Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

04 KASIM 2022

03 Kasım 2022 Perşembe 19:55
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Dünya genelinde altı milyondan fazla, ülkemizde yüz binin üzerinde can kaybına yol açan Koronavirüs (COVID-19) belasından, aşılarımızı olarak, sosyal mesafelerimizi koruyarak, hijyen kurallarına sıkı sıkıya uyarak, maskelerimizi kapalı alanlarda ve toplu taşıma araçlarında çıkartmamaya çalışarak korunmaya devam ediyoruz. Umuyoruz çok yakında bu beladan kurtulacağız tamamen!

Tarih 2 Temmuz 2021’i gösterdiğinde sinema salonları yine izleyicileri ağırlamaya başlıyor; perdeler umduğumuz o ki, bir daha kapanmamak üzere açılıyordu! Sinemalar açılmadan önce her hafta, naçizane iyi filmler ve diziler önerdim sizlere! 2020 Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaştım. 5 Mart 2021’den itibarense, sinema salonları perdelerini açana dek, her yeni hafta, o tarihe ait eski ‘sinemadan çıkmış insan / vizyonda bu hafta köşeleri’ni sizlerle buluşturdum. Sizlere her hafta sinema tarihinden 5 klasik film önerdiğim ‘Önce Tavsiyeler’ adlı bölüm ve geçmiş vizyon haftalarını anımsadığımız ‘Tarihte Bu Hafta’ adlı bölümler devam edecek!

Önce sağlık; gerisi hikâye! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Kurda kuşa yem olmayın bir de!


ÖNCE TAVSİYELER…

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

House of Strangers
(Yönetmen: Joseph L. Mankiewicz / 1949)

The House on Telegraph Hill
(Yönetmen: Robert Wise / 1951)

23 Paces to Baker Street / Çifte Cinayet
(Yönetmen: Henry Hathaway / 1956)

An Affair to Remember / Unutamadığım Aşk
(Yönetmen: Leo McCarey / 1957

Indiscreet / Sonsuz Aşk
(Yönetmen: Stanley Donen / 1958)

 

Vizyonda bu hafta (4 Kasım 2022)
Üçü yerli yapım olmak üzere toplam yedi yeni filme merhaba diyor Kasım ayının ilk vizyonu!
İstanbul dışında bulunduğumdan dolayı haftanın filmlerini, yapım notları halinde sunacağım sizlere.
‘Syk Pike / İlgi Manyağı’, Norveç-İsveç ortak yapımı bir kara komedi. Kurban psikolojisinin getirdiği faydalar sonuçlarına değer mi? Kurban kültürünün popüler kültürdeki yeri nedir? Ya da kısacası, insan ne kadar utanmaz ve yüzsüz olabilir? Kötülükten keyif alan Signe ile sanatçı sevgilisi Thomas arasındaki sağlıksız ilişkinin temelinde rekabet vardır. Thomas beklenmedik şekilde başarıya kavuştuğundaysa 30 yaşına yaklaşan Signe’nin elinde ne hırs ne de bir başarı kalmıştır. Zedelenen konumunu düzeltip, dibe vuran özgüvenini yeniden kazanmak için Signe sürekli ilgi, acıma ve sempati toplayacağı çıkışsız bir yola girer: Artık yaşamını bir kurban olarak sürdürecektir. The Hollywood Reporter dergisi, ‘feci, komik, utanmazca hepimize hitap eden, keyifli ve şeytani bir ziyafet’ olarak tanımlamış, abartılı nihilizmiyle adeta tedirgin eden yapımı! 2022 Cannes Film Festivali’nde prestijli ‘Un Certain Regard / Belirli Bir Bakış’ bölümünde dünya prömiyerini yapan filmi, ödüllü kısa metrajları, video klipleri, reklam filmleri ve ilk uzun metrajlı filmi ‘DRIB’ ile tanınan Norveçli yönetmen Kristoffer Borgli yazıp yönetmiş. 
2011 tarihli The Artist ile ‘En İyi Yönetmen’ dalında Oscar kazanan Fransız sineamacı Michel Hazanavicius imzalı ‘Coupez! / Kestik!’, Fransa-İngiltere-Japonya ortak yapımı bir komedi-korku örneği. Cannes Film Festivali’nin açılış filmi olan yapım, gerçek bir kan banyosu, aşırı hareketli bir korku-komedi filmi, sinema sanatına saygı duruşunda bulunan bir zombi filmi ya da bir zombi filmi parodisi hakkında temposu hiç düşmeyen bir parodi olarak nitelenebilir. 2017 yapımı kült Japon filmi ‘One Cut of the Dead’in yeniden yapımı olan düşük bütçeli bir korku filminin huysuz ve inatçı bir yönetmen tarafından çekimi sırasında gerçek zombilerin seti basmasını ve saldıkları dehşeti konu alıyor ‘Kestik!’. Dünya prömiyerini yaptığı Cannes’da izleyicileri kahkahaya boğan, eleştirmenlerden de tam not alan filmin müzikleri büyük usta Alexandre Desplat imzalı. Romain Duris ve Bérénice Bejo başrolleri paylaşıyorlar.
İngiltere-Finlandiya-ABD ortak yapımı gizemli korku gerilim ‘Jeepers Creepers: Reborn / Kabus Gecesi: Diriliş’, Timo Vuorensola imzalı. Sevgilisi Chase’in ısrarıyla Louisiana’da düzenlenen, ülkenin dört bir yanından yüzlerce ucube ve ölümsüz korku hayranını her sene kendine çeken ‘Horror Hound Festivali’ ne katılan bir korku festivaline gelen Laine’in, festivalin yapıldığı kasabanın geçmişinde yer eden ‘The Creeper’ miti ile ilgili anlamlandıramadığı hayaller görmeye başlamasıyla gelişen ürkütücü olaylar…
Özellikle küçük yaştaki izleyiciye seslenen Rusya yapımı animasyon ‘Space Dogs: Tropical Adventure / Astronot Köpekler 3: Tropikal Macera’, astronot köpekler Belka ve Strelka’nın uzayda keşif görevindeyken dünyadan gelen acil durum mesajıyla yeryüzünü kurtarmaya çalışmalarını konu alıyor.
Selçuk Aydemir’in yazıp yönettiği başrolleri Nurgul Yeşilçay, Alper Kul ve Murat Akkoyunlu’nun üstlendikleri ‘Mahalleden Arkadaşlar’, sevimli bir komedi. Selçuk Aydemir, 2015’te yayımlanan kendi yazdığı aynı adlı kitabı beyazperdeye uyarlamış. Yapım, 1990’lı yılların başındaki mahalle ortamını, afacan bir çocuğun gözünden aktarıyor.
Canbert Yerguz’un yönettiği avantür komedi ‘Hazine’, annesini defnetmek için yıllar sonra doğup büyüdüğü kasabasına geri dönen devlet memuru Mesut’un kardeşi Musa yüzünden katıldığı define arayışıyla birlikte başından geçenleri izliyoruz. Çağlar Çorumlu’ya eşlik eden isimler, Boran Kuzum, Şükran Ovalı, Serkan Keskin, Aslıhan Gürbüz, Gürhan Altundaşlar, Mert Denizmen ve Hasibe Eren.
‘Hep Yek 5: Bizim Şeyimiz mi Altan?’, senaryosunu Bilal Kalyoncu’nun kaleme aldığı, yönetmenliğini ise Özgür Bakar’ın üstlendiği bir komedi. Cezaevinden çıkan Ali Kapan ve adamlarından yakayı bir kez daha kurtarmaya çalışan Altan ile Gürkan’ın mizah yüklü öyküsü! İnan Ulaş Torun, Önder Açıkbaş ve Tuna Orhan başlıca rolleri üstleniyorlar.

İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!

İyi seyirler herkese!

 

TARİHTE BU HAFTA
On bir ve altı yıl öncesine, 2011 ve 2016 yıllarına gidiyor; tarihte bu haftayı anımsıyoruz.


Vizyonda bu hafta (04 Kasım 2011)
Dört filmin vizyona merhaba dediği haftada notlarımız arasında iki yeni yapım yer alıyor. Heyecanla beklenen Steven Spielberg imzalı “Ten Ten’in Maceraları” ve Ben Stiller ile Eddie Murphy’li soygun komedisi “Kule Soygunu”. Ülkemizde performans yakalama tekniğiyle yapılmış ilk uzun metraj 3D animasyon olan ve Bediüzzaman Said Nursi’nin sürgün günlerini öyküleyen “Allah’ın Sadık Kulu: Barla” ile Yasemin Samdereli’nin yönettiği Alman yapımı “Almanya’ya Hoşgeldiniz” haftanın vizyon gören diğer filmleri.  İçinizdeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’a dikkat! Çünkü sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu! Bol filmli günler ve herkese iyi seyirler!

 

TEN TEN’İN MACERALARI
Yapımcı Peter Jackson, yönetmen Steven Spielberg, film ise, bizim ünlü ‘Ten Ten’ olunca çok heyecanlandık. Daha doğrusu gün saydık üç boyutlu animasyonu izlemek için. Spielberg, ilk kez bir animasyon çekecekti üstelik. Hergé olarak bilinen Belçikalı usta Georges Remi (1907-1983) tarafından henüz 22 yaşındayken yaratılan araştırmacı, gezgin ve maceraperest gazeteci Ten Ten’in üç macerasının birleşiminden oluşan bir senaryo merkez alınmış öyküde. 1947’de ülkesi Belçika’da kuklalarla çekilen 60 dakikalık ‘Altın Yengecin Kıskacı’nın hikâyesine ek olarak, ‘Tekboynuz’un Esrarı’ ve ‘Kızıl Korsan’ın Hazinesi’ adlı maceralar filme konu teşkil etmiş. Tamamen ‘performans yakalama’ tekniğiyle kotarılan hareketli aksiyon için bir ‘animasyon’ demek ‘tuhaf’ geliyor dile. Cam gibi, oldukça steril, capcanlı bir plastik perdedeki. Hareket yakalama tekniğiyle gerçek, etten kemikten oyuncular can veriyorlar ünlü çizgi serinin karakterlerine. ‘Ten Ten’i Jamie Bell canlandırıyor. Kaptan Haddock’u ise, hareket yakalama mucizelerinin aktörü Andy Serkis. Kendisi, bu metotla daha önce, ‘Yüzüklerin Efendisi’nde ‘Gollum’, King Kong”da ünlü gorilimiz, ‘Maymunlar Cehennemi Başlangıç’ta ise ‘Orangutan Caesar’ olarak çıkmıştı karşımıza. Sakar dedektifler Dupond ve Dupont’ları ise Simon Pegg ve Nick Frost oynuyorlar. Ten Ten’in sevimli köpeği Milou (Filmde İngilizce adı olan Snowy kullanılıyor) ise tamamen bir CGI karakter olarak perdeye yansıyor. Hergé’nin pırıl pırıl çizgileriyle zihnimize ve yüreğimize kazınan ‘Ten Ten’, Spielberg’in filminde yine capcanlı. Çok iddialı bir görselliği var filmin. Biçim, hikâyenin önüne çıkmış sonuç olarak. 18 yaşındaki genç muhabirin, sevimli Terrier köpeği ve sıkı dostu, küfürbaz ve rom bağımlısı Kaptan Haddock ile atıldığı eksantrik maceralar, filmde nispeten zayıf, basit ve hafif ‘kaba’ bir öyküde işlenmiş. İnanılmaz özenli plastik, içerik olarak sırıtmış yani. Çok Avrupalı, hatta fazla Belçikalı kahramanlar, Amerikanlaşırken başka bir şey olmuşlar sanki. Yanlış anlaşılmasın, karakterlerin Avrupalılığı filmde de değişmemiş ama perdeye yansıyan hikâyede yer alan şey, Ten Ten’in ruhuyla tam uyuşmuyor. Bir kere Ten ten, çizgilerine göre fazla toy. Haddock, Amerikalı çocuk ve gençlere örnek olsun diye, piposunu tüttürmüyor, eee var işte bir eksiklik ortada. Yine de özellikle Marvel ve DC Comics karakterlerinden sorulan popüler çizgi roman uyarlamaları arasına, 1930’larda yaratılan ve özellikle Kıta Avrupa’sında İkinci Dünya Savaşı sırasında ün kazanan ‘klasik’ ve son derece naif, eski tarz bir kahramanı katmak, yürek gerektiren bir iş. Cesaret ve sevgiden bahsediyorum. Aynı maceraperest Belçikalı kahramanlarda var olduğu gibi. 

 

KULE SOYGUNU
Klasik bir soygun filmi. New York’un en lüks kulelerinden birinin çalışanları, teras katındaki gösterişli dairede oturan üçkağıtçı milyarder işadamının dairesinde sakladığını düşündükleri parayı ele geçirmek için bir soygun planlarlar. Kendi küçük maaşları dahil, herkesi dolandırıp, onan inanan yatırımcılardan iki milyar dolar çalan ve yakalanan Wall Street devi, lüks kuledeki dairesinde ev hapsindedir. Soygunu planlayan kahramanlarımızın en büyük avantajı ise, uzun yıllardır çalıştıkları binanın hemen her şeyini ezbere bilmeleridir. Başrolü, iki sıkı komedyen Ben Stiller ve Eddie Murphy’nin üstlendikleri yapım, komediden çok mizah soslu bir soygun filmi olmuş. Vasatın hemen üzerindeki ince çizgide seyreden filmin en cazip tarafı gerçekten çok zengin oyuncu kadrosu. Kimler yok ki filmde? Casey Affleck, uzun süredir karşımıza çıkmayan 80’li yılların ismi Matthew Broderick, Michael Pena, Alan Alda, Tea Leoni ve ‘Precious / Acı Bir Hayat Öyküsü’ ile Oscar adayı olan sempatik aktris Gabourey Sidibe. Emekçi sınıfın, hakkını almak için giriştiği intikam amaçlı soygun öyküsü, kulenin en tepesinde oturan ve yüzme havuzunun zeminine, Benjamin Franklin’in resmi basılı doları döşeyen, kan emici üç kağıtçı zenginlere uçan tekmeyle saldırıyor. 

 

 

Vizyonda bu hafta (4 Kasım 2016)

Üçü yerli, altı yeni film merhaba diyor bu hafta vizyona! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. Herkese iyi seyirler.

DOKTOR STRANGE
Stan Lee ve Steve Ditko’nun yarattığı Marvel kahramanlarından birinin daha beyazperde uyarlaması karşımızda. Marvel evreninin perdedeki yeni yüzü, geçirdiği trafik kazasından sonra, artık hünerli ellerini kullanamayacağını anlayan ve yeni arayışlara yönelen olan beyin ve sinir cerrahı Dr. Stephen Strange. Alternatif dünyaları, sihir dünyasını, algı ve boyut kavramlarını, tedavi için gittiği Nepal’de keşfeden hırslı doktorun, insanlığın ve gezegenin koruyucularından birine dönüşme hikayesi, mistik güçlerin katkısıyla şenlikli bir serüvene dönüşmüş. ‘Dr. Strange’ rolünü, mağrur, cermen ve vakur görünümlü yetenekli İngiliz aktör Benedith Cumberbatch üstlenmiş! Hırslı, snop ve özgüveni tavan yapmış soğukkanlı karaktere kolaylıkla hayat veren Cumberbatch’e, usta isimler; Tilda Swinton, Chiwetel Ejiofor, Rachel McAdams, Michael Stuhlbarg, Benjamn Bratt ve ‘filmin kötüsü rolünde’ Mads Mikkelsen eşlik ediyorlar. Efsane yaratıcı Stan Lee, otobüste çizgi roman okuyup kıkırdayan yaşlı adam rolünde çıkıyor karşımıza! 1963’te, Roger Corman’ın ünlü filmi ‘The Raven’ın baş karakteri Dr. Erasmus Craven’dan esinlenilerek yaratılan Marvel kahramanı, 1978’de aynı adlı TV filminde, Peter Hooten tarafından canlandırılmıştı. Fantastik macera, 2005 tarihli ilk uzun metrajı ‘The Exorcism of Emily Rose / Şeytan Çarpması’ ile dikkat çeken; yoluna bir yeniden çevirim olan ‘The Day the Earth Stood Still / Dünyanın Durduğu Gün’, ‘Sinister / Lanet’ ve ‘Deliver Us from Evil / Bizi Kötüden Koru’ ile devam eden, gizemli korku-gerilimlerin başarılı ismi Scott Derrickson’a emanet edilmiş. Derrickson, öykünün karanlık ve gizemli yüreğine, başlangıçta iyi bir dokunuş yapsa da, bir süre sonra perdeye yansıyanlar, bilgisayar teknolojili efektlerin başarılı ve daha başarılı kullanımları oluyor sadece. Hemen her benzer tür filminde, özellikle Marvel evreni öykülerinde karşımıza çıkan o müthiş ‘aynılık’, yine başrolde. (2,5 / 5)

 

O KADIN
Usta sinemacı Paul Verhoeven imzalı ‘Elle’, Cannes’de Altın Palmiye için yarışmıştı. Seksen yaşına merdiven dayayan Hollandalı ustanın, uzun sürenin ardından sessizliğini bozduğu yapım, cesur ve kışkırtıcı bir tür filmini, dramatik unsurlarla bezemiş ilginç bir seyirlik. Büyük bir önem ve iddia arz etmiyor ama kimi incelikleri ve sınırlara dayanmış eksantrik ve karanlık ruh altı röntgenleriyle kayda değer bir film olduğu su götürmez. Fransa-Almanya-Belçika ortak yapımı, Fransa’da çekilmiş. Orta yaşlı, hırslı ve başarılı iş kadını Michèle Leblanc, geçmişin karanlık mirasını geride bırakıp yeni bir hayat yaşamak adına büyük uğraşı vermiş bir kadındır. Film, Michèle’in uğradığı tecavüzle açılır. Aynı çocukluğunda yaşadığı farklı travma gibi bu felaketi de, kendinde geliştirdiği soğuk ve acımasız karakterin gücüyle savuşturmayı dener. Kurban rolü oynamak ona göre değildir ve avcı olmayı tercih eden Michèle, tecavüzcüsünü bulmak için soğukkanlı bir intikam yolu seçer. 1986 tarihli unutulmaz film ‘Betty Blue’nun da yazarı olan Philippe Dijan’ın aynı adlı romanından uyarlanan gerilimli dramın başrolünü, usta aktris Isabelle Huppert üstlenmiş. Charles Berling, Judith Magre, Laurent Lafitte, Anne Consigny ve Christian Berkel, filmin öne çıkan diğer oyuncuları. Fransa’nın en iyi yabancı film dalında Oscar adayı da olan ‘Elle’, karanlık ve cüretkar bir öykünün sapkın sınırlarını, insanın kötücül yanına ‘yakından’ bakarak ele alıyor. Isabelle Huppert yine döktürüyor ayrıca. (3 / 5)

 

ALBÜM
İlk gösterimini Cannes’de yarıştığı ‘eleştirmenler haftası’ bölümünde gerçekleştiren ‘Albüm’, Mehmet Can Mertoğlu’nun senaryosunu yazıp yönettiği ilk uzun metrajı. Otuzlu yaşların sonlarındaki Bahtiyaroğlu çifti, biyolojik anlamda çocuk sahibi olamayacaklarını öğrendiklerinde, evlat edinmeye karar vermişlerdir. Bebeğin, biyolojik olarak kendi çocukları olduğunun düşünülmesini isteyen çift, düzmece bir fotoğraf albümü hazırlamaya başlarlar.  Cannes’de, ‘Eleştirmenler Haftası’ bölümünde, ‘yılın en yenilikçi yönetmeni’ ödülünü kazanan yapım, Saraybosna Film Festivalinde ‘en iyi film’ seçilmiş; 23. Adana Film Festivali’nde ise, ‘en iyi yönetmen’, ‘en iyi senaryo’ ve ‘en iyi sanat yönetmeni’ ödüllerini kazanmayı başarmıştı. Başlıca rolleri, Murat Kılıç ve Şebnem Bozoklu ile birlikte Rıza Akın ve Zuhal Gencer Erkaya üstlenmişler. Bir öğretmen ve eşi üzerinden, memleketin sosyal, ekonomik, politik ve kültürel halleri. Doğru tespitler, bir parça tekrarla da olsa, gerçek kareler olarak duruyorlar perdede. Biçim, atmosfere uyumlu. Sadece, ‘ben gayet olgun ve kontrollü bir sinema yapıyorum’ duruşu ve pek mütevazi olmayan, kendini fazla ciddiye alma durumuyla, ben zekiyim işte ne yapalım havası, öykünün içerdiği ‘öze’ uymayan, ‘yukardan’ bir bakış eklemiş yapıma. Son dönem yedinci sanatta karşımıza sıklıkla çıkan Latin, Kuzey ve özellikle Romanya sineması minimalist yapımlarına; ‘içerden’, bir kara mizah katkı. Grotesk ve absürd yaklaşımlarla eleştirel durumlar. Kendini fazla önemsemiş ancak! (2,5 / 5) 

 

TROLLER
Dreamworks imzalı animasyon, mutluluğun ulaşılmaz bir şey olmadığını, herkesin içinde gizli olduğunu, sıcak ve insancıl hikayesinde işliyor. ‘Shrek’in yapımcılarının hayat verdiği ‘Trolls’, Thomas Man’in yarattığı Good Luck Trolls serisinden uyarlanmış perdeye. Akıllı, iyi kalpli, sevimli, komik, neşeli, iyimser minik kahramanlarımız, mutsuz, suratsız, umutsuz ve karamsar Bergen’ler tarafından yılda bir kez mutlu olmak için yutulan yaratıklardır. Prenses Poppy ve arkadaşları, kendilerine saldıran Bergen’leri durdurmak ve korkularını yenmek için, kendilerinden kat be kat büyük bu mutsuz devlere kafa tutacaklardır. ‘Mutlu olmak varken bu dünyada geceler geldi dayandı kapımıza’ diyen Bergen’lere, mutluluğun herkesin içinde gizli olduğunu kanıtlama gayretindeki Trollerin serüvenleri gerçekten çok keyifli. Öykü, özenli bir biçimle yansımış perdeye. İyilik, kötülük, cesaret, fedakarlık, mutluluk, mutsuzluk, özveri, dostluk, aşk gibi içi dopdolu hayati kavramlara ayrı ayrı paragraflar açan animasyon, belki sizi en mutlu insan yapmıyor ama mutluluk denen hayati his üzerine durup düşünmenizi sağlıyor. Çoğu aynı zamanda şarkıcı olan oyuncu kadrosundan dublajda mahrum kalacağımız filmde, Anna Kendrick, Justin Timberlake, Zooey Deschanel, Gwen Stefani, Jeffrey Tambor, John Cleese gibi isimleri kaçıracağımızı belirtelim. Türkçeye çevrilmiş ünlü şarkı sözleri arasında neler var neler. Ice Ice Baby, Hello ve Knife bunlardan birkaçı. Orijinal olarak perdeye yansıyan tek şarkı ise; Paul Simon ve Arthur Garfunkel’ın ölümsüz klasiği ‘Sound of Silence’. Sadece küçükler değil, mutluluk üzerine kafa yoran sinemaseverlere de kesinlikle önerilir! (3,5 / 5)

İki yerli yapım, Ömer Uğur imzası taşıyan komedi ‘Geniş Aile 2: Her Türlü’ ile yine bir devam filmi olan Alper Çağlar’ın yazıp yönettiği ‘Dağ 2’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler.

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar