Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

10 MART 2023

09 Mart 2023 Perşembe 20:04
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Çok şiddetli depremler, büyük bir felaket yaşadık!
Ülke olarak tarifsiz bir acı içindeyiz! 
06 Şubat 2023 saat 04:17’de Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde 7.7 ve saat 13.24’te Elbistan ilçesinde 7.6 büyüklüğünde iki deprem meydana geldi ve yüreklerimiz yandı. Bütün yurtta ve dış temsilciliklerde yedi gün süreyle millî yas ilan edildi. 
Depremden, Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Kilis ve Malatya illerimiz etkilendi. Resmi rakamlara göre bu satırların yazıldığı an, kırk iki bini aşkın vatandaşımız hayatını kaybetmişti ve yüz yirmi bini aşkın yaralımız vardı. Dört yüz kırk sekiz bin vatandaşımız bölgeden tahliye edildi. 20 Şubat gecesi ise Hatay’da 6.4 ve 5.8 büyüklüğünde iki bağımsız deprem daha meydana geldi. Altı can daha hayatını kaybederken üç yüze yakın kişi de yaralandı. 
Hayatını kaybeden canlarımıza rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz. 
Tek düşüncemiz yaraların bir an evvel sarılması! Gün, yardım, destek ve dayanışma günü! Nerede olursak olalım, depremzedeler için yapabilecek mutlaka bir şeyimiz olmalı! Yüreğimiz yanıyor!
Kelimeler kifayetsiz! Hal böyleyken hemen hiçbir şeyin, bizim işimiz özelinde filmlerin ve vizyonda ne olup olmadığının bir önemi kalmıyor! İnsan deprem bölgesinden uzakta, yatağında yatmaya, bir bardak çay içmeye, neredeyse nefes alıp vermeye utanıyor! 
Öte yandan film şirketleri çalışmalarına devam ediyorlar. Sinemalar açık. Her hafta yeni filmler vizyona girmeye devam ediyor. İki hafta süreyle ara verdiğimiz vizyon/film tanıtımlarına, işimiz mecburiyeti gereği yeniden başladık.


SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

The Way We Were / Bulunduğumuz Yol
(Yönetmen: Sydney Pollack / 1973)

The Conversation / Konuşma
(Yönetmen: Francis Ford Coppola / 1974)

Dog Day Afternoon / Köpeklerin Günü
(Yönetmen: Sidney Lumet / 1975)

All the President’s Men / Başkanın Bütün Adamları
(Yönetmen: Alan J. Pakula / 1976)

Coming Home / Eve Dönüş
(Yönetmen: Hal Ashby / 1978)


Vizyonda bu hafta (10 Mart 2023)

Dördü yerli yapım olmak üzere toplam dokuz yeni film vizyon görüyor Mart’ın ikinci haftasında!

Popüler korku gerilim serisinin altıncı filmi ‘Scream VI / Çığlık 6’, içine bilimkurgu kaçmış gerilimli aksiyon ‘65’ ve ‘Yabancı Dilde En İyi Film’ Oscar’ı için yarışan İrlanda yapımı zarif dram ‘An Cailín Ciúin / Sessiz Kız’, haftanın notlarımız arasında yer alan yenileri.


ÇIĞLIK 6
-Eski köye yeni kurallar!-

Hayata 2015’de veda eden korku-gerilim türünün usta yönetmeni Wes Craven’ın 1996’da imzaladığı, senaryosu Kevin Willamson tarafından kaleme alınan, yüksek gerilimli korku filmi ‘Scream / Çığlık’, gişe başarısını da ardına alarak türün ikon filmlerinden biri haline geliyor ve 1997’de gelen devam filmiyle kült bir slasher seriye dönüşüyordu! Mevzunun duayeni Craven, 1984’de türe armağan ettiği ‘A Nightmare on Elm Sokağı / Elm Sokağı Kabusu’nun ardından yeni bir popüler korku serisini kazandırıyordu beyazperdeye. 
Neve Campbell, Courtney Cox ve David Arquette’in başı çektiği ana ekip, 1996’daki ilk filmin ardından 1997, 2000, 2011 ve 2022’de beş filmde tekrar buluştular serinin ve türün hayranlarıyla… Korku sinemasında seri katillerin ve kurbanların kurallar kitabını itinayla yazan dehşet dolu ve kanlı öyküler, farklı katil karakterleriyle tanıştırdı bizi. 2015-2019 tarihleri arasında üç sezon boyunca yirmi dokuz bölümlük bir Televizyon dizisi olarak da hayranlarıyla buluştu ‘Scream / Çığlık’!
En son izlediğimiz serinin beşinci filmi, orijinalinden tam yirmi beş yıl sonra tekrar beyazperdedeydi Craven’ın yokluğunda, kariyerlerini korku-gerilim türünde yapmayı uygun bulmuş, aynı zamanda türün hayranı olan iki sinemacı birden oturuyordu yönetmen koltuğunda. Korku ikilisi olarak yollarına devam eden, ‘Southbond’ ve ‘Ready or Not / Saklambaç’ filmleriyle tanınan Matt Bettinelli-Olpin ile Tyler Gillett… Beşinci bölümün senaryosu, karakterleri ve öyküsü ‘ana yaratıcı’ Kevin Wiliamson’un yanı sıra James Vanderbilt ve Gary Busick imzası taşıyordu. Wes Craven’a adanan 2022 tarihli beşinci bölümde, ana kahramanımız Sidney Prescott cinayet kasabası Woodsboro’ya geri dönüyordu. Çünkü ünlü hayalet maskesini takıp, kostümünü giyen yeni bir katilimiz var ve kanlı cinayetler yeniden başlamış durumdaydı. Korkusuz TV muhabirimiz Gale Riley ve eski kahraman şerifimiz Dewey Riley’de kolları sıvıyorlardı tabii. Kasabanın kanlı ve ölümcül tarihine, henüz ilk cinayetlere uzanan sırlar, bir grup gencin etrafında bir bir ortaya saçılırken, yeni kurbanlar ‘bildik’ dehşeti yaşıyorlardı. Elini korkak alıştırmayan, kan revan öykü, orijinal filmin ve Wes Craven’ın mirasını başarıyla sürdürüyor, hatta orijinal ilk filmin ardından, belki de beş filmlik serinin en iyi ikinci filmi oluyordu! Cin buluşlar, ürpertici atmosfer, egemen yönetmenlik ve sıkı ‘kamera’, bir miktar fazla açıklamalı hatta geveze ‘izahatlı öykü tarihinin’ sıkıcı yanını törpülemeyi başarmıştı.
Altıncı film, öykü olarak parlak olmasa da, çok iyi çekilmiş bazı sahneleri ile sendelemeden yürümeyi başarıyor. Yine beşinci filmin yönetmenleri direksiyondalar! Matt Bettnelli-Olpin ve Tyler Gillett, netameli ve bol sıçramalı anlar yaratmadaki başarılarını sürdürüyorlar. Woodsboro’da hayatta kalmayı başaran karakterlerimiz bu sefer büyük kentte, New York’ta meşhur ‘maskeli’nin hedefi haline geliyorlar. Taze bir başlangıç hüviyetine sahip yeni öyküde, Sam ve Tara Carpenter kardeşler, karanlık geçmişleriyle yeniden yüzleşiyorlar. Eskilerden tek karakter ise cevval gazeteci ‘Gale Weathers’ı canlandıran Courteney Cox. Melissa Barrera, Jenna Ortega ikilisine, Jasmin Savoy Brown, Mason Gooding, Josh Segarra ve tecrübe kategorisinden Dermot Mulroney eşlik ediyorlar. 
Serinin devamını sağlam bir zeminle yeniden kuran beşinci filmin ardından perdede duran ‘mirasyedi ’altıncı yapım, titiz kamera kullanımının ivmelediği başarıyla kotarılmış -metro sahnesi gibi- kimi anlarıyla yedinci bölüme yelken açıyor denebilir kolaylıkla! Telefondaki ürkütücü sesin seri korku filmi, slasher sınavı literatürüne yeni kurallar ve yeni nesil bir yapım eklemesi de hoş! Türün ve serinin hayranlarının zaten eli mahkûm! (3 / 5)


SESSİZ KIZ
-‘Brecht’yen bir bakış!-

Bertolt Brecht’in 1944 yılında kaleme aldığı ünlü eseri ‘Kafkas Tebeşir Dairesi’nin farklı ve çok zarif bir yorumu duruyor perdede! Epik tiyatronun önemli örneklerinden olan altı perdelik oyun, ‘çocuk onu doğuranın mıdır, yoksa onu yetiştirenin midir’ önermesinden yola çıkmış, ebeveynlik ve mülkiyeti sorgulayan bir eser. 
‘En İyi Yabancı Dilde Film’ dalında ülkesinin Oscar adayı olan yaman İrlanda filmi ‘An Cailín Ciúin / Sessiz Kız’, Brecht’in ölümsüz eserinin izini sürmüş adeta! Müthiş duygu durumları yaratarak tabii! Claire Keegan’ın ‘Foster’ adlı öyküsünden uyarlanan filmi sinemaya dönüştürmüş isimse, kısa metrajları, TV dizileri ve belgesellerinden sonra ilk uzun metraj kurmacasını imzalayan Colm Bairéad. İrlandalı sinemacının senaryosunu yazıp yönettiği keskin dram, 1981 yazında İrlanda kırsalında geçiyor. Dokuz yaşındaki Cáit, yoksul, kalabalık, sorunlu bir ailenin çocuğudur. Çevresindeki nobran kalabalıktan korunmak ve gizlenmek adına evde ve okulda sessiz kalmayı tercih eder. Annesinin yeni hamileliği nedeniyle, yaz mevsimini geçirmek üzere uzak akrabalarının yanına gönderilir. Bir boğazın geçici olarak eksildiği evine ne zaman geri döneceğini bilmeden, bu yabancı insanların yanındadır şimdi Cáit. Kendi ailesinden alışık olmadığı üzere, şefkatli ve kibar çiftin evlerinde müşfik bir ilgi görür küçük kız. Huzurlu evinse elem yüklü bir sırrı vardır!
Carrie Crowley, Andrew Bennett, Michael Patric ve Kate Nic Chonaonaigh’in yanı sıra ‘Cáit’ rolünü üstlenen Catherine Clinch’in müthiş performansı akılda kalıyor. Beyazperdede ilk rolünü üstlenen gencecik aktris, yüreğin ve zihnin en güzel odalarından birine yerleşiyor sessizce. Olanca yoğunluğuyla yoksulluk ve yoksunluk! Sınıfsal durumlar ve arka fonda 80’lerin başından toplumsal oluşlar. Hiç göstermeden, hep ihsas edilerek üstelik! Sahip olmak, sevgi, ebeveynlik müessesesi ve mülkiyet! Gerçek bir baba ve anne olabilmenin sözlük anlamı. Sonra unutulması mümkün olmayan o zarif final! Sakin, sessiz, usul usul, bir o kadar da etkili. Yürekte kopan sessiz gürültü… (4,5 / 5)


65
-Tarih öncesine modern ziyaret!-

Büyük bir ‘meteor yağmuru / göktaşı akını’ sonrası uzay gemisi ağır hasar alıp bilinmeyen bir gezegene düşen pilot Mills, gemiden kurtulan diğer canlı olan Koa adlı küçük kızla birlikte bir yaşam mücadelesi verecektir! İki kazazede, 65 milyon yıl öncesinde, prehistorik vahşi yaratıklarla dolu netameli dünya gezegenindedirler!
Bir seriye dönüşen bilimkurgu-korku kırması ‘A Quiet Place / Sessiz Bir Yer’in senaryo yazarları olarak tanınan Scott Beck ve Bryan Woods ikilisinin yönetmen koltuğunu paylaştıkları aksiyonu yüksek gerilim ‘65’, günümüzde hali malum dünyamızın milyonlarca yıl öncesinde de son derece tehlikeli, adeta yaşanmaz bir yer olduğunu tescilliyor adeta! Adam Driver’ın başrolde olduğu yapımda, farklı rollerde, üstün performanslarla döktüren aktöre, gencecik iki aktris, Ariana Greenblatt ve Chloe Coleman başarıyla eşlik ediyorlar. Salvatore Totino’nun sıkı görüntü yönetimi de filmin artılarından. 
Öyküsündeki bazı zorlamalar, manasız, izahsız oluşlar ve boşluklara takılmazsanız, kendini baştan sona izleten, teknik kalitesi yüksek, tempolu bir film duruyor perdede. Dünyaya düşen, sonra oradan kaçmaya uğraşan iki kahramanın dünyaya bir daha yolu düşmemiştir umarız diye geçiriyor insan içinden; gezegenin tarihine ve bugününe bakıp! (2,5 / 5)  

 

Notlarımız arasında yer alamayan haftanın diğer yenilerine bakacak olursak…
Avustralya yapımı animasyon ‘The Wishmas Tree / Hayaller Ülkesi: Gizemli Macera’, Ricard Cussó imzalı. Genç ve haylaz Kerry yanlış tuttuğu dileği ile sadece memleketi Sanctuary City’nin tamamını dondurmakla kalmaz, aynı zamanda orada yaşayan tüm hayvanların hayatını zora sokar ancak ‘Hayaller Şehri’ sonsuza kadar yok olmadan önce, dileğinin sonuçlarını geri almak, bütün dostlarını ve şehrini kurtarmak için zorlu bir maceraya atılacaktır!
‘Pinkfong Sing-Along Movie 2: Wonderstar Concert / Pinkfong: Babay Shark’ Güney Kore yapımı müzikal bir animasyon! Kahramanlarımız Pinkfong ve Hogi, yeniden mikrofon karşısındalar!
‘Tek Yürek İmalat-ı Harbiye’… Serdar Çetinkaya’nın yönettiği tarihi spor öyküsü, 1910 yılında bir takım kurarak Fransızların kontrolünde bir ligde futbol oynamaya başlayan İmalat-ı Harbiyeli işçilerin hikâyesini taşıyor perdeye. Turgay Tanülkü, İnanç Konukçu, Sitare Akbaş başlıca rolleri üstleniyorlar.  
‘Uçuş 811’, Hakan Kerim Karademir’in yönettiği gerilimli bir dram. Azra ve Cengiz, iki milyon dolar değerinde olan değerli bir taşı ABD’de de yapılacak müzayedeye götürmek için 811 numaralı uçağa biner. Uçakta şüpheli bir ölüm meydana geldiğinde, tüm yolcuların kaderi değişecektir. Burcu Kara, Emre Karayel, Yosi Mizrahi, oyuncu kadrosunun öne çıkan isimleri.
Romantik komedi ‘Ne Olacak Halim’i, Semra Dündar yazıp yönetmiş. Oyuncu kadrosunda yer alan isimlerse Algı Eke, Emre Altuğ, Selen Domaç ve Lemi Filozof. 
‘Ulan Salih’, Bülent Terzioğlu’nun yönettiği, İnan Ulaş Torun, Eslem Akar, Levent Sülün’ün rol aldıkları bir komedi. Hayatında birçok şeyi gerçekleştirememiş olan Salih’in, sevgilisi Aysel’den ayrılıp kız kardeşinin uygun gördüğü Sultan ile evlilik yoluna girmesi sonrası gelişen olaylar. 
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! 
İyi seyirler herkese!

 

TARİHTE BU HAFTA
 Altı yıl öncesine, 2017 yılına gidiyor; tarihte bu haftayı anımsıyoruz.


Vizyonda bu hafta (10 Mart 2017)
Yeni hafta beraberinde ikisi yerli, altı yeni film getirdi. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.


NERUDA
-‘İnsan’ olabilmek ve ‘eşitlenmek’ üzerine…

Salonlara yeni uğrayan Jackie’nin ardından usta Şilili sinemacı Pablo Larraín yine bizimle! Yedinci sanatın yaman ismi, ne denli önemli bir sanatçı olduğunu bir kez daha not düşüyor sinema tarihine. Ülkesi Şili’nin acı ve mücadele dolu tarihine son derece titiz nüanslarla bakan Pablo Larraín, ülkesinin Nobel Ödüllü dev şairi Pablo Neruda (1904 – 1973) üzerinden bir dönem öyküsü anlatıyor yine. 
Ünlü şair, 1947 yılında komünist partiye katılarak senatör olarak aktif siyasete atılır. Arjantinli aristokrat kökenli eşi ile birlikte ayrıksı ve pırıltılı bir hayat yaşarlarken, hükümet tarafından hain ilan edilen şair hakkında yakalama emri çıkarılır. Kaçak durumuna düşen Neruda, dostlarının ve parti yetkililerinin tavsiyesi ile saklanmaya ve izini kaybettirmeye çalışır. Cahil ama azimli polis dedektifi Óscar Peluchonneau’ya Neruda’yı yakalama görevi verilmiştir. Dedektif, şairi bir takıntı haline getiriri ve peşine düşer. Biyografik noktalar içeren dram, son derece özel bir senaryodan perdeye yansımış. 2015’de ‘El Club’da da,  Larraín ile birlikte çalışan yazar ve senarist Guillermo Calderón’un senaryosu pırıl pırıl parlıyor. 
Bir noktada yolları kesişen iki farklı birey üzerinden ülke ve insanlık sorgusu. Sonra emekçi parti üyesi kadının, evinde verilen bir parti esnasında şair Neruda’ya sorusu: Eşitlendiğimiz zaman, sende mi ben de mi eşitleneceğiz? Randevuevi sahnesi, sinema tarihine geçecek güçte! Usta Meksikalı aktör Gael García Bernal’a, Neruda rolünde ‘No’ filminde de izlediğimiz Şilili usta Luis Gnecco eşlik ediyor. Hain olarak yaftalanan duyguların ve aşkın şairi Neruda’nın son derece ‘önemli’ bir dönemine odaklanıp, neredeyse fantastik sayılabilecek bir biyografik dramı, ‘insan olma’ paydasında nihayetlendirmek son derece zor bir çaba. Pablo Larraín, tahmin edeceğiniz üzere, yine alnının akıyla sıyrılmış bu zorlu hikayeden. Diliyle, kurduğu atmosferle, söyledikleriyle, az ve öz kalan filmlerden ‘Neruda’. Neruda’nın dizeleriyle koyalım noktayı, aynı adlı şiirle…‘Acılardan daha büyük bir yer yoktur. Bir tek evren var, o da kanayan bir evren.’ (4,5 / 5)


KONG: KAFATASI ADASI
-Koruyucu Kral ve Canavarlar Adası-

Kısa filmleri ve TV dizileriyle tanınan genç sinemacı Jordan Vogt-Roberts’e henüz ikinci uzun metrajı olarak emanet edilen büyük prodüksiyonun sınırlarına bakıldığında bu ‘işin’ altından nasıl kalktığını merak edenlere en başta söylemek lazım anahtar kelimeyi: ‘Başarmış’! Ünlü King Kong efsanesi, yeni bir seriye açılan öyküsünde, klasik ana hikayenin ekseninden fazla ayrılmadan, sürpriz anlar, keyifli eklemeler katmış bünyesine. 
İkinci Dünya Savaşı’nda açılıyor film. Pasifik’teki gizemli adaya uçakları düşen Amerikalı ve Japon iki asker; paraşütlerinden kurtulur kurtulmaz birbirlerini kovalamaya başlarlar ve iyi çekilmiş dövüş seansı, adanın gerçek hükümdarının, Kong’un görünümüyle kesilir. 1971’i göstermektedir takvim. Vietnam Savaşı’ndan ‘eve’ dönen bir grup asker, özel bir görev alırlar. Araştırmacı, kaşif ve bilim adamları ile birlikte, Pasifik’te varlığı bile tartışmalı olan bir adaya gidilecektir. Görev ise çok gizlidir. Prehistorik mitlerin ve efsanelerin varlığı, adada dehşet dolu bir macerayı müjdelerken, ekip; gerçekle yüzleşir. İnsan ile doğanın bitmek bilmez mücadelesi, Amerikan dış siyasetinin hastalıklı ve Nixon’lu yüzü, filmin neredeyse odağına yerleştirilmiş anti-militarist söylemle birleşip, insanın yüzünü, canavarlar ve yaratıklara çeviriyor. İnsanoğlunun ait olmadığı, ‘ilkel’ gözüken fakat kendine göre bir faunası, florası ve düzeni olan ‘cennet’, dışardan gelen yabancıları kusacaktır bir şekilde. John Gatins’in orijinal öyküsü, yeni bir fantastik aksiyon serisini müjdeliyor öncelikle! 
Tom Hiddlestone ve geçtiğimiz sene ‘Room / Gizli Dünya’ adlı etkileyici dramla ‘en iyi kadın oyuncu’ Oscar’ını elde etmiş Brie Larson’un başrolleri üstlendikleri fena halde sürükleyici, tempolu filmde; Samuel L. Jackson, John Goodman ve John C. Reilly gibi usta aktörlerin yanı sıra John Ortiz, Shea Whigham ve Tobby Kebbell gibi isimler de rol alıyorlar. Müthiş görsel efektler, Jefferson Airplane, Black Sabbath, The Stooges, The Hollies, The Chambers Brothers, David Bowie, Creedeence Clearwater Revival gibi 70’li yılların efsane isimleriyle dolu soundtrack’la birleşip, üç boyutlu sürükleyici maceraya değer katıyorlar. Keyifli ‘yaratık’ avantürü, çocukluğumun efsanevi Kızıltoprak Kent sinemasına götürdü beni. Uzun, sıcak, eski yazlarda, serin salonda izlediğim ve aklımdan hiç çıkmayan 1974 tarihli İngiliz fantastik serüveni ‘The Land That Time Forgot / Tanrıların Dehşeti’ düştü zihnime. Günümüzün bu gösterişli yapımının ‘babası’, zorlasa ‘dedesi’ olabilecek o film ne denli güzeldi zira… Neyse, sözün özü; keyifli macerayı kaçırmayın! (3,5 / 5) 
Özellikle çocuklara seslenen iki animasyon, ‘Surf’s Up 2: WaveMania / Neşeli Dalgalar: Dalgamanya’ ve ‘Rock Dog / Süper Yetenek’ ile iki yerli yapım; korku türündeki ‘Perde Ayn-ı Cin’ ve komedi türündeki ‘Deli Aşık’ haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese!

MURAT ERŞAHİN

 

 



Diğer Yazılar