NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

HEYECANLIYIM YANİ CANLIYIM

12 Haziran 2020 Cuma 21:16
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Yazının başlığını, Mazhar ve Fuat’ın başını çektiği İpucu projesinin “Heyecanlı” adlı şarkısından aldık. Şarkının sözleri, tamamen ‘canlı’ kayıtlardan oluşan bir albümü tanımlamaya-anlatmaya çok uygun düşmekte. Albüm Özdemir Erdoğan’a ait.
“Sahnelerden Canlı Kayıtlar” adlı bu albüm, Özdemir Erdoğan’ın, bir bölümü yurt dışında gerçekleşmiş konser ya da performanslarından seçilmiş 12 şarkıdan oluşmakta ve bir kısmı İngilizce, bir kısmı ise Fransızca seslendirilmiş. Biz de, ‘canlı’ kayıtlardan oluşan albüm yayınlama geleneği hiç olmamıştır; yorumcuların yabancı bir dilde şarkı söylemesi de (hiç yok değil ama) pek fazla değildir. Özdemir Erdoğan, bu albümüyle, alışılmadık bir tavır sergileyerek, İngilizce – Fransızca şarkıların canlı versiyonlarını gün yüzüne çıkarmış oluyor. Büyük bir cesaret örneği…

Eleştirinin her türlüsünü göğüslemeyi göze alarak önümüze sürülmüş bir çalışma bu ama, kırk yıllık yorumcu Özdemir Erdoğan’ın sahne tecrübesi, bu albümü dört dörtlük kılmış. Albümdeki en eski kayıt 1965 tarihli. Dönemin en önemli gösteri alanı olan Galatasaray Lisesi’nin konser salonunda yapılmış kayıtlardan temizlenerek-elden geçirilerek albüme alınmış olan “Amsterdam”ın yanında; 1975 (“I Won’t Dance”) ve 1979 (“My Way”) yıllarında İstanbul’da kaydedilmiş iki şarkı ve1985’te Bilsak’taki bir performansta seslendirilmiş “Night And Day” de tarihi öneme haiz şarkılar. Paris, Metz, Amsterdam, New York ve New Orleans’ta kaydedilmiş geri kalan şarkıların hepsi ise 90’lı yıllar ya da sonrasına ait.

İlk canlı performansını, 21 Şubat 1961 yılında (arkadaşları Hayrettin Tükel ve Alp Kutval ile birlikte) gerçekleştirmiş emsalsiz bir müzisyenin, attığı her adımı-döndüğü her köşeyi eşsiz bir şekilde gözler önüne seren bir albüm bu.

BENİM YOLUM

Özdemir Erdoğan da, kendisiyle aynı dönemde müzik dünyasına girmiş bütün arkadaşları gibi epeyce zor şartları göğüslemek, bir dolu gündelik şeyle mücedele etmek zorunda kaldı. Sanatçının çok erken yaşlarda almaya başladığı gitar dersleri ile ortaya çıkan müzik tutkusu, Erdoğan’ın, askerliğini yaptığı sırada tanıştığı en önemli caz müzisyenlerimizden Eray Turgay’ın katkıları ile profesyonel bir biçime evrildi.

Özdemir Erdoğan, bu tanışmanın hemen ardından İsmet Sıral ile tanışır ve bu tanışma her iki taraf için de bir dönüm noktası olur. İsmet Sıral Orkestrası’na katılma, bu orkestra ile İsveç’e gitme derken; yapılan müziğin genel olarak değişmeye başlaması, şarkıların Türkçe söylenme eğiliminin kalıcı bir biçime dönüşmesi üzerine Özdemir Erdoğan da, işin ‘caz’ kısmını hiç olmazsa bir zaman için ertelemek ve ‘aranjman’ söylemek durumunda kalır.

“Uzaklaşma Benden Öyle”, “Aşk” ve “Sen Bilirsin Beni” başta olmak üzere çoğu ses getirmiş-sevilmiş plakları 1969 yılında büyük bir patlama takip eder: “Duyduk Duymadık Demeyin”.

Zaman içinde, yalnızca Özdemir Erdoğan’ın değil, popüler müziğimizin de en büyük hit’lerinden biri haline gelen (ve bir-iki yıl önce Hande Yener tarafından yeniden elden geçirilmiş) bu plak sonrası, Özdemir Erdoğan; başta Ergin Bener ve Ali Kocatepe olmak üzere, oldukça önemli prodüktörlerle çalıştı.

Bu dönemden de, “Gurbet”, “Uzun İnce Bir Yoldayım” ve “Keman Öğretmeni” gibi şarkılar kaldı geriye… Sezen Aksu’lu düet (ki, çoğu eleştirmen, gelmiş geçmiş en iyi düetimiz olarak kabul eder bu şarkıyı) “Küçük Bir Aşk Masalı”nın henüz kalplere basılmakta olduğu bir sırada da, Erdoğan ‘Hap’ adını verdiği kendi firmasını kurar ve gönlünden geçenleri bir bir yayınlamaya başlar.

“Canım Senle Olmak İstiyor”, “Selam Sana Dünya”, “Bahar Şarkıları”, “Ölü Gözüyle İzlenimler” ve “From Turkey With Love” gibi hiçbir firmanın kolay kolay yayınlamayacağı (kimi ‘zor’, kimi deneysel) albümler, sanatçının kendi firmasına sahip olmasının gücü -emniyeti ile karşımıza çıkar… Özdemir Erdoğan’ın (adı değişmiş olsa da) hala bir firması var ve bu firmadan hala kimselerin yayınlamayı aklından dahi geçirmediği albümleri, çalışmaları, kayıtları bize sunuyor. “Sahnelerden Canlı Kayıtlar” da bu işin son örneği.

Özellikle 90’lı yılların önümüze getirip bıraktığı çözümsüz ‘stüdyoda başka-sahnede başka’ sorunsalı nedeniyle bu albüm çok önemli bir işlev görecek. Sahnedeyken, bırakın derli toplu şarkı söylemeyi, ayakta dahi durmayı beceremeyip işi show, espri, küfür ve açık saçıklığa vuran ya da vurmak durumunda kalanların tepeye kurulduğu bir zamanda, bu albümün çok şaşırtıcı ya da yersiz olduğu da söylenebilir. Ama niyeti, uzun vadede, ‘iyi bir şarkıcı’ olmak isteyenlerin bir başucu albümü olarak kabul edecekleri bu ‘canlı’ albüm, neyin akustik, neyin elektronik olduğunu artık çözemez duruma gelmiş ‘sade’ dinleyiciye de çok şey söyleyecek… Hem bu son albüm, hem de daha önce bütün yaptıkları nedeniyle, bu satırların yazarı, Özdemir Erdoğan’ın önünde saygıyla eğiliyor ve bunu herkesin yapması gerektiği konusunda da hiç kuşku duymuyor.


BULURSANIZ KAÇIRMAYIN

Özdemir Erdoğan’ın (’canlı’ ya da ‘stüdyo’) her türlü kaydı

Gökalp Baykal’ın “Akustik Anılar” albümü

Duman’ın “Bu Akşam’ DVD’si

Feridun Düzağaç’ın “Uzun Uzun Feridun Düzağaç” albümü

Modern Folk Üçlüsü’nün “Bizim Tepe Konseri” albümü

DMC’nin ‘Altın Mikrofon’ paketi

Gökalp Baykal, Aylin Aslım, Mor ve Ötesi ya da Rashit’in herhangi bir konseri

 

SAKIN YAKLAŞMAYIN
Gazetelerin ‘eğlence’ sayfalarında ilanını gördüğünüz çoğu popüler şarkıcı

Cumartesi gecesi “o kulüp senin – bu kulüp benim” diye gezip hep aynı şarkıyı söyleyip duranlar

Adı “sahnesi çok iyi”ye çıkmış olmasına rağmen, yarım saatte size “Bitse de gitsek” detirtenler

Herhangi bir Mustafa Sandal ya da Serdar Ortaç konseri

‘İyi’ ve ‘kötü’ yü birbirinden ayırmamızı engelleyen tüm ‘playback’ performanslar.

 

NAİM DİLMENER / RADİKAL

 

[email protected]



Diğer Yazılar