Bu Kalp Seni Unutur Mu

SENE 1968

27 Temmuz 2022 Çarşamba 18:42

Uzun yıllar öncesinden bir fotoğraf; temiz yüzlü Liverpoollular’ın grubu Beatles hâlâ zirvededir, yaramaz ve hınzır rakipleri Rolling Stones’un nefesi ise enselerinde.

ABD’de durum İngiltere’ye göre daha politizedir. İngiltere işin müzik yönüyle ilgilenirken Vietnam Savaşı’na karşı gelen Amerikalı gençler olayı yoğun bir muhalif çizgiye ve underground atmosfere taşıyıp egemen kültüre gayet organize şekilde karşı çıkar.

Uzun süredir sesi gür çıkmayan Amerikan folk müziği yeniden kıpırdanmaktadır; ilk üç albümünün ardından folktan rocka akan, rock’n’rollun dansına ve eğlencesine alternatif sunan Bob Dylan ile yoldaşı Joan Baez sevginin, barışın, dostluğun önemini vurgulayan bir duruş sergileyip savaşı lanetlemektedir.

Sisteme karşı ‘tehlikeli bir sanat’ haline dönüşen rock müziğin dünya sorunlarıyla ve bunların çözümleriyle daha bir ilgilenmeye başladığı günlerde dinleyicisi de okumuş, kültürlü insanlardır artık.

Listelerde Elvis Presley, Otis Redding, Louis Armstrong yine boy göstermektedir ama, dünyayı değiştireceğine iyiden iyiye inanan rock ile protest müzik, üniversite kampüslerinden taşıp listelere sıçrar ve müzik endüstrisi için önemli bir gelir kapısı haline gelir.

Şarkı sözleri iyiden iyiye bestelerin önüne geçerken, Paris’te öğrenci hareketleriyle ve işgallerle parlayan ateşin sıçradığı her yerde ozanlar, güçlü önder bulamayan gençlerin liderliğini üstlenir.

1968, insanların kafalarını kaldırıp ileriye umutla baktığı, barış adına iddialı hedefler koyduğu, küresel boyutta ideoloji alışverişinde bulunduğu en önemli gençlik hareketidir. O günlerde ‘Beatlemania’yı ardında bırakıp yeni adresler arayan müzik de bu bayrağı seve seve taşımaya gönüllü olur. Konserlerde gruplar, ozanlar geniş kitleleri harekete geçirirken, protesto için bir gitar, iki akor ve çarpıcı sözler yeterlidir sokak müzisyeni için.

Hava tamamen değişmiştir ve sorgulama dönemi, kuşaklararası ideolojik ayrılık, sınıfsal kavga gündemi belirlemektedir.

Sorumluluğu artan müzik, ‘Mayıs 1968’in ve ötesinin tam anlamıyla simgesi haline gelmiştir. Vietnam karşıtı Hair müzikali, hippi felsefesi, ‘Çiçek Çocukları’, Crosby, Stills, Nash and Young, James Taylor, Joni Mitchell, Janis Joplin, pop art, 250 bin kişinin toplandığı Woodstock, milliyetçiliğe ve bireyciliğe karşı duruş, şiddetin reddedilmesi, A Whiter Shade of Pale’e hayat vermiş Procul Harum, King Crimson ve progressive rockın ‘altın çağı’, Robert Wyatt, hard rock, Deep Purple, Led Zeppelin, Black Sabbath, ilk rock opera Absolutely Free (Frank Zappa), New York’ta Velvet Underground, San Fransisko’da acid rock ve Jefferson Airplane, Moody Blues, Pink Floyd, The Doors, Londra’da psichedelic rock, Cream ve ‘rock blues’dur 1968.

Underground bir yola meyleden yeni akımda isyanla şiir iç içe geçerken, tüm yerleşik değerleri yerle bir eden müzik de yoğun deneysel ürünler peşindedir.

İşin içine din de girer, Doğu da girer, mistitizm de. Beatles Hindistan’a gider ve sitarı sokar müziğine.

Uyuşturucu yaygınlaşırken bol miktarda acid rock grubu çıkar sahneye. Underground müziğin ciddi ciddi en önemli parçasıdır artık uyuşturucu.

Ancak, mutlu günler çabuk sona erer. Beat, soul, pop, folk, elektronik, underground, progressive, pop, punk, hard rock gibi çeşitli kollarda gelişen müziğin lokomotifi halindeki rockın sırtından çok iyi paralar kazanan endüstri, ince manevralarla asi çocukları ehlileştirme operasyonunu uygulamaya koyar. Küresel boyutta uygulanan yapay politikalara paralel olarak protest müziğin de içi boşalırken, ısırır gibi gözüken ama yeni hiçbir şey söylemeyen sol eğilimli bir dolu kartondan dev grup çıkar vitrine.

Pekiyi bizde durum nedir o günlerde? Genç müzisyenlerin çoğunun politik duruşu yoktur. Muhalefeti avuç halk ozanıyla Ruhi Su üstlenirken 1968’de Anadolu Pop doğar.

O güne kadar el yordamıyla gerçekleşen halk müziğimizi modernize etme çabaları ilk kez bir akım halini almaya başlar ve 68 Kuşağı diye niteleyebileceğimiz genç müzisyenler, Batı’daki folk akımlarından, Bob Dylan’dan, Joan Baez’den, sitar kullanan Beatles’dan, Beat kültüründen, ‘psychedelic rock’tan derin şekilde etkilenir.

Altmışlar’ın ortalarında İstanbul, Ankara ve İzmir’in çeşitli semtlerinde kurulmuş amatör orkestralarda, gruplarda yetişen gençler, taklit ettikleri Batı müziğindeki değişime paralel olarak halk müziğinin önemini kavrar ve yerel değerlere sahip çıkmaya başlar.

Batı’daki folk, country akımlarına denk düşen ve iyiden iyiye palazlanan bu ulusal çıkışa isim bulunmalıdır. Cem Karaca, Diskotek Dergisi’nin önerisiyle önce ‘Ulusal Türk Müziği’ diye bir ismi dillendirir. Dönüşüm grubu hariç diğerleri tarafından bu başlık tutulmayınca bir başka isimde karar kılınır: ‘Anadolu Pop’.

Türk folklor temaları, çalgıları ve şiirleri ile pop müziğin elektronik olanaklarıyla sistemlerinin birleşmesi sonucu meydana gelen bir türdür bu.

En önemlisi, ‘aranjmancılar’a karşı ilk kez net bir tavır konmaktadır. İthal aranjmana karşı ulusal folk müziği alternatif olarak sunulacaktır.

İşin özü şudur; evrensel popa ulaşırken yerel malzemeden yararlanılacak, bu toprakların müziği dünyaya sentez halinde ulaştırılacaktır. ‘Öze dönüş’ diye nitelendirilen akımın sonucunda ortaya çıkacak yapıtlar Türkiye sınırları içinde kalmayacak, Avrupa’ya ulaştırılması için çaba sarf edilecektir…

27 Mayıs 1960 açılımıyla yakalanan halkçılık, edebiyatımızda köy gerçeğini gündeme getirmiştir. Mahmut Makal, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt gibi kalemlerin kitapları çok okunur, Ahmet Arif, Hasan Hüseyin gibi köy çıkışlı şairler öne çıkar. Bu gelişimin müzikteki karşılığı ise, Anadolu Pop’tur. Uluslararası arenada yaşıtları country, folk üst başlıklarıyla kendi halk müziklerine eğilirken, Türkiye’nin kent kökenli gençleri yüzlerini Anadolu’nun müziğine çevirir.

Bununla yetinmeyip, Batı’da gelişmeye başlayan psychedelic rock akımını yakından izlemeye çalışırlar ve aynı araştırmayı, sentezi Türkiye’de oturtmaya çabalarlar.

Yıllarca Batı müziği çaldıktan sonra bunların bize yakın olmadığını hissetmişler ve bir başka yolu denemenin zamanı geldiğine karar vermişlerdir.

Halk müziğinin hümanist yanlarını sever, Aşıklar’ın söylemini çarpıcı bulurlar. Üstüne üstlük ulusalcıdırlar ama, bu toprakların tüm mirasına sahip çıkacak kadar da evrensel davranırlar. Emekleme döneminde İngilizce söyleyerek işe başlasalar da, kısa süre sonra Anadolu’nun müziğine çevirirler yüzlerini.

Saçları uzatırlar; kaftanlarla, pelerinlerle sahneye çıkarlar. Çoğu zaman üstlerinde Anadolu kadınlarının geleneksel giysisini taşıdıklarının farkında bile olmadan derme çatma bir görüntüyle sunarlar şovlarını. Kovboy çizmeler, simli kuşaklar, yelekler, kafada bantlar gibi, birbiriyle hiç alakası olmayan, ama Doğu-Batı harmanı diye niteledikleri imajla yürütürler işleri.

Beste yazmaya çabalarken, Anadolu’nun güçlü melodili, çok bilinen türkülerini de yorumlamaktan çekinmezler.

Plak üretiminin arttığı, pikapların ülke çapına yayılmaya başladığı, hatta dolmuşlarda, minibüslerde bile yaşamımıza girdiği günlerde insanlar tempolu parçaları sever ve Anadolu Pop’un gümbür gümbür soundu kulaklarına daha bir hoş gelir. Büyük kentler dışına düzenlenen turneler sırasında halkın, çok iyi bildiği türküleri, bir de Batılı sazlarla dinlemekten büyük zevk aldığını saptarlar.

Aslında, Erkin Koray, Barış Manço gibi isimler daha 60’ların ilk yıllarında halk müziğini, deneye yanıla, modernize etmeye başlamıştır ama, işin ciddi ciddi bir akım haline gelmesi Altın Mikrofon yarışması sonrasına kadar sarkar.

İşin bir de ‘psychedelic rock’ yanı vardır. Batı’da 68 kuşağının hippi kesimi Doğu’yu incelerken bizimkiler ‘Doğu-Batı sentezi’nin göbeğinde doğmuşlardır ve ürettikleri müzik kalite açısından, uluslararası alanda ünlenmiş Batılı isimlerin çıkardıklarından hiç de geri değildir çoğu zaman.

Nedir ‘nahif’ gençleri bu kadar çabuk zirveye taşıyan sihir? Bir kere ayakları bizim topraklardadır ve küçük, büyük herkesin kulaklarında yer etmiş bir soundu, yüzyıllardan gelen türkü geleneğini modernleştirip sunarak, evrensele taşıyarak halktaki Batılılaşma eğilimiyle at başı bir çizgide ilerler bu grup. Dolayısıyla, kentli müzisyenlerin halkına yönelme, köklerini keşfetme, halkı anlama çabaları havada kalmaz ve Anadolu’dan destek görür. Bizim çalgılarla Batılı çalgıların işbirliğinden ortaya çıkan ezgiler, güçlü ritmler ve melodiler, kentler kadar kasabalarda da taraftar bulur, plak satışları artar.

Yeni arayışlar, enikonu büyük bir akım haline gelirken, işe bulaşmamış diğer müzisyenlerden tepki görür. Bu isimler, ortaya çıkan akımın sadece moda olduğunu, müzikal açıdan fazla değer taşımadığını, parçaların birbirine benzediğini ve kolaycılığa kaçıldığını iddia ederek folk yolunu seçenlere ağır eleştiriler yöneltir. Şarkı sözlerinin son kıtalarındaki imza esprisinde ‘Barış, Karaca, Feridun’ gibi kendi isimlerini telaffuz etmenin ozanlara özentiden ileri gidemediği, içerik olarak evrensel anlamda hiçbir şey yapılamadığı söylenir.

Ancak, birinin bir yerden başlaması gerekmektedir ve Bakırköylü Cem Karaca ile Modalı Barış Manço yüzlerini Doğu’ya çevirerek yola koyulmuştur.

Batı’daki yaşıtlarının yaptıklarına benzer politik bir tavır sergilemeseler de, ozan duruşunun devamıdır yaptıkları; günün sorunlarını saptarlar, söz yazarlar ve gelenekten beslenen çok sesli bir yorumla halka hitap ederler.

Akıma yeni isimler dahil olurken, tüm iyiniyete rağmen, bir takım yapaylıklar baş gösterir. Anadolu insanı türkülerinde, düğünlerinden askere alınmasına, doğal felaketlerden aç kalmasına kadar kendi yaşadıklarını anlatmaktadır. Oysa kent kökenli insanın gerçeği farklıdır ve yazılan bestelerde anlatılanlar öykünmenin ötesine geçemez.

Halk müzikçiler de ayaklanmıştır; kentsoylu bu gençlerin Anadolu kelimesini ağızlarına almadan önce türküleri ve folklorik özellikleri iyi tanımaları gerektiğini, ancak ondan sonra deneylere kalkışabileceklerini iddia ederler.

Sonuçta, hiçbir zaman tamamlanamamış, geliştirilememiş, oturmamış, disipline edilememiş bir tür çıkar ortaya.

Bu arada, TRT’nin katı denetimi de Anadolu Pop’un gelişmesini sekteye uğratan en önemli etkenlerden biri olur. Eleştirilere, yaratı tıkanıklığına, ticari adımlara karşın halk yine de Anadolu Pop’tan yana tavır koyunca, son çare olarak bu ürünlerin, tek yayım organı halindeki TRT’nin mikrofonlarından ve ekranlarından silinmesine karar verilir. Gecekondularda yaşayan, kente kabul edilmeyi bekleyen göçmenler tarafından dinlenmeye başlanan ve ‘dolmuş müziği’ diye nitelenen arabesk gibi, ‘Batı özentisi’ Anadolu Pop da devletin yayın organından dışlanacaktır.

Denetim, yeni model yerli popun kimlik arayışlarının ipini çekmeye karar verir ve bu akım misyonunu tamamlayamadan erimeye başlar.

Kentsoylu genç müzisyenler kafa göz yara yara yerli pop adına önemli adımlar atmıştır ama, bu tip engeller nedeniyle hiçbir zaman sağlıklı bir bileşim ortaya koyamamıştır. Doksanlar’da yerli popun patlayıp çatladığı dönemde müzik vitrinine oturacak yeni isimler, 70’li yılların yıldızları ağabeylerinden, ablarından kalan metodolojisi belirlenmiş bir bileşime, bir temele sahip olamamamın sancılarını yaşayacaktır...

Yine de, yerli 1968 kuşağının müzik serüveni bu kadar kısa sürede sona ermez ve katı denetime karşın kolay pes etmez Karacalar, Seldalar, Kızıloklar.

Birkaç yıl gecikseler de politikaya kulak kabartıp ortak harekete geçerler. 1970’lerin ağır sorunları ve kriz havası içinde halk hızla politize olurken Anadolu Pop bu değişime kayıtsız kalamaz.

O günlerde Anadolu Popçular’ın önemli bir bölümü ‘makas değiştirip’ popun yanına rockı da ekler. Bu isimler bir yandan progressive rockı folklorumuza yedirme denemeleriyle uğraşırken, diğer yandan söylemlerini sivrileştirerek, başkaldırarak halkın sorunlarını gündeme taşıma derdine düşer. Ne de olsa serde rockçılık vardır.

Geçmişe göre avantajlıdırlar; tarih boyunca ozanların ürettikleri muhalefet bireysel özellikler ve ‘yalnızlık’ içerirken, rock müzisyenleri, geniş kitlelerin desteğini sürekli yanlarında hisseder.

12 Mart 1971 Muhtırası’nın ardından bu grup hızla politikleşirken, söylemleri ve kullandığı dil de iyice sola meyleder.

Ortaya çıkan ürünler ozan geleneğine daha bir yakındır. Birçok toplumsal konuda halkı uyanık tutarken, egemen kesimin kararlarını hassasiyetle takibe başlamışlardır.

Ulusalcı müzisyenler halkın sorunlarıyla solun çözümlerini ortak paydada birleştirirken sağ kesim tarafından solcuların karşısına yerleştirilen Barış Manço ise, bir şekilde ‘renk vermeyerek’ orta yol tutturmak niyetindedir.

Yerli rockın liderleri Anadolu’yu ikinci plana çekip kentli temalara yönelmiş, ‘yoz müzik’ diye tanımlanan arabesk, büyük hızla boşlukları doldurarak Anadolu Pop/Rock’tan tiraj koparmaya girişmiştir.

Sonunda, 12 Eylül 1980 darbesiyle muhalif müziğe uzun süre ‘fiilen’ ara verilir, müzisyenler yurtdışında yaşamak zorunda kalır ve yeniden ayağa dikilmek hiç de kolay olmaz.

Gelelim bugüne ve kısa ‘neler yapılamadığını’ kısa kısa anımsayalım; 1968’i takip eden yıllar boyunca muhalif müzik küresel anlamda o görkemli duruşun yanına bir daha yaklaşamadı. Bugün ‘babalar’ diye onurlandırılan bir avuç 1968’linin orada burada gerçekleştirdiği bireysel etkinlikler, İnti İllimani gibi inatçı ve cefakar gruplar haricinde kimsenin sesi pek çıkmadı.

Acı ama gerçek; protest müziğin ünlüleri, balinalarla, çevre sorunlarıyla ilgilenirken, birkaç istisna dışında, özgürlükler adına ses getiren işler üretemedi.

1985’te Bob Geldof’un Afrika’daki açlara yardım amacıyla düzenlediği Live Aid büyük ilgi çekerken, 1994’deki ikinci Woodstock hayalkırıklığıyla sona erdi. Çeyrek yüzyıl sonra Woodstock’ta sahnelenenler geçmişin felsefesine, atmosferine çok uzaktı ve sevgiyle barışın yerine koyulan yeni manifesto açıkça maddiyattı.

Yıllar yılları kovaladı ve sıra 2005 yazındaki ‘Live 8’ organizasyonuna geldi. ‘Kara Kıta’nın sorunlarına ve az gelişmiş ülkelerin çaresizliğine dikkat çekme iddiasıyla düzenlenmiş konserler dizisi birkaç cılız sloganla, hiçbir iz bırakamadan unutulup gitti.

Ya ‘Irak İşgali’ ? Zamanında Vietnam Savaşı için ayağa kalkmış, yeri göğü inletmiş müzisyenlerin halefleri, sanatçılar, öğrenciler, gençler, sivil toplum kuruluşları, birkaç kısır tepki haricinde, bu nsanlık ayıbı ve vahşet karşısında kılını bile kıpırdatmayarak kötü sınav verdi.

Bizde ise ‘12 Eylül’ün baskısı, dayattığı kültür ile sonuçları hâlâ gündemde. Seksenler’de özgün müzik etiketiyle bir şeyler söylemeye çabalayan Ahmet Kaya ile birkaç grubun ardından Doksanlar’da ortaya çıkan gençler 1968 ruhunun armağan ettiklerinden, ‘sosyal hareketleri’nden, ilerici bakışından, dinamik arayışlarından, politik duruşundan uzak durumda.

Bireysel, içe dönük, apolitik ortamda büyüyen bugünün müzik tüketicisine farklı şeyler sunabilecek Grup Yorum gibi muhalif sesler de devre dışı.

Yeni tabloda muhalefeti sadece rockçılar üstleniyor artık. Moğollar, Bulutsuzluk Özlemi gibi köklü gruplar bu misyonu layıkınca yerine getirirken, bazı vitrinlik isimler kâh onların yanında, kâh çokuluslu kola firmasının konserlerinde boy göstererek sürekli ters köşe yapıyor müziksevere.

CUMHUR CANBAZOĞLU



Diğer Haberler

'YENİ BRANDO'
'YENİ BRANDO'
12 Nisan 2024 Cuma 10:53

'BÜYÜK USTA' 75 YAŞINDA
'BÜYÜK USTA' 75 YAŞINDA
29 Mart 2024 Cuma 11:10

‘YÜZÜNÜ BİLMEDİĞİMİZ ÜNLÜ’
‘YÜZÜNÜ BİLMEDİĞİMİZ ÜNLÜ’
20 Mart 2024 Çarşamba 11:56

'BAL MAHMUT'
'BAL MAHMUT'
17 Mart 2024 Pazar 10:56

'ALTIN ÇOCUK' 88 YAŞINDA
'ALTIN ÇOCUK' 88 YAŞINDA
15 Mart 2024 Cuma 13:00

FİLİZ AKIN: 'BİR RÜYA SATTIK İNSANLARA'
FİLİZ AKIN: 'BİR RÜYA SATTIK İNSANLARA'
14 Mart 2024 Perşembe 10:53