Önceki hafta, Berlin Film Festivali izlenimlerimize başlamıştık. Vakit kaybetmeden, kalan filmlere geçelim. Bu filmlerin bir kısmının İstanbul Film Festivali’nde de gösterileceğini de hatırlatalım.
Bu sene Berlinale, programındaki filmlerden çok, sergilediği politik tutumla ilgili tartışma konusu oldu. Festival öncesi, aşırı sağ parti AfD’nin açılış törenine çağırılması, geçtiğimiz yıllarda politik kimliğini ve dünyada yaşanan olaylara karşı duyarlılığını net bir şekilde dillendiren festivalin, Filistin konusunda suya sabuna dokunmaması çok eleştirilmişti. Festival sırasında da bu eleştiriler devam ederken, ödül töreninde yapılan bazı konuşmalara verilen tepkiler, işi daha da can sıkıcı bir noktaya taşıdı.
Sundance Film Festivali izlenimlerimize geçen hafta başlamıştık. Bu hafta, yarışmalı bölümlerle devam edelim. Festivalde Amerikan yapımı filmler ve Dünya Sineması, ayrı kategorilerde yer alıyor. Bunlar da kendi içlerinde, kurmaca ve belgesel olarak ayrılıyorlar. Yani toplam dört yarışmalı bölüm mevcut. Ödüller verildikten sonra da filmleri izlemek için birkaç günümüz kalmıştı. Bu nedenle, bu bölümlerde genellikle ödül alan filmleri izledim.
Amerika’da bağımsızların kalesi olarak bilinen Sundance Film Festivali, pandemiden beri programını, uluslararası basına online olarak da sunuyor. Gerçi bu sene, yarışmalı bölümler dışındaki online seçkiyi biraz kısıtlı tuttular. Sanırım tüm filmler buna izin vermedi. Ayrıca, filmleri izleyebileceğimiz günlerin sayısı da azaldı. Yine de epeyce film izleme fırsatını bulduk.
Bu hafta da vizyondaki filmlere bakmaya devam edelim. Öncelikle dizi olarak planlandıktan sonra, türlü tartışmalarla sinema filmine dönüşen Atatürk filminin 2. bölümüne bir göz atalım. Çok tanıdık gelen bir toksit ilişki filmi ve Gaffar Okan’ı hatırlamadan izlemenin mümkün olmadığı bir filmden sonra, dini temaları ağır basan iki animasyona bakalım. Yıllar öncesinden gelen, Queen konser filmini de unutmayalım.
Geçen yazımızda, 2023’den kalan filmlerden bahsettikten sonra, bu hafta yeni yılın yeni filmlerine bakmaya başlayalım. Öncelikle Jason Statham’ın ve Taika Waititi'nin yeni filmlerine bir göz atalım. Mesaj kaygılı ama başarısız bir yerli komediden sonra, bir Disney filminde fazlaca esinlenmiş bir animasyona bakalım. Ve yazımızı, geçen seneden bu seneye sarkan bir korku filmi ile tamamlayalım.
2024’ün ilk filmlerini izlemeye başladık bile. Ama henüz 2023’de gösterime giren ve hakkında iki çift laf etmemiz gereken filmler bitmedi. Öncelikle Zeki Demirkubuz’un yeni filmine ve bu seneki hayal kırıklığı yaratan çizgi roman uyarlamaları serisini devam ettiren Aquaman’e bakalım. Sonra da Ölümlü Dünya’nın devam filmin, ilki kadar iyi olup olmadığını irdeleyelim. Yılın sürprizlerinden Wonka, yılın son ayında vizyona giren bazı yerli yapımlar ve anime hayranlarının bile çok ilgi göstermediği Demon Slayer filmleri ile de yazımızı tamamlayalım.
Yılın sonuna yaklaşırken, vizyondaki filmlere bakmaya devam ediyoruz. Bu hafta, aksiyon sinemasının ustası John Woo’nun yeni filmine, Disney’in yüzüncü yılındaki hayal kırıklıklarından birine, Eli Roth’un yeni filmine ve vizyona girmesi çok şaşırtıcı olan bir filme göz atalım.
Bu hafta da birkaç haftadır vizyonda olan filmlerle sinema yolculuğumuza devam edelim. Öncelikle, Ridley Scott’ın uzun zamandır beklenen Napoleon filminin beklentileri karşılayıp karşılamadığına bir göz atalım. Sonra Açlık Oyunları’nın geri gelmesine gerek var mıydı diyelim. Son olarak da yerli sinemamızdan iki filme bakalım.
Bir süredir vizyondan uzak kalmıştık. Yavaş yavaş eksiklerimizi tamamlamaya başlayalım. Bu hafta, uzun zamandır beklenen Atatürk filmine bir göz attıktan sonra, Marvel’in gişede en kötü performans gösteren filmine, Taylor Swift’in konser filmine ve sinemamızdan gelen bir fantastik-aksiyon örneğine bakalım.
Ankara Film Festivali’nin üzerinden biraz zaman geçti ama festival yorumlarının ikinci bölümü, ancak yetişti. Ancak bu filmlerin bir kısmı vizyon takvimini beklediği, bir kısmı da muhtemelen dijital platformlarda karşımıza çıkacağı için, geç kalmış sayılmayız. Zaten iyi film eskimez diyerek, festivalin değerlendirmesinde ikinci bölüme geçelim. Bu kez önümüzde epeyce film var.
Ankaralı sinemaseverler olarak, geçen haftamız, Ankara Film Festivali ile geçti. Gerçekten güzel bir hafta, güzel bir programdı. Filmlerin çoğunun biletlerinin tükendiğini ya da çok büyük oranda satıldığını da söylemekte fayda var. Festivalde yine pek çok film izledim. Vakit kaybetmeden, filmlere geçerken, programın önemli filmlerinden bir kısmını önceki festivallerde izlediğim ve o festivaller ile ilgili yazılarda bahsettiğim için, bu yazıda kendilerine yer bulamayacaklarını tekrar hatırlatayım.
Bu hafta Ankaralı sinemaseverlerin gündemi, Ankara Film Festivali. Biz de maratona başladık ama festival yorumları için, filmler biraz daha biriksin de haftaya başlayalım diyelim ve vizyondaki filmlere bir göz atalım. Öncelikle Scorsese ve Miyazaki ustaların yeni filmlerine bakalım, sonra da Osmanlı öven Atatürk filmi nasıl olurmuş diyelim. Son olarak, Öğretmen filmi üzerinden, Nuri Bilge Ceylan’ın filmini de anarak, haftayı kapatırken biraz da gülelim.
Bu yıl on birinci kez düzenlenen Engelsiz Filmler Festivali, 20-26 Ekim tarihleri arasında dolu bir programla Ankaralı seyirci ile buluştu. 4-5 Kasım’da da Eskişehir’de olacak. Geçtiğimiz yılların aksine, bu sene Ankara prömiyerini yapan film sayısı da epey fazlaydı. Fazla vakit kaybetmeden, festivalde izlediğim filmlerle ilgili yorumlarıma geçeyim.
Her ne kadar İstanbul’un geçtiğimiz haftaki sinema gündemi Filmekimi olsa da biz Ankaralı seyirciler vizyon filmlerini takip etmeye devam ettik. 20 Ekim itibariyle Engelsiz Filmler Festivali’nin başladığını da not olarak düşüp, haftanın menüsüne geçelim. Bu hafta, Cumhuriyetin 100. yılı dolayısıyla bolca karşımıza çıkacak Atatürk filmlerinin ilkine bir göz attık, ayrıca yeni yerli sinemadan bir melodrama ve Derviş Zaim’in yeni filmine baktık. Bir de yılın en az izlenen filmlerinden biri olacak, Martin Scorsese’ye fazlasıyla öykünen bir filmimiz var.
İki hafta üst üste Adana Altın Koza’ya odaklanmıştık. Tekrar vizyon filmlerine dönelim. Epey de film birikti doğrusu. Çok uzun bir yazı olmaması için, bir kısmını da gelecek haftaya bırakalım. Bu hafta, şeytan çıkarma ritüeline farklı yerlerden bakan iki filme, özgün bir bilim-kurgu denemesine, Nicolas Cage’in arka arkaya gelen filmlerinden bir diğerine, yerli korku filmlerinin nispeten iyi bir örneğine, Ata Demirer’in Disney+ sonrası vizyonda şans arayan filmine ve baş karakterini hiç tanımadığımız, yerli bir biyografiye göz atalım.
Geçen hafta, Adana Altın Koza izlenimlerine başlamıştık. Bu hafta da festivalin yabancı film seçkisi ile devam edelim. Festivalde 10 yabancı film izlemişim. Bunlar arasında Cannes’ın Altın Palmiyeli Bir Düşüşün Anatomisi, Almanya’nın Oscar adayı Öğretmenler Odası ve Todd Haynes’in merakla beklenen May December gibi filmleri de vardı. Bu 10 filmin bir kısmının Filmekimi’nde gösterileceğini düşünürsek, orası için de bir öneri yazısı gibi düşünülebilir.
Geçtiğimiz hafta sinema dünyasının gündemi, Altın Portakal’da yaşanan, sonucu festivalin iptaline kadar giden gelişmelerdi. Tam da Adana Altın Koza’nın kapanış töreninin olduğu gün hareketlenen tartışma hafta boyunca devam etti. Sansürün her türüne karşıyız diyelim ve her yönü ile kötü yönetilen bu süreçten ders çıkarmayı umalım. Bu hafta, Adana Altın Koza seçkisinde izlediğimiz filmlere göz atmaya başlayalım. Normalde festivalin en büyük gündemi, Ulusal Yarışma olurdu ama bu sene Nuri Bilge Ceylan’ın yeni filminin Türkiye prömiyerini Adana’da yapması ile festivalin en büyük olayı bu oldu. Bu nedenle yazımıza Kuru Otlar Üstüne ile başlayalım. Sonra da Ulusal Yarışma’daki filmlere bir göz atalım. Bu sene yarışmada, 11 film yer alıyordu. Bunların yedisini izleyebildim. Geçelim yorumlarına.
Güz festivalleri yavaş yavaş başlarken, vizyon da büyük ölçüde, ay sonundaki Kuru Otlar Üstüne filmine odaklanmışken, gösterimdeki filmlerin pek de parlak olmadığını, Harry Potter ve Yüzüklerin Efendisi serilerinin, tekrar gösterime sokulmasından ve iyi seyirci çekmelerinden anlayabiliriz. Bu hafta, ana akım sinemadan bir aksiyon ve bir korku filmine bakalım, Cage’in delice performanslarından birini daha övelim ve 20 yıl öncesinden bir modern klasiği analım.
Geçen haftayı, ufak sağlık problemleri nedeniyle boş geçmiştik. O halde bu hafta, irili ufaklı, daha fazla sayıda filmle devam edelim. Bu hafta menümüzde dokuz film var. Neill Blomkamp'ın yeni filmi, DC’nin yeni süper kahraman filmi, yeni bir Drakula uyarlaması, sezonun çok sayıda izleyiciyi hedefleyen ama çok da başarılı olamayan filmleriydi. Bunlar dışında, şaşırtıcı bir seri katil filmine, Mısır’dan bir popüler sinema örneğine ve yılın en az izlenen filmlerinden olacak üç filme bir göz atalım. Ayrıca, Ankaralı seyirciler olarak, yaz boyunca, Cermodern’in açık hava sinemasında, çok sayıda film izlemiştik. Onlardan da birine bakalım.
Mart’ın ortasındayız… Kalabalık vizyon sürüyor… Bu arada 96. Oscar Ödülleri sahiplerini buldu. Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi tarafından verilen Oscar’lara bu yıl beklenildiği gibi ‘Oppenheimer’ damga vurdu. Los Angeles’taki Dolby Tiyatrosu’nda gerçekleşen törende on üç dalda Oscar adayı olan ‘Oppenheimer’, tam yedi dalda Oscar’ın sahibi oldu... Sekizi yerli yapım olmak üzere on bir filmlik kalabalık bir vizyon haftasındayız! Korku-gerilim ‘Night Swim / Gece Yüzüşü’ ve gerilimi yüksek tür kırması aksiyon ‘Red Right Hand / Adaletin Eli’, haftanın notlarımız arasında yer alan yenileri.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
‘Geride Kalanlar’ zengin çocuklarının öğrenim gördüğü bir yatılı okulda, evci çıkamayan bir öğrencisi ve mutfak görevlisiyle Noel tatilinde birlikte kalmak zorunda olan tarih öğretmeni ve bu üç farklı karakterin yaşadıklarını anlatıyor. Alexander Payne imzalı yapım En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu, uEn İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Senaryo ve En İyi Kurgu olmak üzere beş dalda Oscar’a aday. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/09.03.2024)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Esra İçöz ile İhsan Güvenç, müzik tarihimizde iz bırakmış eserleri bugün 20.30'da TRT Müzik’te yayınlanacak Senin Şarkın programında icra ediyor...
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Burhan Şeşen’in kaleme aldığı “Nesinİ Söyleyim” kitabı yayınlandı. "Biz Kitap" etiketi taşıyan yapıtı Şeşen, kitabını, oğlu Serhan ile kızı Dilhan'a armağan etti. Okuma serüveninin başladığı mahalle kütüphanesinden bu günlere süreci okuyucularıyla paylaşan Şeşen'in kitabı 183 sayfa.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.