Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

21 MART 2014

20 Mart 2014 Perşembe 20:28
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Yeni haftanın film sayısı beş. Notlarımızda yer alamayan tek yapımsa, Özgür Bakar imzası taşıyan, yerli korku-gerilim denemesi ‘Ammar’. Haftanın diğer filmleri, iki yabancı ve iki yerli yapım olarak, notlarımız arasında sizleri bekliyor. İçinizde yaşayan, sinemadan çıkmış insanın elini sıkı sıkıya tutun, sakın bırakmayın. Herkese iyi seyirler!

HAZİNE AVCILARI
Gerçek bir hikayeden perdeye uyarlanan biyografik dram, İkinci Dünya Savaşı filmlerine meraklı olan izleyici için artı değer vaat ediyor! 1943 yılındayız. Müttefikler savaşı kazanmak üzere. Naziler, çekilirlerken, savaş esnasında çaldıkları, zorla ele geçirdikleri sanat eserlerini, aynı arkalarında bıraktıkları şehirler gibi, bir bir imha ediyorlar. Batı medeniyeti yok olan! Müttefikler tarafından kurulan hazine avcıları (the monuments men) adında, sanat tarihi uzmanı, müze yöneticisi, küratör ve sanatçılardan kurulu özel bir ekip, nazilerin sakladığı çok değerli sanat eserlerinin, resimlerin, heykellerin, el yazmalarının peşine düşerler. Birer asker olarak, ellerinde silahları, savaşın ortalık yerinde, tehlikenin tam ortasında bir grup sanat insanı, medeniyeti kurtarmakla meşguldürler artık. İkinci Dünya Savaşı esnasında gerçekleşen operasyon, Robert M. Edsel ve Bret Witter’ın kitaplarından, George Clooney ve Grant Heslov tarafından beyazperdeye adapte edilmiş. Filmin başrolünü üstlenen Clooney, aynı zamanda, yönetmen koltuğunda da oturuyor. Matt Damon, Cate Blanchett, John Goodman, Bill Murray, Jean Dujardin ve Bob Balaban, filmin yıldız isimlerle dolu oyuncu kadrosunu oluşturuyorlar. Mizah da içeren senaryo, perdede yeterince doyurucu durmuyor. Ne heyecan, ne de dramatik gerilim, tam olarak geçmiyor izleyiciye. Clooney’in canlandırdığı ‘Frank Stokes’ karakterinin, Nazi subayıyla karşılıklı olarak oturup konuştuğu/hesaplaştığı sahne, filmin en iyi anlarından. İmhalarına tanık olduğumuz sanat eserleri, faşizmin ne denli tehlikeli ve yok edici bir illet olduğunu bir kez daha anımsatıyor. Benzer sahneler ve bazı anlar yükselen ‘hüzün’ duygusu, 1966 Truffaut filmi, ‘Fahrenheit 451 / Değişen Dünyanın İnsanları’na götürüyor bizi. Tabii bir de, 1964 yapımı John Frankenheimer imzalı savaş gerilimi ‘The Train / Tren’e… Hemen hemen aynı konu ve meselenin işlendiği, Burt Lancester, Jeanne Moreau ve Paul Scofield’lı, o unutulmaz klasiğe! (3 / 5)

NON-STOP
New York-Londra seferi yapan bir uçakta, hava polisi olarak görev yapan Bill Marks, alkolik ve sorunlu biridir. Kalkıştan kısa süre sonra, resmi olarak kullandığı çağrı cihazına, tuhaf bir mesaj gelir. Mesajda, gizli bir banka hesabına 150 milyon dolar yatırılması, paranın yatırılmaması durumunda, her 20 dakikada bir, bir yolcunun öldürüleceği yazmaktadır. Bill, uçaktaki suçluyu bulmaya çalışırken, uçağı kaçırmakla suçlanan kişi olarak görülür. Zaman ilerledikçe, daha korkutucu bir gerçeğin varlığı ortaya çıkacaktır. Tek mekan gerilimi, uçakta başlayıp, uçakta sona eren öyküsüyle, başarılı bir klostrofobik atmosfer yaratıyor. ‘Şüphe’yi son ana dek diri tutmayı başaran yapımın yönetmen koltuğunda, ilk uzun metrajı ‘House of Wax / Mumya Evi’, ‘Goal II’, ‘Orphan / Evdeki Düşman’ ve ‘Unknown / Kimliksiz’ filmlerinden anımsayacağınız başarılı İspanyol sinemacı Jaume Collet-Serra oturuyor. Yönetmenin, ‘Kimliksiz’de de birlikte çalıştığı, artık iyiden iyiye bir aksiyon yıldızına dönüşen, usta aktör Liam Neeson, gizem yüklü aksiyonlu gerilimin başrolünde. Julianne Moore, Scoot McNairy, Michelle Dockery ve ‘12 Years a Slave / 12 Yıllık Esaret’ filmindeki performansıyla, ‘en iyi yardımcı kadın oyuncu’ Oscar’ını kazanan Lupita Nyong’o, diğer önemli rolleri üstleniyorlar. ‘Acaba’ sorusunu, her anında yaşatan, sürprizli ve gerilimi yüksek tempolu macera, açılış ve gelişme bölümlerindeki dinamizmi, finalde biraz yitiriyor sanki. Gizem, basit bir oluşla nihayetlenirken, bu denli iyi kurulmuş bir gerilim öyküsünün, genel seyirci için verdiği tavizi düşünüyorsunuz. Yine de, kendini baştan sona izlettiren, heyecanlı bir tür örneği perdedeki. Güvenlik, aşılabilir, ‘netameli’ bir kavram diyor film ama eklemeyi unutmuyor: bütün tehdit ve kazalara rağmen, uçaklar da, son derece güvenilir araçlardır! (3 / 5)

SOĞUK
Prömiyeri, 63. Berlin Film Festivali’nde gerçekleşen ‘Soğuk’, karla kaplı karanlık bir atmosferde yaşanan bir ‘çıkışsızlık’ öyküsü. Kars’ın sert coğrafyasında bir pavyonda çalışan üç kız kardeş ve hayatta, karısından başka bir kadına dokunmamış olan tren yolu işçisi Balabey. Ülkesine dönmeye sayılı günler kala; küçük kız kardeşe aşık olur Balabey; her şeyi geride bırakacak kadar güçlü bir tutkuyla üstelik. Şehrin belalılarından olan erkek kardeşi de, olaylara dahil olunca, hayalinde canlandırdığı her şeyin seyri değişir. Uğur Yücel’in Kars’ın beyaz dinginliğinde çektiği ‘Soğuk’, kötü değil asla fakat içe sinmeyen, ‘budur işte’ dedirtmeyen, muallak durumlar, oluşlar var işin içinde. Biraz fazla ‘salt erkekler’ dünyası sanki. Kadınlara yer yok durumu. Kadının maruz kaldığı şiddet ve erkeklerin dokunulmazlığı sergilenirken, ince çizgi biraz aşılmış gibi. Fazlalık olarak göze çarpan, inandırıcı olmayan kimi bilge diyaloglar bir de. Çehov’un ‘Üç Kızkardeş’i, Kars’ta karşımıza çıkıyorlar sanki. Dostoyevski’nin ‘Karamazov Kardeşler’i sonra! Ted Kotcheff’in ‘Winter People / Kış İnsanları’ duygusu, büyük resme iyi yedirilmiş yerel motiflerle buluşuyor. Saroyan, Faulkner, Berger satırlarının gücü gibi, üşüten gerçekler öte yandan. İstanbul Festivali’nde kazandığı ‘en iyi müzik’ ve Altın Koza’da elde ettiği ‘en iyi görüntü yönetimi’ ödülleri de gayet isabetli kararlar. İyi kamera, çıkışsızlığın röntgenini görüntülüyor. Başrolü üstlenen, Cenk Medet Alibeyoğlu, yılların oyuncusu gibi. A. Rıfat Şungar, Ezgi Mola, Rıza Sönmez ve Valeria Shorokhodova, kadronun diğer isimleri. (3 / 5)

MAVİ RİNG
1989’da bazı mahkûmların ölümüyle sonuçlanan yaşanmış olaylar üzerine, Fuat Kav tarafından kaleme alınmış aynı adlı kitaptan perdeye uyarlanan sarsıcı dram, Ömer Leventoğlu imzası taşıyor. 50. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden, ‘Behlül Dal Jüri Özel Ödülü’ ile dönen politik dram, Eskişehir Cezaevi’nde otuz beş gündür açlık grevi yapan mahkûmların bir gece zorla hücrelerinden çıkartılarak, başka bir cezaevine nakilleri sırasında yaşadıklarını öykülüyor. Zulüm dolu nakil, mahkûmlar için özel olarak yapılmış, hücreli, çelik nakil araçlarıyla gerçekleşecektir. Susuz ve havasız saatler, sonu gelmez bir işkence anlamı taşımaktadır araçtakiler için. Nazmi Kırık, Ezgi Çelik, Beşir Yılmaz, Volkan Yıldız ve Başar Koyuncuoğlu, filmin oyuncu kadrosunu oluşturan isimler arasında. Öykünün yürek yaralayıcı ve ‘bakması’ bile zor tarafı, izleyen üzerinde derin bir etki yaratıyor ama sinemasında bazı problemler yaşıyor film. Anlatım ve teknik problemler, zaman zaman filmde ani düşüşlere yol açsa da, yaratılan atmosfer, başarılı olarak nitelenebilir. Bir tarafıyla son derece amatör, diğer yanıyla yaşanan acıların anımsanması ve bir daha yaşanmaması için önemli ve tarihi bir sorumluluk anlamı taşıyan cesur yapım, bütün eksilerine rağmen, izlenmeyi hak ediyor. (2,5 / 5)
MURAT ERŞAHİN







Diğer Yazılar