ŞİMDİ ÇOK UZAK OLSAN DA…

Oldukça tuhaf ama bir o kadar da keyifli yıllardı… 70'lerden bahsediyorum her zamanki gibi. Murathan Mungan'ın dediği gibi, sokakların mutlaka ‘Deniz’e çıkacağından asla şüphe etmeden, gezerek, görerek okuyarak kendimizi geliştirmeye ve dünyayı kavramaya çalışırdık…
Henüz ‘yerli malı haftası’ altın çağını yaşadığı için, zaten istesek de kendimizi deli gibi alışverişlere, kredi kartı koleksiyonculuğuna kaptırmaz, okur da okurduk. Üzerimizde Kapalıçarşı’dan ‘ya sahici değilse’ korkuları ile satın alınmış ‘Roy’ ya da Rifle’lerimiz, o kitapçı senin bu kahve benim dolanır dururduk… Koltuğumuzun altında ‘Cumhuriyet’ ya da ‘Yeni Ortam’ çantamızda ‘Marksist kitapları okuma Kılavuzu’, o seminerden bu gösteriye koşardık. ‘Avusturya İşçi Marşı’nı bağıra bağıra söyler, ‘bu karanlık yolun sonunda doğacak güneşi’ beklemeden bir an bile geri durmazdık…
Sahiden de karanlıktı o yıllar… Ama bu günler kadar değil. Hiçbirimiz ‘artık çok değiştiler’ diye düşünmez, faşistleri bağrımıza basmaya niyetlenmezdik. Tam tersine, faşizmin tırmanıp tırmanmadığına aldırmaksızın onunla her daim mücadele etmek gereğine inanır, bu konuda yazılmış neredeyse her şeyi okumaya çalışırdık. Kitap okumaktan başımızı alabildiğimiz durumlarda da tiyatroya koşardık… Filmler bir türlü gelemediğinden, gelebilenler de elli yerden biçildiğinden bir tiyatro kalmıştı elimizde… Dostlar Tiyatrosu ve Birlik Sahnesi, bayram yeri gibiydi o zamanlar. Aydınlık suratlı insanlar doldururdu salonları. İnsanın, bir arada olmaktan gurur duyduğu, dünyayı aynı gözlerle kavramış olmaktan hiç şüphe etmediği yığınlar…
Kış boyu Genco Erkal’lı, Meral Onuktav’lı, Yavuzer Çetinkaya’lı Dostlar’la, Meral Taygun’lu, Gülümser Gülhan’lı Birlik arasında mekik dokur, bahar ile birlikte AST’ı beklemeye başlardık.
Ankara Sanat Tiyatrosu, İstanbul'a turneye gelirdi bahar ve yaz arasında bir tarihte. Şu an Fitaş bilmem kaç olan Dünya Sineması’na. Gorki’ler, Brecht’ler sahnelerdi hepimize. Meral Onuktav ve Meral Taygun’u unutur, Meral Niron’un peşinden sürüklenirdik artık…
‘Cesaret Ana’ hepimizi koltuklarımıza çiviler, dünya döndükçe faşizm ve düşman olmaktan bir an geri durmamamız gerektiğini yeniden kazırdı beyinlerimize…
Nereye Payidar Nereye?
AST, 70'lerin ikinci yarısında Nereye Payidar adlı oyunla çıka geldi İstanbul'a… Zaten ben de bütün yukarıdaki ‘kızıl dalgalar’a sözü bu oyuna getireyim diye kapıldım. Çünkü öyle böyle bir oyun değildi oyun süresince ‘Paidar’ı oynayan güzeller güzeli Yeşim Dorman ile birlikte hepimiz mevcut yaşama biçimimizin üç kuruş etmediğini öğreniyorduk: ‘Bir gün gelip evlensen de/ Kurtulmayı düşünsen de/ Çıkmaz bu yol bir yere…/
Zavallı Payidar moda evinin koridorlarında gezinir, gülümser ve ‘şef’ ile iyi geçinmeye gayret ederken, her fırsatta ‘koro’nun ‘Çıkmaz Bu Yol Bir Yere’ çığlığı ile karşılaşıyordu…
Hâlâ deli gibi özlediğim, bir video kaseti olsa da seyretsem dediğim bu oyunun müzikleri de muhteşemdi. Timur Selçuk'un elinden çıkmıştı oyunun müziği… Sözler de Çiğdem Talu’ya aitti ve beni en çok şaşırtan da bu olmuştu… Uğur Akdora’ya, Yeliz'e, Erol Evgin'e söz yazmış Çiğdem Talu’nun bambaşka bir yüzü ile karşılaşmıştım. Çok dokunaklı şarkılar yazmış olan Çiğdem Talu, bu sefer ‘kasa denilen garip kutu ya ya kuyu‘yu ‘yüzler binler on binler’in doyuramayacağından, kasanın can çekiştiğinden bahsediyordu: ‘Dinle bak Çatırdıyor/Çatladı Çatlayacak/ Kasa Can Çekişiyor/ Gücü yok dayanacak…/
Bir Sen Yoksun İçlerinde
Kasaya hiçbir şey olmadı elbette. Can da çekişse, dayanacak gücü kalmasa da, sürüne sürüne de olsa yaşayıp gidiyor. ‘Kasa’ şarkısını yazmış olan Çiğdem Talu’yu ise 28 Mayıs 1983'te kaybetmiştik. Yıllar geçmiş… Tanıyan herkesin, gözleri dolu dolu bahsettiği, ‘bu kadar mükemmel çok az insan geçti Türk popundan’ dediği Çiğdem Talu’nun ölümünün üzerinden tam 16 yıl geçmiş. Dünya artık daha mı hızlı dönüyor ne? Her şey sahiden dün gibi…
Uğur Akdora, bir gelinlik gibi taşıdığı beyaz elbisesi ile ‘Anılar’ı söylüyor. Üst katta oturan komşusu Çiğdem yazmış sözleri. İkisi de çok heyecanlılar. Uğur Akdora Eurovision elemelerinde yarışıyor çünkü… Erol Evgin, yıllardır o uçtan bu hoca gezindiği Türk popunda nihayet dişe dokunur bir şey yapıyor ve ‘İşte Öyle Bir Şey’ plağını sürüyor piyasaya. Yaz geldi geliyor. AST yine her zamanki yerini almış. ‘Direniş Türküsü’ ile iyice şaşırtacak bizi Çiğdem Talu. ‘Hele Hele’ diyecek, Kara Saban Sürenlere’, ‘Örgütlenen İşçilere’, ‘Grevdeki Kardeşlere…’ Her şey daha dün gibi…
Uğur Akdora şarkısını bir kere daha söylesin. Ama bu sefer yalnızca Çiğdem Tale için. ‘Şimdi Sen Çok Uzak Olsan da… Gel Gör ki Yaşıyorsun Ölümsüz Anılarda.’
Bulursanız Kaçırmayın
Anılar/ Uğur Akdora-Diskotür-45'lik
İşte Öyle Bir Şey/ Erol Evgin-Ronnex-45'lik
Bir de Bana Sor/ Erol Evgin-Ronnex-45'lik
Yıldönümü/ Füsun Önal-Ronnex-45'lik
Nereye Payidar/ Timur Selçuk-Yankı LP
NAİM DİLMENER