Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

08 ARALIK 2023

07 Aralık 2023 Perşembe 13:35
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

8 Aralık haftasına hoş geldiniz! Fırtınalar, yağmur, sel ve taşkınlarla başladı Aralık ayı yurdun çoğu yerinde!
Kışlıklar artık göz önünde! Kalın kazaklar, montlar, paltolar dolaplardan uzun süre ortalıkta dolanmak üzere çıktı. Yeniden önemle hatırlatmak gerek; eldivenleri ve bereleri kaybetmemek, orada burada unutmamak çok mühim! Hepsinin bir yeri var çünkü yürekte. Kış insanı diye bir kavram var. Bazıları yaz aylarıyla feci mesafeli. Ruhlarının içine sinmiş kış! Olumsuz bir şey değil bu; yazın hoppalığı yanında epey karizmatik kış insanı olmak öte yandan! Daha kıymet bilir, daha vicdanlı ve daha fedakârdır kış insanları… Kimileri için pek değerlidir o eski sobalı günler. Asla unutulmaz. Yanan sobada kestaneler ve portakal kabukları öte yandan! Her daim demlenen çay, içsel bir olmuşluk, pişmişlik, tatmin hissi, iyilik… Kaybettiğimiz sevdiklerimiz, dışardan gelip odalara dolan bozacının sesi, eski bir mendil; köşesi oyalı. Lavanta kokulu salon, ikindi yalnızlığı ve geri dönülemez anlar…
Chevrolet, Playmouth, Dodge, Desoto, Ford, Buick marka eski zaman dolmuşları… Ah… Kuyruğa girip, dolmuş beklerdik yoğurtçu parkın köşesinde. Kuyruk sırasında kallavi sohbetler. Sert eserdi rüzgâr; tek tük araba inerdi yokuştan. Agâh Efendi bir şövalyeydi adeta. Usta şoför… ‘İki Kadıköy lütfen, rica etsem iletir misiniz’ diyen nazik bir ses arka koltuktan… Zihinde susturulması imkânsız bir şarkı çalıyor an itibariyle: 
‘Geçsin günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar
Zaman sanki bir rüzgâr ve bir su gibi aksın
Sen gözlerimde bir renk kulaklarımda bir ses
Ve içimde bir nefes olarak kalacaksın…’
Bu hafta doğan ve hayta vedan eden sanatçılara bakalım. Önce sinemacılar… 9 Aralık, usta sinemacımız Atıf Yılmaz’ın yanı sıra Hollywood ikonlarından Kirk Douglas, John Malkovich ve çok yetenekli aktris Judi Dench’in doğum günleri. 10 Kasım’da Kenneth Branagh dünyaya gelmiş. 13 Aralık Tarık Akan, Christopher Plummer, Jamie Foxx ve Steve Buscemi’nin doğum günleri. Kim Ki Duk ve Adile Naşit, 11 Aralık günü aramızdan ayrılmışlar. 12 Aralık, Douglas Fairbanks, Peter Boyle ve usta yönetmen Yasujirô Ozu’nun vefat tarihleri. 14 Aralık ise Peter O’Toole ve Lee Van Cleef’in hayata veda ettikleri gün. 
9 Aralık İngiliz şair John Milton’un doğum günü! 12 Aralık ise Modern romanın kurucusu kabul edilen Fransız yazar Gustave Flaubert’in doğum tarihi. 13 Aralık’ta usta edebiyatçılarımız Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Oğuz Atay ve Behçet Necatigil hayata veda etmişler.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Kış Bahçesinden’ şiiri ile koyalım noktayı bu haftanın giriş yazısına…

‘Ne güzeldi o kış bahçesinde
Güllerin çok derinlerde çalışan uykusu
Sana bir bahar hazırlamak için.

Dallar, filizler, eski masal dilberleri gibi
Hüzne ve hülyaya gömülmüş
Doğmamış çocuklara
Ninni söylüyorlardı sanki...
Ana rahmi gibi sıcak ve yüklü idi hava
İyi mayalanmış hamur gibi
Gizli nabızlarla atıyordu toprak.’


SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

Mon oncle d'Amérique / Amerikalı Amcam
(Yönetmen: Alain Resnais / 1980)

L'argent / Para
(Yönetmen: Robert Bresson / 1983)

Masques / Maskeler
(Yönetmen: Claude Chabrol / 1987)

La Belle Noiseuse
(Yönetmen: Jacques Rivette / 1991)

Un coeur en hiver / Ayazda Bir Yürek
(Yönetmen: Claude Sautet / 1992)

 

Vizyonda bu hafta (8 Aralık 2023)
İkisi yerli yapım olmak üzere toplam altı yeni filme ev sahipliği yapıyor 8 Aralık vizyonu!
Maïwenn’in yazıp yönettiği ve başrolü Johnny Depp’le paylaştığı tarihi biyografik dram ‘Jeanne du Barry’ ve Berlin Film Festivali’nde ‘Altın Ayı’ için yarışan, New York Film Eleştirmenleri Birliği tarafından ‘En İyi İlk Film’ seçilen Güney Kore asıllı Celine Song imzalı romantik dram ‘Past Lives / Başka Bir Hayatta’, haftanın notlarımız arasında yer alan yenileri.


JEANNE DU BARRY
-Soylular arasında-

Fransız aktris, yönetmen ve senarist, yaman isim Maïwenn imzalı tarihi biyografik dram ‘Jeanne du Barry’, Kral 15. Louis’nin son ‘resmi metresi’nin öyküsü! Her şeyden çok hayatı, yaşamayı seven, işçi sınıfından saraya yükselen sıradan bir kadının, onunla beraber hayatı tekrar seven kralın, saray halkının ve dönemin öyküsü öte yandan!
‘Polisse / Polis’ ve ‘Mon Roi / Prensim’ filmleriyle tanıdığımız Maïwenn’in aynı zamanda başrolü üstlendiği yapımda bir diğer önemli rolde usta aktör Johnny Depp’i izliyoruz. Benjamin Lavernhe, Melvil Poupaud, Robin Renucci, Pierre Richard, Marianne Basler ve Pauline Pollmann, zengin kadronun öne çıkan diğer isimleri. 76. Cannes Film Festivali’nin açılışını yapan gösterişli ve çarpıcı dönem filmi, derinlikli araştırmalara dayanan, yazımı yıllar sürmüş senaryosu ve titiz yapım tasarımıyla 35 mm. filme çekilmiş aynı zamanda! 
Versailles sarayını mekân alan yapım, yaşanan onca zarafet ardındaki çürümüş moral değerleri, entrika ve iktidar çekişmelerini aslında ‘sıradan’ ruhlar üzerinden işliyor. Hayattan aldığı keyfi yitirmiş bir kral, ona hayatın tatlı yüzünü yeniden gösteren işçi sınıfından gelmiş, özgüveni yüksek kadın ve gerçeklikten kopuk yaşayan saray ahalisi… Saray geleneği ve inanışına göre, her kralın bir metresi olabilirdi. Ancak kralın ölüm yatağında, İncil üzerine yemin etmesi ve metresini saraydan uzaklaştırması gerekirdi. Çiçek hastalığına yakalanan kral, ölüm döşeğinde bu ritüeli yerine getirdi ve sarayda pek sevilmeyen Jeanne du Barry , adeta kovularak bir manastıra gönderildi! Fransız devriminin ardından yaşanan terör döneminde giyotinle idam cezasına çarptırılan Jeanne du Barry’nin (1743-1793) son sözleri ‘Bir dakika daha! Gökyüzünü son kez görmek istiyorum’ oldu! Fransız sarayının son resmi metresi olarak tarihe geçen kadının bu son sözleri, Dostoyevski’nin 1869 tarihli ‘Budala’ adlı romanında da yer aldı.
Sosyal, siyasi ve ekonomik patlamaların sürdüğü dönemde, her şeyden bihaber sadece zevklerle ilgilenen sarayın içine sıkışmış aslında son derece yalnız, sadece sevilmek, önemsenmek ve varlığının hissedilmesini arzu eden sıradan bir kadının trajedisi, acıları, aşkı ve küçük dünyası sığdırılmış filme. 15. Louis ve Jeanne du Barry’nin gerçek aşkı merkezde duruyor öte yandan. Birbirlerini bulmuş iki farklı insanın, saray fonunda geçen zamanları tanık olduğumuz. Dönemin sert esen fırtınaları, saray içi entrikalar, gelenekler, değişimin ayak sesleri ve sıradan insanın ‘zavallı’ iç dünyası. 
Başarılı atmosfer, sıkı oyuncu performansı, teknik kalite yanında yine bir dönem öyküsü olan 1998 tarihli John Madden filmi ‘Shakespeare in Love / Aşık Shakespeare’ ile ‘En İyi Orijinal Müzik’ Oscar’ını kazanan İngiliz besteci Stephen Warbeck imzalı orijinal film müziği de bir hayli başarılı. (3,5 / 5)


BAŞKA BİR HAYATTA
-Birbirlerinde kalanlar için…-

Berlin Film Festivali’nde ‘Altın Ayı’ için yarışan, New York Film Eleştirmenleri Birliği tarafından ‘En İyi İlk Film’ seçilen Güney Kore asıllı Celine Song imzalı romantik dram ‘Past Lives / Başka Bir Hayatta’, hayatları farklı yönlere giden iki yakın çocukluk arkadaşı Nora ve Hae Sung’un, yirmi dört yıla yayılan öyküsü! Son derece başarılı ve yüreğe seslenen bu ‘ilk filmde’ başrolleri üstlenen müthiş ikili Greta Lee ve Teo Yoo’ya, John Magaro eşlik ediyor.
Yaman bir yönetmenin varlığını duyuran enfes bir film ‘Past Lives’! Çocuklukları Seul’de geçen, yürekleri birbirlerine ait iki yakın arkadaş, -belki de ruh ikizi dememiz gerek- kız ve oğlan ayrılırlar. Kız, İngilizce bir isim olan Nora adını seçer kendine ve ailesiyle birlikte ülkeyi terk ederek önce Kanada’ya göçer, oradan da ABD’ye, New York’a… Hae Sung, Seul’de, geride kalmıştır ve daima Nora’yı düşünür! On iki yıl sonra birbirlerini yeniden bulur iki arkadaş. İnternet sayesinde haberleşirler. Ardından hayat girer araya, farklılıklar, seçimler, hisler ve Nora, Arthur Zaturansky adlı bir yazarla evlenir… Bir on iki yıl daha geçer ve Hae Sung, Nora’yı görmek için New York’a gelir…
Tercihler, öncelikler, karakter, dostluk, kader ve aşk… Başka bir hayatta defalarca karşılaşmış, ilişki yaşamış ruhlar… Reenkarnasyon temelli Budist inanç sistemi, kaderin ettikleri ve insan yüreği… Nora ve Hae Sung’un öyküleri, bütün aşıklara fakat ayrılanlara gelsin özellikle! Timur Selçuk çalsın zihinde; ‘Ayrılanlar İçin’… Birbirlerine derinden ait iki insanın bir araya gelememe öyküsü perdede duran. Öylesine zarafet dolu ve incelikli ki… Kırılgan ve hüzün dolu suskun edebi satırlar gibi izlediğimiz öykü. Sıla, gurbet, yürekte taşınan ağırlıklar, ait olma, sorumluluklar, kaderin kesinliği, daima sevmek, sonsuza dek… Vakur bir saygıyla ayrılmak ardından. Öylece kalakalmak. Ağırbaşlı, kederli ama ayakta. Sonsuza dek sürecek tutkulu bir birlikteliği bir dakikada yaşamak… İmkânsız ve dile gelmesi bayağı olabilecek en soylu duyguyu ölene dek hapsetmek yürekte… 
Nora’nın eşinin, üçlü saç ayağında kendini kötü hissetmesi… İnsani hislerin perdeden salona yayıldığı kadraj. Dürüstlük, samimiyet, iyilik, saflık, yalandan arınmış tertemiz bir netlik… Nüanslı, abartısız, unutulmaz oyunculuk performansları. Yönetmen sinemasının has örneği! Herkesin, hepimizin öyküsü duruyor karşımızda. Dile gelmeyen zorlu hislerin resmigeçidi… Zihinden çıkması zor, yüreğin en şık odacığında bizle kalan olağanüstü final sonra... Behçet Necatigil dizeleri… Dinmeyen şiirsellik… Edip Cansever’in ‘İçinden Doğru Sevdim Seni’ şiiri takılıp kalıyor zihne: 

‘… Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen  
Tanımadığın bir ülke gibi  
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi  
Tam kendisi gibi mutluluğun   
Beni bekliyorsun  
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.’  

Kuşkusuz sezonun en iyilerinden! (4,5 / 5)


Haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenilerine bakacak olursak…
Aksiyonun usta isimlerinden John Woo imzası taşıyan ‘Silent Night / Sessiz Gece’, popüler aksiyon ‘John Wick’ serisinin yapımcıları tarafından yaratılmış. Yas tutan bir babanın, Noel zamanı acımasız bir çeteden intikam almaya karar verip, kolları sıvamasının öyküsü. Başrolde Joel Kinnaman yer alıyor. Catalina Sandino Moreno, Kid Cudi, Harold Torres, Vinny O’Brien, Yoko Hamamura, oyuncu kadrosunun diğer isimleri.
Avusturya yapımı belgesel ‘Backstage Wiener Staatsoper / Viyana Operası Sahne Arkası’, bizi dünyanın en ünlü operalarından Viyana Devlet Operası’nın sahne arkasına, büyülü anlara, tarihsel sanat olaylarına ve gerçek opera sanatçıları eşliğinde müziğin gücüne tanıklık etmeye davet ediyor. Yönetmen Stephanus Domanig. 
‘Murat Göğebakan: Kalbim Yaralı’, ünlü müzisyen Murat Göğebakan’ın zorluklarla dolu hayat hikâyesini perdeye taşıyor. Zorlu koşullarda süren hayatında yokluktan başlayıp şöhret basamaklarını adım adım çıkan Murat Göğebakan, bir yanda sağlık sorunlarıyla mücadele ederken diğer yanda kendisine yapılan ihanetle yüzleşecektir. Ali Ayyıldız’ın yönettiği filmde başlıca rolleri Burak Sevinç, Hande Soral, Tuvana Türkay, Feride Çetin, Necmi Yapıcı, Merve Kansu ve Levent Tülek üstleniyorlar.
‘Haile 2: Var mı, Yok mu?’, Alper Mestçi’nin yönettiği bir korku filmi. ‘Evin içindeki her çatlaktan yatırın laneti fısıldıyor, onun soğuk nefesi ziyaretçileri sonsuz bir kâbusa hapsediyor. Günahların ağırlığı altında ezilen ruhları yavaş yavaş parçalıyor. Her oda geçmişteki hataların yankılandığı kirli bir ayna. Burada zaman karanlığın duvarları arasında esir olmuş, kâbus asla bitmiyor. Burası ziyaretçilerin günahlarıyla dolu bir cehennem, hiçbir çıkış yok. Gülşah Aydın, Betigül Ceylan ve Ömer Gecü, oyuncu kadrosunda yer alan isimler.

İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!

İyi seyirler herkese!


 
TARİHTE BU HAFTA
On yedi ve altı yıl öncesine, 2006 ve 2017 yıllarına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!


Vizyonda bu hafta (8 Aralık 2006)
ÇİNLİLER GELİYOR

Egenin küçük ve şirin bir kasabasına günün birinde büyük bir yatırım yapmak üzere Çinliler gelir. Kasabadaki birkaç kişi haricinde herkes, kısa yoldan servet sahibi olma hayalleri kurmaya başlar. Kasabanın görünürdeki huzuru tamamen değişmiştir. 2002 tarihli ‘Gülüm’ün ardından uzun süre suskun kalan Türk sinemasının usta yönetmenlerinden Zeki Ökten imzalı filmde, başrol oyuncusu yok. Birçok iyi oyuncu rolleri paylaşmış. Bülent Kayabaş, Cüneyt Türel, Nilgün Belgün bu isimlerden bazıları. Haftanın tek yerli filmi, çıkış noktasını iyi tespit etmiş ama maalesef gidişat ve final, meselenin özünü beslemiyor.

HAYATIN LEZZETİ
‘Çinliler Geliyor’un ‘olmamışlığını’, İspanya-Arjantin-Meksika ortak yapımı ‘Tapas / Hayatın Lezzeti’ni izleyince daha iyi kavrıyorsunuz. Aslında aynı haftada vizyona giren iki film, birbiriyle akraba. Küçük insanlar, dünya dertleri, ülke meseleleri, ilişkiler ve adına hayat dediğimiz oluşlar… İç içe geçmiş öykülerden oluşan film adını, İspanyol mutfağından alıyor. İspanyol mezelerine verilen genel isim olan ‘Tapas’, birçok uluslararası festivalde gösterime çıkmış ve ödüller almış sıcacık bir yapım. İspanya’nın orta halli hatta yoksul bir mahallesinde birbirine bağlanan hayatlar. Etkili bir dramın buruk bir mizahla harmanlandığı yapım, ince ayrıntıları, çizdiği inandırıcı portreler, sağlam senaryosu ve yerinde diyaloglarıyla “Çinliler Geliyor”un bütün eksiklerini kapatıyor.

GURUR DÜNYASI
William Makepeace Thackeray’nin (1811-1863) hem televizyona hem de beyazperdeye defalarca uyarlanan aynı adlı romanının 2004 tarihli adaptasyonunu imzalayan isim Hintli Mira Nair. Ülkemizde özellikle, 2001 tarihli “Muson Düğünü” ile tanınan Hintli yönetmenin incelikli romantik dramında başrolü Reese Witherspoon üstleniyor. İngiltere-ABD ortak yapımı filmde Gabriel Byrne, Bob Hoskins ve Jim Broadbent gibi usta aktörler de rol alıyor. Yazarın, İngiliz burjuvazisini yerden yere vurduğu film, günümüz burjuva değerlerine de göndermeler yapıyor. Küçük yaşta yetim kalan Becky, İngiliz sosyetesine girmeyi aklına koymuştur. Bu amacı için üstün zekâsı ve güzelliğini kullanan Becky’yi acı tatlı birçok serüven, yani hayatın ta kendisi beklemektedir. Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan için yarışan Mira Nair filminde Reese Withwerspoon’un performansı, bu filmden bir yıl sonra, 2005’te ‘Walk the Line / Sınırları Aşmak’ ile kazandığı ‘En İyi Kadın Oyuncu’ Oscar’ının habercisi niteliğinde. 

RÜYA BİLMECESİ
2004 tarihli ‘Eternal Sunshine of the Spotless Mind / Sil Baştan’ ile büyük bir hayran kitlesi edinen entelektüel ve ayrıksı sinemacı Fransız Michel Gondry’nin Fransa-İtalya ortak yapımı filmi ‘Rüya Bilmecesi’, fantastik unsurlar içeren etkileyici bir dram. Romantik komedi esintileri de taşıyan sevimli yapımda başrolleri Meksikalı aktör Gael Garcia Bernal ve Charlotte Gainsbourg paylaşıyorlar. Ünlü Fransız aktris Miou-Miou’nun da rol aldığı filmin senaryosu da Gondry imzalı. Çektiği sansasyonel reklam filmleri ve video kliplerle adını duyuran 1963 doğumlu yaratıcı sinemacı Gondry, ‘Sil Baştan’ı birlikte kaleme aldıkları meslektaşı ve yakın dostu Charlie Kaufman ile ‘En İyi Orijinal Senaryo’ Oscar’ının sahibi olmuştu. 2006 tarihli ‘Rüya Bilmecesi’, rüyalarını gerçek hayattan ayıramayan sıradan, genç bir adam üzerine kurulu. Yapım, entelektüel öyküsü, farklı sinema dili ve biçimiyle yedinci sanat meraklıları için özel bir deneyim.

ATALARIMIZIN BAYRAKLARI
Usta aktör, usta yönetmen Clint Eastwood imzalı ‘Atalarımızın Bayrakları’ tek kelimeyle ‘müthiş’ bir film. Bazen kelimeler filmleri yorumlamak ve eleştirmek için yeterli olmuyor. Bu filmde, böyle bir örnek. Eastwood, izleyiciyi 2. Dünya Savaşı’nın son ve hareketli dönemlerine götürtüyor. Japon adası Iwo Jima’dayız. Adayı ele geçirmek isteyen ABD ile adayı savunan Japonya’nın kanlı savaşının tam ortasında. Altı ABD’li askerin bayraklarını Suribachi Dağı’na dikişi, Associated Press fotoğrafçısı Joe Rosenthal tarafından çekiliyor ve bu kare bütün savaş tarihinin en önemli olaylarından, dönüm noktalarından biri oluyor. Bayrağı diken altı asker arasından sağ kalan üçü, ülkelerinde birer kahraman olarak karşılanıyorlar ve bütün ülkeye moral veren fotoğraf karesinin kahramanları, kendilerini, yardım toplama kampanyalarının, daha doğrusu büyük bir propaganda kampanyasının tam ortasında buluyorlar. “Kahramanlık” üzerine içi dolu şeyler söyleyen film, savaşın ne olup ne olmadığına, dostluğa, aileye, babalığa ve anneliğe dair ayrıntılı göndermeler yapıyor. Yıldız sistemine dayanmayan hepsi birbirinden etkileyici kompozisyonlar çizen oyuncu kadrosu, etkileyici senaryosu, kusursuz yönetimi, şiirsel görüntüleri, hüzün dolu müziğiyle, kısacası her şeyiyle bir sinema başyapıtı Eastwood’un eseri. Kesinlikle kaçırmayın. Yönetmenin 2007’de vizyona girecek olan ‘Letters From Iwo Jima’ adlı filmi de, aynı savaşı Japonların gözünden beyazperdeye yansıtıyor. Bu arada, filmin Eastwood ile birlikte iki yapımcısından biri Steven Spielberg. 

 
Vizyonda bu hafta (8 Aralık 2017)
Yeni hafta, dördü yerli, sekiz yeni film içeriyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. İyi seyirler herkese.


SUBURBICON
-Cennet mi cehennem mi?-

George Clooney, altıncı uzun metraj yönetmenlik denemesinde, senaryoyu, Coen kardeşlerle birlikte kaleme almış. Yönetmenlik koltuğuna ilk kez oturduğu 2002 tarihli ‘Confessions of a Dangerous Mind / Tehlikeli Aklın İtirafları’, 2005’de ‘en iyi yönetmen’ dahil altı dalda Oscar adayı olan ‘Good Night, and Good Luck. / İyi Geceler, İyi Şanslar’, 2008 yapımı ‘Leatherheads / İkili Oyun’, 2011 tarihli ‘en iyi uyarlama senaryo’ dalında Oscar adayı olan ‘The Ides of March / Zirveye Giden Yol’ ve 2014 yılında yönettiği ‘The Monuments Men / Hazine Avcıları’nın ardından Clooney, Ethan ve Joel Coen’in güvenli yolunda yeni bir yürüyüşe çıkmış.
Film, 1959’un yaz sıcağında, Amerikan orta sınıfının yerleştiği, aile merkezli, modern, güvenli, sağlıklı, keyifli bir yeni banliyö modelinde, ‘Suburbicon’ adlı yerleşim merkezinde geçiyor! Filme adını vermiş yeni mahalleye taşınan Afro-Amerikalı aile, neredeyse bütün beyaz, orta sınıf, Hristiyan Amerikalıların tepkisini çeker. Irkçı ve muhafazakâr söylemler arasında, dışardan ideal bir aile görünümü veren Lodge ailesinin başına gelen trajik kaza, çok derin bir suç hikâyesinin, buzdağının suda görünen kısmıdır sadece.
Coen usulü suç öyküsü, derin ABD’nin köklerinde yatan karanlıkları da yansıtmış perdeye. Orta sınıf Amerikan vatandaşının hayat görüşü, tutucu, ırkçı, sığ, vahşi ve nobran tarafı, ABD’nin röntgeni olarak çıkıyor karşımıza. Matt Damon, Julianne Moore, Oscar Isaac ve geçtiğimiz haftalarda ‘Wonder / Mucize’ filmiyle izlediğimiz son derece yetenekli ve sevimli çocuk aktör Noah Jupe, güçlü oyuncu kadrosunu oluşturuyorlar. Usta görüntü yönetmeni Robert Elswit ve orijinal müziğe imza atan bir diğer usta Alexandre Desplat, mutfağın ağır topları olarak çıkıyorlar karşımıza.
Şantaj, ihanet, intikam, vicdan, bir nevi ‘Yunan tragedyasıyla, Shakespeare / Hamlet’ merkezli öykü, küçük resimden büyüğe doğru açılıyor. Çok fazla tanıdık, bildik ama samimi ve dürüst bir itiraf olmuş ‘Suburbicon’! Coen stili suç dramına, toplumcu gerçekçi çizgide yedirilen tespitler ezber edilmiş olsa da, şık ve yerinde yapılmış. İlgiye aday. (3 / 5)


KORKUSUZLAR
-Yanındakine güvenmek, ekip ruhu ve fedakârlık üzerine-

Biyografik dram, yaşanmış olaylardan uyarlanmış perdeye. Arizona’nın Prescott bölgesine bağlı Granite Mountain Hotshots adlı birinci sınıf yangın söndürme grubunun gerçek hikâyesi. Önceleri stajyer olarak geçen yangınla mücadele ekibi, liderleri Eric Marsh’ın önderliğinde birbiri ardına ülkenin hemen her yerindeki yangına ustalıkla müdahale ettikten sonra, birinci sınıf elit birlik unvanını alırlar. 2013’e gelindiğinde, Yarnell Hill yangınına ekipçe müdahale eden bu yirmi kahraman, zorlu doğa felaketinde insanları ve doğayı kurtarmak adına ölümüne bir mücadele vereceklerdir.
2010 tarihli ‘Tron / Tron Efsanesi’ ve 2013 yapımı ‘Oblivion’ adlı büyük prodüksiyonların yönetmeni olarak tanıdığımız 1974 doğumlu Joseph Kosinski’nin üçüncü uzun metrajı, Sean Flynn’ın ‘No Exit’ adlı makalesinden uyarlanmış perdeye. Fedakarlık, arkadaşlık, dostluk, yanındakinin sırtını kollamak, aile olmak, sahiplenmek ve koşulsuz sevgi üzerine sıcak, gerçek ve ‘içerden’ bir öykü anlatıyor film. Özellikle son derece ‘yerel’ bir yönü var hikâyenin. Arizona’nın Presscott bölgesine bağlı Granite Mountain’de yaşayan insanların gündelik yaşamları, birliktelikleri, mücadeleleri, keyifleri, hüzünleri, dertleri, oldukça pürüzsüz biçimde sunulmuş. Özellikle country bardaki kutlama gecesi, şarkılar ve danslar, sizi o bara, o insanların arasına götürüyor adeta. 
Josh Brolin, Jeff Bridges ve Jennifer Connelly gibi usta isimlere, ‘Whiplash’ filminin 1987 doğumlu yıldızı Miles Teller eşlik ediyor. Teller, iyiden iyiye yetkin bir oyuncu olduğunu belki de en olgun performansıyla kanıtlıyor. Bir diğer usta isim Andie MacDowell’ın ise,  yetenekli kadroda bir yama gibi durduğunu söylemek gerek. Film boyunca kameraya son derece nadir görünen o anlarda da perdeye neredeyse repliksiz yansıyan aktrisin filmde neden yer aldığı bir soru işareti. Yangın söndürme ekibinin öne çıkan bütün üyeleri son derece inandırıcı performanslar sergilemişler. Zorlu doğa, felaketler, dayanışma, hayat, ölüm, arkadaşlık, aile, mücadele, tercihler, fedakârlık ve son tahlilde insan hayatındaki en önemli iki detay, sevgi ve dostluk; gayet yerinde vurgularla, ajitasyona kaçmadan, samimi biçimde duygulandırıyor izleyiciyi. Filmin afişinde de yer aldığı gibi, ‘önündeki engelden çok, yanında kimin olduğu önem taşır!’ (3 / 5) 

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar