Bu Kalp Seni Unutur Mu

'EN KÖTÜ FİLMLER HALK ADINA YAPILANLARDIR'

26 Ekim 2020 Pazartesi 10:32

Yönetimden yapıma, senaryodan oyunculuğa her şeyi tek başına kotarma isteği Woody Allen’in serüvenine benzetilen Moretti, filmlerinde aile bireylerine rol vermeye ve aynı oyuncularla birkaç kez çalışmaya özen gösterdi. Örneğin baba Luigi Moretti, yaşamını yitirdiği tarih 1991’e dek oğlunun bütün filmlerinde irili ufaklı rollerde gözükmüştü. Anne Agata Apicella da Aprile’de (1998) oynadı.
Apicella deyince konuyu açmakta yarar var; Moretti, Sevgili Günlüğüm’e (Caro Diario) kadar aşağı yukarı bütün filmlerinin baş kahramanına Michele Apicella adını verdi ve tüm söylemek istediklerini onun ağzından dile getirdi...
Sadece söyleyecek bir şeyi olduğu zaman kameranın ardına ve önüne geçen sanatçı, genelde şanslıydı; anlattıklarına inanan, para koymaktan çekinmeyen yapımcıları zorlanmadan buldu hep. Ayrıca basın da, sivri diline ve medya karşıtı laflarına rağmen ürettiklerini sürekli gündeme getirerek destek verdi.
İnsanlara saygısını, onların alışkanlıklarına ters işler yaparak gösterdiğini söylüyordu Moretti. ‘Filmlerimin çok fazla insana hitap etmediğini biliyorum. Birçoğu izlediğinde, ‘Bu da film mi?’ diyordur muhakkak. Ancak herkesin beğeneceği filmi yapmak gibi bir derdim yok’ diyordu ...
Sıra dışı filmleriyle yavaş yavaş zirveye yükselmeyi tercih etti ve her ortamda fikirlerini büyük bir inatla tekrarlayıp durdu.
Neydi Moretti’yi kariyerinde ilk sıralara taşıyan özellikler?
Öncelikle film yaparken genel eğilimleri, modaları, halkın beğenisini hiç önemsemedi ve bunu da açık dile getirdi. En kötü filmlerin halk adına yapılanlar olduğuna inanırken ticari filmlere de özde karşı çıkmadı.
Ticari film deyince işin tamamıyla argo ve basitlikle götürülmesine, mantık dışı senaryolarla, masallarla seyirciyle dalga geçilmesini eleştirdi.
Kolay tüketime prim tanıyan düşük düzeyde beğeniyi, tedavisi zor hastalığa benzetti. Her gece televizyon kanallarında, ‘halkın beklentisi’ diye pazarlanan türün onlarcasına ücretsiz ulaşıldığının altını çizdi ve insanları evlerinden çıkartıp sinemaya yönlendirmek için akıllı işler üretilmesi gerektiğine inandı.
Piera Detassis’in yazdığı Nanni Moretti kitabında yer alan bir söyleşide, umutsuzluğa düşmemek gerektiğini, kolay izlenemeyen film örneklerinin de zaman zaman büyük ilgi gördüğünü belirtiyor; 70’li yıllardaki Fassbinder sinemasının, 80’lerin başında da Yılmaz Güney sinemasının Avrupa çapında bulduğu ilginin onun da doğru yolda yürüdüğünü kanıtladığını anlatıyordu...
Babam ve Ustam’daki minik rolüyle sinemaya giren, ardından oyunculukla yönetmenliği bir arada götüren Moretti, hep özelden yola çıkıp genel konulara ulaşarak, kamerayı önce kendi yaşamına yönelterek gelecek eleştirileri baştan kabullenerek ilerliyordu. Sürekli ‘muhalefet filmleri’ yaparken iyi tanıdığı İtalyan toplumunun gerçeğini, propagandaya kaymadan, birçok yüzüyle aktarmayı başarıyordu. Doksanlı yılların ikinci yarısında Avrupa sinemasına ağırlığını koyması da işte bu samimiyete ve cesarete dayanıyordu.
Küçük oğlu Pietro’ya, 1996’da sol ittifak Ulivo’nun iktidara geldiği tarih olan ‘Nisan’ı (Aprile) göbek adı olarak veren ve yine aynı adla film çeken Moretti, Hollywood’a yenik düşen İtalyan sinemasını ayağa kaldırmaya çalışanlar arasında hep önde yürüdü. Sacher Film adını verdiği şirketiyle İtalyan yönetmenlere film yapma olanağı tanıdı. Roma’daki Nuovo Sacher adlı çok salonlu sinemasında, gösterime girme şansı zayıf filmleri sinemaseverlere ulaştırdı; stillerini yitirmeyen yönetmenleri sevdi ve bu tip yönetmenlerin gündeme gelmesi için Sacher Festival diye bir organizasyonu yaşama geçirdi. Son olarak da Tandem şirketiyle bu tür filmleri İtalya’nın çeşitli kentlerine dağıttı...

Yıl yıl Moretti
19 Ağustos 1953’de, öğretmen olan anne ve babasının tatil yaptığı, Bolzano yakınlarındaki Brunico’da doğan Moretti, Roma’da büyüdü ve bugüne dek hep bu kentte yaşadı. Dokuz yaşındayken ilk seyrettiği film John Ford’un Kahraman Süvariler’iydi. Lise sıralarında sinemaya merak sarıp sinemateklere gitmeye, sinemayla sporu bir arada sürdürmeye başladı. 1970’de İtalya Genç Milli Sutopu takımında ve İtalyan birinci liginde oynuyordu.
Politikayla yakından ilgiliydi ve lise sıralarında Troçkist akımlardan etkilenmişti. Liseden mezun olduktan sonra pul koleksiyonunu satıp bir Super8 kamera aldı ve sol öğretinin peşinden giden bir gencin sorunlarını anlattığı La Sconfitta’yı (Yenilgi) çekti. Birkaç kısa metraj yönetti ve ünlü yönetmenlere asistanlık yapmak üzere girişimlerde bulundu; ancak isteğini bir türlü gerçekleştiremedi. 
1976’da yine Super8’le ilk uzunmetrajlı denemesi Io Sono Autartico’yu (Ben Kendime Yeterim) çekti ve sinema kulüplerinde yapıt büyük ilgiyle karşılandı; RAI filmi satın alıp yayınladı.
Yönetmenliğin yanında oyunculuğu da deneyecekti. Aynı yıl Taviani’lerin yönettiği Babam ve Ustam’da bulduğu küçük bir rolden sonra asıl ünü Ecce Bombo’ya 1978’de yakaladı ve bu ikinci uzunmetrajıyla Cannes’da yarıştı Moretti. Profesyonelliğe ilk adımı diye değerlendirilen Ecce Bombo, gişede de Moretti’nin yüzünü güldürdü. 
Bir sonraki filmi Altın Düşler (Sogni D’Oro) 1981’de Venedik Film Festivali’ne katıldı ve jüri özel ödülü aldı. 1985’de ise Ayin Bitti’yle (La Messa e Finita) Berlin’de Gümüş Ayı kazandı.
1986’de yakın dostu Angelo Barbagallo’yla Sacher Film’i kurdu ve Mazzacurati’ye 1987’de Notte Italiana’yı, 1988’de Luchetti’ye Domani Accadra’yı çektirdi.
1989’da Kızıl Güvercin’le (Palombella Rossa) Cannes’da Eleştirmenler Haftası’na davet edildi. 1990’da ise İtalyan Komünist Partisi’ndeki değişim üzerine La Cosa adlı belgeseli üretti. 
1991’de Sacher şirketi Daniele Luchetti’nin Portaborse (Ayakçı) adlı filmine para yatırdı ve başroldeki sosyalist bakanı Moretti oynadı. O dönemin İtalyan politikasıyla ilgili açılımlarıyla büyük ilgi toplayan yapıt, Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde de gösterildi. Aynı yıl Moretti Roma’nın merkezinde Nuovo Sacher adlı sinema salonunu açtı.
1993’de Caro Diario’yu yaptı ve Cannes’da en iyi yönetmen ödülü aldı.
1995’te yürütülen seçim kampanyaları sırasında medya patronlarının İtalya’yı yönettiği savıyla çekilen L’Unico Paese Al Mondo (Dünyada Tek Ülke) adlı filme kısa metraj bir çalışmayla katkıda bulundu. 1995 tarihli La Seconda Volta’da, ‘Bir inanç uğruna işlenen cinayet masum mudur?’ sorusuna yanıt arayan Mimmo Calopresti’nin filmi La Seconda Volta’da (İkinci Kez) başrolü üstlendi.
1996’da oğlu Pietro doğdu ve 1998’de çektiği Aprile’yle Cannes’da yarıştı. 2001 tarihli filmi Oğul Odası Cannes’da Altın Palmiye aldı ve film İtalya adına Oscar aday adayı gösterildi. 
Devamında 2006’da Caimano’nu yönetti, 2008’de Antenello Grimaldi’nin Caos Calmo filminde başrolü üstlendi, 2011’de dünya çapında ilgi gören Bizim Papamız’ı (Habemus Papa) yönetti ve oynadı, 2015’te kesif dram Annem’i (Mia Madre) çekti. 
Sıra şimdi 2021’e hazırladığı Tre Piani filminde…

CUMHUR CANBAZOĞLU



Diğer Haberler

'YENİ BRANDO'
'YENİ BRANDO'
12 Nisan 2024 Cuma 10:53

'BÜYÜK USTA' 75 YAŞINDA
'BÜYÜK USTA' 75 YAŞINDA
29 Mart 2024 Cuma 11:10

‘YÜZÜNÜ BİLMEDİĞİMİZ ÜNLÜ’
‘YÜZÜNÜ BİLMEDİĞİMİZ ÜNLÜ’
20 Mart 2024 Çarşamba 11:56

'BAL MAHMUT'
'BAL MAHMUT'
17 Mart 2024 Pazar 10:56

'ALTIN ÇOCUK' 88 YAŞINDA
'ALTIN ÇOCUK' 88 YAŞINDA
15 Mart 2024 Cuma 13:00

FİLİZ AKIN: 'BİR RÜYA SATTIK İNSANLARA'
FİLİZ AKIN: 'BİR RÜYA SATTIK İNSANLARA'
14 Mart 2024 Perşembe 10:53