada bir başına insan! Michelle Monaghan başrolde gayet iyi. Skeet Ulrich, June B. Wilde ve genç aktörler Skylar Morgan Jones ile Finlay Wojtak-Hissong, oyuncu kadrosunun diğer ana isimleri. Ürkütmekten çok duygulandırıp, hüzün salıyor yüreğe film. Bu bir eksi değil; bilakis perdedeki öyküye artı değer katan bir durum. (3 / 5)
 
Haftanın notlarımızda yer alamayan diğer yenilerine bakacak olursak…
Bir seriye dönüşen maceranın yeni halkası olan ‘Belle et Sébastien: Nouvelle génération / Belle ve Sebastian: Cesur Dostum’, on yaşındaki Sebastian’ın yeni macerası. Sebastian tatilini gönülsüzce büyükannesi ve teyzesiyle dağlarda geçirmek zorundadır. Belle ise sahibi tarafından kötü muamele gören kocaman kartopu gibi bembeyaz bir köpektir. Belle ve Sebastian ilk karşılaşmalarında iyi birer dost olurlar. Geçen zaman içerisinde Sebastian, Belle’nin yardımıyla cesur bir çobana dönüşecektir. Fransız yapımını Pierre Coré yönetmiş.
Norveç yapımı korku-gerilim ‘Marerittet / Karabasan’, uyandığınızda, rüyanızda gördüğünüz kabûsların bitmemesi üzerine… Kjersti Helen Rasmussen’in yazıp yönettiği ürkütücü öyküde başlıca rolleri, Eili Harboe, Herman Tømmeraas ve Dennis Storhøi üstleniyorlar.
Japon yapımı yüksek aksiyon içeren animasyon ‘Gekijouban Sword Art Online the Movie: Progressive - Kuraki Yuuyami no Scherzo / Sword Art Online the Movie: Progressive - Scherzo of Deep Night’ Ayako Kouno tarafından yönetilmiş. Ölüm oyunu Sword Art Online’da kapana kısılmalarından bu yana sadece iki ay geçmiştir ve Kirito ile Asuna, oyun lideri olarak mücadelelerine devam etmektedirler. Aincrad’ın beşinci katı, labirent benzeri bir harabedir ve ikili, içindeki hazine için burayı keyifle yağmalarlar Dördüncü kata döndükten sonra, Elf Lordu Yofilis adına biraz araştırma yapmanın zamanı gelmiştir fakat Asuna’nın hoşnutsuzluğu burada başlar zira en az sevdiği canavarla yüzleşmek zorunda kalacaktır!Norveç yapımı animasyon ‘Kutoppen - På sporet / Neşeli Çiftlik: Tren Kalkıyor!’, özellikle küçük yaştaki izleyiciye sesleniyor. Dahi bilim insanı küçük domuzcuk Albert Einswein ve dostlarının maceraları! Yönetmen Will Ashurst. 
Barış Gördağ ve Yasin Çetin’in birlikte yönettikleri ‘Koku’ adlı dramda başlıca rolleri, Nergis ÖztürkYunus Emre Yıldırımer, Mehlika Buğlem Kılıç, Güliz Şirinyan, Pervin Mert ve Ceyda Akel üstleniyorlar. Felsefe profesörü olan İlhan, annesinin kardeşine olan düşkünlüğü nedeniyle ailesinden beklediği sevgiyi alamamıştır. Kendi ailesine sahip olmak isteyen İlhan, vücudunun menopoz sinyalleri verdiğini öğrenmesiyle büyük bir yıkıma uğrar. Bir an önce çocuk sahibi olmaya karar verir ancak sevgilisinden ayrılmıştır. Bunun üzerine yüksek lisans öğrencisi olan Mustafa ile bir anlaşmak yapar. 
Saklı kalmış bir sırrın ortaya çıkması sonrası gelişen ürkütücü olaylar… Korku türündeki ‘Sırrı Cin’i Uğur Karakuzu yönetmiş. Oyuncu kadrosunda yer alan isimlerse, Zöhre Alsan, Leyla Parlak ve Serkan Güney.
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!
İyi seyirler herkese!


 

TARİHTE BU HAFTA
Altı yıl öncesine, 2017 yılına gidiyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!

Vizyonda bu hafta (12 Mayıs 2017)
Altısı yerli olmak üzere toplam dokuz yeni filmin merhaba dediği 12 Mayıs haftası, yolu uzun süredir merakla gözlenen filmlere de ev sahipliği yapıyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler. 


YARATIK: COVENANT
-Klasik öykü, uzay boşluğuna bırakılmış-

Ridley Scott usta, bilimkurgu sinemasına, korku-gerilim eklediği klasiği çektiğinde yıl 1979’du. ‘Alien / Yaratık’, ardıllarına güvenli bir yol açmakla kalmamış, tür kırması olarak, kısa sürede bir kült olarak anılmaya başlanmıştı. 1986’da klasiğin bir seriye dönüştüğünün müjdesi olan ‘Aliens / Yaratığın Dönüşü’ çıkageldi. Yönetmen koltuğunda James Cameron oturuyordu. Devam filmi, bu kez alt türe, aksiyon katkısı sağlayarak, yine bir öncü görevi gördü. 92’de ise David Fincher özel bir dokunuşla ‘Alien 3’e artı değer katmayı başarıyordu. Dördüncü film 1997’de çekildi. Yaman Fransız Jean-Pierre Jeunet’e emanet edilen yapım, ‘Alien: Resurrection / Alien: Diriliş’ adını taşıyordu. 2004’te ise bu kez Ridley Scott’un yarattığı kusursuz ölüm makinesi, John McTiernan’ın 1987’de beyazperdeye armağan ettiği bir başka uzaylı yaratık ‘Predator’ ile harmanlanıyor ve evreni paylaşamayan iki türün mücadelesini izlediğimiz ‘AVP: Alien vs. Predator / Alien Predator’e Karşı’ yansıyordu perdeye. Yönetmen koltuğunda ‘Resident Evil / Ölümcül Deney’ serisine hayat veren yetenekli İngiliz Paul W.S. Anderson oturuyordu. Alien evreni, 2007’de çekilen ve yönetmen koltuğunu özel efekt departmanından gelen Colin ve Greg Strause kardeşlerin devraldığı ‘AVPR: Aliens vs Predatör Requiem’ ile ivme kaybediyor ve keseden yiyordu. 
Kan kaybına, ‘Alien’in öz babası Ridley Scott dur dedi! 2012’de yeniden ‘canavar yaratığı’ için kolları sıvayan Scott, ‘Prometheus’da, ‘Alien’ efsanesinin başlangıcına dönüp bakarken, insanoğlunun kökenine doğru, aksiyon ve gerilimi ihmal etmeden sürükleyici bir yolculuğa çağırıyordu izleyicisini. Salon aydınlanınca, perdedeki ‘Prequel’den geriye, belli bir tatmin duygusu kalıyor ama beklentileri çok yüksekte tutanlar, orijinal bir katkı eklenmediğini öne sürüyorlardı türe. Ridley Scott ustanın elinin değdiği belli olan doku, sıkı oyuncu kadrosu ve kusursuz görsel yapıyla birleşince, yapıma seyir zevki konusunda bir eleştiri getirmek güçtü tabii ki! ‘Ejderha Dövmeli Kız’ olarak zihnimize kazılan İsveçli aktris Noomi Rapace’in canlandırdığı ‘Elizabeth Shaw’ karakteri, güçlü bir kadın kahraman olarak ‘Alien’ evreninin unutulmaz kraliçesi ‘Ripley / Sigourney Weaver’ ile örtüşüyordu. Hemen her rolü oynayabilecek, karizmatik aktör Michael Fassbender, Charlize Theron, Idris Elba ve ağır makyaj altında Guy Pearce, kadronun öne çıkan diğer isimlerini oluşturuyorlardı. 2090 yıllarında Prometheus adlı araştırma gemisi, insanoğlunun köklerine uzanacak bir keşif için uzay boşluğundaydı ama evrenin en karanlık köşesindeki bilinmeyene yaklaştıkça ortaya çıkan vahşi gizem, mürettebatı eski bir efsanenin kökenine götürecekti. 
Seri, toplamda sekizinci, aslen altıncı ‘Alien’ filmi ‘Alien: Covenant / Yaratık: Covenant’ ile sürüyor. Ridley Scott usta, sekseninci yaşının olgunluğu ve tecrübesiyle yeniden kaptan köşkünde! ‘Prometheus’un devamı niteliğindeki öykü, Covenant adlı koloni gemisinin mürettebatıyla tanıştırıyor bizi. Sinyal aldıkları, sakin ve dünyaya benzeyen gezegene indiklerinde, ekibin keşfettikleri, dehşetli bir karanlıktan başka şey olmayacaktır. Scott usta, her zamanki rahat anlatımı ve müthiş atmosferi kuruyor yine fakat öyküyü yeni cinliklerle besleyemiyor! Tam anlamıyla keseden yeme durumu sürüyor serinin yeni filminde! Stanley Kubrick’in 60’ların sonunda unutulmaz biçimde değindiği ‘yaratıcı / yaratılan’ meselelerine boğulmuş bir hikaye duruyor karşımızda ve dokusuyla oynanmış ‘yorgun’ bir ‘Alien’ zorlaması. Bildik yaratığımız bile ‘mutant’ kontenjanından! Sigourney Weaver’ın adıyla özdeşleştiği ‘Teğmen Ripley’ rolü,  Katherine Waterston tarafından canlandırılan üçüncü kaptan ‘Daniels’e evrilmiş. Waterston, bu zor yükün altından başarıyla kalkıyor fakat asıl başrol oyuncusu, ‘Prometheus’ta ısınma turlarına başlamış olan usta aktör Michael Fassbender. Filmde iki Android’i, ‘David’ ve ‘Walter’ karakterlerini canlandıran Fassbender, bundan böyle yeni serilerin anti kahraman yıldızı olacak gibi. Filmin en iyi oyuncusu olarak akılda kalan Billy Crudup’un yanı sıra, Danny McBride, Carmen Ejogo ve Alexander England’la beraber, konuk kontenjanında iki yıldız isim, Guy Pearce ve James Franco’da yer alıyorlar kadroda! 
Geçmiş zamanın izinde, olağanüstü bir mirasın varisi olan film, yeterince güçlü ve orijinal bir yenilik getirmeden, sırtını, gelişmiş enfes efektler ve Scott’un akıp giden ‘özel’ atmosferine dayama kolaylığında bulunmuş. Yine de serinin ve türün hayranları için kaçırılmaz olduğunu önemle belirtmek şart! (3 / 5)


KRAL ARTHUR: KILIÇ EFSANESİ
-Sokaklardan güç alan bir yorum-

Beyazperdeye defalarca yansıyıp, her seferinde ilgi gören ‘Kral Arthur’ ve sihirli kılıcı ‘Excalibur’un öyküsünü, bu kez yaman İngiliz sinemacı Guy Ritchie yorumuyla izliyoruz. Kendi tarihinin mitlerinden birini, kendine has üslubu içinde aksiyon ve dramı eşit biçimde yedirerek yansıtmış perdeye Ritchie. Sokakların ozanı olan yönetmen, 1998’de ‘Lock, Stock and Two Smoking Barrels / Ateşten Kalbe Akıldan Dumana’ ile çıkış yaptığı pırıltılı kariyerine, 2000’de ‘Snatch / Kapışma’ ile devam etmiş, ‘RocknRolla’, ‘Sherlock Holmes’, ‘Sherlock Holmes: A Game of Shadows / Sherlock Holmes: Gölge Oyunları’ ve ‘The Man From U.N.C.L.E / Kod adı: U.N.C.L.E’ adlı birbirinden özgün ve kendine has işlerle, geniş bir hayran kitlesini peşinden sürüklemeyi başarmıştı.
Yeni filminde, David Dobkin ve Joby Harold’un orijinal öyküsünü, ülkesinin tarih, mit ve masallarını, kendi stili doğrultusunda, sokakları ve alt sınıfları da meselenin içine katmayı ihmal etmeden aksiyonu ağır basan bir avantüre yedirmeyi başarmış yine Guy Ritchie! Babasına ait olan sihirli kılıç Excalibur’u, saplandığı kayadan çıkarmayı başararak kehaneti gerçek kılan Arthur’u, kral yapacak olan macera, bazı anlar yönetmenin usta olduğu video klip tarzıyla da olsa, Guy Ritchie’nin dinamik kurgusu ve bildik değinileriyle koltuğa çiviliyor izleyiciyi. Kötücül amcası Vortigern’le olan mücadelesinde, Merlin’e bağlı iyi büyücüler, Kral Arthur’a yardımcı oluyorlar. 
Son dönemde büyük bir çıkış yakalayan karizmatik aktör Charlie Hunnam, her rolün altından itina ile kalkıp, her dönem aranan usta oyuncu Jude Law, kalifiye karakter oyuncuları Djimon Hounsou ve Aidan Gille ile küçücük fakat lezzetli rolünde Eric Bana’nın yanı sıra tuhaf manyetizmasıyla İspanyol aktris Astrid Bergès-Frisbey, sürükleyici filmin oyuncu kadrosunu oluşturuyorlar. Sokağın her daim atan nabzını, sokaktan gelmiş kralın macerası ve İngiliz tarihiyle süsleyip, imali bitmemiş yuvarlak masayı, yuvarlak masa şövalyelerini ve büyük büyücü Merlin’i henüz lanse etmeden, kıyısından değinen ve muhtemelen devam filmine saklayan Guy Ritchie, mesele ve öykünün en önemli yorumu olan John Boorman ustanın 1981 tarihli klasiği ‘Excalibur’un varlığına rağmen, kendi ülkesinin ünlü efsanesinden yine ‘farklı’ bir kahramanlık miti çıkarmış ortaya. Film için yazılan şarkılar, sadece soundtrack’ın değil, yapımın artı değeri oluyor. Özellikle Sam Lee imzası taşıyan ‘The Devil and The Huntsman’ çok sıkı! (3 / 5) 


KAYGI
-Hafıza üzerine-

Ceylan Özgün Özçelik, ilk uzun metraj kurmacası ‘Kaygı’da, bireysel ve toplumsal hafızasızlığın ‘MR’ını çekiyor. Bir haber kanalında kurgucu olarak çalışan Hasret, uzun süredir aynı kabusu görmekten muzdariptir. Yinelenen kabuslar arasında, kendi geçmişinde yer alan, yitip giden anne ve babasına ait soru işaretleri iyice artar. Yirmi yıl önce trafik kazasında kaybettiği ailesinin başına gelen, başka bir gerçek midir? Sanrıların, gerçeklerle iç içe geçtiği günler birbirini kovalar. Aynı içinde olduğu netameli toplumun yaşadıkları gibi.
Geçmişini, hafızasında arayan genç kadının öyküsü, politik ve sosyal travmalar üzerinden kapanmayan yaraların, dinememiş acıların ‘hatırlanması’ üzerine sarsıcı bir dram. Başrolde Algı Eke var. ‘The Babadook / Karabasan’ filminin görüntü yönetmeni Polonyalı Radek Ladczuk’un yetkin kamerası, filmin özünü başarıyla besliyor. Filmin ana karakteri Hasret’in görev yaptığı televizyon kanalının ruhunun ve işleyişinin verildiği sahneler son derece başarılı. İlk film olmanın getirdiği fazlalıkları atamama – ki gözüme fazla gelen bazı metaforik unsurlardan bahsediyorum- durumunu ötelersek, tertemiz, özenli, ne söylediğini bilen bir film buluyoruz perdede.
Aynı zamanda meslektaşım olan, SİYAD çatısı altında beraber eleştirip, paylaştığımız sevgili arkadaşım, kardeşim ve genç kuşak içinde en çok sevip, anlaştığım isimlerin başında gelen Ceylan’ın filminin, göğsümü kabarttığını söylemeliyim. Birbirinden özelliksiz, suya sabuna tirit popüler filmlerin fink attığı sinemamızda, içi dolu, özel, zahmetli, meşakkatli, ciddi bir yapım gerçekleştirmiş Ceylan. Saptığı yeni yolun, son derece keyifli ve verimli olacağından, Ceylan’ın bu yolda, kendinden emin, güçlü adımlarla yürüyeceğinden kuşkum yok. İlk filmi, bize; sinemamız adına içi dopdolu filmler çekebilecek genç bir nefesin varlığını müjdeliyor her şeyden önce. Heyecan, gurur ve sevgiyle alkışlıyorum kendisini! (4 / 5) 


AĞUSTOS BÖCEKLERİ VE KARINCALAR
-Sahip olmak ve hak etmek-

Ölüm döşeğinde olan bir adamın kendisine bakmakta olan küçük oğlu Kemal, hayatın farklı yerlere savurduğu üç kardeşini, babalarının ağırlaşan durumunu göz önüne alarak muhtemelen son bir gece geçirmek adına eve çağırır. Büyük ağabey ile kavgalı olduğu için eve uğramayı tercih etmeyen kardeş haricinde, diğer ikisi davete cevap verir, eve gelirler. Artık son saatlerini yaşamakta olan baba ile yüzleşen kardeşler, babalarından kalan para ve taşınmazın nasıl bölüşüleceği konusunu tartışmaya başlarlar. Eski defterler açılıp, pişmanlıklar, suçlamalar birbiri üzerine yığılırken, hiç hesapta olmayan bir gerçeklik kapıyı çalar!
Erhan Tuncer’in yazıp yönettiği dram, 23. Adana Film Festivali’nin ‘ulusal uzun metraj film yarışması’ bölümünde izleyici ile buluşmuştu ilk kez. Başrollerde, Gün Koper, Erdem Akakçe ve Bennu Yıldırımları izleyeceğimiz filmde, Yücel Erten’de rol alıyor. Oyunculuğun gerçekten üst düzey olduğu yapım için, ‘sinema unutulmuş’ yargısını kullanabiliriz kolaylıkla. Teatral etki, beyazperdeden koltuğa yansıyan en önemli hissiyat. Miras, sahip olmak, hak etmek, bölüşüm, aile, kardeşlik, hesaplar, hesaplaşmalar ve elimizdekiler üzerine satır başları yapan tiyatro eksenli ‘deneme’, durumu kabullenen izleyici için ustalıkla oynanmış bir sahne oyunu içeriyor. (1,5 / 5)

Usta yönetmen Werner Herzog imzası taşıyan ‘Salt and Fire / Tuz ve Ateş’in yanı sıra, dört yerli yapım; Burak Serbest’in yazıp yönettiği dram ‘Yeni Başlayanlar İçin Hayatta Kalma Sanatı’, Büşra Yılmaz’ın aynı adlı kitabından perdeye uyarlanıp, Deniz Coşkun’un yönettiği gençlik komedisi ‘4N1K’, Kamil Burak imzası taşıyan korku-gerilim ‘Geri Döndü’ ile animasyonla kurmaca karışımı ‘Nane İle Limon: Kayıp Zaman Yolcusu’, haftanın notlarımız arasında yer veremediğimiz diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese!

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar