Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

15 AĞUSTOS 2014

14 Ağustos 2014 Perşembe 18:25
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Yazın en sıcak günlerinin süreceği yeni haftanın, beş yeni filminden notlarımız arasında yer alamayan tek yapım, ‘Barbie and the Secret Door/Barbie ve Sihirli Dünyası’ adlı çizgi film. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın bırakmayın! Herkese iyi seyirler.

KARABASAN
Canavar diye bir şey var mıdır? Canavarlar nerede saklanırlar? Peki, onlarla birlikte yaşanabilir mi? Ülkemizde ilk olarak, 33. İstanbul Film Festivali’nde izleyiciyle buluşan, dram yoğun korku-gerilim, Avustralya’dan geliyor. Oyuncu kimliği de olan Jennifer Kent’in yazıp yönettiği ilk uzun metraj, son derece etkileyici bir yapım. Altı yıl önce, bir trafik kazasında eşini kaybeden Amelia, davranış sorunu gösteren oğlu Samuel’le başa çıkmakta zorlanmaktadır. Samuel rüyalarında, sürekli evde saklanıp, ikisini de öldürmek amacı taşıyan bir canavar görmektedir. Anne, oğul evde bir gece, uyku öncesi birlikte ‘Babadook’ adında ürkütücü bir masal kitabı okurlar. Amelia, oğlu Samuel’in rüyasında gördüğü canavarın Babadook olduğuna kanaat getirir. En büyük dehşet ise, Babadook’un gerçekten var olma olasılığıdır. Klasik kapalı mekan, ev içi korku gerilimin, psikolojik bir dramla buluştuğu film, sosyolojik çıkarımlar da yapıyor. Oldukça feminist bir bakış açısıyla kotarılmış öykünün iki başrol oyuncusu, anne ve oğlu canlandıran Essie Davis ve Noah Wiseman, müthiş performanslar sergiliyorlar. Çeşitli festivallerden ödüllerle ayrılan korku gerilim örneği, korkularımız, hesaplaşamadığımız geçmişimiz, toplumsal, çevresel baskılar ve atlatamadığımız travmalar üzerine, gerçekten ürkütücü ve kapkara bir öykü anlatıyor. Hepimizin bir yerlerde hapsettiği ya da saklanmaktan vazgeçip gün ışığına çıkmayı yeğleyen canavarlar üzerine karanlık ve içi dopdolu bir anlatı. Doğallık ve sahicilik, etkiyi arttırıyor. Polonyalı görüntü yönetmeni Radek Ladczuk’un birinci sınıf kamerası, hikayenin ruhunu şahane yansıtmış perdeye. (4 / 5)

CEHENNEM MELEKLERİ 3
2010’da Sylvester Stallone’nin yazıp yönettiği avantür aksiyon projesi ‘The Expandables / Cehennem Melekleri’, her biri birer marka olmuş veteran aksiyon yıldızlarıyla dolu kadrosuyla yaz sezonunun bombalarından biri olarak yansımıştı perdeye. 2012’de Simon West yönetiminde çekilen ikinci bölüm, yeni transferlerle macerayı kaldığı yerden sürdürüyordu. Serinin üçüncü bölümünün öyküsü, yine aynı zamanda başrolü de üstlenen, işin mimarı Sylvester Stallone imzalı. Yönetmen koltuğunda ise, aksiyon seven genç isim Patrick Hughes oturuyor. Stallone’nin başı çektiği dev kadroda, Arnold Schwarzenegger, Harrison Ford, Mel Gibson, Wesley Snipes, Jason Statham, Antonio Banderas, Jet Li ve Dolph Lundgren gibi ikon isimler yer alıyorlar. Mel Gibson’un canlandırdığı, ekibin eski üyesi olan kötücül Conrad Stonebanks, kahramanlarımızın yeni hedefidir. Cehennem Melekleri’ne eklenen genç ve cesur yeni üyeler, ustalarıyla birlikte omuz omuza müthiş bir mücadele vereceklerdir. Aksiyon katkılı avantür, türün hayranları için çölde bir vaha görevi görüyor işin aslı. Birbirinden ünlü isimleri, aynı öyküde izlemek, beyazperdeye öyle sıklıkla yansıyan bir durum değil çünkü! Popüler serinin üçüncü bölümü, eğlendirme ve sürprizli oyuncu kadrosuyla şaşırtma işini beceriyor ama öykü hafif! Bu isimler bir arada olsun da, varsın öykü kısmı vasat olsun diyenler için sorun yok ama meseleli, ‘sıkı’ aksiyon arayanlar için soru işaretleri yok değil! Yine de sadece dev kadrosu için bile izlenebilir kolaylıkla, serinin üçüncü bölümü. (2,5 / 5)

BEN, KENDİM VE ANNEM
Aktör Guillaume Gallianne’nin ilk yönetmenlik denemesi, kendi kimliğinin peşine düşen bir karakterin öyküsünü taşıyor perdeye. Kendisini, diğer iki oğlundan ‘ayıran’ annesinin üzerinde yarattığı baskıdan kurtulup, başta cinsel kimliği ve seçimleri olmak üzere, kim olduğunu bulmaya çalışan Guillaume’nin hikayesi, bazı anlar hüzünlü ve karanlık sularda yüzen bir komedi. Erkek kardeşlerinin yanında, kendini bir eşcinsel olarak gören ve cinsel deneyimlerini bu doğrultuda yaşama gayreti peşine düşen karakter, annesinin üzerinde yarattığı baskıdan, aşık olarak kurtulur ancak! Senarist ve yönetmen Gallianne, hem kendini arayan oğlu, hem de anneyi canlandırıyor. Güzel Alman yıldız Diane Kruger, filmin sürpriz ismi. Cannes’den iki ödülle dönen Fransa-Belçika ortak yapımı, Fransız Oscar’ları olarak bilinen César’larda da, aralarında, en iyi film, en iyi ilk film ve en iyi aktör olmak üzere beş ödül birden kazanmayı başarmıştı. Guillaume Gallianne, Pedro Almodovar esintileri içeren filmini, kendine has bir mizah ve düş gücüyle hayata geçirmiş. Eşcinsellik üzerine ‘çalışılmış’ incelikli bir metin içeren film, oldukça öznel bir çalışma. Supertramp’ın unutulmaz klasiği ‘Don’t Leave Me Now’, içi dolu soundtrack’ın öne çıkan şarkısı. Fazla öne çıkarılmış eşcinsellik vurgusu, zeki ve ekonomik senaryonun tartımını bir parça zedeliyor. Öznelliği, kişilikli bir imza olarak kullanıp kullanamayacağına ikinci filminde karar vereceğimiz yönetmen, ilk uzun metraj kurmacasıyla sınıfı geçiyor sözün özü. (3 / 5)

KAHRAMAN ŞÖVALYE
İspanyol yapımı üç boyutlu animasyonun yapımcıları arasında, ünlü yıldız Antonio Banderas’da var. Manuel Sicilia’nın yönettiği maceranın orijinal seslendirme kadrosunda, Antonio Banderas’ın yanı sıra, Freddie Highmore, Charles Dance, Rupert Everett, Saoirse Ronan, Alfred Molina, Mark Strong, Julie Walters ve Olivia Williams gibi yıldızlar yer alıyor. Kahramanımız Justin, büyükbabası Sir Roland gibi ünlü bir şövalye olmak ve türlü kahramanlık destanları yaşamak için can atmaktadır. Ne var ki, titiz bir hukukçu olan babası Reginald, onu, hayalinin peşinde koşmaktan men etmiştir. Oğlunun, iyi bir avukat olmasını istemektedir. Justin, korkusuz bir şövalye olma hevesiyle atıldığı macerada ilginç karakterlerle tanışacak ve ülkesinin kaderini belirleyecektir. Pixar’ın çizgisinden uzak olsa da, biçimi ve öyküsü ile kalburüstü bir animasyon Kahraman Şövalye! (3 / 5) MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar