Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

01 EYLÜL 2023

31 Ağustos 2023 Perşembe 20:29
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Eylül… Eskiden bizde yeni vizyon Eylül ayında başlardı! Mayıs sonu sona erer, üç ay boyunca yaz sezonunda sinema salonları ya tadilata girer, ya da ‘2 Film Birden’ günlerine bırakırlardı kendilerini. Karate ve bilumum dövüş sanatı filmleri, uçucu avantürler, erotik yapımlar, B sınıfı korkular ve komediler ağırlıklı olarak yaz sezonunda gösterime çıkarlardı. Sonraları, ‘Ustalara Saygı’, ‘Unutulmayan Klasikler’ gibi ‘art house’ filmler yazın buluştu izleyiciyle…
Eylül ayı büyülüdür öte yandan! Sanatta sıklıkla çıkar karşımıza ‘Eylül’… Yaratıcılığı körükleyen bir aydır. Hüzünlüdür de! Ayrılıklar, yaz sonu vedaları, yeni umutlar beraberinde… ‘Bir Yaz Daha Bitiyor, Gökyüzü Bulutlandı’ durumu… Mehmet Rauf’un ilk yerli psikolojik roman olarak edebiyat tarihimize geçen eseri: ‘Eylül’! Yerli, yabancı, ne şiirler sonra ‘Eylül’ için… İlhan Berk imzalı ‘Otağ’ örneğin:

‘Sevgilim, işte Eylül
Ve işte senin usul usul seğiren yüzün.
Zaman ki sonsuzdur
Bitmemiş şiirler gibidir.
Bazı hüzünleri
Bazı nehirleri tutup anlatmak gibidir.
Biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık
(İsteğin bulanık kıyısında).
Bundan değil midir bizim aşkımızda
Sürekli bir akşam hüznü vardır.’

‘Eylül’de Gel’ tabii! Fecri Ebcioğlu 1977’de Marc Aryan’ın bestesi ‘Qu’un Peu D’Amour’a ‘Eylül’de Gel’ başlığıyla söz yazmış ve Alpay’ın seslendirmesini istiyor. Alpay’la özdeşleşmiş bir şarkı oluyor ‘Eylül’de Gel’… Erkin Koray’da patlatıyor: ‘Bir Eylül Akşamı’… Frank Sinatra’dan ‘The September of My Years’, Earth, Wind & Fire’den ‘September’, Nina Simone’dan ‘One September Day’, Sarag Vaughan, Ella Fitzgerald, Harry James, Chat Baker ve The Platters yorumlarıyla ‘September Song’… Böyle uzayıp gidiyor liste… 

Filmler sonra… Edward F. Cline’ın 1936 tarihli yirmi bir dakikalık kısa metrajı ‘Love in September’, Rock Hudson ve Gina Lollobrigida’lı Robert Mulligan Filmi: ‘Come September’, Woody Allen’ın Ingmar Bergman’a öykündüğü ‘September’, farklı ülkelerden on bir usta yönetmenin imzaladığı 11 Eylül saldırıları üzerine çekilmiş ‘September 11’, James Bridges imzalı ‘September 30, 1955’… Daha neler neler…
Eric Rohmer’in Eylül’ü baş tacı kılan ünlü filmi ‘Conte d'automne / Güz Hikâyesi’ ile koyalım noktayı… 

 

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

Ningen no jôken / İnsan Manzaraları
(Yönetmen: Masaki Kobayashi / 1959)

Kedamono no ken / Canavarın Kılıcı
(Yönetmen: Hideo Gosha / 1965)

Tanin no kao / Bir Başkasının Yüzü
(Yönetmen: Hiroshi Teshigahara / 1966)

Dai-bosatsu tôge
(Yönetmen: Kihachi Okamoto / 1966)

Koroshi no rakuin / Öldürme Arzusu
(Yönetmen: Seijun Suzuki / 1967)

 

Vizyonda bu hafta (01 Eylül 2023)

Eylül ayının ilk vizyon haftası, üçü yerli yapım olmak üzere toplam yedi yeni filme ev sahipliği yapıyor! 30 Ağustos Çarşamba günü vizyon görecek olan yerli animasyon ‘Doru Macera Adası’nı da eklersek, sekiz filmlik bir hafta diyebiliriz 1 Eylül için!
Haftanın üç yeni filmi notlarımız arasında. Denzel Washington’lu aksiyon serisinin üçüncü halkası olan ‘The Equalizer 3 / Adalet 3: Son’, bir baba-kız öyküsü olan İngiltere yapımı ‘Scrapper / Hırçın’ ve henüz vizyon görmeden adından sıklıkla söz ettiren popüler korku-gerilim ‘Talk to Me / Konuş Benimle’… 

 

ADALET 3: SON
-Adalet bu kez ‘Mafya’ya karşı

Daima ezilenlerin yanında olup adaleti sağlamak için çaba gösteren eski hükümet suikastçısı Robert McCall, bir şekilde kendini Güney İtalya’da adalet dağıtırken bulur! Yaralı halde gözünü açtığı yer, Güney İtalya’nın masal gibi bir kasabasıdır ve bu sempatik yerde kendini evinde hisseden McCall, geçmişin karanlığından uzaklaşıp huzuru bulmuştur sanki. Ancak, yeni arkadaşlarının yerel mafyanın kontrolü altında ezildiğini geç olmadan fark eder. Olaylar çığırından çıkınca,  McCall yine ezilen kasaba halkının koruyucusu olup, acımasız İtalyan mafyasına karşın müthiş bir mücadeleye girişir!
Michael Sloan ve Richard Lindheim’ın yarattıkları 1985-1989 tarihleri arasında yayınlanan aynı adlı TV dizisinden beyazperdeye ilk olarak 2014’de uyarlanmıştı aksiyonu yüksek suç öyküsü. Gişede gelen başarı bir seriye dönüştürdü, başrolünü usta aktör Denzel Washington’un üstlendiği tempolu yapımı. Antoine Fuqua’nın yönettiği 2014 tarihli ilk film ‘The Equalizer / Adalet’i, 2018’de serinin ikinci filmi olan ‘The Equalizer 2 / Adalet 2’ izledi. Washington kamera önünde, Fuqua ise yine yönetmen koltuğundaydı. Bu kez serinin şimdilik üçüncü ve son halkası olan ‘The Equalizer 3 / Adalet 3: Son’ karşımızda! Fuqua ve Washington birlikteliği sürüyor!
Bildiğimiz Robert McCall tarzı serinkanlı adalet dağıtımı aynı şekilde sürerken, John Wick’vari kıyımlar da perdeye ardı sıra yansıyor! Denzel Washington’un yeni rol arkadaşları Dakota Fanning, Eugenio Mastrandrea, Gaia Scodellaro, Andrea Scarduzio ve emektar aktör Remo Girone!  Serinin ‘görevlerini’ yerine getiren, teknik altyapısı yerinde, bazı anlar ‘şık’, beklentileri karşılayan bir aksiyon olmuş yine üçüncü film. Türkçe adındaki ‘son’ ibaresine bakmayın derim! Bu stil adalet dağıtımı en az birkaç film daha kaldırır! (3 / 5)

 

KONUŞ BENİMLE
-Ne çıkarsa bahtına!-

Bir grup arkadaşın bir medyuma ait olduğu söylenen bir el heykeli aracılığıyla ölülerle iletişime geçmeleri sonrası yaşadıkları dehşeti izliyoruz. Mumyalanmış bir el aracılığıyla ruhlar çağrılıyor ve başlarda eğlenceli olan oyun, doğaüstü güçlerin başıbozuk saldırılarıyla bir hayatta kalma mücadelesine dönüşüyor! 
Danny ve Michael Philippou kardeşlerin ilk uzun metraj sinema filmleri olan ‘Talk to Me / Konuş Benimle’, James Wan ve Leigh Whannell ikilisinin ilk olarak 2010’da yarattıkları ve popüler bir seriye dönüşen ‘Insidious / Ruhlar Bölgesi’nin açtığı güvenli yolda ilerleyen bir proje. Yine James Wan imzası taşıyan ‘The Conjuring / Korku Seansı’ serisini de bu meselenin içine katabiliriz. Avustralya yapımı korku-gerilimin öyküsü, Daley Pearson’un bir fikrinden yola çıkılarak kaleme alınmış. Yetenekli genç oyuncular Sophie Wilde, Alexandre Jensen ve Joe Bird ve Avustralyalı usta aktris Miranda Otto başlıca rolleri üstleniyorlar.
Eski usul ‘sıkı’ bir korku olarak niteleniyor yapım. Ben bu yaklaşıma mesafeliyim şahsen. Yukarda adı geçen örneklerden beslenmiş, tamamen ‘formüllerle’ ilerleyen ve ‘ses’ faktörünü iyi kullanarak koltuktan sıçratmaya çalışan çok da ‘farklı’ olmayan yeni tarz ticari bir tür örneği olarak gördüm ben Philippou kardeşlerin filmini! Ruhlar dünyasının çalınması yürek isteyen kapısını, gelişigüzel çalıp kaçmak filan netameli işler tabii. Bir de projenin seriye dönüşeceğine kesin olarak bakmış olacaklar ki, izleyiciye henüz ilk filmde net açıklamalar sunmuyor yönetmenler. Muallakta durumlarla anlık sıçramalarla yetiniyoruz. Olayın radikal temeli, gizemli elin sahibi medyumumuzun kimliği filan saklı kalmış. ‘Devam filminde öğrenirsiniz merak ettiklerinizi, siz sıçramaya bakın’ odaklı bir seri beklentisi kalıyor geride son jeneriklerin ardından… Ortalamaya bağlayalım biz yine de! (2,5 / 5) 

 

HIRÇIN
-Herkese karşı bir baba-kız-

On iki yaşındaki Georgie, Londra’nın yoksul kenar mahallelerinin birinde yalnız başına yaşamakta. Annesini kaybettikten sonra bir başına halletmeye çalışmakta her şeyi. En yakın dostu Ali ile takılmaktalar ve her karanlığı bir şekilde aydınlatmanın yolunu buluyor küçük kız. Gerçekleri bir masal kabında eritiyor. Kayıp baba günün birinde ortaya çıkınca hürriyetinin kısıtlanmasından korkuyor Georgie. Baba-kız gerçeklere karşın birlikte mücadele etmeyi öğrenmenin yolunu arıyorlar! 
Hayal dünyasından kurtarıp, kızını can acıtan, sert gerçeklerle yüzleştirmek isteyen yoksul baba ve kızın hikâyesi, sinema tarihinden pek çok referans içeriyor. Vittorio De Sica’nın 1948 tarihli başyapıtı ‘Ladri di biciclette / Bisiklet Hırsızları’, François Truffaut’un 1959 yapımı enfes ‘Les quatre cents coups / 400 Darbe’si, Ken Loach ustanın 1969’da çektiği ‘Kes / Kerkenez’, Lynne Ramsay’in 1999 tarihli ilk uzun metrajı ‘Ratcatcher / Sıçan Avcısı’ ve Lübnanlı sinemacı Nadine Labaki’nin 2018 yapımı ‘Capharnaüm / Kefernahum’u örnek gösterebiliriz bir çırpıda! Daha onlarca sıkı örnek var tabii… Bu pencereden bakarsak, iyi, hoş, sıcak, eğlenceli, hüzünlü bir dram-komedi duruyor karşımızda. Adı geçen örnekleri anımsayınca da fena olmayan, orta karar bir film!
Yirmi dokuz yaşındaki Charlotte Regan, yazıp yönettiği ilk uzun metraj kurmacası ile bağımsız filmlerin kalesi olan Sundance’da ‘Dünya Sineması – Dram’ dalında ‘Büyük Jüri Ödülü’nü kazanmayı başarmış. Başrolleri paylaşan gencecik aktris Lola Campbell ve Ruben Östlund’un  Altın Palmiye’li filmi ‘Triangle of Sadness / Hüzün Üçgeni’nden anımsayacağınız Harris Dickinson’ın uyumları gayet iyi. Vahşi ve sert kurallarıyla gündelik yaşam, obur dünya, doyma bilmez vahşi sistem, büyüklerin tasarladığı siyah beyaz, silik hayat, kapitalist ahlak ve bir arada kalmak zorunda olan ve sevgileriyle hayata tutunan bir baba-kız… Fakat yazıdaki tondan da anlayacağınız üzere, benim oyum yine bir baba-kız öyküsü olup, hemen her meseleyi daha iyi kıvıran adaş isim Charlotte Wells imzalı ‘Aftersun / Güneş Sonrası’na gidiyor! (2,5 / 5)

Notlarımız arasında yer alamayan haftanın diğer yenilerine bakacak olursak…

Ari Novak’ın yönettiği, başlıca rollerini Rachel Cook, Rib Hillis ve Xian Mikol’ün üstlendikleri aksiyon ‘Kill Shot / Para Avı’, bir grup teröristin Afganistan’da afyon kaçakçılarından 100 milyon dolar dolu bir çanta kaçırdıktan sonra yaşananları öykülüyor. Çanta uçakla Kanada’ya hareket eder fakat Kanada sınırında uçak ormanın derinliklerinde düşer. Teröristler uçaktaki parayı aramaya başlasalar da pilot yüz milyonun içinde bulunduğu çantayla yok olmuştur. Kazanın olduğu yere yakın bir yerde olan bitenden habersiz bir çift geyik avına çıkmışlardır. 
Okan Ege Ergüven’in yönettiği komedi ‘Ölümüne Aşk’ın başlıca rollerini Murat Akkoyunlu, Fulya Zenginer, Ayten Uncuoğlu, Ali Suat Sungur ve Tuncay Beyazıt üstleniyorlar. Altınel ailesinin yanında uzun yıllardır bahçıvanlık yapan Tahsin, evde beş aydır hizmetçi olarak çalışan güzel Ayperi’ye aşık olmuştur. Ailenin tatile çıkmasıyla, Ayperi’ye açılmakta, aşkını itiraf etmekte zorlanan Tahsin’in aradığı fırsatı ayağına gelir fakat evin haylaz oğlu Timuçin’in gece yarısı aniden arkadaşlarıyla birlikte eve gelmesi her şeyi değiştirir. 
‘Dabbetü'l-Arz: Kıyamet’, Gökhan Arı’nın yazıp yönettiği bir korku örneği. Rukye hocası Cemil’in yaşadığı köyde yaşayan bütün hamile kadınlarda bir musallat başlar. Cemil hoca, yaşanan bu musallatı bozmak için cin kavminin tamamını yakmasından sonra her şey geriye dönülmez bir hal alır. Başlıca rolleri üstlenen isimler, Bertan Dirikolu, Taner Şahin ve Mehmet Sabri Arafatoğlu.
Pars, otuzlu yaşlarını süren,  inatçı, dürüst, adaletli ve centilmen bir sporcu, profesyonel kafes dövüşçüsüdür. Bu spora babasından etkilenerek başlamıştır. Her ne kadar Pars’ın babası istemese de başarılı bir dövüş sporcusu olmuştur. Selçuk Kılıç ve Aslıhan Karalar’ın başrolleri paylaştıkları aksiyon katkılı dram ‘Para Konuşur’ un yönetmen koltuğunda Bülent Terzioğlu oturuyor. 
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın.
İyi seyirler herkese!

 
 

TARİHTE BU HAFTA
Altı yıl öncesine, 2017 yılına gidiyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!


Vizyonda bu hafta (01 Eylül 2017)

Sonbahar mevsiminin ilk vizyonu; sekiz yeni filmle geliyor. Üç yerli film içeren hafta, korku-gerilim ve komedi ağırlıklı. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. Herkese iyi seyirler.

 

FIRST KILL
-Iskalayanlar ve vuranlar-

Hayden Christensen ve Bruce Willis’i bir araya getiren gerilimli aksiyon, bir soygun sonrası rehin alınan oğlunu kurtarmak için mücadele veren babanın öyküsü. Steven C. Miller’ın yönettiği yapım, zorlama bir soygun çevresinde gelişen, son derece gereksiz bir silah-çocuk-av üçgeni etrafında dönüyor. 
Wall Street çalışanı Will, zaman ayıramadığı oğlu Danny’yi, aralarındaki ilişkiyi güçlendirmek için çocukluğunun geçtiği yere götürür. Aynı babası gibi, o da oğluna avcılığın ve silahın püf noktalarını öğretecektir. Bir polis memurunun öldürüldüğü soygun sonrası başları belaya giren baba-oğul, güçlü biçimde dayanışarak, beraberce mücadele vereceklerdir. Bruce Willis’in iyiden iyiye veteran aktör rolünde karşımıza çıktığı filmde, çocuk karakterin kullanımı ve çocuğa yaklaşım son derece arızalı. 
Yıldız Savaşları’nın ‘Anakin Skywalker’ı Hayden Christensen’in umut saçan kariyerindeki gereksiz bir adım olmuş ‘First Kill’ öte yandan. (1,5 / 5)

Noomi Rapace, Glenn Close ve Willem Dafoe’li kadrosuyla dikkat çeken bilimkurgu gerilim ‘Seven Sisters / Yedinci Hayat’, İspanya’dan çıkagelen korku-gerilim örneği ‘Inside / İçerdeki Şeytan’, aksiyon ve bilimkurguyu harmanlayan avantür ‘Marvel’s Inhumans’ ile birlikte üç yerli yapım; Alper Mestçi imzalı korku serisinin dördüncü filmi ‘Siccin 4’ ile iki komedi; Burak Aksak’ın yönettiği ‘Deli Dumrul’ ve başrolleri Bektaş Erdoğan ile İrem Derici’nin üstlendikleri ‘Bekar Bekir’, 1 Eylül haftasının notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese!

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar