Konuk Yazar

'KÜLLERİN İÇİNDEN CANIM'

20 Aralık 2025 Cumartesi 14:40
'KÜLLERİN İÇİNDEN CANIM'


Amerika kıtasının kaderine bakıldığında kronolojik açıdan önce güneydeki İnka, Maya ve Aztek uygarlıklarının, sonra da kuzeydeki Kızılderili topluluklarının Avrupa kökenli beyazlar tarafından sömürgeleştirildiği, yok edilme noktasına getirildiği ve zaman içinde azınlıklara dönüştürüldüğü görülür. Bir rüya fabrikası konumundaki Hollywood da tarihe çok uzun bir süre ‘medeni beyazlar’ın (!) gözüyle baktıktan ve özellikle western türünde sürekli yanlı yapımlar ürettikten sonra bir tür özür ve iadei itibar dönemine girmiş ve dengeyi sağlamaya çalışmıştır.
Bu genel çizgilerin dışına taşan elbette çok yapıt vardır ki Kevin Costner’ın ‘Kurtlarla Dans’ı (Dances with Wolves), Terrence Malick’in bizde ‘Yeni Dünya: Amerika’nın Keşfi’ ismiyle gösterime giren ‘The New World’ü ya da bir Kızılderili efsanesinden uyarlanan ‘Pocahontas’ adlı animasyon bu türün örnekleri arasındadır. Bu üç çalışmada da ön planda yerli kadınlarla beyaz erkeklerin aşkını, arka planda zulme uğrayan halkların öykülerini izleriz.


20’nci yüzyıl itibariyle sinema tarihinin gişede en çok izlenen filmi ‘Titanic’e (1997 yapımı, hasılatı 2.264.812.968 dolar) imza atan James Cameron, daha sonra bir suskunluk dönemine girmiş ve 2009’da ‘3D’ şaheseri olarak kabul edilen ‘Avatar’ı çekmişti. Söz konusu yapım görsel açıdan seyircisini bambaşka dünyalara götürse de hikâyesi girişte sıraladığım yapımların yeni bir versiyonuydu. Şöyle ki kendi kaynaklarını tüketen insanlık, uzun boylu, farklı fiziksel görüntülere sahip, masmavi Na’vi kabilesinin yaşadığı, mineral açısından son derece zengin Pandora adlı gezegene (ya da uyduya) göz dikiyor ve burayı kolonileştirmek için askeri güçlerini kullanıyordu. Sömürgeciler safındaki; Pandora’ya ‘Avatar’ denen replikalarla giden ekipten onbaşı Jake Sully süreç içinde Na’vi halkından Neytiri adlı kadına âşık oluyor, saf değiştiriyor, ‘insanlığından vazgeçiyor’ ve geriye dönmüyordu. Bu durum da komutanı Albay Miles Quaritch’i kızdırıyordu.
Cameron tüm zamanların en çok izlenen yapımı ‘Avatar’ (hasılatı 2.923.710.708 dolar) sonrası da yeni bir durgunluk dönemine girdi ve nihayetinde 2022’de ‘Avatar: Suyun Yolu’yla (Avatar: The Way of Water) kendini hatırlattı. Film, Pandora’nın cenneti andıran ekosistemi içinde yaşayan Neytiri ve Jake çiftinin ‘Gökyüzü İnsanları’ dedikleri dünyalılar tarafından huzurlarının bozulmasını anlatıyordu. İkili ve ailesi, Albay Quaritch’in ‘avatar’ının saldırılarından korunmak için resiflerde yaşayan Metkayina klanına sığınıyordu. Ama çok geçmeden bu hamlenin, savaşın bölgeye taşınması anlamına geldiği görülüyor, suüstünde ve sualtında ortalık cehenneme dönüyordu. Yeni bir serinin ilk adımı niteliğindeki ‘Avatar: Suyun Yolu’ da seyirciden büyük bir ilgi gördü ve sinema tarihinin en çok izlenen üçüncü filmi (hasılatı 2.343.477.301 dolar) unvanıyla buluştu.
Ve şimdi sahne sırası yeni serinin ikinci, ‘Avatar’larınsa üçüncü adımı olan ‘Ateş ve Kül’de (Fire and Ash). Tıpkı bir önceki hamlede olduğu gibi James Cameron’la birlikte Rick Jaffa ve Amanda Silver’ın kaleme aldığı senaryodan çekilen yapım, bir devam filmi niteliğinde.
Aile kaybettikleri büyük oğulları Neteyam’ın yasını tutmaktadır. Diğer oğulları Lo’ak abisi ölürken kendisinin hayatta kalmasının suçluluğuyla hesaplaşmaya çalışır, evlat edinilen genç Kiri de Tanrıça Eywa’ya ulaşmanın yollarını arar. Küçük kızları Tuk ve aralarına kattıkları ‘insan evladı’ Spider’la birlikte Sully’ler geniş bir gruptur artık. Lakin Quaritch, biyolojik babası olduğu Spider’ın peşindedir ve bu durumda Jake, gezginci ‘rüzgâr tüccarları’yla birlikte Metkayina klanından uzaklaşarak tehlikenin merkezini de değiştirmeye çalışır. Lakin yolculuğun hemen başında Kızıl Kraliçe Varang’ın öncülük ettiği, gezegenin vahşi topluluğu Mangkwan klanının saldırısına uğrarlar ve hesaplar bozulur. Süreç içinde Kiri doğaüstü güçlerden yardım alarak maskesiz solunum yapamayan Spider’a bir çözüm bulur ama bu yeni bir sorunu doğurur. Spider’ın dönüşümüyle birlikte sömürgeciler “Biz de solunum yaparız ve burayı insanlarla doldururuz” fikrine sarılırlar. Ortaya çıkan yeni tabloda Jake ve Neytiri, Spider’ı Pandora’nın geleceği için yok etmelerinin doğru olduğuna karar verirken çocuklar anne ve babalarını bu düşünceden uzaklaştırmaya çabalarlar...

Ayakta kalmaya çalışan aile
‘Avatar: Suyun Yolu’na ilişkin eleştiri yazımda girişteki tarihsel sürecin altını çizdikten sonra yargımı şöyle vermiştim: “Cameron ve senaristleri, onca albenili görüntü ve farklı canlıların tasarımı (adeta at ya da motosiklet görevi üstlenen yılanbalığı şeklindeki yaratıklar, balinaları andıran devasa su canlıları vs.) eşliğinde çok klişe bir ‘aileye yerimiz vardır’ (!) hikâyesi anlatmış...”
‘Ateş ve Kül’de bu tema bir kez daha tekrarlanıyor: Eksilen bireyine rağmen güçlü olmaya ve ayakta kalmaya çalışan bir aile. Ve ekolojik habitatlarına göz diken Gökyüzü İnsanları’na karşı dayanışan, direnç gösteren Pandora gezegeninin suüstü ve sualtı bütün unsurları... Aslında bu filmde tekrarlanan şey sadece tema değil, neredeyse aksiyonel sıralama da tekrarlanıyor. Burada da mücadele suda veriliyor, iyilerle kötüler finalde yine bir deniz savaşında kozlarını paylaşıyor.
Öykünün yeni cephesiniyse bir kötülük abidesi olarak yükselen, tarikat lideri konumundaki Kraliçe Varang ve ona bağlı topluluk oluşturuyor. Mangkwan klanı hem ‘Mad Max: Fury Road’daki vandalları hem de ‘Yüzüklerin Efendisi’ndeki ‘orklar’ı andırıyor. Quaritch, Kraliçe Varang’la ilişkiye girerken kötülüğü de paylaşmış oluyor.
Yabancı eleştirmenler ‘Aliens’ (1986) ve ‘Terminatör 2’ (1991) örneklerinden yola çıkarak James Cameron için en iyi devam filmlerini çeken yönetmen ifadesini kullanmışlar ve eklemişler: “Bu kez başarılı bir devam filmi çekememiş.” Ben de aynı görüşteyim. Elbette Cameron’ın bütün ‘Avatar’ filmlerinde sunduğu ilginç bir görsel dünya var ama toplamın üç filme ulaştığı göz önüne alındığında artık bu dünyanın ve onun içindeki birçok canlı tasarımının da kanıksanır hale geldiğini görüyoruz.
2022 tarihli ‘Avatar: Suyun Yolu’yla birlikte yeni projenin toplamda dörde ulaşacağı açıklanmıştı. İlk adım suyla, ikinci adım da belli oranlarda ateşle biçimlendi. Eğer sonraki filmler de çekilirse The Guardian’ın emektar eleştirmeni Peter Bradshaw’un da belirttiği gibi toprak ve rüzgâra (havaya) mı odaklanacaklar? Yeri gelmişten Cem Yılmaz’ın ‘G.O.R.A.’sından mülhem araya ‘tahta’yı da sıkıştırabilirler!
Kadrodaki klasik isimler Sam Worthington, Zoe Saldaña ve Stephen Lang’in yerlerini koruduğu ‘Ateş ve Kül’de Kraliçe Varang’a da Oona Chaplin (Charlie Chaplin’in torunu) hayat vermiş (tabii ki hareket yakalama teknolojisiyle).

Sonuç itibariyle film, görselliğine elbette kayıtsız kalınamayacak yapıya sahip. Lakin öykü bazında garantici bir yolla, aynı harita üzerinde ilerleyen ve tabii ki özel gözlüklerle izlenen ‘Avatar: Ateş ve Kül’ün bence en olumlu yanı, 3 saat 17 dakikalık süresine rağmen seyircisini sıkmaması olmuş.

UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/20.12.2025)

 

uğur 



Diğer Yazılar