Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

02 MAYIS 2014

01 Mayıs 2014 Perşembe 21:05
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Yeni haftanın, beraberinde getirdiği film sayısı sekiz. Başrolünü Cameron Diaz’ın üstlendiği romantik komedi ‘The Other Woman / Öteki Kadın’, Kevin Costner’lı aksiyon yüklü suç filmi ‘3 Days to Kill / Son Üç Gün’, macera içeren İspanyol yapımı dram ‘The Pelayos / Şanslı Sayılar’, Kanada-ABD-Güney Kore ortak yapımı, üç boyutlu animasyon ‘The Nut Job / Fındık İşi’, fantastik bir komedi olan yerli yapım, ‘10. Köy Teyatora’, haftanın notlarımızda yer almayan filmleri. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın bırakmayın. Herkese iyi seyirler!

DÜŞ VE GERÇEK
Cannes Film Festivali’nin büyük ödülü olan ‘Altın Palmiye’ için beş kez yarışan, rafine Fransız yönetmen Arnaud Desplechin’in, yine geçtiğimiz yıl Cannes’de, Altın Palmiye adayı olan duyarlılık yüklü dramı, orijinal adıyla ‘Jimmy P.’ yaşanmış bir öyküyü taşıyor perdeye. Kızılderili asıllı bir Amerikalı ile Fransız bir psikanalistin öyküsü, hepimizin belki de en büyük derdi ve hastalığı olan ama nadiren dile gelen ‘ruh acısını’ işliyor! İkinci Dünya Savaşı’na katıldıktan sonra, bir takım ciddi psikolojik sıkıntılar yaşayan ve bu sıkıntıları, fiziksel ağrılar şeklinde çeken Jimmy Pickard, tedavisi için, hastaneye yattığında, kendisini tedavi etmek, Fransız bir psikanalist olan Georges Devereux’a düşer. Jimmy’nin çektiği şiddetli baş ağrıları, ani görme ve işitme kayıpları üzerine uygulanan testler çözümsüzlükle sonuçlanınca, aslen bir antropolog, psikolog ve yerli Amerikan kültürü uzmanı olan Devereux devreye girer. Normal şartlar altında asla tanışmayacak, ‘öteki olmak’ haricinde; hiçbir ortak noktaları olmayan bu iki insan, dünyayı sarmalayan acılar içinde, kendilerininkilere dokunmaya çalışırlar. Georges Devereux’un alanında çığır açan etnografik psikanaliz çalışması ‘Reality and Dream: Psychotherapy Of A Plains Indian’dan uyarlanan film, ırkçılık, öteki olmak, ayrımcılık, travmalar ve birey olmanın ağırlığı üzerine, içli bir öykü. Başrolü üstlenen Benicio Del Toro ve Mathieu Amalric, enfes performanslarla artı değer katıyorlar yapıma. Gina McKee ve Misty Upham’ı da unutmamak gerek! Hastalığın derinlerine inildikçe, karşımıza acımasız, zalim hayatın çıkması ve bu zorlu mücadelede, yüzleştiğimiz ruh acılarının toplamı, hüzünle izleniyor. Bir de; yönetmenlik başarısı film, her şeyin ötesinde. Zorlu ve can acıtıcı meseleleri, son derece gerçek, yalın, bağırmadan, iddiasız, numarasız ve direkt biçimde sinemalaştıran Arnaud Desplechin’in filmi, özel bir lezzet bırakıyor damakta. (4 / 5)

SABOTAJ
Narkotikle mücadele biriminde görev yapan seçkin bir timin üyeleri, birer birer öldürülmeye başlar. Vahşi cinayetlerin ardında, ekibin bir baskın sonucu, ağır zarara uğrattığı Meksikalı bir uyuşturucu karteli görünmektedir. Gerçekler çok daha karmaşıktır işin aslı. İntikam ve güven temalı suç filmi, 2001 tarihli kült yapım ‘Training Day / İlk Gün’ün yazarı ve 2005 yapımı ‘Harsh Times / Acımasız Hayat’, ve 2012 tarihli ‘End of Watch / Tehlikeli Takip’ gibi nitelikli filmlerin yönetmeni David Ayer imzası taşıyor. Polisiye ve suç filmlerindeki yetkinliğiyle dikkat çeken Ayer’in filminde ise, başrolü asla modası geçmeyecek aksiyon ikonu Arnold Schwarzenegger üstleniyor. Ünlü yıldıza, ‘Avatar’la rüştünü ispatlayıp, şöhret merdivenlerini üçer üçer tırmanan Sam Worthington, Terrence Howard, Josh Holloway, Joe Manganiello, fena halde ‘Jesscia Chastain’ rüzgarı estiren Mireille Enos, Martin Donovan ve hemen her rolün altından kolaylıkla kalkmayı başaran usta İngiliz aktris Olivia Williams eşlik ediyorlar. Gizem dolu suç filmi, ‘gözü pek’ bir intikam öyküsü olmanın ötesinde, özenle kurgulanmış, tempolu ve elini korkak alıştırmayan bol kanlı bir aksiyon. İşin mutfağından yetişme Bruce McCleery’nin kamerası, çok şey katmış öyküye. Entrika yönünden problemler yaşattığını düşündürse de, vaat ettiği ‘hareketi’, elinden geldiğince sergileyen, seyri keyifli, sürükleyici bir iş olmuş ‘Sabotaj’! ( 3 / 5)

BENSİZ
Genç, yakışıklı, gelecek vaat eden başarılı futbolcu Necip, hayatındaki her şey dört dörtlük giderken, bir maçta, rakip oyuncunun kasıtlı hareketi sonrası, çok kötü biçimde sakatlanır. Kafasına aldığı darbe nedeniyle felç olan genç adamın sadece gözleri hareket edebilmektedir. Yoğun tedavi süreci sonrası taburcu olan Necip, bambaşka hayatının ilk gününü, evinde bir dizi dost, akraba, arkadaş ve yabancı ile geçirecek ve içsel yolculuğu, fırtınalı bir denizde, hesaplaşmalar, can acıtan nahoş gerçekler ve tatsız sürprizlerle sürecektir. Ahmet Küçükkayalı’nın yazıp yönettiği filmin başrolünü, popüler TV dizileriyle tanınan Metin Akdülger üstleniyor. Öykü Çelik, Burçin Abdullah, Levent Can, Cengiz Orhonlu ile birlikte, Nurseli İdiz ve usta aktris Ayla Algan diğer rollerde karşımıza çıkan isimler. Tek mekanda geçen öykü, ağır bir dramı perdeye taşımasına rağmen, yoğun bir kara mizah içeriyor. Problem de burada devreye giriyor. Farklı bir deneme olması açısından ilginç olan fakat kara mizahla, dram arasında dengeyi kuramayıp, absürd bir insanlık taşlaması olabilecekken, vasat sularda gezinme durumunda kalan bir vodvil denemesi olmuş yapım. Çok iyi yapılmış vodvillerin yanında, zaman zaman eli ayağı düzgün bir temsil durumuna düşmesi ise ayrı bir handikap. Yine de orijinal bir çaba olma yolunda atılmış bir hamle olarak görmekte yarar var. (1,5 / 5) MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar