Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

26 NİSAN 2024

25 Nisan 2024 Perşembe 10:39
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Nisan ayını uğurluyoruz! 43. İstanbul Film Festivali bildik rüzgarını estirdi yine İstanbul’da… Vizyon da hız kesmedi hani! Festivalden birçok film önümüzdeki haftalar ve aylar içinde vizyonda karşımıza çıkar sanıyorum… 
Üçü yerli yapım olmak üzere toplam dokuz yeni film Nisan ayının son vizyonunu oluşturuyor. İstanbul Film Festivali’ni takip ettiğim için haftanın filmlerinden sadece birinin basın gösterimine katılabildim. ‘The Fall Guy / Dublör’, haftanın notlarımız arasında ayrıntılı olarak yer alan tek filmi. 

 

Vizyonda bu hafta (26 Nisan 2024)
Nisan ayını uğurluyoruz! 43. İstanbul Film Festivali bildik rüzgarını estirdi yine İstanbul’da… Vizyon da hız kesmedi hani! Festivalden birçok film önümüzdeki haftalar ve aylar içinde vizyonda karşımıza çıkar sanıyorum… 
İzlediklerim arasında en çok hangi filmleri beğendiğimi sorarsanız eğer; 2018 tarihli ‘Museo / Müze’ ile tanıdığımız Meksikalı yaman yönetmen Alonso Ruizpalacios imzalı ‘La Cocina / Mutfak’, 43. Festivalin en beğendiğim filmi oldu. Ülkemizde Mayıs ayında vizyona girecek tavizsiz dram, ünlü İngiliz oyun yazarı Arnold Wesker’ın 1957’de yazdığı aynı adlı eserinin serbest bir uyarlaması. Beğendiğim diğer filmler ise başta ‘Sterben / Ölmek’ (Matthias Glasner) olmak üzere, ‘Dahomey’ (Mati Diop) ‘Yeohaengjaui Pilyo / Bir Gezginin İhtiyaçları’ (Hong Sang-soo), ‘Pepe’ (Nelson Carlo de Los Santos Arias), ‘L’Empire / İmparatorluk’ (Bruno Dumont), ‘In Liebe, Eure Hilde / Sevgiler Hilde’ (Andreas Dresen) ve ‘La Contadora de Películas / Film Anlatıcısı Kız’ (Lone Scherfig) oldular.

 


SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK
Szerelem
(Yönetmen: Károly Makk / 1971)

Ziemia obiecana / Vaatler Ülkesi
(Yönetmen: Andrzej Wajda / 1975)

Constans / Sabit Sayı
(Yönetmen: Krzysztof Zanussi / 1980)

La double vie de Véronique / Veronique’nin İkili Yaşamı
(Yönetmen: Krzysztof Kieslowski / 1991)

Édes Emma, drága Böbe - vázlatok, aktok / Tatlı Emma Sevgili Böbe
(Yönetmen: István Szabó / 1992)

 

 

HAFTA SONU AİLE SİNEMASI


ANNE VE BABA İÇİN

Nine ½ Weeks / 9 ½ Hafta
(Yönetmen: Adrian Lyne / 1986)

Barfly / Bar Kelebeği
(Yönetmen: Hector Babenco / 1987)

Basic Instinct / Temel İçgüdü
(Yönetmen: Paul Verhoeven / 1992)


ÇOCUKLAR İÇİN

Over the Hedge / Orman Çetesi
(Yönetmen: Tim Johnson, Karey Kirkpatrick / 2006)

Flushed Away / Fare Şehri
(Yönetmen: David Bowers, Sam Fell / 2006)

Surf’s Up / Neşeli Dalgalar
(Yönetmen: Ash Brannon, Chris Buck / 2007)

 

 

Vizyonda bu hafta (26 Nisan 2024)
Üçü yerli yapım olmak üzere toplam dokuz yeni film Nisan ayının son vizyonunu oluşturuyor.
İstanbul Film Festivali’ni takip ettiğim için haftanın filmlerinden sadece birinin basın gösterimine katılabildim. ‘The Fall Guy / Dublör’, haftanın notlarımız arasında ayrıntılı olarak yer alan tek filmi. 


DUBLÖR
-Sinemanın ‘emek’ gerçeği!-

Eski bir dublör olan ve adrenalin bombası ‘John Wick’ serisinin yapımcıları arasında yer alan ‘Deadpool 2’ ve ‘Bullet Train / Suikast Treni’ gibi filmlerle yönetmen olarak da rüştünü ispat eden David Leitch’in yeni filmi ‘The Fall Guy / Dublör’, sevdiği kadın Jody Moreno’nun yönettiği filmin yıldızının kaybolmasıyla, feci bir set kazası sonrası ara verdiği dublörlüğe geri dönen ve bir yandan dublörlüğünü yaptığı, ortadan gizemli biçimde kaybolan Hollywood yıldızı Tom Ryder’ı aramaya koyulan Colt Seavers’ın öyküsü izlediğimiz!

Acımasız, hırslı yapımcı, şımarık dejenere Hollywood yıldızı ve karanlık bir suç komplosu içine eklenmiş ikna edici bir aşk öyküsü. Ryan Gosling’i başrolde izlediğimiz romantik aksiyonda diğer önemli rolleri Emily Bunt ve Aaron Taylor-Johnson üstleniyorlar. Sinemanın ve Hollywood’un ruhuna gönderilmiş şenlikli bir selam ve beyazperdenin görünmez kahramanları, gerçek emekçiler üzerine tempolu ve sevimli bir öykü diyebiliriz ‘Dublör’ için. Kendisi de bizzat dublörlükten gelen David Leitch, oldukça ‘içeriden’ bakmayı başarıyor sete. Romantizm bezeli bir avantürün; ‘sahicilikle’ buluşması ayrıca hoş! Koreografiler, görüntü yönetimi ve kurgusu başarılı avantürde Jason Momoa sürprizi ayrıca keyif katıyor izlediğimiz şeker şurup cümbüşe. (3 / 5)
 
Haftanın diğer yenilerine bakacak olursak…
‘Challengers / Rekabet’, yaman İtalyan sinemacı Luca Guadignino imzası taşıyor! ‘Melissa P.’, ‘Io sono l'amore / Benim Adım Aşk’, ‘A Bigger Splash / Sen Benimsin’, ‘Call Me by Your Name / Beni Adınla Çağır’, ‘Suspiria’, ‘Bones and All / Kemikler ve Her Şey’ gibi nitelikli filmleriyle tanıyıp sevdiğimiz usta yönetmen bu kez yaşadığı sakatlık sonrası tenisi bırakmak zorunda kalan ve koçluk kariyerine başlayan Tashi’nin kendisini içerisinde bulduğu aşk üçgenini taşıyor perdeye. Zendaya, Mike Faist ve Josh O’Connor, romantik dramın başlıca rollerini üstleniyorlar. 
Amerikalı rahibe Cecilia, İtalya’daki göz alıcı bir manastırdan davet alır. Cecilia burada çok sıcak karşılanır fakat bu kusursuz mekânın bazı karanlık ve korkutucu sırlar barındırdığını çok geçmeden anlar. Yeni evi, uğursuz ve anlatılamaz dehşetler yaşayacağı bir kâbusa dönüşür. 2021 tarihli ‘The Voyeurs / Röntgenciler’ adlı filmiyle tanıdığımız Michael Mohan’ın yönettiği ABD-İtalya ortak yapımı korku filmi ‘Immaculate / Arınma’nın başrolünde yıldızı son dönemde hızla parlayan aktris Sydney Sweeney’i izliyoruz. Başarılı oyuncunun rol arkadaşları ise Alvaro Morte, Simona Tabasco ve Benedetta Porcaroli.
Berlin Film Festivali’nde bu yıl Altın Ayı için yarışan Moritanyalı usta yönetmen Abderrahmane Sissako imzalı ‘Black Tea / Siyah Çay’, 43. İstanbul Film Festivali’nin de programında yer alıyordu. Sissako’nun dikkat çekici, gözlemsel ve duygusal yeni filmi, düğün gününde ‘hayır!’ diyecek kadar cesur bir kadını izletiyor bize. Aya otuzlu yaşlarının başındadır. Nikah masasında nişanlısını reddederek herkesi şaşırttıktan sonra, Çin’de yeni bir hayat kurmak için Fildişi Sahili’nden ayrılır. Guangzhou’da, Çinli bir adam olan Cai’nin sahibi olduğu bir çay dükkânında iş bulur. Dükkânın arkasında, gözlerden uzakta Cai, Aya’yı Çin çayı demleme ve sunum usulüyle tanıştırır. Aya, bu kadim sanatı öğrenirken, ikilinin ilişkileri yavaş yavaş duyarlı bir aşka dönüşür. Ancak, filizlenen tutkuları geçmişlerinin ve önyargıların üstesinden gelebilecek midir? Hüznü neşeyle harmanlamakta usta Moritanyalı auteur’ün on yıl aradan sonra çektiği ilk film olan Siyah Çay, son derece zarif bir anlatı.
Güçlü bir hayal gücü olan sağır ve dilsiz bir çocuğun öyküsü tanık olduğumuz. Ailesi öldürüldüğünde çocuk, gizemli bir şaman tarafından çocuksu hayal gücünün bastırılması ve bir ölüm aracı haline gelmesi için eğitilir. Moritz Mohr’un yönettiği aksiyonu ve gerilimi yüksek suç öyküsü ‘Boy Kills World’de başrolü üstlenen Bill Skarsgård’a, Famke Janssen, Jessica Rothe, Michelle Dockery ve Güney Afrikalı başarılı aktris Sharlto Copley eşlik ediyorlar.
‘Giants of la Mancha / Küçük Don Kişot’un Maceraları’, Arjantin-Almanya ortak yapımı bir animasyon. Alfonso Kişot, büyük büyük büyük dedesi Don Kişot gibi, müthiş bir hayal gücüne sahip, on bir yaşında bir çocuktur. Tıpkı dedesi gibi çok sevdiği La Mancha kasabasını sadece kendisinin görebildiği tehlikelerden korumaktadır. Bir gün karanlık iş insanı Carrasso kasabaya gelir ve çeşitli bahanelerle La Mancha’yı ele geçirmeye çalışır. Alfonso artık sadece görünmeyen tehlikelere karşı değil aynı zamanda Carrasco’ya karşı da evini ve kasabasını korumak zorundadır. Arkadaşları Pancho Panza ve Victoria’yı da yanına alarak bir maceraya atılır kahramanımız. Yönetmen koltuğunda oturan isimse Gonzalo Gutierrez ‘G.G.’
Erman Bostan’ın yazıp yönettiği gerilim ve gizem yüklü dram ‘Cadı’, edebiyatımızın usta kalemlerinden Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın aynı adlı romanından uyarlanmış. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş günlerinde, genç bir dul olan Fikriye’nin zorla evlendirildiği Naşit Nefi Efendi ve yaşadığı köşk hakkındaki cadı söylentilerinin ardındaki gizemi çözmeye çalışırken yaşadıkları… Buse Meral ve Furkan Andıç’a, Çağdaş Onur Öztürk, Süreyya Kilimci ve usta aktris Nur Sürer eşlik ediyorlar.
Kendi halinde inançlı bir genç olan Murat, son zamanlarda gördüğü kâbus ve yaşadığı gerçek dışı olaylarla ilgili zor zamanlar geçirmektedir. Yaşadığı korku dolu durumlara bir anlam veremeyen Murat, Ömer Hoca isimli bir alimden yardım ister. Battal Karslıoğlu’nun yönettiği korku-gerilim ‘Zah-Har ‘Cin Ahalisi’nin senaryosu ise Tayfun Gedikoğlu tarafından yazılmış. Ümit Acar, Belma Mamati, Mesut Gedikoğlu, Murat Seviş ve İzzet Çivril, oyuncu kadrosunu oluşturan isimler.
‘Katala – Oyun Gecesi’, üniversitenin yarışmalara hazırlanan amigo takımının üyesi dört popüler genç kadının, hafta sonunu geçirmek üzere gittikleri göl evinde kendilerine musallat olan bir seri katile karşı verdikleri mücadeleyi konu alıyor. Şiar Zaim’in yazıp yönettiği korku filminde Serap Çetintürk, Tuğba İldiz ve Serkan Çelik başlıca rolleri üstleniyorlar.
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!


İyi seyirler herkese!

 


TARİHTE BU HAFTA
On bir ve beş yıl öncesine, 2013 ve 2019 yıllarına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!


Vizyonda bu hafta (26 Nisan 2013)
Haftanın yeni film sayısı dokuz. Notlarımızda ise altı film yer alıyor. İzleme şansı bulamadığımız üç yapım; Charles Dickens’ın ölümsüz eserinin, İngiliz sinemacı Mike Newell imzalı yeni beyazperde versiyonu ‘Büyük Umutlar / Great Expectations’, geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nin ‘Belirli Bir Bakış / Un Certain Regard’ bölümünde jüri özel ödülü kazanan, Bosnalı Aida Begic’in yönettiği ‘Çocuklar / Djeca’ ve Gani Rüzgar Şavata’nın yapımcılığını üstlendiği, Arafat Şavata ile Mustafa Delazy’nin yönettikleri ‘Qüfür’. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elinden sıkı tutup, yanınızdan ayırmamaya daha fazla özen gösterin, sokakların tıka basa sinemadan çıkmayanlarla dolu olduğu günümüzde… Herkese iyi seyirler!

 

LANETLİ KAN
Hollywood’a adım atan iki Güney Koreli usta yönetmen var. Kim Ji-woon’un Schwarzenegger’li ‘The Last Stand / Geçit Yok’unu geçtiğimiz hafta izledik. Bu hafta ise, ülkemizdeki ilk gösterimi, 32. İstanbul Film Festivali’nde gerçekleşen ‘Stoker / Lanetli Kan’ çıkacak karşımıza. Yönetmeni ise, ‘Oldboy / İhtiyar Delikanlı’ ile bağımlılık yaratan bir diğer usta Koreli Park Chan-wook. ‘Yeni Dünya’daki ilk filminde, popüler TV dizisi ‘Prison Break’in yıldızlarından Wenthford Miller’ın yazdığı senaryoyu yönetiyor Park Chan-wook. ‘Hitchcock’ usulü bir gerilim olan öykü, Hitch ustanın 1943 tarihli ünlü filmi ‘Shadow of a Doubt’ını referans almış. O filmde, Joseph Cotten’ın canlandırdığı Charlie amca karakteri, İngiliz aktör Matthew Goode’nin canlandırdığı ‘Charles Stoker’ karakterine dönüşmüş. India, babasını kaybettiği trafik kazası sonrası, duygusal açıdan hasarlı annesi ile baş başa kalmıştır. Anne-kızın hayatına aniden giren sürpriz konuk ise, India’nın varlığından bile haberi olmadığı öz amcası Charlie olur. Büyüleyici, karizmatik ve gizemli bu yabancı (!) ile ne kadar çok ortak noktası olduğunu ise zamanla anlayacaktır genç kız. İşin aslı, öykü ve senaryoda olağanüstü olan pek bir şey yok. Olağanüstü olan Park Chan-wook’un, gösterişçi değil, gerçekten gösterişli ve meydan okuyan yönetmenliğinde. Bu kadar mı egemen olabilir bir yönetmen öyküsüne. Bu kadar mı ‘yönetmen eli’ olabilir bir yapımda. Adeta şov yapmış Güney Koreli, ilk ABD macerasında. Zarif bir biblo gibi yaklaşmış elindeki ‘sıradan’ öyküye. Son derece netameli ve özellikli bir evren yaratmış. Kurduğu tuhaf atmosferi, itinayla süslemiş ve stilize bir gerilim çıkmış ortaya. Epey karanlık yerlere çekilebilecek, dramatik yanı güçlü sert bir film “Lanetli Kan”. Iskalanması, bir sinemasever için saçma ve yanlış olur. Israrla önerilir. (3,5 / 5)


ACI REÇETE
Her seferinde, ‘bu benim son filmim’ diyen Steven Soderbergh, inatla film çekmeyi sürdürüyor. Yönetmenlik koltuğundan kalkmaya niyetli değil gibi şimdilik. Kalkmasın da! Yeni filmiyle şu günlerde Cannes’de yarışacak. Geçtiğimiz Berlin Film Festivali’nde ‘Altın Ayı’ için yarışan ters köşe dramın senaryosu, Scott Z. Burns imzalı. Bir psikiyatrın kapısını çalan genç kadın, aldığı ilaçlar, yan etkiler, beklenmedik bir cinayet ve gelişen olaylar. Soderbergh, bildik ustalığıyla son derece rahat ve egemen anlattığı öyküde, ciddi sürprizlerle şaşırtıyor izleyicisini. Jude Law, Rooney Mara, Catherine Zeta-Jones ve Channing Tatum, kadronun yıldız isimleri. İlaç sektörüne söyleyeceklerini, ani bir u dönüşüyle başka oluşlara kıran ve son tahlilde; izleyiciyi beklenenden daha yüzeyde gezdiren yapım, içi dopdolu olmasa da, usta bir yönetmenin elinden çıktığını belli ediyor yine de. Sıkılmadan ve ilgiyle izleniyor. (3 / 5) 


İNTİKAM BENİM
Ailesi katledilen, kendi de ölümün kıyısından dönen Victor, intikam yemini eder ve ailesini hedef alan suç örgütünün içine sızar. Bu sırada, kırılgan komşusu Beatrice ile tanışır. Geçirdiği ve dış görünüşünü değiştiren trafik kazasının sorumlusu olan alkolik sürücüden intikam almak istemektedir Beatrice. İki insan kader birliği yaparlar. Aralarındaki yakınlık ise, aşka dönüşür. Aksiyona yoğun bir duygusallık ve romantizm ekleyen yapımın öyküsü, son derece klişe. Başarılı olan, sağlanan atmosfer ve biçim. ‘Ejderha Dövmeli Kız / Män som hatar kvinnor’ filmiyle tanıdığımız Danimarkalı yönetmen Niels Arden Oplev imzalı filmde başrolleri, ‘aksiyonda ben de varım’ iddiasını parlatan Colin Farrell ile yönetmenin çıkış filminin yıldızı Noomi Rapace paylaşıyorlar. Terrence Howard, F. Murray Abraham, Dominic Cooper ve usta aktris Isabelle Huppert, diğer önemli rolleri üstlenmişler. Kısacık bir rolde ise, ölümsüz karizma Armand Assante’yi görmek, sanırım filmin en hoş sürprizi. Öyküde herhangi bir numara olmasa da, yönetmen bir İskandinav atmosferi yaratmış, yeni dünyanın tam ortasında. Fakat Amerikanvari suç hikâyesinin ve onun içindeki karakterlerin gerçekleri, kurulan atmosferde epey sırıtıyor. Başka bir realite ve düzlem yaratılmış. Romantizm ise inandırıcı. Özellikle Rapace, öksüz yüzü ve duruşuyla son derece ikna edici. İntikam biçimleri, öfke, aşk, yeniden başlamak, aile, affedebilmek ve geride kalanlar… Eksilerine rağmen, kendine göre bir tonu ve hüznü var filmin; belirtmek gerek. (2,5 / 5)


YÜK
İlk gösterimini, 19. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde yapan ve ‘Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda yer alan ‘Yük’, usta yönetmen Erden Kıral imzası taşıyor. Kıral’ın senaryosunu, gerçek bir öyküden yola çıkarak kaleme aldığı dram, işlediği bir cinayet sonrası madene saklanan bir adamın ve içinde yok olduğu ‘kendi gerçeğinin’ hikâyesi. Pişmanlık, korku, suç, vicdan, ceza, tutku, çaresizlik, aşk ve yoksunluk. Kahramanlarının ruh halleri gibi, gel-gitler eşliğinde, düşler ve halisünasyonlarla vücut bulan öyküde, güçlü bir oyuncu kadrosu var. Nadir Sarıbacak, Tansu Biçer ve Tülin Özen. Zonguldak’ta gerçek mekânlarda, maden işçileriyle çekilmiş filmin titiz görüntü yönetimi, Feza Çaldıran imzalı. Başarılı atmosfer, sanki bazı ‘önemli kırılma anları eksikmiş hissi’ veren öykünün önüne geçiyor. Yeraltındaki gerçeğin üşüten hallerine, ruh altı yalnızlıklarına, yoksunluk ve çaresizliğin kekremsi tadına, tutkunun doğasına, gerçeğin buğulu yanılsamalarına tanıklık etmek isteyenler için ilginç bir deneyim. Hissiyat sineması öte yandan Erden Kıral’ın filmi. Görmekten öte duyumsamak gerekiyor. (3 / 5) 


KUMA
İç Anadolu’nun bir köyünden, bozkırın kadersizliğinden, kuma olarak Avusturya’nın başkenti Viyana’ya götürülen ve başka bir kadersizliğe hapsedilen gencecik Ayşe’nin öyküsü. Kadınları ve kadınlığı mağdur eden kanayan bir yarayan değinen, bu ciddi meselenin yanı sıra, ahlak, karakter, göçmenlik, yoksunluk, adaletsizlik, tutuculuk, ikiyüzlülük gibi kavram, oluş ve olgulara değinen güçlü dram, 62. Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümünde açılış filmi olarak yer almıştı. 49. Antalya Altın Portakal’da ulusal yarışma bölümünde yer alacağı açıklanan, buna karşılık, ‘bir yapımın Türk filmi sayılabilmesi için gerekli özellikleri taşımaması’ nedeniyle yarışma dışında kalan dramın yönetmeni, Avusturya vatandaşı olan Umut Dağ. Viyana Film Akademisi’nde öğrenim gören Dağ, aynı arkadaşı; Altın Portakal galibi ‘Güzelliğin On Par’ Etmez’in yönetmeni Hüseyin Tabak gibi; usta sinemacı Haneke’nin öğrencisi. Haneke’den senaryo onayı aldığı söylenen etkileyici dram, meseleye cesur yaklaşımı, söyleyeceğini yekten söylemesi ve yönetmenin öyküye olan hakimiyetiyle dikkat çekiyor. Viyana’yı sadece kuma Ayşe’nin görebildiği kadarıyla görebiliyoruz. Türkiye marketleri, dükkânları, aile ve cemaat içi insanlar, ev içindeki atmosfer ve bitmek bilmez çeki! Gencecik bir insana yüklenen sorumluluklar, imkânsızlık ve kader. Başrolde iki oyuncu var. Kuma rolünde Begüm Akkaya ve evin annesini canlandıran Nihal Koldaş. İki isim de müthiş birer performans sergilemişler. İnandırıcı, ikna edici ve tamamen gerçekler. Begüm Akkaya ismini ilerde çok fazla duyacağımızdan emin olabilirsiniz. Vedat Erincin, kadronun öne çıkan diğer ismi. Hassas ve derin meseleler üzerine gerçekçi ve cesur bir yapım. Kaçırmayın. (3,5 / 5)


HİLE YOLU
Galasını, 49. Antalya Film Festivali’nde yapan yerli yapım, 19 Ocak 2007’de işlenen ve hâlâ aydınlatılamamış Hrant Dink cinayetine odaklanıyor. Silindiği söylenen güvenlik kamerası kayıtlarında ne olduğundan yola çıkan senaryo, aynı zamanda filmin yönetmeni olan Ersin Kana’nın imzasını taşıyor. Yapımcılığını Hakan Alak’ın üstlendiği politik gerilimin başrolünde Ozan Bilen’i izliyoruz. Ülkemizde pek sık karşımıza çıkmayan politik gerilim türünün bir örneği olan yapımın içi dolu yanları var. Anti kahraman olarak hikâyede yer bulan tetikçiler gözüyle meseleye bakan ve bu ‘zavallı’ piyonların kadersizliği üzerinden ilerleyen yapım, derin suç yapılanmasının iki tetikçisi Korhan ve Murat’ın trajedilerini başarıyla yansıtmış perdeye. Hrant Dink cinayetinden sonra yaşananlar, ‘Ergenekon’vari operasyonlar, perdenin ardındaki suç örgütünün istekleri ve kirli, hileli bir bataklıkta batmamak için çabalayan kurbanlar. Ozan Bilen’e eşlik eden isimler; Serkan Yakan ve Mazlum Kiper. Tetikçilerin öykülerini iyi kıvıran buna karşılık, etki alanını ve yaklaştığı meseleyi derinleştirmekten kaçınan, bunu halledemeyen bir yanı var öte yandan yapımın. Asla kötü değil film ama sanki epey zamandır kovalanan bir fırsat kaçmış hissi kalıyor salondan ayrılırken. Filmin kafası karışık sanki. Söylemek istediklerini toparlayamıyor senaryo. Batıda uzun yıllardır çok iyi örneklerini izliyoruz politik sinemanın. Alan J. Pakula’dan, Sydney Pollack’a, John Frankenheimer’dan, Roman Polanski’ye ve daha birçok ustaya uzanan… Ken Loach’ın 1990 tarihli ‘Hidden Agenda’sı örneğin! Atmosfer ve öykü çatısının daha başka kurulması gerekiyor belki de. Biçimin, öyküyü karşılaması. Hemen herkesin ezber ettiği ‘oluşlardan’, beklentilerden daha öteye gidilmesi. Fakat bizde perdeye pek örneği rastlamayan ‘türde’ bir iş olmasından ve bütün eksiklerinin yanı sıra, meseleye yaklaşımındaki –belki de bilinçli- tercihten dolayı, izlenmesi, üzerinde konuşulup, düşünülmesi gerekli bir çaba olduğunu da belirtmek önemli ‘Hile Yolu’nun. Bu ekibin yeni işlerini bekleyip, izlemek gerek. (2,5 / 5)

 

 

Vizyonda bu hafta (26 Nisan 2019)
Marvel evreninin tam kadro yer aldığı ‘Avengers: Endgame’in 25 Nisan Perşembe günü vizyon göreceği yeni haftaya, üçü yerli; toplam yedi yeni yapım merhaba diyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.


EVE DÖNÜŞ
-Ağlarsa anam ağlar-

Madde bağımlısı bir genç olan Ben Burns, Noel arifesinde ansızın tedavi gördüğü klinikten, ailesinin evine geri döner. Annesi, kardeşleri ve üvey babasını defalarca hayal kırıklığına uğratmış genç adama koşulsuz inanan annesi Holly, oğlunun eve dönüşüyle birlikte; canından çok sevdiği çocuğuna sahip çıkmak adına müthiş bir mücadele verecektir!
‘Pieces of April / Annemler Yemeğe Geliyor’, ‘Dan in Real Life / Şamar Oğlanı’, ‘The Odd Life of Timothy Green / Timothy Green’in Sıradışı Yaşamı’ gibi farklı türlerdeki yaman filmleriyle tanıdığımız, sıkı senarist ve yönetmen Peter Hedges’in yazıp yönettiği duygusal dramın başrolünü, Julia Roberts üstlenmiş. Roberts’ın kendini ‘anne’liğe fazlasıyla kaptırdığı ve gayet iyi bir performans sergilediği fedakârlık ve mücadele öyküsünde, yönetmenin oğlu olan ve yürek söken ‘Manchester by the Sea / Yaşamın Kıyısında’ filmindeki performansıyla ‘en iyi yardımcı erkek oyuncu’ dalında ‘hakkıyla’ Oscar adayı olarak gösterilen Lucas Hedges da rol alıyor. Roberts ve Hedges’in anne-oğul olarak sürükledikleri öykünün öne çıkan diğer rollerini; Courtney B. Vance, Kathryn Newton ve David Zaldivar üstleniyorlar.
Felix van Groeningen imzalı, aynı meseleye parmak basan fakat anne-oğul yerine bir baba-oğul hikayesi anlatan ‘Beautiful Boy / Güzel Oğlum’ filmiyle fazlasıyla akraba olan yapım; Groeningen duyarlılığından bir miktar uzakta! ‘İçsel öz ve sahicilik’ durumu, kutsal aile formülünde erimiş olarak sunuluyor bu kez. Julia Roberts, fedakar, cesur ve mücadeleci anne rolünde ‘kamu spotu gözyaşları’ akıtsa da, öykü izletiyor kendini! (2,5 / 5)


NEBULA
-Yaşadım mı öldüm mü anlayamadım!-

Ulusal Yarışma bölümünde yer aldığı 38. İstanbul Film Festivali’nden, ‘Seyfi Teoman İlk Film Ödülü’ ile ayrılan dram, ‘Hay’ın madde ile canlının uyumuna, ruhun doğadaki yerine tanık olduğu kaçınılmaz yolculukta duyumsayıp, tanık oldukları üzerine bir anlatı. 
Hay, yedi yaşındayken açık arazide ölü bir at bulur. Bu keşif ve yetişkinlerin üzerinde yaptığı gözlemlerin ardından, yirmili yaşlarına geldiğinde bir kurban bayramında, koyunun boğazını keserken yanlışlıkla kendi bacağını keser. Koyun ve kendisi arasındaki bağın farkına varmasıyla birlikte, genç adam; kendisi ve köyün etrafında gerçekleşen olaylar arasında bir ilişki olduğunu gözlemler yeniden.
Tarık Aktaş’ın ilk filmi, deneysel bir maket yapım halinde. Taylandlı sinemacı Apichatpong Weerasethakul filmlerinin ‘halüsinatif’ ruhuna yakın duran film, dağınık bir yaptım oldu durumu hissettiriyor ilk anda. Madde, ruh, canlı, cansız, doğa içinde uyum/uyumsuzluk, hayat-ölüm ve ötesi. Farklı, yalın bir yapıda vücut bulsa da meseleler, dev bir mesafe kalıyor perdeyle izleyici arasında. Bu mütevazı gözüken iddialı yapı, her anlatı ve biçimde olumlu sonuç doğurmuyor. (1,5 / 5)

 

Fransız yapımı suç komedisi ‘En liberté! / Seninle Başım Dertte’, Belçika’dan çıkagelen animasyon ‘The Queen’s Corgi / Corgi’ ile birlikte iki yerli yapım; Kemal Yılmaz ve Elife Özker’in birlikte yönettikleri komedi ‘Hasbihal’ ile yönetmenliğini Onur Aldoğan’ın üstlendiği yine bir komedi olan ‘Sıfır: Etkisiz Eleman’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese.

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar