Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

03 MAYIS 2013

02 Mayıs 2013 Perşembe 21:45
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Haftanın dokuz yeni filminden üçü notlarımız arasında! Karzan Kader’in yönettiği dram ‘Bekas / Neredesin Süpermen?’, Fransız yapımı komedi-macera ‘De L´autre Côté Du Périph / Zoraki İkili’ ve özellikle küçük izleyicilere seslenen ‘Max 3 / Max Maceraları 3: Dinoterra’ adlı filmlere üç de yerli komedi eşlik ediyor bu hafta. Ferhan Şensoy’un başrolü üstlendiği ‘Muhalif Başkan’, ‘Bir Gevrek, Bir Boyoz İki De Kumru’ ve ‘Bir Hikâyem Var’… İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini asla bırakmayın. Sokaklar tıka basa sinemadan çıkmayanlarla, bayağılıkla ve diz boyu duyarsızlıkla doluyken. Herkese iyi seyirler.

PAS VE KEMİK
Emekçilere ait bir aşk öyküsü. ‘Un prophète/ Yeraltı Peygamberi’ adlı sarsıcı filmle zihne kazılan Jacques Audiard yine yapmış yapacağını. Üreten sınıfa şefkatle sarılan ve yoksul sınıfın yoksunluğunu sevgiyle okşayan film, alabildiğine romantik öte yandan. Yirmi ödüllü film, geçtiğimiz Cannes’de Altın Palmiye için yarışmıştı. Beş yaşındaki oğluyla Belçika’dan Fransa’ya, Antibes’e gelen Alain, dünya ağır sıklet boks şampiyonu olma düşleri kuruyor. Beş kuruşu yok cebinde, hemen hiçbir bağlantısı da. Ablası yaşıyor Fransa’da. Bir markette kasiyer. Onun yanına sığınıyorlar. Günlük işler yapıyor Alain. Gece kulüplerinde koruma olarak, marketlerde, iş merkezlerinde güvenlik görevlisi olarak çalışıyor. Yasal olmayan dövüşlere katılıyor para için. Günün birinde tesadüfen güzel Stéphanie ile karşılaşıyor. Katil balinaları eğiten genç kadının başına olmadık bir kaza geliyor. İki bacağını kaybediyor Stéphanie. İkinci karşılaşmalarında Alain, destek veriyor kadına. Aralarında çok özel bir dostluk, hemen ardından duygusal bir yakınlaşma oluşuyor. İlişkinin adının aşk olduğunu tespit etmeleri ise, zorlu hayatların sınanmasına rastlıyor. Her şeye, herkese karşın birlikte olmalarına, yan yana durmalarına karar vermelerinin süreci “Pas ve Kemik”in öyküsü. Öte yandan eksikliklerimiz, eksik yanlarımız, sevip sevemememiz, yaşamın olanca zorluğu, adaletsizliği, buyurganlığı, kahpeliği ve yanı başımızdan akıp giden oluşların iç devinimi hakkında Audiard’ın anlatısı. Bilinçli, şuurlu, ne söylediğine son derece egemen bir anlatı bu. Marion Cotillard her zamankinden de şahane! Belçikalı aktör Matthias Schoenaerts’de müthiş. Her şey çok gerçek filmde. Bir belgesel sanki perdeye yansıyan. Can yakan ama güç veren buna karşılık. Bizi öldürmeyen şeyin, bizi daha çok kuvvetlendirdiği hakkında. Hayat gibi. Kırılan kemikler, eskisinden sağlam olarak kaynar. Kırık kalpler ve duygularla birlikte… Büyüsü var filmin! (4 / 5)

ESKİ DOSTLAR
Çok samimi, yürek ısıtan bir dram orijinal adıyla ‘Stand Up Guys’. Mizah soslu suç öyküsü, sembolik oluşlarla, hayatın ta kendisini anlatmayı seçmiş. ‘Dostluk nedir’i. Sınırları olmayan o en içten duyguyu. Sonra, fedakârlığı, şefkati, dayanışmayı, eski adamların, o güzel atlarına binip giden şövalyelerin artık var olmayan değerlerini, anlayışlarını. Hayata bakışlarını. Yanımızdan gürül gürül akıp giden taşkın bir nehrin, zorlu hayatın ortasında hep dost kalabilmek. Asla satmamak güvendiklerini, sana güvenenleri. O eski günlerdeki incelikler, değerler ve hoşlukları son kez yaşayabilmek. Son dilekler. Bir dostu ellerinle toprağa vermek. Hiç tanımadığın bir yabancının mahvolan hayatına müdahale edip, ona yardım eli uzatmak, onarmak bozuk olan şeyleri. Tamamlamak. Bir gün ve bir gecede geçiyor öykü. Yirmi dört saatlik zaman diliminde. ‘Koy / The Cove’ adlı enfes belgeselle yapımcı olarak Oscar kazanan, Hollywood’un emekçi aktörlerinden Fisher Stevens’ın yönettiği filmin öyküsü, ilk uzun metraj senaryosunu imzalayan genç kalem Noah Haidle’a ait. Oyuncu kadrosuna gelince. Üç efsane aktör… Al Pacino, Christopher Walken ve Alan Arkin. Ne kadar özel ve ‘az’ olduklarını kanıtlıyorlar bir kez daha. Işıl ışıl parlıyorlar. Projeye inanmış üç isim de. Yüreklerini koymuşlar filme. Özellikle Pacino ve Walken üzerine kurulmuş öykü. Julianna Margulies, başka bir emektar Mark Margolis, İngiliz aktris Lucy Punch, Vanessa Ferlito ve genç yıldız adayı Addison Timlin kadronun diğer oyuncuları. Bir masal sanki ‘Eski Dostlar’. Artık var olmayan o eski güzel insanlara, geçmiş günlere bir ağıt. Bozulan, kirlenen, hızla tüketilen, kalpsiz ve kötücül her liberal ‘obje’ye inat ölüme gülümseyen, onu hiçe sayan insanlar. Omuz omuza yaşanan dostluk. Genç kadınla dans ve takım elbise seçme sahnesi özellikle leziz. Sahici gülümsemeler ve o bütün eski şeyler kadar güzel. Aklını yitirmiş piyasa ahlakına, sıradanlıklara ve günün geçer akçe abur cubur değerlerine inat, bir masa başında oturup konuşmayı özlediğiniz insanlar anısına izlenmeli. (3 / 5)

IRON MAN 3
İlk olarak 2008’de perdeye yansıyan, 2010’da ikinci filmle devam eden Marvel ile Walt Disney ortaklığı çizgi roman uyarlaması ‘Iron Man’, üçüncü filmiyle karşımızda. Aktör-yönetmen Jon Favreau’dan koltuğu devralan isim, senarist-yönetmen Shane Black. Kahramanımız karizmatik mucit, milyarder iş adamı Tony Stark, onu beklenmedik yerden vuracak sinsi bir düşmanla karşı karşıya kalıyor. Alaycı, küstah, fazla zeki, korkusuz yanından ziyade, içinde yaşayan gerçek kahramanla birlikte hareket etmeyi öğrenecek olan Stark, karşı karşıya olduğu şeytani düşmanla savaşırken, her zamanki gibi; yarattığı ‘Jarvis’ten ve beklenmedik ‘kahramanlardan’ yardım alıyor. Robert Downey Jr, Gwyneth Paltrow ve Don Cheadle’a, bu kez Guy Pearce, Rebecca Hall ve usta aktör Ben Kingsley eşlik ediyorlar. Kahramanlık mitini kaşıyan, insani boyutları parlatan, sürükleyici, görselliği ve teknik detayları yerli yerinde, aksiyon dozu makul bilimkurgu; tekrar tuzağına düşmekten kurtulamıyor ne yazık ki. Bir boşluk ve aynılık hissi kalıyor yüz otuz dakikalık maceradan. Yapaylık zaten olmazsa olmaz ‘tadı’ filmin! Propaganda ise sürüyor. Ama eksilerine rağmen; son tahlilde seyirlik! (2,5 / 5)
MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar