01 MART 2024
Teknik olarak kış bitti! İlkbahar’ın ilk günündeyiz! Uyanıyor doğa kış uykusundan…
74. Berlin Film Festivali (Berlinale) geçtiğimiz hafta sonu sona erdi ve ödüller sahiplerini buldu. 24 Şubat akşamı düzenlenen törende büyük ödül olan ‘Altın Ayı’yı, Fransız-Senegalli yönetmen Mati Diop’un ‘Dahomey’ adlı belgesel yapımı kazandı. Yirmi filmin yarıştığı ana yarışmada Gümüş Ayı Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan ise Güney Koreli yaman yönetmen Hong Sangsoo’nun ‘A Traveler’s Needs’ adlı filmi oldu. Yine Gümüş Ayı Jüri Ödülü ise Fransız auteur Bruno Dumont’un ‘The Empire’ adlı filmine gitti. Gümüş Ayı En İyi Yönetmen ödülü ise ‘Pepe’ adlı filmi ile Dominikli yönetmen Nelson Carlo de Los Santos Arias’ın oldu. Gümüş Ayı ‘En İyi Oyuncu’ ödülü ‘A Different Man’ adlı filmdeki performansıyla Sebastian Stan’a giderken; Gümüş Ayı En iyi Yardımcı Oyuncu ödülünü ise usta aktris Emily Watson ‘Small Things Like These’ filmiyle kazandı. Gümüş Ayı En İyi Senaryo ödülünü ise Alman sinemacı Matthias Glesner ‘Dying’ adlı filmiyle elde etti. Gümüş Ayı Sanatsal Katkı Ödülü ise ‘The Devil’s Bath’ adlı filminin Görüntü Yönetmeni Martin Gschlacht’ın oldu. Aslı Özge’nin Panorama bölümünde yarışan yeni filmi ‘Faruk’ ise Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği tarafından verilen FIPRESCI ödülünü elde etti.
Berlinale, resmi politik açıklaması, duruşu ve Filistin meselesi üzerine tavrıyla büyük tepki topladı bu yıl.
Vizyon filmlerine gelirsek… Onlar bildiğimiz üzere son hız devam!
Yeni köşemiz ‘Hafta Sonu Aile Sineması’na geçtiğimiz hafta başladık. Bilgi ve ilginize…
SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK
Klute / Fahişe
(Yönetmen: Alan J. Pakula / 1971)
The Long Goodbye / Uzun Veda
(Yönetmen: Robert Altman / 1973)
Chinatown / Çin Mahallesi
(Yönetmen: Roman Polanski / 1974)
Three Days of the Condor / Akbabanın Üç Günü
(Yönetmen: Sydney Pollack / 1975)
Hammett
(Yönetmen: Wim Wenders / 1982)
HAFTA SONU AİLE SİNEMASI
ANNE VE BABA İÇİN
The Others / Diğerleri
(Yönetmen: Alejandro Amenábar / 2001)
Sleepless in Seattle / Sevginin Bağladıkları
(Yönetmen: Nora Ephron / 1993)
Delicatessen / Şarküteri
(Yönetmen: Marc Caro, Jean-Pierre Jeunet / 1991)
ÇOCUKLAR İÇİN
Karigurashi no Arietti / Aşırıcılar
(Yönetmen: Hiromasa Yonebayashi / 2010)
Die drei Räuber / Üç Haydut
(Yönetmen: Hayo Freitag / 2007)
Finding Nemo / Kayıp Balık Nemo
(Yönetmen: Andrew Stanton, Lee Unkrich / 2003)
Vizyonda bu hafta (1 Mart 2024)
İkisi yerli yapım olmak üzere toplam dokuz yeni filme ev sahipliği yapıyor 1 Mart haftası!
İstanbul dışında olduğumdan dolayı düzenlenen basın gösterimlerine katılamadığımdan, haftanın yeni filmlerini yapım notlarına değinerek tanıtacağım.
‘Dune: Part Two / Dune: Çöl Gezegeni Bölüm İki’, 2021 tarihli ilk film gibi yine Denis Villeneuve imzalı. İlk filmi anımsarsak; ‘Dune: Çöl Gezegeni’, David Lynch ustanın Frank Herbert’in romanından uyarladığı 1984 tarihli bilimkurgu klasiğinin yeni beyazperde uyarlamasıydı. Serinin ilk kitabını kaynak alarak Dune evrenini ve ana karakter Paul Atreides’in etrafında gelişen olayları konu alıyordu yeni çevirim. Kanadalı usta sinemacı, bazılarına göre sinema tarihinde ne var ne yoksa çekebilecek Denis Villeneuve’nin yönetmen koltuğunda oturduğu yeni uyarlama yine Villeneuve, Eric Roth ve Jon Spaiths’in kalemlerinden çıkmıştı. 1984 tarihli filmde Kyle MacLachlan’ın hayat verdiği ‘Paul Atreides’ karakterini yeni uyarlamada Timothée Chalamet canlandırmış, Oscar Isaac, Rebecca Ferguson, Zendaya, Jason Mamoa, Josh Brolin, Javier Bardem, Dave Bautista, Stellan Skarsgård ve usta aktris Charlotte Rampling, filmin yıldızlarla dolu oyuncu kadrosunu oluşturmuşlardı. Dune, kendi ailesi ve halkının geleceğini garanti altına almak için evrendeki en tehlikeli gezegene seyahat etmek zorunda olan, kavrayışının ötesinde büyük bir kaderin içine doğmuş, parlak ve yetenekli genç Paul Atreides’in öyküsüydü. Kötücül güçler, gezegenin var olan en değerli kaynağı için -insanlığın en büyük potansiyelini ortaya çıkarabilecek bir maden- çatışmaya tutuşmuşken, yalnızca korkularını yenebilenler hayatta kalacaktı… Yeni filmde ailesini yok eden komploculara karşı başlattığı intikam savaşında Chani ve Fremen’lerle birleşen Paul Atreides’in yolculuğu sürüyor. Paul hayatının aşkıyla, bilinen evrenin kaderi arasında bir seçim yapma durumunda kalırken, yalnızca kendisinin öngörebileceği korkunç bir geleceği engellemeye çalışıyor bu kez! İki saat kırk altı dakikalık süresiyle destansı bir yolculuk sizi bekliyor perdede.
‘Anyone But You / Senden Başka’… Mükemmel başlayan bir ilk buluşmadan sonra birbirlerinden buz gibi soğuyan Bea ve Ben, kendilerini beklenmedik bir şekilde Avustralya’da bir düğünde bulurlar. ABD-Avustralya ortak yapımı romantik komediyi Will Gluck yönetiyor. Başrolleri paylaşan isimlerse Sydney Sweeney ile Glen Powell.
‘Dear David / Sevgili David’, John McPhail imzası taşıyan bir korku-gerilim. David adındaki çocuk görünümlü şeytani bir varlığın bir adama musallat olması ve sonrasında yaşanan ürkütücü olaylar… Augustus Prew, Justin Long, Andrea Bang, Rachel Wilson ve Cameron Nicoll başlıca rolleri üstleniyorlar.
Yediden yetmişe ailenin bütün üyelerine seslenen Norveç yapımı sevimli macera ‘Teddybjørnens jul / Ayı Teddy’nin Maceraları’, Andrea Eckerbom tarafından yönetilmiş. Sekiz yaşındaki Mariann, Norveç’teki kasabasında bir Noel pazarını ziyaret ederken aniden inanılmaz bir manzarayla karşılaşır. Bir karnaval oyun standının en üst rafında bulunan sevimli bir peluş oyuncak ayının hareket ettiğini görmüştür. Canlı peluş hayvanla arasında bir bağ hisseden Mariann, onu ödül olarak kazanmaktan daha iyi bir Noel dileği düşünemez. Ancak Teddy’nin başka planları vardır. Teddy, ona dünyanın sunduğu her şeyi öğretebilecek zengin bir sahibin hayalini kurmaktadır. Mariann, Teddy’yi almaya gittiğinde onu birinin kazandığını öğrenir. Bu durum üzerine Mariann en yakın arkadaşı ile birlikte ayıyı bulmak için zorlu bir maceraya atılır. Teddy’yi kazanan kişi onu bir odunluğa götürdüğünde yeni en iyi arkadaşı kirpi Bolla, hayatta gerçekten neyin önemli olduğunu anlamasına yardımcı olacaktır. Marte Klerck-Nilssen başrolü üstlenen genç aktris.
Genç bir kadın, ailesiyle birlikte tekneyle tatile çıktığı sırada büyük bir beyaz köpekbalığı saldırısından kurtulur, ancak çok geçmeden kabusunun henüz bitmediğini fark eder. Genç kadın, çevresindekileri güvenilmez bulur ve yeniden suya adım atabilmek için kendi iblisleriyle yüzleşmek zorunda kalır. Scott Chambers ve Becce Hirani ikilisinin yönettiği İngiltere yapımı gerilim ‘Beneath the Surface / Derin Tehlike’nin başlıca rollerini, Georgie Banks, Stephanie Lodge, Matthew Marcelis, Nicola Wright ve Beatrice Fletcher üstleniyorlar.
‘Abo Nasab / Şaşkın Damat’, Mısır’dan çıkagelen bir komedi. soy krizi nedeniyle başı derde giren bir doktor olan Muhammed İmam’ın düştüğü traji komik durumları ve bu nedenle aileler arasında ortaya çıkan sorunları taşıyor perdeye. Rami Iman’ın yönettiği komedinin başlıca rollerini Mohamed Emam, Yasmine Sabri ve Maged El-Kidwani üstleniyorlar.
Nigel W. Tierney ve Dong Long’un birlikte yönettikleri Çin yapımı animasyon ‘Goldbeak / Altın Gaga ve Macera Çetesi’, özellikle küçük yaştaki izleyicilere sesleniyor. Tavuklar arasında büyüyen küçük sevimli kartal Altıngaga, artık bir daha uçamayacağını düşünüyor ya da en azından ona böyle söylenmiş. Tanınmak için istekli olan Altıngaga, uçmayı öğrenir ve kız kardeşiyle birlikte bazı sırları çözmek için ‘Kuşlar Şehri’ne gitmeye karar verir. Altıngaga ve ekibi Kuşlar Şehri’ne geldiklerinde karşılarında yardıma ihtiyacı olan bir şehir bulurlar. Artık bu şehri kurtarmak kahramanlarımızın görevidir.
Kudret Sabancı’nın yönettiği biyografik dram ‘Son Şarkı - Ahmet’in Türküsü’, hayatındaki dönüm noktalarıyla birlikte Ahmet Kaya’nın sanatıyla nasıl insanları etkilediğini ve toplumsal duyarlılığı nasıl şekillendirdiğini taşıyor perdeye. Celil Nalçakan, Ezgi Şenler, Serdal Genç, Hakan Yufkcıgil ve Burç Kümbetlioğlu, oyuncu kadrosunda yer alan isimler.
Berfi Dicle Öğüt’ün yazıp yönettiği tarihi belgesel dram ‘İki Nehir Arasında’, I. Dünya Savaşı sırasında Irak Cephesinde savaşmış ve esir düşmüş Türk ve İngiliz askerlerinin hikâyesini konu alıyor. I. Dünya Savaşı sırasında Irak Cephesinde savaşmış ve esir düşmüş Türk ve İngiliz askerlerinin bugüne kadar hiç anlatılmamış olan anılarını beyazperdeye taşıyan belgeselde, Kut Savaşında esir düşmüş İngilizler ile Basra’da esir düşmüş Türklerin yaşadığı ve bugüne kadar hiçbir şekilde konuşulmamış olan hikayelerini ortak acı perspektifinden mercek altına alıyor yapım. Türk ve İngiliz askerlerinin torunları, dedelerinin bilinmeyen hikâyelerini ve hayatlarını nasıl etkilediğini sorguluyorlar. Tarihsel çerçevenin dışında kalan iki farklı ulusun, savaş esirlerinin tanıklıklarıyla ilerleyen film, Kut Zaferini merkezine alırken, savaşın zulmünün bireyler üzerindeki ortak acısını, tarihin gerçekliğini, mübadeleyle kaderlerinin nasıl değiştiğini gözler önüne seriyor.
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!
İyi seyirler herkese!
TARİHTE BU HAFTA
On bir ve beş yıl öncesine, 2013 ve 2019 yıllarına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!
Vizyonda bu hafta (1 Mart 2013)
Yeni haftanın beraberinde getirdiği film sayısı yedi! Her zevke, beğeniye sesleniyor 1 Mart vizyonu. Yerli yapım fantastik aile macerası ‘Hititya: Madalyonun Sırrı’, ‘Alacakaranlık / Twilight’ serilerine nazire yapan ‘Muhteşem Yaratıklar / Beautiful Creatures’, Hocalı katliamını öyküleyen Azerbaycan filmi ‘Hoca’ ve 2001 yapımı Pixar animasyonu ‘Sevimli Canavarlar / Monsters, Inc.’ın üç boyutlu yenilenmiş hali; haftanın notlarımız arasında yer almayan diğer filmleri. Üç Oscar’lı emek yoğum müzikal dram ‘Sefiller / Les Miserables’, aksiyon, suç filmi kırması ‘Suç Çetesi / Gangster Squad’ ve hemen her yaşın yüreğine seslenen ‘Timothy Green’in Sıradışı Yaşamı / The Odd Life of Timothy Green’in eleştirileri sizleri bekliyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanı, sevgi ile kucaklamayı ihmal etmeyin lütfen! Sokaklar; tıka basa diğerleriyle doluyken… Herkese iyi seyirler.
SEFİLLER
Victor Hugo’nun, sözün içi dolu anlamıyla ‘ölümsüz’ klasiği, ‘Sefiller’, beyazperdede bu denli ‘görkemli’ durmamıştı hiç. Fransız Devrimi’nin ardından ortaya çıkan romantizm akımının ana eserlerindendir ‘Sefiller’. Hugo, 1862’de yayımladığı bu başyapıtında, dönemin ruhuna sinmiş ‘toplum için sanat / engagament’ anlayışını, romantizmle yoğurmuştur. Sadece akıl ve katı oluşların değil, insani duyguların da önemini haykırmıştır Victor Hugo. Hepimiz Jean Valjean’ızdır, Javert’izdir, Fantine’izdir, Thénardier’izdir duruma göre… Bir suçluyken, bir azize dönüşmek; ideal insan olmak için koşul-şartlar gereklidir. 2010 tarihli ‘Zoraki Kral / The King’s Speech’ ile ‘En İyi Yönetmen Oscar’ını kazanan Tom Hooper yönetmiş ‘Sefiller’i. İngiliz sinemacının sekiz dalda Oscar için yarışan müzikal dramı, geçtiğimiz hafta dağıtılan Oscar’lardan üçünün sahibi olmayı başardı. Anne Hathaway’le ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’, ‘En İyi Ses Miksajı’ ile ‘En İyi Makyaj ve Saç’. Başka türlü bir uyarlama var karşımızda bu kez. Bu başka türlülük; diyalog yerine karakterlerin şarkılarla dertlerini ifade etmelerinden kaynaklı. Başka türlü bir müzikal; romantik dram. Eserin, ana vatanı Fransa’da sergilenen aynı adlı sahne müzikalinden uyarlanmış perdeye. Müzikalin yaratıcıları Alain Boublil ile Claude-Michel Schönberg’e, adaptasyonda; William Nicholson ve Herbert Kretzmer eşlik etmişler. Dönemin Fransa’sına getirilen eleştiriler, evrensel değerlerle buluşuyor ve insanlığa bir ayna tutuluyor genel anlamda. Oyuncu performansları üst düzey yapımın. Delice bir iş aslında. Meramını, şarkılarla anlatan roman karakterleri. Jean Valjean rolünde, Hugh Jackman’i izliyoruz. Kısa ama Oscar’la ödüllendirilen rolüyle Anne Hayhaway, Russell Crowe, Sacha Baron Cohen, Amanda Seyfried, Helena Bonham Carter ve Eddie Redmayne, filmin öne çıkan isimleri. Beyazperdeye renk katan müzikal, ister istemez; tarih, insanlık ve özellikle ‘disiplinlerarası sanat’ üzerine düşündürüyor. Bir takım soru işaretleri ayrıyeten. Bu kadar çok şarkı ve bu tip bir müzikal, böyle bir seçim yani; olanca estetiğine karşın, eserin ve meselelerin yüzeyde kalmasına, içinin ‘hafif’ boşalmasına mı neden oluyor? On yedi yıllık, uzun bir zamanda yazılan eser, popüler bir estetiğe mi yenilmiş. Bütün bunlar, insanca sorular olarak yığılıyor zihinde ister istemez. Çünkü karşılığı, ‘geniş manalar’ ve ‘bütün bir ömrü içeren duygu yüklü bir emek’ olan başucu klasiği; üzerine konuştuğumuz! Öte yandan, perdedeki yapım tasarımı, tahmin edileceği üzere; yüksek sanat içeriyor. Bazı filmler vardır; çok beğenmezsiniz, bayılmazsınız yani; ama sarf edilen emeğe saygı ve hayranlık duyarsınız. Bu tip filmlerden biri işte ‘Sefiller’. (4 / 5)
SUÇ ÇETESİ
Orijinal adıyla ‘Gansgter Squad’, çakma bir ‘Dokunulmazlar / The Untouchables’ olsa da, ilginç biçimde sıkılmadan izleniyor. 1987 tarihli filmin, iskelet anlamında, öykü, karakterler ve atmosfer olarak neredeyse ikizi olarak niteleyebileceğimiz, aksiyon katkılı suç dramını, 2009 tarihli kaliteli korku-komedi ‘Zombieland’ ile tanıdığımız Ruben Fleischer yönetmiş. Paul Liberman’ın aynı adlı kitabını senaryolaştıran isimse, Will Beall. İkinci Dünya Savaşı sonrası, 1949’da ‘melekler şehri’ olarak nitelenen Los Angeles’dayız. Şehri, kanunsuzluğun başkenti yapmak isteyen acımasız gangster Mickey Cohen’i, suç haritasından silmek için bir savaş başlatılır. İdealist Çavuş John O’Hara liderliğinde kurulan ekipte birbirinden cesur ve kirlenmemiş bir avuç polis memuru yer almaktadır. Usta aktör Sean Penn’i ‘azılı gangster Cohen’ rolünde izleyeceğimiz filmde diğer önemli rolleri, Josh Brolin, Ryan Gosling, Giovani Ribisi, Anthony Mackie, Robert Patrick ve Michael Peña paylaşıyorlar. Usta aktör Nick Nolte ve filmin zorlama ‘femme fatale’i Emma Stone, zengin kadronun diğer isimleri. Josh Brolin, Ryan Gosling ve Giovani Ribisi, filmin yükünü sırtlamışlar. Sean Penn, ilk defa bu kadar özelliksiz perdede. Keseden yiyor. Emma Stone ise, canlandırdığı karaktere kendisi de inanmamış gibi. Grafik bir şiddetle örülmüş sahneler, iyi çekilmiş. İki Oscar adaylığı olan ve 2005 tarihli ‘Bir Geyşanın Anıları / Memoirs of a Geisha’ ile ‘En İyi Görüntü Yönetmenliği’ Oscar’ını kazanan Dion Beebe’nin kamerası filmin artılarından. 1997 tarihli ‘Los Angeles Sırları / L.A. Confidential’ esintisi de geliyor perdeden ama nerede o film… Çağrıştırdığı baba tür filmlerinin kalitesinden çok uzak da olsa, temposu, karikatürü anımsatan abartılı karakterleri ve yaratılmaya çalışılan çizgi roman atmosferi ile izletiyor kendini film bütün eksilerine rağmen, baştan sona. Ciddiye alınacak bir durum yok ortada ama yapımın, ‘keyifli seyirlik klişesinin’ hakkını verdiğini söylemek de yanlış olmaz. (2,5 / 5)
TIMOTHY GREEN’İN SIRADIŞI YAŞAMI
Gayet iyi film, Disney’in fantastik dramı. Sevgi, farklılık, iyileşmek, kendin olmak ve mucizeler üzerine; kendi küçük, yüreği büyük bir masal! Filmi izlerken, Grimm Kardeşler’in ünlü masallarından, ‘Jack ve Fasulye Sırığı’ndan esinlendiğini düşündüm yaratıcıların. Eve dönüp, araştırdığımda, Andersen’in ‘Parmak Kız’ adlı masalından esin aldığını anladım öykünün. Aslında bir parça, ‘Jack ve Fasulye Sırığı’ da vardı işin içinde. Ahmet Zappa adlı aktörün yazdığı öyküyü, Peter Hedges uyarlayıp yönetmiş. İyi bir yönetmen Hedges. Duyarlı bir şahıs. İlk filmi 2003 tarihli ‘Annemler Yemeğe Geliyor / Pieces of April’ ve 2007 tarihli ‘Şamar Oğlanı / Dan in Real Life’ı izlemiştim. İyi filmlerdi ikisi de. Hedges aynı zamanda 1993 yapımı şık ve güçlü Lasse Hallström filmi ‘What’s Eating Gilbert Grape’in uyarlandığı romanın yazarı ve senaristi. Orijinal adıyla ‘The Odd Life of Timothy Green’, çocukları olmayan ve çocuk sahibi olmayı çok arzulayan bir çiftin dileğiyle başlıyor. Dileklerini yazıp, içine koydukları kutuyu, evlerinin bahçesine; toprağa gömüyorlar ve yağmurun kuvvetli yağıp dindiği gecenin yarısında, bir çocuk buluyorlar karşılarında; Timothy Green’i… Doğanın mucizelerinden biri olarak değer katıyor dokunduğu her şeye Timothy. Ayaklarındaki yapraklar, yaşanan her önemli anda bir bir azalırken, sevginin, farklılığın, kendini sevmenin, kabullenmenin, iyi olmanın ne denli önemli meseleler olduğunu anlıyor beklenmeyen misafirin çevresindekiler. Gencecik iki çok iyi oyuncuyla tanışıyoruz; CJ Adams ve Odeya Rush. Bu genç yeteneklere, iki yıldız isim; Jennifer Garner ile Joel Edgerton eşlik etmişler. Ustaları da var kadronun; Dianne Wiest, David Morse, M. Emmet Walsh, İranlı aktris Shohreh Aghdashloo ve James Rebhorn. Filmin ‘ne olduğu’ ve sınırları gayet belli. Walt Disney yapımı film, özellikle küçük izleyicilere sesleniyor. Filmi beğenmeyebilirsiniz; bu gayet normal! Bakış açısına göre, son derece naif, tutucu, didaktik ve hamasi de bulabilirsiniz; olabilir. Ancak, ‘sıkılmak’, içinizdeki sinema sevgisinin, hatta sevebilme yeteneğinizin yoğunluğuyla ilgili. Baktığınızı görmek gerekiyor. Sinemada görmek için koşul şart olan, altyapı, birikim, estetik zevk ve bilgiden önce koşulsuz sevgi gerekli. Sevgisiz olunca çok fena! Sevgi, her şeyin abc’si belki de. Timothy Green’in varlık sebebinin de öyle! (3,5 / 5)
Vizyonda bu hafta (1 Mart 2019)
Üçü yerli, toplam beş yeni film merhaba diyor yeni haftaya. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.
MUTLU LAZZARO
-Kirli dünyada tertemiz olmak-
Altın Palmiye adayı olduğu Cannes’den ‘En İyi Senaryo’ ödülü ile ayrılan dram, fantastik tatlar içermekte. Günümüz dünyasında insan ilişkileri, vahşi kapitalizmin belirlediği kurallarıyla ‘piyasa’, gerçekler, hayal gücü ve iyilik. Süper 16 mm. ile çekilmiş film, belirli; ‘düz’ bir zaman çizgisi ve gidişat izlemiyor. Avrupa’nın alternatif toplumsal tarihi, bireysel derinliklerle ve sert eleştirilerle buluşmuş.
İtalyan sinemacı Alice Rohrwacher’in yazıp yönettiği öykü; filme adını veren iyilik timsali çiftçi Lazzaro’yla tanıştırıyor bizi. Cenneti andıran bir köyde yaşayan iyi yürekli, saf, hesapsız, genç çiftçi Lazzaro, derebeyi olan asilzade Tancredi ile yakınlaşır ve kendine bir arkadaş kazanır. Gözlerden yok olmak için bilerek ‘ortadan kaybolan’ Tancredi’yi aramak için, hem mekânı hem de zamanı aşmayı göze alır Lazzaro.
İtalya-İsviçre-Fransa-Almanya ortak yapımı, İtalya’da çekilmiş. İyi yürekli, bir aziz kadar masum genç çiftçi Lazzaro rolünde ilk kez kamera karşısına geçen Adriano Tardiolo, hikayeye yakışır biçimde ‘mucize’ bir performans sergilemiş doğrusu. Usta İspanyol aktör Sergi López, Roberto Benigni’nin eşi olan İtalyan aktris Nicoletta Braschi, yönetmen Rohrwacher’in kardeşi başarılı aktris Alba Rohrwacher, Tommaso Ragno ve yine ilk kez kamera karşısına geçen genç oyuncu Luca Chikovani, kadronun öne çıkan diğer isimlerini oluşturuyorlar.
Hélène Louvart’ın başarılı görüntü yönetimi, çok şey eklemiş, kimi zaman Pasolini, Fellini, Rosi ve Olmi yapısı içeren incelikli drama! Kirli dünya ahvali içinde temiz kalmanın ‘anlam-anlamsızlığı’, günümüz modern toplumunda sınıflar ve geleneksel feodal yapının küçük insan üzerindeki etkisi, kırsal yaşam ve kent üzerine ciddi satırbaşları, insanı yok eden ağır kapitalist baskı ve karşılıksız çarpan, sıcacık yüreğin artık yaşanan dünya içindeki işlevsizliği! Azizleri bile harcayan, hiçe sayan, yok eden duyarsız gidişat ve acınası halimiz! (3,5 / 5)
Küçük izleyicilere seslenen Almanya yapımı animasyon ‘Tabaluga’ ile birlikte üç yerli yapım; R. Engin Tutuş ve Erdal Tutuş’un yönettikleri korku-gerilim türündeki ‘Musabbar’, yönetmenliğini Şenol Sönmez’n üstlenip başrolleri Murat Boz ile Seda Bakan’ın paylaştıkları romantik komedi ‘Öldür Beni Sevgilim’ ile Şafak Sezer’i başrolde izleyeceğimiz Michael Şahin Derun imzası taşıyan komedi ‘Yalan Dolan’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese!
MURAT ERŞAHİN