1 Nisan’da sinemaların açılmasına izin verilecek mi, izin verilse de sinemaların açma niyeti var mı derken, pandemide vaka sayılarının giderek artması ile açılışa izin verilen tarih, 12 Mayıs’a ertelendi. Bekleyip neler olacağını görelim derken bir senedir olduğu gibi, evlerimizde film izlemeye devam ediyoruz. Geçen bir senede dijital platformlar, abone sayılarını ve etkilerini giderek arttırdılar. Netflix genellikle ana akım seyircilerin ilgi gösterdiği bir platform olmuşken, MUBİ de festival takipçilerinin favorisi olmuş gibi gözüküyor. Fakat her platform, belli filmleri ön plana çıkartırken, bazı filmler gözlerden kaçıyor. O halde, bu hafta MUBİ seçkisinde gözlerden kaçan, ne yazık ki bu yazı yazıldığı sırada seçkiden ayrılmış olsa da belki yeniden gelirler diye umduğumuz bazı filmlere bakalım. Çünkü, sinefillik bunu gerektirir.
Evde film izleme deneyimine devam ederken bu hafta, İstanbul Film Festivali’nin Mart ayı seçkisinde izlediğimiz filmlerden bir kısmına göz atalım.
Tüm dünyada aynı anda gösterime girip herkes tarafından konuşulan süper kahraman filmlerine hasret kalmıştık. Her ne kadar Wonder Woman 1984, Aralık sonunda Amerika’da vizyona çıksa ve aynı anda HBO Max’de yayınlansa da HBO Max olmayan ülkelerde, film yasal olarak izlenemediği için etkisi daha düşük oldu. Nicedir beklenen Zack Snyder's Justice League ise HBO Max olmayan ülkelerde de farklı platformlarla anlaşılarak yayınlandı ve evlerimizin salonlarında da olsa tüm dünyada aynı anda izlenime açıldı. Madem öyle, biz de filmi detaylı olarak değerlendirelim.
Geçen hafta, bu yıl dijital ortamda yapılan Berlinale ile ilgili izlenimlerimize başlamıştık. Bu hafta, kaldığımız yerden devam ediyor, geçen haftaki yazıda kendine yer bulamayan filmleri irdeliyoruz.
Berlin Film Festivali (Berlinale) de dijital ortamda yapılan festivaller arasında yerini aldı. Her şey yolunda giderse, Haziran ayında fiziksel olarak, açık havada ve mümküne salonlarda da gerçekleştirilmesi planlanan festivalin ilk ayağı, sadece endüstri ve basın mensuplarına açık olacak şekilde, 1-5 Mart arasında gerçekleştirildi. Toplamda yüzden fazla filmin gösterildiği festivali elden geldiğince takip etmeye çalıştım. 1-5 Mart dedik ama bu yazının toparlandığı gün itibariyle ödül alan filmlerin gösterimleri halen devam ediyor. Bu nedenle filmleri iki bölüm halinde ele alacağız.
Günlerimizin, gecelerimizin giderek birbirine benzediği şu günlerde, geçen haftamız da çeşitli platformlardan film izleyerek geçti. Çoğu az çok bilinen kült filmler ve ikinci ya da üçüncü kez izlediğim Türkiye filmleri idi. Bu filmlerin konularından bahsetmeye de çok ihtiyaçları olmadığını düşünerek, bu hafta köşemizin adına uygun olarak yazımı tümüyle kısa kısa notlardan kurayım dedim. Buyurunuz:
Pandemide aşı süreci devam ediyor. Biz de normalleşmeyi, sinemaların açılmasını beklemeye devam ediyoruz. Sinemaların açılması için verilen tarih 1 Mart’tı ama henüz normalleşme konusunda illere göre alınacak yeni kararların detayları belli olmadı. Çevrede de öyle 1 Mart’ta sinemalar açılacak gibi bir hava yok. Sanki kapatılma bir süre daha uzayacakmış gibi ama haftaya durum biraz daha netleşir sanırım. Bu arada ekranlarımızdan film izlemeye devam. Bu hafta biraz yenilerden, biraz eskilerden, ortaya karışık bir film seçkisi yaptım.
Online film festivalleri tüm hızıyla devam ediyor. Bir yandan normal günlere dönmeyi beklerken, bir yandan da günümüzdeki şartların bize sağladığı ek fırsatlardan yararlanmaya devam ediyoruz. IFFR olarak kısaltılan, “International Film Festival Rotterdam” da Şubat ayında online olarak düzenlenen festivallerden biriydi. Her şey yolunda giderse, Haziran ayında da fiziksel ayağı da olacak. Ancak bugünlerde özel bir durum olarak karşılaştığımız bazı uygulamalar, ilerde kalıcı da olabilir. Festival sonrasında bizlere gönderilen anket formunda, ileriki yıllarda Covid kısıtlamaları bitse de festivalin online bir kısmının olmasını ister misiniz sorusu dikkatleri çekiyordu. IFFR’ın özellikle ana yarışmasının seyirciyi zorlayacak filmlerden oluştuğunu hatırlatarak festivalde ödül alan filmler başta olmak üzere, belli açılardan ilginç diğer filmlere bir göz atalım.
Geçen hafta, online olarak takip ettiğim Sundance Film Festivali’nden bir grup filmler ilgili yorumlarımı toparlamıştım. Ödül alan filmler ve öncelikli olarak bir grup filmle daha devam edelim. Not: ABD Kurmaca Filmler bölümünde 4 ödül alan CODA, Dünya Sineması Belgesel bölümünde büyük ödülü alan Flee ve NEXT bölümünde ödül kazanan Cryptozoo filmleri ile ilgili yorumlarımı, geçen haftaki yazımda bulabilirsiniz.
İçinden geçtiğimiz bu dönem, hepimizin farklı deneyimler yaşamasına da olanak sağlıyor. Festivallerin online olması ile, bu yıl ilk kez Sundance Film Festivali’ni takip etme fırsatı buldum. İlerde fiziksel olarak gitme şansı bulur muyum bilinmez ama bir kısmı yıl içinde çokça adında söz ettirecek, bazıları unutulup gidecek bu filmlerin çoğunun dünya prömiyerlerinde izlemek güzel bir duyguydu. Festival devam etmekteyken, şimdiye kadar izlediğim filmlerle ilgili sosyal medyada yazdığım yorumları toparlayıp buraya alıyorum. Şimdilik bu filmleri başka yerde bulma şansınız olmasa da yıl içinde karşınıza çıkacaktır.
İlkbaharda gösterime girmesi planlanan büyük bütçeli filmler, birer birer ertelenirken evde film izleme deneyimlerimiz devam ediyor. Geçen hafta başladığımız İstanbul Film Festivali Ocak seçkisi izlenimlerine ara verip, çeşitli dijital platformlardan ve Oscar sezonunun gelmesi ile birlikte yapılan gösterimlerden izlediğim, farklı coğrafyalardan kadınların hikayelerini anlatan filmlerden bir seçki ile devam edelim.
Sinemalar kapalıyken, film izleme deneyimlerimiz evlerimizdeki ekranlardan devam ediyor. Geçen ay üst üste gelen online festivaller, bu ay hızını biraz azalttı ama İstanbul Film Festivali bizi filmsiz bırakmamaya kararlı. Ocak ayında, 15 filmlik bir seçki ile karşımıza çıktı. Bu kez Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri birer film olmak üzere haftada üç filmi gösterime açıyorlar. Filmlerin 5’er gün gösterimde kaldığını da hatırlatalım. Bu hafta, bazılarını önceden izlediğim, ilk iki haftanın filmlerine bir göz atalım. Önümüzdeki haftalarda, bir ya da iki bölüm daha yaparız.
Geçen hafta, sinema dünyasında nasıl bir 2020 yılı geçirmiştik, ona bakmıştık. Bu hafta da nasıl bir 2021 yılı bekliyoruz, kısmetse hangi filmleri izleyeceğiz onlara bir göz atalım. Öncelikle elbette en fazla istediğimiz şey, 2020’nin neredeyse tümünde başımıza bela olan pandeminin, 2021’de azalarak bitmesi ve sinema salonlarının açılması. Elbette sadece sinema salonlarının açılması da yetmiyor, kendimizi o salonlarda güvenli hissetmemiz, festivallerde ve popüler filmlerde tümüyle dolu salonlarda film izlemekten çekinmeyeceğimiz bir noktaya gelmemiz gerekiyor. Ülkemizde şu an sinemalar Mart başına kadar kapalı. Umuyorum ki, o tarihte aşılama belli bir noktaya ulaşmış olur ve sinemalar açılır.
Yıl sonlarında, o yılın genel bir değerlendirmesi yapılırken genellikle hangi filmler öne çıktı, büyük festivallerde kimler ödül aldı, seneye Oscar yarışında kimler öne çıkıyor gibi konulardan bahsederdik. 2020’de sinema dediğimizde ise öne çıkan gündem maddesi, pandemi sektörü nasıl etkiledi, bundan sonra neler değişecek oluyor. Bu nedenle bu yazıda, genel olarak bunlara değinmeye çalışacağım.
Sinemalar kapalı olduğu için online festival ve platformlardan film izlemeye devam. Bu hafta, çok fazla kişinin dikkatini çekmeyen bir film seçkisinden bahsetmek istiyorum. Yaz aylarında MUBİ’nin kütüphanesini açması sonrasında, dikkatlerden kaçmış pek çok filme erişebilir duruma geldik. Kendi adıma genellikle seçkiden yakın zamanda ayrılacak olan filmleri takip etmeye çalışıyorum. İki hafta önce, 7 Arjantin filminin seçkiden ayrılacağını fark ettim. Filmlerin hiçbirini izlememiştim. Son dönemde Arjantin sineması yükselişte olduğu için, bu filmleri izleme planıma dahil ettim ve kendi adıma çok güzel bir sürprizle karşılaştım.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 10 Aralık 1948 tarihinde imzalanmış olması nedeniyle, Aralık ayında insan hakları ile ilgili pek çok etkinlik düzenleniyor. Eski güzel günlerde, bu konu ile ilgili filmleri, sinema salonlarında ya da kültür merkezlerinde izlerdik. Bu sene mecburen onlar da dijital ortamlara taşındı. Geçtiğimiz hafta, Avrupa Birliği İnsan Hakları Film Günleri ve TİHV İnsan Hakları Belgesel Film Günleri düzenlendi. İstanbul Film Festivali’nin Aralık seçkisi de insan hakları konusunu temel alıyordu (geçen haftaki yazımda bahsettiğim Ağlayan Kadın ve Vitalina Varela da bu seçkidendi). Aslında bir de Hangi İnsan Hakları Film Festivali olacaktı ama onlar “pek çok festivalin aynı günlerde çevrimiçi gerçekleşeceğini göz önünde tutarak” bu sene pas geçmeyi tercih ettiler. Doğru bir karar olabilir, çünkü hepsine yetişmemiz mümkün olmadı. Bu hafta, insan hakları ile ilgili filmlerden yetişebildiklerim arasından, öne çıkanlara değineceğim.
Sinemaların kapalı olduğu bu dönemde online festivaller ve etkinlikler, yine büyük bir hızla devam ediyor. Sokağa çıkma yasakları ile birlikte evlerde film izleme deneyimlerimiz tekrar artarken, sinemalarla buluşacağımız günleri de iple çekiyoruz. Bu hafta da geçtiğimiz günlerde izlediğim filmlerden bir seçki yapmaya çalıştım. Buyurunuz:
Geçtiğimiz iki hafta içinde o kadar fazla online festival ve sinema etkinliği oldu ki, sinemaseverler olarak hangi birine yetişeceğimizi şaşırdık, belki de normal dönemde bir festivalde izleyeceğimizden daha fazla sayıda film izledik. Bu hafta, bu etkinliklerde izlediğim, farklı nedenlerle öne çıkan ve farklı izleyicilere hitap edebilecek filmlere bir göz atacağım. Önümüzdeki hafta da böyle karma bir seçkiyle devam ederiz kısmetse.
Geçtiğimiz haftalarda, sinema salonlarının geleceği hakkında bir fikir jimnastiği yapmıştık. Sinema salonlarının geçici olarak tekrar kapanması sonrasında online gösterimlerle baş başa kaldık. Üstelik hangisine yetişeğimizi bilemediğimiz kadar fazla gösterim olmaya başladı. Bu dönemde online festivallere de çok alıştık. Madem öyle, umarız ki yakın bir gelecekte, pandemi bitip “normal” günlere döndüğümüzde online gösterimler olmaya devam edecek mi, etmeli mi konusunda bir fikir jimnastiği yapalım.
Sinemaların tekrar kapanması ile yine online festivallere ve dijital platformlara döndük. Umarım söylendiği gibi, 1 Ocak 2021 tarihinde sinemalar yeniden açılır ve o günler, salgını da biraz olsun azalttığımız günler olur. Bu ortamda, geçtiğimiz hafta içinde Ankara’da 10 yıldır düzenlenmekte olan Çağdaş İtalyan Filmleri Haftası’nın onbirincisi düzenlendi. Fiziksel gösterimlerden vazgeçmediler ama bu sene online bir alternatif de sundular. Bu etkinlik, Ankara’da çok ilgi çeken bir etkinlikti. Geçtiğimiz yıllarda, Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yer kalmadığı için izleyemeden geri döndüğüm filmler olurdu. Aslında ne de güzel günlermiş…
Nisan ayını uğurluyoruz! 43. İstanbul Film Festivali bildik rüzgarını estirdi yine İstanbul’da… Vizyon da hız kesmedi hani! Festivalden birçok film önümüzdeki haftalar ve aylar içinde vizyonda karşımıza çıkar sanıyorum… Üçü yerli yapım olmak üzere toplam dokuz yeni film Nisan ayının son vizyonunu oluşturuyor. İstanbul Film Festivali’ni takip ettiğim için haftanın filmlerinden sadece birinin basın gösterimine katılabildim. ‘The Fall Guy / Dublör’, haftanın notlarımız arasında ayrıntılı olarak yer alan tek filmi.
Çeyrek yüzyılı aşkın, başta pop olmak üzere müziğin tarihini tutan, radyo programları üreten, kitaplar, eleştiriler yazan, plaklar çalan Naim Dilmener bu uzun yürüyüşün Gazete Pazar ile Radikal adımlarında kaleme aldığı yazılarıyla, müzik serüvenimizden önemli ve değerli isimleri bizlerle paylaşıyor.
Ülkeyi harap eden bir iç savaştan sonra hâkimiyeti ele geçiren güçler Başkan’ı öldürmek ve son noktayı koymak ister. Bu ana tanıklık etme çabasındaki farklı kuşaktan dört gazeteci de New York’tan Washington’a yola çıkar. Garland’ın distopik filmi ‘İç Savaş’ Trump dönemiyle su yüzüne çıkan politik meselelere ama asıl olarak zor zamanlarda gazetecilik ve meslek etiğine odaklanıyor. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/20.04.2024)
Gündemdekilere ve vitrindekilere aldırmadan upuzun sinema tarihinden cımbızla seçilen hoş filmler, insan kokan öyküler, gözden kaçanlar, ıskalananlar, pamuklara sarılması gereken mütevazı başyapıtlar ve diğerleri Hilal Çetinder’in kaleminden Film Makarası’nda…
Berlin Film Festivali izlenimlerinden sonra, yazılarımıza biraz ara vermek durumunda kalmıştık. Bu arada vizyona giren bir grup filmle yorumlarımıza devam edelim. Senenin şu ana kadar en çok ses getiren filmi olarak Dune’un ikinci bölümünü atlamayalım, onunla başlayalım. Vizyonda çok ses getirmese de Reha Erdem’in yeni filmine ve Demir Pençe’ye de bir göz atalım. Sonra da Köylüler’e, Hayalet Avcıları serisinin yeni filmine bakarak devam edelim. Menümüzde, birkaç yıldır vizyon sırasını bekleyen Eflatun ve enteresan bir yabancı korku filmi de var.
Tuğçe Pala ile akustik eserler, bugün 19.00'da TRT Müzik'te ekranlara gelecek Nazende programında.
Yeni fotoğrafı görmek, müzikseverlerin beğenisinin ne kadar değiştiğini öğrenmek için yerli rockta ‘bütün zamanların en iyileri’ni sinemamuzik.com okurlarına ve müzik eleştirmenlerine sorduk. İlginç liste çıktı ortaya:
Her biri meslekte en az 20 yılı devirmiş müzik yazarlarımızın saptadığı yerli grupların ‘şeref tablosu’nda Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi ile ‘orta yaş’a dayanmış akranlar mor ve ötesi ile Duman gözüküyor. Hemen enselerinde Kurtalan Ekspres ile Dervişan yer alıyor. Bir alt basamakta ise, az zamanda çok iş yapmış Hardal ve Mazhar Fuat Özkan bulunuyor. Aslında gözler Mazharlar’ı daha üstte arıyor da, ‘ticaret’in dozunu kaçırmak bazen böyle sonuçlara neden oluyor.
Sinemamuzik.com, bir çoğu Altın Portakal’da jürilik de yapmış sinema yazarlarına sordu: ‘Antalya Altın Portakallı en iyi film hangisi’?... Birinciler listesinde ‘kortej’e çıkan ve bütün zamanların Altın Portakal birincilerini değerlendiren 31 sinema yazarının katıldığı araştırmada, Zeki Ökten’in 1980 tarihli Sürü filmi 213 puan toplayarak birinciliği kazandı. Sürü’yü 204 puanla Muhsin Bey (Yavuz Turgul) ve 192 puanla Uzak (Nuri Bilge Ceylan) izledi.
Sinemamuzik.com sinema yazarlarına sordu: ‘İlk uzun filmini 21. yüzyılda çeken en iyi 10 yerli yönetmen kim?... 30 sinema yazarının katıldığı araştırmada bol ödüllü Emin Alper 195 puan toplayarak birinciliği kazandı. Alper’i 145 puanla Pelin Esmer ve 136 puanla Özcan Alper izledi. Emin Alper'i 27 sinema yazarı listesine alırken, Pelin Esmer’e 25, Özcan Alper’e 20 listede yer verildi. Bazı popüler isimler ön sıralarda yer alamadı.
Burhan Şeşen’in kaleme aldığı “Nesinİ Söyleyim” kitabı yayınlandı. "Biz Kitap" etiketi taşıyan yapıtı Şeşen, kitabını, oğlu Serhan ile kızı Dilhan'a armağan etti. Okuma serüveninin başladığı mahalle kütüphanesinden bu günlere süreci okuyucularıyla paylaşan Şeşen'in kitabı 183 sayfa.
Türkiye´nin büyük kentlerinde yayında olan radyo kanallarının geniş listesi
Genç yaşına karşın uzun yıllardır rap müzikle uğraşan ´sinemamuzik.com´ okuru Emre Onaran sitemiz için şarkı yazdı. Yapıtını arkadaşı Uygar´la (Ragyu) birlikte seslendiren Emre Onaran´ın (Sürgün) videosu içeride:
Ünlü grupların kuruluş öyküleri, müzik serüvenleri yakından takip edilse de isimlerinin nasıl doğduğu ve koyulduğu pek bilinmez. Meraklısı için ilginç bir liste hazırladık:
Popüler orkestralar ile grupların Türkiye serüvenini ‘Günlerin İçinden Canım’ / 100 Yıllık Türkiye Popüler Orkestralar ve Gruplar Tarihi (1923-2022) adlı internet sitesinde anlattım.