Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

30 MART 2012

29 Mart 2012 Perşembe 22:16
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Bu hafta vizyona beş yeni film ‘merhaba’ diyor. Notlarımız arasında bulunmayan tek yapım ise; “Hücre / The Cell”, “Düşüş / Tha Fall” ve “Ölümsüzler / Immortals” gibi sevilen filmlerin usta ismi Tarsem Singh’in yönettiği “Pamuk Prenses’in Maceraları / Mirror Mirror”. Bu hafta sonu, on altı gün sürecek zengin programıyla 31. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin başlayacağını yeniden anımsatalım. ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ı salonlardan çıkarmayacak yoğun günler bekliyor bizi; ne güzel… Artık ezberlediniz ama tekrarlamakta yarar var; sokak sinemadan çıkmayanlara dolu. Herkese iyi seyirler!

ŞANSA BAK
2006 tarihli ilginç korku-gerilim “Vahşet Partisi / All The Boys Love Mandy Lane” ile dikkat çeken genç yönetmen Jonathan Levine, bu kez bambaşka bir filmle karşımızda. “Şansa Bak / 50/50”, son derece duygusal fakat o derece gerçekçi ve zeki bir kara komedi. Yaşanmış bir hikâyeden perdeye uyarlanan yapım; sömürüye kaçmadan boğazınızın ortasına bir taş oturtmayı başarıyor. Söyleyeceğini ‘yekten’ söyleyen, yalpalamayan, dağılmayan, asla istismar etmeden ağlatan, hüzünlü, matrak, zeki, hınzır mı hınzır, yaman bir film çekmiş Levine. İnsancıl yapım, kanser olduğunu öğrenen ve yaşamak için %50 şansı olduğu söylenen yirmi yedi yaşındaki genç bir adamın ve çevresindekilerin öyküsü. Omurgasında, upuzun, latince ismiyle söylenmesi zor, kötü huylu bir tümöre sahip olduğunu öğrenen genç adam, sevgilisi, en yakın dostu, anne babası ve çevresindeki diğer insanlara durumunu açıkladıktan sonra, kendini; önerilen tedaviye bırakır. Ölüyor olmanın dayanılmaz hafifliğiyle, birdenbire oluşan geniş boşlukta salınırken, ölüm, yaşam, dostluk, aşk ve sevginin gerçek, içi dolu anlamlarını eşeler. Pearl Jam, The Bee Gees, Roy Orbison, The Walkmen imzalı enfes şarkılarla dikkat çeken soundtrack, Joseph Gordon-Levitt ve Seth Rogen’in sıkı dostluklarını, zihnimize kazıyor. Anjelica Huston, Bryce Dallas Howard, Anna Kendrick ve Philip Baker Hall, iki iyi aktöre eşlik ediyorlar. Olabildiğince insanca ve gerçeğin üşüten ama bir yanıyla da umut dağıtan ‘oyunbaz’ ruhuyla bezeli film, henüz yaşıyorken; etraftaki doğal sirkülasyonu fark etmek açısından önemli. Hayat denen sürecin her anlamda ‘yüzde elli yüzde elli’ olduğunu, yeniden anımsatması da cabası…

TİTANLARIN ÖFKESİ
2010 tarihli “Titanların Savaşı / Clash of the Titans”, gişede büyük başarı elde etmiş, öyküsünü Yunan mitolojisinden ve 1981 tarihli aynı adlı filmden alan fantastik aksiyonun dünya çapındaki hasılatı beş yüz milyon dolara ulaşmıştı. Geçtiğimiz yıl vizyona giren “Ölümsüzler / Immortals” gibi, beyazperdeye yansıyan ve savaşan Yunan tanrılarını çok beğendi izleyici. Yapımcılar da, devam filminde gecikmediler. İlk filmin on yıl sonrasında başlayan “Titanların Öfkesi / Wrath of the Titans”, üç boyuta bürünmüş öyküsüyle yine ilgi çekmeye aday. İlk macerada dev Kraken’i yok etmeyi başaran Zeus’un oğlu, yarı tanrı kahramanımız Perseus; bu kez, Kronos ve onun liderliğindeki Titan’larla savaşıyor. Yine Zeus’un oğullarından olan ve savaş tanrısı olarak bildiğimiz Ares, filmin kötü karakterlerinden biri. Başrolde ilk filmde de rol alan ve artık bu tip rollerin adamı haline gelip, yakında adı tarihi aksiyonlarla anılmaya başlayacak Sam Worthington’u izleyeceğimiz hareketli serüvenin yönetmen koltuğuna ise, “Battle Los Angeles / Dünya İstilası: Los Angeles Savaşı” ve “Texas Chainsaw Massacre: The Beginning / Teksas Katliamı: Başlangıç” adlı filmlerle tanıdığımız Güney Afrikalı Jonathan Liebesman oturmuş. ‘Savaşçı Kraliçe Andromeda’ rolünde izleyeceğimiz güzel aktris Rosemund Pike, tahtını yitirmiş tanrı Hephaestus’u canlandıran Bill Nighy ve Ares karakterinde Edgar Ramirez, ikinci filmin yeni yüzleri. Usta aktörler Liam Neeson, Ralph Fiennes ve Danny Huston ise yine bizimle birlikteler. Bilgisayar efektleriyle desteklenmiş öykü, vaat ettiklerini artık izleyicide alışkanlığa dönüşmüş bir dizi olaylar zincirinde sunup, üzerine yeni bir şey koymayı ihmal etse de; aksiyon, mitoloji meraklıları ve fantastik tatları sevenler, ‘ihtimal’ hoş vakit geçireceklerdir. Temiz, iyi çekilmiş, vaktin karşılığını veren orta karar bir yapım.

BÜYÜK MUCİZE
Gerçek bir olayı perdeye yansıtan yapım, çevreci bir sosyal sorumluluk projesi olarak da önem taşıyor. 1988’de Alaska’nın Borrow sahilinde, buzlar arasında sıkışıp kalan üç gri balinanın kurtarılma operasyonu, duygusal anlar içeriyor. Erkek, dişi ve yavru balinayı kurtarmak için, bölgenin gerçek sahipleri olan yerliler, Greenpeace üyeleri, ülkenin hemen her yerinden gönüllüler, iş adamları, ABD başkanına varıncaya dek politikacılar, medya, ordu ve Sovyetler Birliği el ele verir. Bu büyük çaba, sadece bir balinayı kurtarmanın ötesinde, ayrı bir anlam taşımaktadır artık. Kendisi de çevreci, insan ve hayvan hakları için mücadele eden bir aktivist ve Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’nın temsilcilerinden olan ‘duyarlı yıldız’ Drew Barrymore’un başı çektiği oyuncu kadrosunu, Ken Kwapis yönetmiş. Gerçek mucizenin, bir insanın diğerini anlaması, anlamaya çalışması, empati kurması ve anlamlı bir amaç için güç birliği yapması demek olduğunu, yaşanmış bir olayda öyküleyen film, soğuk savaş dönemini belki de bir balina ailesinin sona erdirdiğini, ilke, azim, canlıya ve doğal hayata sunulan saygı gibi içi dolu değerleri öne çıkararak söylüyor. Özellikle doğaya ve içindeki bütün canlılara değer verenlere seslenen duyarlı film, gezegeni emanet edeceğimiz çocuklar için de önem arz etmekte.

KAOS: ÖRÜMCEK AĞI
Hollywood senaryo matematiğine sahip olduğu söylenen yerli aksiyon, akıl alır gibi değil. Üzerine çok fazla yorum yapmamak gerekse de; insan izledikleri karşısında, salondaki gizli kamerayı ve son jeneriklerde akması olası ‘izledikleriniz bir kamera şakasıydı ibaresini’ arıyor. Başlıca rollerini Gökhan Mumcu, Rojda Demirer ve Cemal Hünal’ın paylaştıkları yapım, ülkeyi bekleyen büyük tehlikeyi engellemeye çalışan bir Sat Komandosu ve gizli bir kuruluş olan Ulusal Güvenlik Teşkilatı’nın ajanlarının macerasını öykülüyor. İlk sinema filmini yöneten Cem Gül’ün imzasını taşıyan yapım, Tolga Örnek’in “Labirent”inin önemini ortaya koyması açısından ilginç. Aksiyon dolu bir ajan öyküsü olarak perdeye yansıyan Tolga Örnek filminin, “Kaos: Örümcek Ağı” yanında bir başyapıt olarak durduğunu belirtmek gerek.
MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar