Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

10 EKİM 2014

10 Ekim 2014 Cuma 19:15
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Haftanın beş yenisinden ikisi, David Fincher imzalı karanlık dram ‘Gone Girl / Kayıp Kız’ ve usta sinemacı Woody Allen’ın yeni filmi ‘Magic in the Moonlight / Sihirli Ay Işığı’, notlarımızda yer alıyor. Haftanın diğer üç yapımı ise, başrolünü Johnny Depp’in üstlendiği gizem yüklü bilimkurgu-dram ‘Transcendence / Evrim’, popüler bilimkurgu-gençlik edebiyatının perdeye yansıyan yeni ürünü ‘The Giver / Seçilmiş’ ve James Franco ile Kate Hudson’lu kadrosuyla dikkat çeken, aksiyon-gerilim katkılı suç filmi ‘Good People / Ölümcül Oyun’… İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.

KAYIP KIZ
Evliliklerinin beşinci yıldönümlerini kutlamaya hazırlanan Amy ve Nick Dunne çifti, ilk bakışta son derece uyumlu, mutlu bir çift görüntüsü vermektedirler. Yıldönümü günü, eve gelen Nick, Amy’yi evde bulamaz ve evde bir boğuşma yaşanmış görünümü vardır. Polis ve medya, Missouiri’li çiftin başına gelenleri yakından takibe başlar. Öykü ilerledikçe, Nick ve Amy’nin gerçeklerinin, hiç de göründüğü gibi olmadığını fark ederiz… Gillian Flynn’ın aynı adlı romanından bizzat kendisinin perdeye uyarladığı senaryoyu, usta sinemacı David Fincher yönetmiş. Başrolleri Ben Affleck ve Rosamund Pike üstlenmişler. Kim Dickens, Neil Patrick Harris ve Carrie Coon, filmin diğer öne çıkan isimleri. Bu yıl Oscar ödüllerinde adını sıkça duyacağımız bir yapım orijinal adıyla ‘Gone Girl’. Özellikle İngiliz aktris Rosamund Pike, zihinden çıkması zor, kalıcı, müthiş bir performans sergilemiş. New York’lu entelektüel kızın, Missouri taşrasındaki bilinçli ‘dönüşümü’ son derece nüanslı bir oyunla yansıyor perdeye. Tolstoy’un ölümsüz eseri Anna Karenina’da geçtiği gibi, ‘bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır’ meselesi, ‘evlilik’ özelinde ameliyat masasına yatırılmış. Büyük bir nefrete dönüşen aşk ve kötücül sistemin işlevsel birer çarklısı olan karı-koca! Masumiyetin yitimi. Tutkunun, intikam ve yok etme güdülerine evrilen şizofren hali. Çıldırmış medyanın linç tutkusu ve kurbanlar… Fincher’ın hünerli ellerinde önemli bir film olmuş kapkara ve gerilim yüklü dram. Yüz kırk dokuz dakikalık süresine rağmen, sizi bir an olsun avucundan bırakmıyor ‘Kayıp Kız’. (4 / 5)

SİHİRLİ AY IŞIĞI
Üretmekten yılmayan büyük usta Woody Allen’ın yeni filmi ‘Magic in the Moonlight / Sihirli Ay Işığı’ yine lezzet dolu. Uzun metrajda, kırk beşinci kez oturduğu yönetmenlik koltuğunda yine son derece rahat dev sinemacı. Bildik başyapıtlarına oranla, kıvraklık ve pırıltı anlamında bir parça tutuk bir film olsa da, seksenine ramak kalmış bir insanın halen bu denli üretici ve ‘sıkı’ olması normal ve kolay bir olay değil tabii! 1928’de Berlin’de açıyor usta filmini. Dünyanın başka bir yere ve bilinmedik, ürkütücü bir ‘şeye’ evrildiği günlerdeyiz. Usta bir illüzyonist ve bilim insanı olan Stanley, eski dostu ve meslektaşı Howard’ın ısrarlarıyla, aristokrat Catledge ailesini malikanelerinde ziyaret etmeyi kabul eder. Asıl amaç, ailenin yanına, annesiyle birlikte davet edilen genç medyum Sophie’yi gözlemlemektir. Stanley, hayatını, insanları sahte vaatlerle kandıran medyumların foyalarını ortaya çıkarmaya adamıştır. Bu nedenle, kimliğini gizleyerek, genç kadınla tanışır ve iddia ettiği medyumluk güçleriyle insanları kandırıp kandırmadığını anlamaya çalışır. Ancak Sophie’nin cazibesine kapılmamak için kendi doğasıyla, büyük bir mücadele verecektir Stanley… Güney Fransa’da geçen hikaye, dönemin ruhunu, örneğin Caz Çağı’nın son pırıltılarını, soundtrack’ını da kullanarak, yetkin bir yapım tasarımıyla sunmayı hedeflemiş. Başrollerini Colin Firth ve Emma Stone’un üstlendikleri romantik komedide, Marcia Gay Harden, Hamish Linklater, Jacki Weaver, Simon McBurney, Eileen Atkins’in başı çektiği rafine oyuncu kadrosu dikkat çekiyor. Alman şarkıcı ve aktris Ute Lemper’de, Berlin’deki sahnede misafir oluyor Allen’ın zengin ve ‘derinlikli’ kadrosuna. İnsanların, büyüye, sihire ve kehanetlere sığındığı, medyumların, ruhlar dünyasının ve öteki dünyadan ulaşan haberlerin hayli popüler olduğu günlerden, sıcak ve samimi bir öykü perdede duran. Aşkın sıcaklığını ve yüreğin gerçeğini, rasyonel düşüncenin, mantığın önünde tutup, insana ait ‘doğru’ şeyler söyleme niyetindeki öykü, arka planına dönemin olanca ayrıntısını yerleştirerek, derdini; tarihi politik ve sosyal gerçeklerden ayrılmadan anlatmayı başarıyor. (3 / 5) MURAT ERŞAHİN





Diğer Yazılar