Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

06 OCAK 2017

05 Ocak 2017 Perşembe 23:58
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

2017 vizyonunun ilk haftası, farklı seçeneklerle merhaba diyor! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. Filmler ve salonlar sizi bekliyor. Herkese iyi seyirler.




-Ağ’a takılan hayatlar veya küçük insanın bitmez dramı-

Kendine has sineması olan Güney Koreli usta isim Kim Ki-duk’ın yeni filmi, ideolojilerin yok edici zulmü karşısında küçük, korunmasız insanın büyük trajedisini yansıtıyor perdeye. Etik, ahlak, doğa, devinim ve insan zaafları üzerine ciddi satırbaşları yapan Kim Ki-duk’un şimdiye dek çektiği en politik filmi ‘Ağ’. Küçücük teknesinin motoru bozulan Kuzey Koreli balıkçı Nam Chul-woo, Güney Kore’ye sürüklenir ve casus sanılarak gözaltına alınır. Çok sert ve acımasız geçen sorgu süreci sonrası, ülkesi Kuzey Kore’ye iade edilen balıkçı, karşılaştığı kötü muamelenin hemen aynısını, kendi ülkesinde de bulacaktır. Medeni ve müreffeh Güney Kore’de kendisine uygulanan şiddet ve zulmün, baskıcı ülkesi dahil her yerde aynı olması, sadece balıkçının kaderi değil, belki de kendi gibi küçük ve tek başına olan her insanın kaderidir.

Bireyleri mercek altına alan sinemasının odağını genişleten Kim Ki-duk, elem dolu öyküsünde yine yaralıyor izleyicisini. Öyküsündeki coğrafyada defalarca yaşanmış olayların bir benzerini kurmaca olarak perdeye taşıyan kişilikli sinemacı, dünya üzerinde yoksulların ve garibanların ortak kaderini ve ideolojilerin, sıradan insan üzerindeki yok edici tahribatını, sarsıcı biçimde seriyor gözler önüne. İnsan olmanın değerini alaşağı eden oluş ve kavramlar arasına sıkışmış birey ve sonu gelmeyecek trajediler. Yetenekli akör Ryoo Seung-bum’un enfes performansı, övgüye değer. Can alıcı meseleleri, küçük insanın içine sıkıştığı cenderedeki talihsiz çıkmazını, yalın bir sinemayla basitçe anlatması ve yönetmenin takipçileri açısından ayrıca önemli. (3,5 / 5)


SNOWDEN

-‘Big Brother’ın ifşası, hainlik ve kahramanlık üzerine-

Usta sinemacı Oliver Stone, tartışmalı bir karakterin ve ABD’nin karanlık yanının öyküsünü taşımış perdeye. Laura Poitras’ın 2014 tarihli Oscar’lı belgeseli ‘Citizenfour’un kurmaca hali, gerçek olayların öykülendiği biyografik bir dram. Laura Poitras imzalı, bol ödüllü ‘ciddi’ dokümanter, eski CIA çalışanı Edward Snowden’ın, bütün dünyayı sarsan açıklamalarının öncesinden başlayıp, onu Hong Kong ve nihayetinde Rusya’ya kadar takip etmiş, adeta kurmaca bir politik gerilim gibi işleyen enfes kurgusuyla nefes almadan izletmişti kendini. Ocak 2013’te Amerikan Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) yasadışı izleme yaptığına dair elinde belgeler olduğunu söyleyen ‘Citizenfour’ kod adlı birinden şifreli e-postalar almaya başlayan gazeteci Poitras, beş ay sonra adının Edward Snowden olduğunu öğrendiği adamla Hong Kong’un sıradan bir otelinin sıradan bir odasında bir araya geliyordu. Amerikan hükümetinin karanlık ve hukuk dışı sırlarının ifşa edilme süreci böylelikle başladı. ‘Dünya yaşanacak yer değil’ dedirtiyordu belgesel.

Günümüzde, yirmi iki milyar insanın dinlenip, takip edilmesi için hazırlanan mekanizmaya parmak basarak, gelinen nokta üzerine kara kara düşündürüyordu. Amerika’nın kirli çamaşırlarını açıkça ortaya saçmasının ardından, yine Amerikan Film Akademisi tarafından en iyi belgesel Oscar’ı ile ödüllendirilmesi, Amerikan demokrasisi ve toleransının cilalanıp, sistemin ‘kendini’ usulca okşaması olarak da algılanabilirdi tabii. Ama belgeselin hastalıklı bir ‘iç güvenlik’ korkusu adına, neredeyse bütün dünyayı mikroskop altına alan ‘big brother’ı açıkça ortaya koyması, son derece önemli ve cesur bir çabaydı. Oliver Stone, Poitras’ın belgeselinin üzerine, ‘Snowden’ın insan yönünü oturtmuş ve öyküsünde, anlattığı karakterin yanında durmuş. Anatoly Kucherena ve Luke Harding’in kitaplarından uyarlanan senaryoda, Edward Snowden rolünü, Joseph Gordon-Levitt üstlenmiş. Snowden’ın sevgilisi ‘Lindsay Mills’ rolünde Shailene Woodley yer alıyor. ‘Laura Poitras’ karakterini Melissa Leo canlandırırken, gazeteci ‘Glenn Greenwald’ rolünde ise Zachary Quinto’yu izliyoruz. Rhys Ifans, Nicolas Cage, Tom Wilkinson ve Joely Richardson gibi ustalarsa, zengin oyuncu kadrosunun diğer isimleri olarak çıkıyorlar karşımıza.

Eski Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve eski Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) çalışanı Snowden, gizli NSA belgelerini medyaya ifşa ederek, NSA tarafından yürütülen küresel izleme aletlerinin işletme detaylarını, birçok ticari ve uluslararası ortağı ortaya çıkaran NSA sızıntılarını başlatmıştı bildiğiniz üzere. The Guardian ve The Washington Post’a sızdırılan belgeler, ABD’de özgür ve korkusuz medyanın varlığı açısından da önemli bir oluş olarak yer alıyor Stone’un filminde. ‘Big Brother’ı ifşa eden eski devlet çalışanını, bir özgürlük kahramanı olarak görüyor film son tahlilde ve ele aldığı karakterin, bildik noktaya geliş sürecini, özel hayatındaki ilginç detaylarla ve çevresiyle birlikte öykülüyor. Stone’un her zamanki güçlü anlatımı ve sarsıcı öykülemesinden uzakta olsa da, ilgiyle izlemeye değer bir film, çağın önemli portrelerinden biri olan ‘Snowden’. (3 / 5)


SONSUZLUK ORMANI

-Aşk, ölüm ve varoluş üzerine ‘hafifleştirilmiş’ değiniler-

Bağımsız ruhlu, ‘ayrıksı’ sinemacı Gus Van Sant; Cannes’de Altın Palmiye adayı olan yeni filmiyle karşımızda. Chris Sparling imzalı senaryo, usta yönetmenin en sıradan filmlerinden birine öykü oluştursa da, kimi anlarda dikkat çeken zarif, usta dokunuşlar, rahatlıkla izlenir kılıyor hüzünlü dramı. Filmin orijinal adı olan ‘Ağaçlar Denizi’ (The Sea of Trees) ve ‘İntihar Ormanı’ olarak bilinen Japonya’da, Fuji Dağı yakınında bulunan Aokigahara ormanında geçiyor öykü. Dünyanın her tarafından intihar etmek için bu ormana gelen insanlardan birinin hikayesini ele almış Gus Van Sant. Aynı ormanda meydana gelmiş gerçek intihar vakaları üzerinden kurmaca bir hikaye perdeye yansıyan.

Eşini kaybetmiş Matthew Brennan adlı Amerikalı, varoluşuna son vermek, intihar etmek için, internetten bulduğu ve en uygun yer olarak düşündüğü Japonya’daki Aokigahara Ormanı’na gelir. Yanındaki ilaçları içip, intihar etmektir amacı ama ormanda karşısına çıkan çaresiz Japon Takumi Nakamura adındaki yabancıyla birlikte, hiç aklında yokken yaşam mücadelesi verirlerken bulur kendini. Matthew McConaughey, Naomi Wats ve usta Japon aktör Ken Watanabe’nin rol aldıkları dramda, başrolü üstlenen McConaughey, filmin etkisi ve gücünün çok ötesinde bir performans sergilemiş. Cannes tarihinin yuhalanan ender Altın Palmiye adaylarından olan film, yuhalanacak kadar kötü değil fakat Gus Van Sant sinemasının bildik gücü ve etkisinden mesafelerce uzak. Kimi incelikli anlar, geride kalan sıradanlığı öteleyemiyor zihinden. İntihar edip ölen öfkeli ruhların gezindiğine inanılan Aokigahara Ormanı, Jason Zada imzalı 2016 tarihli ‘The Forest’ adlı korku-gerilim filmine de konu olmuştu. (2,5 / 5)


ANTHROPOID

-İkinci Dünya Savaşı’ndan gerçek bir fedakarlık öyküsü-

Nazilerin üç numaralı adamı, milyonların katledildiği nihai çözüm felaketinin mimarlarından zalim SS generali Reinhard Heydrich suikastinin gerçek öyküsü. Müttefikler tarafından eğitilen ve kendilerine paraşütçüler adı verilen bir grup Çek direnişçisinin, fedakarlık hikayesi, sert ve hüzünlü anlatılmış. Yaşanmış gerçekler, baştan sonra tarihsel hakikate son derece yakın olarak yansıtılmış perdeye.

‘Cashback / Zamana Güzellik Kat’ ve ‘Metro Manila’ adlı ses getiren filmlerin yönetmeni Sean Ellis imzalı Çek Cumhuriyeti, İngiltere ve Fransa ortak yapımında başrolleri, adalı aktörler Jamie Dornan ve Cillian Murphy üstleniyorlar. Usta İngiliz aktör Toby Jones’un yanı sıra Kanadalı Charlotte Le Bon ve başarılı Çek aktrisler Alena Mihulová ve Anna Geislerová, uluslararası oyuncu kadronun diğer isimleri. Yaşanmış suikast girişimi, öncesi ve sonrası, olanca detayı ve tarihsel gerçekliğe ters düşmeyecek biçimde titizlikle kaleme alınmış. Fedakarlık, dostluk, vatanperverlik, kahramanlık, hamasi olmayan bir tonda işlenmiş. Özellikle Cillian Murphy’nin performansı üst düzey. Filmin yapım tasarımı ve yine yönetmen Sean Ellis’in kullandığı kamera, öykünün ruhuna başarıyla eşlik etmiş. (3 / 5)

Ahmet Kural ve Murat Cemcir’in başrolleri paylaştığı popüler seri ‘Çalgı Çengi’nin yeni filmi ‘Çalgı Çengi İkimiz’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan yapımı. Tekrar iyi seyirler herkese! MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar