NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

ÖLDÜREMEZSİN BENİ

11 Ağustos 2024 Pazar 09:37
NAİM DİLMENER'LE GEÇMİŞ ZAMANIN İZİNDE

Zardandam, dördüncü albümü “Kalbim Yok” ile, müzik piyasamızın (aslında tüm dünyada mevcut her türden ‘piyasa’nın) dayattığı kural ve şartlara kazan kaldırdı. Zardanadam(lar), son albümlerini BEDAVA aktarıyorlar dinleyicilerine-hayranlarına. Sitelerine (kardanadam.com) giriyorsunuz ve bütün bir albümü, boydan boya kendi bilgisayarınıza aktarabiliyorsunuz. Ya da ‘eski usul’ bir dinleyicisiniz, müzik dediğiniz şeyi ille de ‘elle tutulur’ bir ‘şey’ (format) üzerinde dinlemek isteyenlerdensiniz; o zaman da, grubun muhtelif noktalara bıraktığı albümü alıyor, çantanıza atıyorsunuz. O kadar; albüm sizindir! Karşılığında, bir şey yapmıyor, bir şey ödemiyorsunuz. 

Zardanadam bu metodu şöyle izah ediyor: “Albümü yapacak parayı konserlerden kazandık. Bizi dinlemek isteyenler çaldığımız yerlere geldiler, para ödediler. Biz bu paralarla albümü yaptık ve şimdi sıra bizde: Aldığımızı geri veriyoruz…” Bu kadar basit! Alın size çağdaş mı çağdaş, faydalı mı faydalı bir “ekonomi politiğin eleştirisine katkı!” Aslında Zardanadam’ın ilk ‘vukuat’ı değil bu, daha önce de böyle ‘sivri hareket’leri, bu tür ‘sistem dışı davranış’ları oldu; ilk iki albümlerini (“Tamamböceği” ve “Korsan”), Kadıköy ve Beyoğlu’nun, bildik ekonomik düzene ‘katkı’ yapmak yerine, kalbinden bıçaklamayı tercih eden bazı ‘merkez’lerine kendi elleriyle bırakmış ve karşılığında da (maddi anlamda) herhangi bir şey beklememişti.

 Evet, Robin Hoodvari olmasına Robin Hoodvari bir hareket bu; ama her şeyin sarpa sardığı, durduğu-sıkıştığı bir alana da yakışmıyor mu? Hele hele Zardanadam gibi, müzik dünyasına adım attığı günden beri ‘farklı bir dünya’ için müzik yapmış-şarkı söylemiş bir grup tarafından yapılıyorken; yani yeterince inandırıcıyken, bu işin altında bir ‘buzağı’ aramaya kendiliğinden gerek kalmazken. Bravo Zardanadam! Çok önemli bir şey yaptınız-yapıyorsunuz; üstelik bunu yaparken de bağırmıyor, çağırmıyor, “Ey vatandaş, gel, harekete gel…” diye çığlıklar da atmıyorsunuz. Ne denebilir ki başka; bu ‘dünya’ya ait gibi durmuyorsunuz. Bir bravo da “Kalbim Yok”un bizzat kendisine. Grup her zaman farklı ve iyiydi; rock dediğimiz şeyi en geniş anlamda algılayan, bu müzikal türün genel çerçevesine uyacak-yakışacak çeşitli ses ve tınıları yaptıklarına-söylediklerine dahil etmekten korkmayan-çekinmeyen bir grup! Son albüm, Zardanadam’ın en olgun albümü; bu, “diğer albümler kötüydü, bu albüm iyi” demek değil, grubun her gününü boşuna geçirmediği, harcamadığı demek.

 Her geçen gün, şu dünyanın ipliğini pazara çıkarma konusunda daha kararlı bir hale geldiği ve bunu yaparken de, müziği hiç sollamadığı demek. Daha ilk albümlerinden itibaren tamamen kendilerine ait bir sound’ları vardı ve bu son albümle birlikte bu sound güçlenmiş, yetkinleşmiş. Bu albüme yüz metre öteden kulak veren biri bile, “İşte Zardanadam!” diyebilir artık; “böyle çalabilen, bunları söyleyebilen ancak onlar olabilir…”

 

YARIN CENNET OLACAK

Mavisakal tecrübeli Kaan Altan’ın başını çektiği Karapaks da, tıpkı Zardanadam gibi, ilk harf-ilk nota ile Karapaks olduğunu belli eden, anlatan bir grup. Grup yeni ama müzisyenler eski. Eski ve tecrübeli. Aktif olduğu dönemde binlerce sıkı hayran edinmiş Mavisakal’ın öne çıkan isimlerinden biri olan Kaan Altan, herkesin başını döndürmüş ‘Seattle Rüzgarları’na yepyeni rayihalar katabilmiş emsalsiz bir müzisyen. Bu rüzgarları, ne yapıp edip bizim buralı kılabilen biri de. Altan, Mavisakal’lı bir diğer arkadaşı olan Sinan Tansal’ın perküsyon üstatlığı sayesinde, ilk elde “Nirvana+Santana:2” gibi duran ama iyice bir kulak verilip içine sızılması başarıldığında da, hakkı teslim edilen bir yapıya imza atmış; özgünlüğü-farklılığı dudak uçuklatan bir yapıya. (Serhan Sokulgan imzalı) yap-bozlu promo dosyasında da görsel karşılığını tam bulmuş olduğu gibi, Karapaks denenmemişi denemek, yapılmamışı yapmak amacıyla yola çıkmış bir ekip ve bulduğu “İkinci Yol”un çok şeyler değiştirecek bir ‘yol’ olduğu da rahat rahat söylenebilir; ama Karapaks’ın bizzat kendisi, ama grubun izinden gidecek başka genç kadrolar tarafından her bir adımı çinilerle-mozaiklerle donatılacak bambaşka bir yol… Genç gruplardan Çalar Saat, Karapaks’ın yolunu tutacaklardan biri gibi gözüküyor. Dört şarkılık EP’leri (zamanında Levent Yüksel ve Sezen Aksu’nun yorumladığı şarkının da repertuara alınmış olması nedeniyle) “Zalim” adını taşıyor. Henüz yolun en başında olan bu grup, solistlerinin ufak tefek (Levent Yükselvari bir ton ya da havadan söylemeye çalıştığı için) deformasyonları dışında hiç de fena değil. 

En azından “hem ham, hem züppe” değiller ve büyük bir aşkla, şevkle çalmaktalar. Karapaks’ı ve benzeri grupları izlediklerinde, analiz ettiklerinde de kesinlikle kanatlanacaklar… Çaktırmadan çaktırmadan, “Alternatif Hareketin Bugünü” ya da benzeri bir iddianın rüzgarını arkasına alarak akıp gitmeye gayret etmiş bu yazıyı, alternatif hareketin en ‘başucu’ gruplarından Replikas ile sonlandıralım. Grup, “İki Genç Kız” ve “Maruf” filmleri için yaptığı müziği “Film Müzikleri” adlı bir albümde topladı. Serdar Akar (“Maruf”) ve Kutluğ Ataman (“İki Genç Kız”) gibi iki genç, dinamik ve farklı yönetmenin Replikas gibi (genç, dinamik, farklı ve ötesi…) bir grupta yollarını kesiştirmesi son derece anlaşılır bir şey. Her iki yönetmen de, filmlerinde kurdukları sıra dışı atmosfer ve ilişki ağını, en çok en çok Replikas ile zenginleştirebileceklerini düşünmüş olmalı. Haklıydılar da. Replikas her iki filme de çok şey kattı. Ama şimdi, ortada film yokken de Replikas kapı gibi ayakta. Film akıp giderken, fonda-arkada tıngır mıngır ilerleyen-eşlik eden şeyler yapan biri değil Replikas; görüntüleri çekip aldığınızda da baki kalan, kendini göstermeye-anlatmaya devam eden bir müzik bu. Nice film müziği (ya da filmin müziği), film ortadan çekilip rafa kalktığında tuzla buz olurken, Replikas’ın yaptıkları mevcut, ortada. Hatta (yönetmenler kızacak ama) belki filmler yokuş aşağı kaptırıp yuvarlanabilecek ama Replikas’ın yaptıkları hiç irtifa kaybetmeyecek. Üstünde çok düşünülmüş taşınılmış, ince ince her şeyi hesaplanmış gibi duran ama aslında gücünü tutku ve içtenlikten alan bir müzik Replikas’ın icra ettiği.

Bu birbirine benzemez, bu çok farklı grupların ‘manifesto’su Orhan Baba’ları ile ortak: Böyle olacağına “Batsın Bu Dünya”; karışsın, sallansın, batsın ve sonra da daha adil dönebilecek bir şekilde yeniden doğsun: Üzerine ayak basmış herkese eşit muamele edebileceği bir şekilde DÖNSÜN BU DÜNYA.   

NAİM DİLMENER



Diğer Yazılar