Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

09 ARALIK 2016

08 Aralık 2016 Perşembe 21:06
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Bu hafta merhaba diyen yeni vizyon beraberinde; üçü yerli, yedi yeni yapım getiriyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.

GECE HAYVANLARI
Kapkara tahliller… Ünlü bir modacı olarak bilinen Tom Ford, 2009’da Christopher Isherwood’un aynı adlı romanından uyarladığı ilk yönetmenlik deneyimi ‘A Single Man / Tek Başına Bir Adam’la ‘vay be!’ dedirtmişti. Bağrımıza bastığımız ve beyazperdeye şahane bir ‘hoş geldin’le yeni bir anlam katan Ford, merakla beklenen ikinci uzun metrajıyla karşımızda. Kaybetme korkusu, acı, suçluluk, vicdan, aşk. Her intikam farklıdır! diyor yeni filminde Tom Ford! İşin özü, aşk ve vicdan üzerine bambaşka bir bakış ve incelikli bir analiz filmi orijinal adıyla ‘Nocturnal Animals’. Austin Wright’ın ‘Tony and Susan’ adlı romanından yine Tom Ford tarafından yapılan uyarlama, incelikle netameli ruh altımıza bakıyor, aynı ‘A Single Man’ gibi. Venedik Film Festivali’nde Tom Ford’a Jüri Büyük Ödülü’nü kazandıran gerilimi yüksek dram, öykü içinde öykü barındırıyor. Bir sanat galerisi sahibi olan Susan, yıllar önce ayrıldığı eski eşinin kendisine yolladığı roman taslağını okudukça, geçmişin acıları, kalp ve hayal kırıklıklarıyla yüzleşir. Öte yandan, romanda yer alan öykü, ailesiyle birlikte çıktığı gezinin sahici bir kabusa dönüştüğü Tony hakkındadır. Bir vicdan öyküsü çekmiş her şeyin ötesinde Tom Ford. İki filmiyle artık ‘usta’ olarak adlandırılmayı hak eden Tom Ford, şaşırtıcı değinilerle insan denen organizmanın ‘tekinsiz’ ruh altına bakarken, hakiki saptamalar yapıyor. Başrolleri paylaşan Amy Adams ve Jake Gyllenhaal’e, hemen her performansında fark yaratmayı başaran Michael Shannon ile son dönemin yükselen aktörü Aaron Taylor-Johnson eşlik ediyorlar. Isla Fisher, Ellie Bamber, Karl Gusman, Robert Aramayo ve bir başka usta oyuncu Laura Linney, başarılı kadronun diğer isimleri olarak yansıyorlar perdeye. Birini sevdiğinde, onu öylece kaldırıp atamazsın demeyi de unutmuyor film. Bütün günahlarımız, suçluluk duygumuz, kaybetme acımız ve korkularımız, tükenmek bilmeyen burukluğumuzla insan olduğumuzu anımsatıyor hepimize. Bir de aşk ve sevgi denen o hayati kavramlar, insan denen ‘zavallı’ varlığın önüne dikilip durmuyor mu? ‘Atonement / Kefaret’ ve ‘Anna Karenina’ gibi güçlü filmlerle iki kez Oscar adayı olan, İrlandalı görüntü yönetmeni Seamus McGarvey’in kamerası, kapkara, rahatsız edici, kasvet dolu ‘bilinçli’ atmosferin perdeden koltuğa geçmesinde büyük rol oynuyor. Karanlık derinliklerimizle flört eden tekinsiz bir şölen çekmiş Tom Ford. Ürküp, geçmişin hayaletlerini anımsayacaksınız elde değil. Gözden çok vicdana sesleniyor. (4 / 5)

AŞK MEKTUPLARI
Son derece zarif, kırılgan ve samimi bir aşk filmi. Duygusal öykünün finalinde, Gabrielle, sevmeden evlendiği ama ‘sonunda’ sevgisinin gerçekliğini fark ettiği kocasına sorar: ‘Neden bana söylemedin?’ Adamın cevabı kısa ve net olur: ‘Yaşamanı istedim’… Baştan beri seni çok sevmiştim filandır duymayı düşündüğümüz sözler. Oysa adam, sevmenin ne denli emek gerektiren bir uğraş olduğunun altını çizer. ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ın aşk-emek meselesine, farklı ve samimi bir katkı sağlamış Nicole Garcia’nın romantik filmi. Cannes’de Altın Palmiye için yarışan yapım, filmekimi programında buluşmuştu ülkemiz izleyicisiyle ilkin. Milena Agus’un aynı adlı romanından uyarlanan Fransa-Belçika-Kanada ortak yapımında başrolü, ‘benzersiz’ Marion Cotillard üstleniyor. Zihinden çıkması zor bir performans sergilemiş yine Cotillard. Louis Garrel ve Cotillard’a aynı mükemmellikte eşlik eden İspanyol aktör Alex Brendemühl, kadronun diğer isimleri. İngiliz besteci ve müzik adamı Daniel Pemberton’un filmin atmosferine son derece uyumlu notaları, romantik dramın içinize daha bir fazla işlemesine neden oluyor. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından Fransa’dayız. Özgür ruhlu, tutkulu bir kadın olan Gabrielle, küçük kasabasında sıkışmışlığın avucunda bunalırken, ailesinin baskısıyla İspanyol bir çiftçi olan Jose ile evlenir. Basit bir adamdır Jose. Kendisine seni sevmiyorum diyen kadına karşı dürüsttür ve ona aşıktır. Kendini bir tutsak gibi hisseden kadın, tedavi için yattığı klinikte, bastırdığı tutkularını ona yeniden hatırlatan Andre ile tanışır. Yeni bir başlangıç için ümit doludur Gabrielle ancak dünya hali, onun duygularını dikkate almayacaktır. Son derece iyi uyarlanmış senaryo, kusursuz performanslarla ve son derece titiz bir yönetimle, yılın iyi filmlerinden birini çıkarıyor karşımıza. Sevginin ve aşkın, emek, özellikle sabır isteyen ciddi bir uğraş olduğunu, asil ve vakar biçimde anımsatan film, sözlük anlamları dışında önem yüklenen kelimelerin gerçek ifadelerini gün ışığına çıkarmakla yükümlü olduğunu hissetmiş. Başarmış bu zor işi üstelik. Yürekte yer eden içli öyküyü, iç cebinizde saklamak en doğrusu. (4 / 5)

SEN BENİM HERŞEYİMSİN
2014’te ülkemizde de vizyona giren 2013 tarihli Meksika filmi ‘No se Aceptan Devoluciones / Çocuk Büyütme Rehberi’ adlı melodramdan uyarlanan yerli yapımı Tolga Örnek yönetmiş. Yine Örnek imzalı uyarlama senaryoda başrolü Tolga Çevik üstleniyor. Aktörün gerçek kızı Tuna Çevik, Melis Birkan, Cengiz Bozkurt ve Reha Özcan oyuncu kadrosunun diğer isimleri. Yaşadığı geniş ve rahat günlerde, günübirlik işler ve ilişkilerle hayatını geçiren Sedat, günün birinde ansızın eski sevgilisi Pınar tarafından kucağına bırakılan bir bebekle baba olduğunu öğrenir. İstanbul’a gelip, Pınar’ı aramaya başlayan Sedat, kaderin cilvesiyle iyi kalpli ama uyanık yapımcı Birol ile tanışır ve babasının kendisine çocukluğundan beri öğrettiği üzere, ‘korkularının gözünün içine bakacağı’ bir meslek edinir: Dublörlük. Zoraki babalıktan, gerçek bir baba olmaya doğru hızla yol alan Sedat, kızı için kusursuz bir masal dünyası yaratmıştır ama dışardaki dünya acımasızdır. ‘Güldür-ağlat-izlet’ formülünün hakkını verememiş yerli uyarlama. Tolga Örnek, komedi dramda başarılı olamıyor. Önceki filmlerine baktığımızda bunu net olarak görebiliyoruz. Melodramın asıl kırılma noktalarını ve özünü yakalayamadan, baba-kızın kendilerine kurdukları naif evrenin ruhuna giremeden yüzeyde gezinmeyi seçen yapım, yapay bir televizyon dizisi formatıyla, ne güldürüyor ne de ağlatıyor işin doğrusu. Orijinal filmin Latin hüznü ve sahiciliği, yerli yapıma nüfuz edememiş. (1,5)

KASAP HAVASI
Çiğdem Sezgin’in senaryosunu yazıp yönettiği ilk uzun metraj kurmacası, 36. İstanbul Film Festivali’nin ‘Ulusal Yarışma’ bölümünde yapmıştı galasını. Bir aşk dramı ‘Kasap Havası’. Çıkışsız ve imkansız oluşların, kimi toplumsal değinilerle tatlandırılmış buruk hikayesi. Annesinin istediği kızla nişanlanmak üzere olan genç taksi şoförü Ahmet, kendisinden yaşça bir hayli büyük olan terzi Leyla ile tutkulu bir ilişkiye girmiştir. Mutluluğu ıskalamış, geçmişinden mustarip Leyla ile yolun henüz başında olan ‘delikanlı’ raconundan ödün vermeyen Ahmet, çevresel baskılara rağmen, ilişkilerini ciddi bir sona, evliliğe doğru götürürlerken; Leyla’nın eski erkek arkadaşı Semih’in geri dönüşüyle yoluna girmiş gibi görünen her şey alt üst olur. Başlıca rollerini Şenay Gürler, yıldızı TV dizisi ‘Behzat Ç.’deki ‘Hayalet’ karakteri ile parlayan İnanç Konukçu ve Hakan Karahan’ın üstlendikleri duygusal dram, toplumsal dinamiklerin üzerine fazla gitmeden, ‘durum’un ağırlığı altında kalırken, karakterlerin derinlemesine tahlilinde de çok başarılı olamıyor. Buna karşılık samimi performansları, bazı anlarda yakalanan sahicilik ve kendi iddiasının sınırlarını iyi bilip, kasılmadan söz söylemesi açısından rahatlıkla izletiyor kendini. (2,5 / 5)

Üç boyutlu müzikal animasyon ‘Sing / Şarkını Söyle’, Jennifer Aniston’lu komedi ‘Office Christmas Party / Çılgın Ofis Partisi’ ve yerli komedi ‘Hayati Tehlike’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Herkese tekrar iyi seyirler. MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar