Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

19 MAYIS 2017

18 Mayıs 2017 Perşembe 22:16
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Dördü yerli, on yeni filmin yer aldığı yeni vizyon haftası, hemen her türü barındırıyor bünyesinde. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.


OSMANLI SUBAYI

-Geriye kalan şey yapaylık-

Türkiye-ABD ortak yapımı, savaş zamanında yaşanan duygusal bir öyküyü oturtuyor odağına. Osmanlı subayı ile Amerikalı hemşirenin aşkı, filmin geneli gibi, oldukça yapay duruyor! ‘Sleeping with the Enemy / Yatağımdaki Düşman’, ‘The Good Son’, ‘Money Train / Para Treni’, ‘The Forgotten / Gizemli Parçalar’ gibi popüler Hollywood yapımlarından tanıdığımız tecrübeli yönetmen Joseph Ruben’in yönettiği filmin senaryosu ise, Jeff Stockwell imzalı.

Görevine bağlı, kahraman Osmanlı subayı İsmail ile ülkesinden kalkıp, hiç bilmediği uzak topraklara, savaş zamanı Türkiye’nin doğusuna, Van’a gelen idealist Amerikalı hemşire Lillie’nin aşk öyküsü fonunda, dönemin ve coğrafyanın çalkantılı günleri ile aynı kadına aşık bir üçüncü şahıs yer alıyor. Osmanlı subayı İsmail’i Hollandalı aktör Michiel Huisman canlandırırken, Birinci Dünya Savaşı’nın zorlu ve kanlı günlerinde, iki erkeğin aşkı arasında kalan Amerikalı hemşireye ise İzlandalı aktris Hera Hilmar hayat veriyor. Lillie’ye aşık Amerikalı doktor Jude rolünde, Josh Hartnett’i izliyoruz. Kadronun sürprizi ise dev aktör Ben Kingsley. Aysan Sümercan, Selçuk Yöntem ve Haluk Bilginer, ortak yapımın, Türkiye kontenjanını oluşturuyorlar.

Genel yapısıyla bir TV filmi atmosferi var perdedeki yapımın. Fazla plastik, fazla yapay her şey. Geçiştirilmiş, fazla iyi araştırılmamış, üstün körü üzerinden geçilmiş oluşlarla yüklü, duygusu perdeden koltuğa geçmeyen bir film ‘Osmanlı Subayı’! İki sevgilinin öpüşürken bile gösterilmemesi ise, bir aşk filmi için tuhaf gerçekten! İkna edemeyen öykü, yavan anlatım ve özelliksiz biçimle buluşunca elde kalan tek şey yapaylık oluyor. Filmde yer alan dokümanter görüntülerin, filmin genelinden ve gerçek öyküden çok daha özenli, çalışılmış olduğunu belirtmekte yarar var. En son, Alejandro Amenábar filmi ‘Regression / Korku Terapisi’nde görev alan İspanyol görüntü yönetmeni Daniel Aranyó’nun kamerası bile kurtaramamış filmi; kötü kurgu ve yavanlık arasında kaynamış gitmiş. Filmin, diğer olası daha iyi ortak yapımlara vesile olması dileğiyle. (1,5 / 5)


GENÇ KARL MARX

-Mücadele tarihinin gençliği-

Yirminci yüzyılın en önemli düşünürlerinden Karl Marx’ın gençlik yılları duruyor perdede! 1818-1883 yılları arasında yaşamış filozof, politik ekonomist ve devrimci Karl Marx’ın, çağdaşı Alman politik filozof Friedrich Engels (1820-1895) ile tanışması, dostluğu ve birlikte verdikleri mücadele, tarihi biyografik dramın odağında yer alıyor. Marx’ın eşi Jenny de, Paris, Brüksel ve Londra arasında yaşanan olayların en önemli tanığı oluyor.

Marx’çı hareketin temel belgesi ve devrimci bir klasik olan Komünist Manifesto’yu birlikte kaleme alan ikilinin, komünizm ve işçi hareketinin temelleri atışları, ayrıca dönemin siyasi atmosferi ve önemli kişilikleri de öykünün odağında yer alıyor. ‘Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir’ diyen Karl Marx’ın, ‘işçi sınıfının zincirlerinden başka kaybedecekleri şeyleri yok, kazanacakları bir dünya var. Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!’ söylemi de, hikayede yer alan tarihi anektodlardan biri.

Haitili ‘yaman’ sinemacı Raoul Peck’in yazıp yönettiği kalburüstü filmde, 1844’te eşi Jenny ile birlikte sürgüne gönderilen Karl Marx’ın, haksızlıklara savaş açmış bir fabrikatörün oğlu olan Friedrich Engels ile tanışması ve birlikte dünya görüşlerini oluşturan yapbozun eksik parçalarını tamamlamaları, biçim olarak da desteklenmiş. Görüntü yönetmeni Kolja Brandt’ın titiz kamerası ve yapımın genel sanat yönetimi üst düzey. Marx’ı, Alman aktör August Diehl canlandırırken, Engels’e vatandaşı Stefan Konarske hayat vermiş. Vicky Krieps, Hannah Steele ve özellikle Dardenne kardeşlerin filmlerinden aşina olduğunuz usta Belçikalı aktör Olivier Gourmet, güçlü kadroyu oluşturan oyuncular.

Dünyayı değiştirmiş iki önemli filozofun gençlikleri, zeki, parlak, dürüst ve cesur iki genç adamın özelinde işlenmiş. Söyleyecek sözleri olan, teorinin önemine inanan iki düşünürün insan ve genç olarak portreleri de son derece yalın ve süssüz olarak duruyor karşımızda. Dünyada patronlarla işçiler arasında süren mücadelenin felsefi alt metni ve sürüp giden hayat perdede, usta bir yönetmenin dokunuşuyla duruyor. (4 / 5)


AŞKIN ÇEKİMİ

-Savaş, yıkım, umut ve aşk-

İkinci Dünya Savaşının başlarında, 1940’ta, ‘Dunkirk tahliyesi’ olarak bilinen ünlü muharebenin hemen sonrasında geçiyor film. Bir propaganda filmi çekmeye planlayan İngiliz hükümeti, ulusa moral aşılamak amacıyla, Dunkirk Muharebesinden kurtarılan askerlerin öyküsünü anlatan bir yapım tasarlamaktadır. Catrin Cole adlı kadın, sekreterlik pozisyonunda görev alacağını zannederken, kahramanlık içeren propaganda filminin senaryo ekibinde bulur kendini. Ekibin başında yer alan Tom Buckley’’le adı konmayan bir duygusallık yaşayacaklar ve bu romantizm sayesinde, genç kadın içindeki umut ve sevgiyi keşfedecektir.

Mizah unsurları da içeren romantik dram, Lissa Evans’ın ‘Their Finest Hour and a Half’ adlı romanından uyarlanmış perdeye. Yönetmen koltuğunda oturan isimse, ‘Italian for Beginners / Yeni Başlayanlar İçin İtalyanca’, ‘Wilbur Wants to Kill Himself / Wilbur Ölmek İstiyor’, ‘An Education / Aşk Dersi’ ve ‘One Day / Bir Gün’ adlı ‘kişilikli’ filmlerden anımsayacağınız Danimarkalı usta sinemacı Lone Scherfig. Başrolde manyetizması geniş aktris Gemma Arterton ile Sam Claflin yer alırlarken, güçlü karakter oyuncuları Jack Huston, Richard E. Grant, Eddie Marsan’la birlikte usta isimler Jeremy Irons ve Bill Nighy’de rol alıyorlar. Müthiş oyuncu kadrosu, öykünün üzerinde hakimiyet sağlamış yönetim, dönemi ve dönemin ruh altını gayet iyi yansıtan sanat yönetiminin de katkısıyla, iyi bir film olmuş orijinal adıyla ‘Their Finest’!

Savaşın en umutsuz yerinde, yıkımların ve kayıpların ortasında, umudu, sevgiyi, dostluğu, aşkı keşfeden insanların ve ayakta kalmaya çalışan bir ulusun öyküsü yansımış perdeye. İnce gülümsemelerin, derin bir hüzünle iç içe geçtiği yapım, Hollywood’un çok iyi yaptığı ve bol örneği olan filmlerin formülüyle ilerlese de, ilgiyle izletiyor kendini. Mehmet Baydur’un ünlü sahne eserinin adı gibi, filmin karakterleri: ‘Yangın Yerinde Orkideler’… Nüanslı, iyi çekilmiş, kavuşulamayan gerçek bir aşkı şefkatle hissettiren film, yüreğini de kullanan izleyici için özellikle! (3 / 5)


KANLI OYUN

-Şiddet… Daha fazla şiddet-

‘Scare Campaig’ isimli popüler bir şaka programı, uzun yıllardır reytingleri alt üst etmektedir. Ancak internet evreninin zirve yapmasıyla birlikte yepyeni programlar, sınırları zorlayan fikirler, özellikle genç izleyicilerin daha çok ilgisini çekmektedir. Snuff türü gerçek ve sınırsız şiddetin yer aldığı korsan internet programlarıyla aşık atmak zorunda kalan ‘Scare Campaign’ ekibi, kanal yöneticisi tarafından gelen baskılara daha fazla dayanamaz ve şiddetin tavan yaptığı yeni bir bölüm planlar. Ancak evdeki hesap, çarşıya uymayacaktır!

Avustralya yapımı korku filmi, ‘şaka yaparken dikkat edeceksin’ kuralından hareketle, değişen medya, denetimsiz internet ve çıldırmış dünyanın şiddet pornografisine varan şiddet tutkusunu, oldukça kanlı bir öyküde işlemiş. Elini korkak alıştırmayan film, her bünyeye göre değil kuşkusuz! Cameron ve Colin Cairnes kardeşlerin yazıp yönettiği vahşet yüklü korku filminde Meegan Warner ile Ian Meadows önemli rolleri üstleniyorlar. Vahşi kapitalizmin, daha fazla vahşet arzulayan genç sapkınları, serbest pazarda bozdurulan ruhlar, hastalıklı zihinler ve saldıkları dehşet üzerine satırbaşları yapan film, fazlasıyla tanıdık olsa da, gelişme ve kırılma noktalarında belli bir yaratıcılığa sahip. (2,5 / 5)


Çin yapımı animasyon ‘Monkey King: Hero Is Back / Kahramanlar Takımı’, seriye dönüşen komedi gençlik türündeki filmin yeni halkası ‘Diary of a Wimpy Kid: The Long Haul / Saftirik Greg’in Günlüğü: Bende Bu Şans Varken!’ ile birlikte dört yerli yapım; Yetkin Dikinciler ve Azra Akın’ı izleyeceğimiz ‘Her Şey Mümkün’, başrollerini Yeşim Salkım ile Kadir Çöpdemir’in paylaştıkları ‘Bahtiyar Bahtıkara’, çekimleri New York’ta gerçekleşen Doğan Özmekik imzalı ‘New York Masalı’ ve yönetmenliğini Yusuf Güven’in üstlendiği komedi ‘Hızlı ve Tüplü’ haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese! MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar