Bu Kalp Seni Unutur Mu

'LADIES FIRST, JAMES LAST'

02 Mayıs 2022 Pazartesi 18:24

60-70’lerin müzik aleminde orkestra şefi deyince, önce şöyle bir duruluyor ve ardından hafif öne meyledilerek saygıyla ceketler düğmeleniyor.

Orkestralar çok önemli. İşin olmazsa olmazı.

Türkiye’de de aynısı; şarkıcılar kadar orkestralar ile şefleri de çok popüler. Adları gazino neonlarında mutlaka en iyi yerlerde asılı.

Konumuz yabancılar; hani şu büyük orkestralarıyla dönemin gözde hafif müzik parçalarını yorumlayıp milyonluk albümlere imza atanlar.

Bizde plakların raflara alfabetik yerleştirildiği dönemde Batı’da ‘tür’e göre bölümler hizmette. Şeflerin yaptıkları ‘easy listening’ diye etiketleniyor.

Örneğin, Beatles’ın liste başı şarkısını alıyorlar, büyük orkestra için kendi tatlarıyla aranje ediyorlar ve yok satıyorlar.

Nedeni, insanların iyi bildikleri melodileri bir de 50-60 kişilik orkestradan ‘farklı’ duyma merakı.

Popüler şarkılarla yetinmiyorlar; klasik Batı müziği yapıtlarıyla halk müziklerinden örnekler de vaz geçilmezleri.

 

Siyah-beyaz TRT’nin gözdesi

James Last bizde en bilinen şef. Siyah-beyaz TRT’nin gözdesi. Yerli müzisyenler kadar ünlü. Günlük yaşamda hanımefendilere öncelik tanınırken yapılan espride bile var: ‘Ladies first, James Last…

17 Nisan 1928 Bremen doğumlu; asıl adı Hans Last. Kontrabasla başlayan müzik yaşamı barlarda bas gitarla devam ediyor.

Almanya’da birkaç yıl en iyi basçı seçildikten sonra orkestrasını kuruyor. Bas ile nefeslilerin öne çıktığı ‘big band’ aranjmanlarıyla kısa sürede ünleniyor. Orkestrayı yönetirken seyirciyi de şova dahil etmesi alameti farikası.

65 albümü dünya sıralamalarında üstlerde kabul görüyor. ‘This is James Last’ albümü İngiltere’de 48 hafta listede kalıyor.

100 milyona yakın plak sattığı söyleniyor; 20 altın plak, 14 platin plak ödülü var.

Sovyetler döneminde az sayıda sanatçının girebildiği Moskova’da Bolşoy Tiyatrosu’nda konser veriyor. Omuzlara alınıyor. Dönüşte Rus şarkılarını albümde topluyor…

 

Papetti sağlam müzisyen

Fausto Papetti’nin ise bizde özel dinleyicisi var. 1923 Sanremo doğumlu İtalyan alto saksafoncu ve klarnetçi. Sağlam müzisyen; caz kökenli aslında.

Sevilen parçaların enstrüman coverlarını büyük orkestrasıyla çalmaya başlıyor ve albüm kapaklarına az örtünmüş kadınların fotolarını koyuyor.

Yeşilçam’daki seks filmleri döneminin de ‘kıyakçı abisi’ bu arada. Telifin bilinmediği günlerde müziğinin kullanılmadığı avantür-seks filmi yok gibi.

Yeşilçam’ın emektar yapımcılarından biri, ister istemez Fausto Papetti uzmanı haline geliyor. Yazıhane duvarında raflardan birkaçını sadece Papetti’nin ‘Raccolta’ (toplama) serisine ayırmış. Başı sıkışan kapısını çalıyor: ‘… Abi, yok mu şöyle saksafonlu, iç gıcıklayıcı bir şey’. Olmaz mı, duvar senin’...

Fausto bu alemin kralı adeta. Şarkıları duyunca ‘bir hoş olduklarını’ söyleyenler çoğunlukta.

Adına Türkiye’de lokaller, birahaneler açılıyor. Abartı değil, tamamı gerçek…

 

Şeflerin şefi

Bir de işin babası var tabii; Frank Pourcel. Fransız müziğinin uluslararası pazardaki ilk yıldızı ve Raymond Lefevre ile Paul Mauriat gibi isimleri de zirve yoluna sokan isim.

1913 Marsilya doğumlu Pourcel yedi yaşında keman ve davul çalarak müziğe başlıyor; ardından caza gönül veriyor.

Klasik eğitimi sağlam ve kendine güveni tam. Plakçılara, denenmemiş bir tür öneriyor. Popüler ve klasik parçaları yaylılarla nefeslilere göre düzenleyip caz tadında albümler yapacak.

Ancak, plakçılar sıcak bakmayınca dans orkestralarında keman çalmaya devam ediyor.

Fikrinden vaz geçmiyor ve inatla 55 kişilik orkestra kuruyor. 1953’te ilk albümü Blue Tango/Limelight’ı yayınlıyor.

Çok parasız kalınca, klasik orkestraların tek tük popüler şarkıları da çaldığı New York’a gidiyor ve burada Only Lou, Diana gibi parçaları kendince yorumlayıp bir dolu ödül kazanıyor.

ABD’de tanıştığı Fransız yapımcı hayatını değiştiriyor ve Fransa’da albüm üstüne albüm yapıyor.

65 kişilik orkestrasını ritmik ve klasik enstrümanlar olarak ikiye ayırdıktan sonra kendi deyimiyle iki dalda müzik yapıyor: ‘varyete ve klasik’.

100’den fazla albüm çıkarmasına rağmen her seferinde başka yenilik peşinde.

En fazla satan uzunçalarları Amour Dans Et Violins ve Pagine Celebri. Concorde’u da unutmayalım tabii.

Bu arada Beatles ile ABBA’nın da repertuvarını ‘Pourcelvari’ soundla yorumlayıp listelerin üst sıralarında dolaşıyor.

Ölmeden önce şöyle konuşuyor: ‘Benim dönemim artık kapandı. Bugün hem zevkler ve hem paralar, hem de müzik bambaşka adreslerde’…

 

Binden fazla şarkı kaydediyor

Ustaları Pourcel’in izinden gidenler de büyük başarı kazanıyor. Paul Mauriat örneğin.

4 Mart 1925 Fransa Marsilya doğumlu şef, dört yaşında piyano çalmaya, 10 yaşında Marsilya Konservatuarı’nda eğitime başlıyor.

Klasik kulvarında fazla kalmayıp popüler işlere yöneliyor. Orkestra kurup 1940’larda Avrupa’yı geziyor.

1950’lerde Charles Aznavour, Maurice Chevalier gibi ünlülerin müzik direktörlüğünü yapıyor.

1969’da ise dünya turnesine çıkıyor. ABD, Kanada, Japonya, Brezilya, Güney Kore, Latin Amerika’yı dolaşıyor. Love is Blue sadece ABD’de bir milyondan fazla satıyor.

70’lerde erotik plak kapaklarında ısrar eden Mauriat, aralarında Sympathy, Taka Taka, Toccata, El Bimbo gibi onlarca hitin bulunduğu repertuvarı için 1000’den fazla şarkı kaydediyor…

 

Eurovision ondan sorulur

Pourcel’in bir başka öğrencisi Raymond Lefevre

20 Kasım 1929 Fransa doğumlu. 17 yaşında Paris Konservatuarı’na kabul ediliyor. Maddi durumu iyi olmadığından para kazanması gerekiyor ve okul sonrası piyasaya giriyor.

Kabarelerde piyano çalıyor, aranjmanlar yazıyor. Bir ara Frank Pourcel’in orkestrasına piyanist olarak katılıyor.

İlk plağını 1956’da 40 kişilik orkestrayla dolduruyor. Bu, aynı zamanda Dalida’nın da ilk plağı.

1950-60’larda Dalida başta olmak üzere Claude François, Richard Anthony gibi isimlerle, kendi adını taşıyan orkestrasıyla çalışıyor, kayıtlarda çalıyor.

Louis De Funes filmlerine müzik yazıyor. Dört kez Eurovision orkestralarını yönetiyor (1961,1962, 1963 yıllarında Monako için, 1970’te Lüksemburg için).

Hem düzenlemeci hem icracı olarak özellikle klasik müzik yapıtlarının popüler orkestrasyonlarında gayet başarılı oluyor...

 

Yeşilçam’ın flütçüsü

Bu isimler konunun vitrindeki şefleri. Tabii başkaları da var işin içinde.

Büyük orkestra kullanmak yerine kendi çalgılarını öne çıkartarak ünlenmiş birkaç ismi daha anımsayalım.

Yeşilçam’ın flütçüsü haline gelmiş Herbie Mann mesela.

Bossa novayı ABD ve Avrupa’ya ilk taşıyanlardan, caza yoğunlaşıp flütü caza monte edenlerden Mann’in bestelerinin yanında toplamaları da çok meşhur.

İtalyan trompetçi Nini Rosso, Romen panflütçü Gheorge Zamfir, adı asansör müzikçisine çıkmış Richard Cayderman da virtuoziteleriyle pazara eli değen diğer ustalardan…

CUMHUR CANBAZOĞLU



Diğer Haberler

'YENİ BRANDO'
'YENİ BRANDO'
12 Nisan 2024 Cuma 10:53

'BÜYÜK USTA' 75 YAŞINDA
'BÜYÜK USTA' 75 YAŞINDA
29 Mart 2024 Cuma 11:10

‘YÜZÜNÜ BİLMEDİĞİMİZ ÜNLÜ’
‘YÜZÜNÜ BİLMEDİĞİMİZ ÜNLÜ’
20 Mart 2024 Çarşamba 11:56

'BAL MAHMUT'
'BAL MAHMUT'
17 Mart 2024 Pazar 10:56

'ALTIN ÇOCUK' 88 YAŞINDA
'ALTIN ÇOCUK' 88 YAŞINDA
15 Mart 2024 Cuma 13:00

FİLİZ AKIN: 'BİR RÜYA SATTIK İNSANLARA'
FİLİZ AKIN: 'BİR RÜYA SATTIK İNSANLARA'
14 Mart 2024 Perşembe 10:53