Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

07 MAYIS 2021

06 Mayıs 2021 Perşembe 21:53
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Koronavirüs (COVID-19), dünya genelinde hızla can almaya devam ediyor! Virüsten, kendimizi ve sevdiklerimizi mümkün olduğunca izole ederek korunmaya çalışıyoruz. Sosyal mesafelerimizi koruyarak, hijyen kurallarına sıkı sıkıya uyarak ve maskelerimizi evlerimizin dışında asla çıkartmamaya çalışarak. Umuyoruz bu zorlu günler sona erecek yakında. 
Bazı salonlar yeni tedbirler uygulayarak kontrollü biçimde 2020 Temmuz ayından itibaren kapılarını açmışlardı. Kademeli ve kısmi olarak yaklaşık beş ay önce yeniden başlayan vizyona, 17 Kasım 2020 günü alınan bir dizi karar sonucu yeniden ara verildi. Covid-19 tedbirleri gereği sinema salonlarının yılsonuna dek kapalı olacağı açıklandı. Umuyoruz sağlıkla açılır perdeler en kısa sürede. Şimdi kendimizi ve sevdiklerimizi pandemiden korumak, umutla beklemek zamanı.
Siz değerli okuyucularla, henüz vizyon filmsiz kaldığı ilk günlerden bu yana, 2020 Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaşıyordum. Tam bir yıl geçti. 5 Mart 2021’den itibarense, sinema salonları perdelerini açana dek, her yeni hafta, o tarihe ait eski ‘sinemadan çıkmış insan / vizyonda bu hafta köşeleri’ sizlerle olacak/oluyor! Yani ‘tarihte bu haftaya’ bakacağız! Bu hafta yine eskiye, 7 Mayıs 2010’a dönüyoruz ve tam tamına on bir yıl önce bugün vizyona ne girmiş, tekrar anımsıyoruz…
Sinema salonlarına bir an evvel ‘temelli ve sağlıklı biçimde’ dönmeyi ümit ederek, koronavirüse karşı önlemlerinizi aksatmamaya ve içinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini kesinlikle bırakmamaya devam edin. Herkese iyi seyirler, sağlıklı günler! 
Vizyon madem halen filmsiz, evlerdeyiz; her hafta naçizane iyi filmler ve diziler önermek isterim sizlere… ‘Önce Tavsiyeler’ adlı bu yeni bölüm, sizlere her hafta sinema tarihinden 5 klasik film ve popüler olsun olmasın; ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ın beğendiği ‘güncelleri’ öneriyor!

ÖNCE TAVSİYELER…

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

Aguirre, der Zorn Gottes / Aguirre, Tanrının Gazabı
(Yönetmen: Werner Herzog / 1972)

Skammen / Utanç
(Yönetmen: Ingmar Bergman / 1968)

Stalker / İz Sürücü
(Yönetmen: Andrei Tarkovsky / 1979)

Suna no Onna / Kumların Kadını
(Yönetmen: Hiroshi Teshigahara / 1964)

El ángel exterminador / Yok Edici Melek
(Yönetmen: Luis Buñuel / 1962)

Güncel öneriler

Filmler:

Gisaengchung / Parazit
(Yönetmen: Bong Joon Ho)

Dev yapım ekranda! Kim ailesinin işsiz, yaşama mücadelesi veren becerikli bireyleri, zengin Park ailesinin gösterişli evine, belgede sahtecilik dahil her türlü hileyle, sırasıyla İngilizce öğretmeni, resim öğretmeni, şoför ve hizmetçi olarak sızarlar. Sınıfsal farklılıklar, aile, yuva, hedef, kibir, intikam, varlık, sefalet, aidiyet, öfke, cinnet ve kapanmayan derin yaralar… Cannes’de Altın Palmiye ve ‘en iyi film’ dahil dört dalda Oscar kazanan Güney Kore yapımının toplam ödül sayısı 303! ‘Cinayet Günlüğü’, ‘Yaratık’, ‘Ana’, ‘Kar Küreyici’ ve ‘Okja’ gibi müthiş filmlerle son derece sıkı bir sinemacı olduğunu zihinlere mıhlayan yaman adam Bong Joon Ho, yedinci uzun metrajında, güçlü sinema dili ve meseleye olan egemenliği ile büyülüyor yine. 

Things Heard & Seen / Her Şey Yok Olur
(Yönetmen: Shari Springer Berman, Robert Pulcini)

Gizemli ve korkutucu dramda, başrolü üstlenen yıldız oyuncu Amanda Seyfried’a, James Norton eşlik ediyor! Genç bir kadın, Manhattan’dan ayrılıp küçük bir kasabada yaşamaya başlamalarının ardından hem eşinin hem de yeni evlerinin uğursuz sırlar gizlediğini keşfedecektir! 

Color Out of Space / Uzaydan Gelen Renk
(Yönetmen: Richard Stanley)

Bilimkurgu ile korkuyu ilk kez birleştiren gotik edebiyatının önemli yazarlarından H. P. Lovercraft’ın kısa öyküsünden beyaz perdeye aktarılan gizem yüklü bilimkurgu korkuda usta aktör Nicolas Cage’e, Joely Richardson eşlik ediyor. Evlerinin bahçesine meteor düşen bir ailenin hayatı bambaşka bir hal alır. Sadece onların değil, dünyadaki tüm canlıların hayatı tehlikededir!

The Quarry / Taş Ocağı
(Yönetmen: Scott Teems)

Bir adam, gezici bir vaizi öldürür ve yerine geçer. Kasaba halkı onu sevse de polis şefi Moore, tuhaf durumdan şüphelenmeye başlar. İki usta aktör, Shea Whigham ve Michael Shannon’ı yeniden bir araya getiren gerilim yüklü suç öyküsünün yönetmen koltuğunda Scott Teems oturuyor.

D-Day Assassins / Kurtuluş Günü
(Yönetmen: Andrew Jones)

1944 yılında ‘Pis On Üç’ olarak bilinen bir grup Amerikan askerinin, ölümcül bir görev için Normandiya’ya iniş yapmalarının hemen ertesinde yaşanan olaylar! Tempolu savaş filminde Dennis Farrin, Derek Nelson, Mark Homer ve Ciaron Davies’i izliyoruz.


Diziler:

Sexify
(Yönetmen: Piotr Domalewski)

Polonya yapımı mizah dizisi! Cinsellik konusunda tecrübesiz olan bir öğrenci, geliştirmekte olduğu yenilikçi bir seks uygulaması için arkadaşlarıyla birlikte bu karmaşık dünyayı keşfetmek zorunda kalır!

Yasuke
(Yönetmen: Lesean Thomas)

ABD-Japonya ortak yapımı aksiyon yüklü bir anime! Bir zamanlar ‘Siyah Samuray’ olarak tanınan barışçıl bir kayıkçı, gizemli güçleri olan küçük bir kızı kanatlarının altına alınca, kendini tekrar çatışmanın ortasında bulur.

For Life
(Yönetmen: Hank Steinberg)

Gerçek olaylardan esinlenen suç biyografisi, zorlu koşullarda verilen adalet mücadelesini ekranlarınıza taşıyor. İşlemediği bir suç sebebiyle müebbet hapis cezası almış bir mahkûm, hem kendi davasının sonucunu değiştirebilmek, hem de benzer durumdaki mahkûmlara yardım etmek için avukat olmaya karar verir!

The Good Doctor
(Yönetmen: David Shore)

Prestijli bir hastanede çalışmaya başlayan ‘savant sendromlu’ genç cerrah Shaun Murphy’nin hikâyesi! Hastane çalışanlarının ona dair inançsızlığına rağmen yetenekleri sayesinde üstün bir başarı sergileyen Shaun’un bu yeni hayata uyum sağlama çabası!

The Sons of Sam / Sam’in Oğulları: Şeytani Tarikatın İzinde(Yönetmen: Josha Zeman))ABD’ye dehşet salan ‘Sam’in Oğlu’ vakası, cinayetlerin satanist bir tarikatla ilişkili olduğuna inanan gazeteci Maury Terry için ömrünü vakfettiği bir saplantıya dönüşür. Gizemle suçu harmanlayan çok çalışılmış, ilginç bir belgesel! 

 

Vizyonda bu hafta (7 Mayıs 2010)

Haftanın film sayısı iki! Bilimkurgu-aksiyon ‘Iron Man 2’ ve dev yazar Tolstoy’un son günlerine tanıklık edeceğimiz ‘Aşkın Son Mevsimi’… İyi seyirler!

IRON MAN 2
‘Elf’ ve ‘Zathura’ filmlerinin aktör-yönetmeni Jon Favreau, 2008’de Marvel’in kahramanlarından ‘Iron Man’i beyazperdeye taşımıştı. Marvel’in 1963’de yaratılan Stan Lee ve Jack Kirby imzalı ünlü süper kahramanı ‘Iron Man’in ikinci filmini yine Favreau yönetmiş. İlk filmdeki gibi devam filminin oyuncu kadrosunda da yer alan Favreau, başrol oyunsusu Robert Downey Jr.’un karşısına bu kez kötü adam olarak Mickey Rourke’u çıkarıyor. Öncelikle ilk filmi hatırlayalım. Yüksek teknoloji yaratıcısı, dahi, mucit, çapkın, milyarder sanayici Tony Stark, çok güçlü ve son teknolojiye sahip müthiş silahlar üretmektedir. Günün birinde kendi ürettiği silahların doğurduğu vahşi sonuçları görünce, en ileri teknoloji ve yaratıcılıkla gerçekleştirdiği ürünlerin, insanlığın sonunu getirdiğini fark eder. Hayatta kalma mecburiyeti sonucu ürettiği zırhları kuşanıp ülkesine geri döndüğünde, ikinci kimliğini, Iron Man’i oluşturur. Etrafında dönen ve bütün gezegeni tehdit eden komployu fark ettiğinde, yanındaki tek dostu olan güzel yardımcısıyla birlikte kolları sıvar ve ‘Tony Stark’ı çıkarıp üzerine bir teknoloji harikası olarak tasarladığı ‘Iron Man’ kimliğini giyer. İkinci film, ilkinin kaldığı yerden başlıyor. Bu kez kahramanımızın düşmanı Ivan Vanko adında gizemli bir adam. Stark’a karşı dinmek bilmez bir kin besleyen Vanko, kahramanımızı kendi silahıyla vurmak için hazırlanmaktadır. Tony Stark’ın kompleksli rakibi Justin Hammer’ın desteğiyle kolları sıvar. Devam filminin yeni yüzleri ise Scarlett Johansson, Sam Rockwell ve Don Cheadle. İlk filmin savaş karşıtı, politik söylemi, ikinci filmde daha fazla aksiyon ve mizaha bırakmış yerini. Gösterişli ve sürükleyici yanı ise aynı kalmış. Şunu eklemek gerek ama. Demir adamların bütün fiyakasına rağmen, öykü naylondan. 

AŞKIN SON MEVSİMİ
Güçlü bir klasik sinema örneği olduğunu düşündüğüm filmi, ilkin FIPRESCI jürisi olarak bulunduğum 19. Cottbus Film Festivali’nde, Almanya’da gerçekleşen dünya prömiyerinde izleme şansına eriştim. 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali programında da yer alan Michael Hoffman’ın yönettiği Almanya-Rusya-İngiltere ortak yapımı biyografik dram, büyük Rus yazar Tolstoy’un yaşamının son yılına odaklanıyor. Tolstoy ve kırk sekiz yıllık eşi Sofya… Dev yazar Tolstoy’un son günlerinde, en yakınlarıyla, özellikle eşiyle olan fırtınalı ilişkileri.  İdealler ve gerçekler. Bütün ‘can vericiliği’ ve besleyiciliğiyle aşk. Helen Mirren ve Chrsitopher Plummer’ın ustalığına James McAvoy eşlik ediyor. ‘Sevmenin ve koşulsuz kabul etmenin ne olduğu’ üzerine etkileyici ve şiirsel anlar yakalayan film, aynı zamanda izleyicisini tarihin loş odalarında gezdiriyor. İki başrol oyuncusuyla Oscar ve Altın Küre’ye aday olan yapım, aşkın sarhoş edici, çileden çıkarıcı, karşı konulması imkânsız doğasını, ‘tutkunun gerçek anlamının keşfine çıkaran’ insancıl bir öyküyle izah ediyor.

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar