Bu Kalp Seni Unutur Mu

'ELİM, AYAĞIM TUTTUKÇA FİLM ÇEKECEĞİM' DEMİŞTİ

16 Eylül 2022 Cuma 21:55

‘Elim, ayağım tuttukça film çekeceğim’, demişti bir söyleşide Yeşilçam’ın ustalarından Memduh Ün; Seksen altısını sürdüğü günlerde tekrar kameranın ardına geçip Büyülü Fener filmi için setini Kilis’te kurmuştu.

Ülkü Tamer’in Allaben Öyküleri’den sinemaya aktaracağı bu filmle Yeşilçam serüvenine son vermeyi planlıyordu.

On iki yıl önce çektiği bol ödüllü Zıkkımın Kökü’nün ardından kalkıştığı bu proje sırasında yorulmuş, kemik erimesi, böbrek yetmezliği gibi rahatsızlıklardan birkaç kez tedavi altına alınmıştı. Yetiştirdiği usta yönetmenlerden Tunç Başaran, onun yarım bıraktığı yerden alıp Kadir İnanır-Fatma Girik’li filmi sonlandırmıştı…

Melodram ve polisiye denince akla gelen ilk isimlerden olan Memduh Ün, inişleriyle çıkışlarıyla, 88 kez yönetmenlik ve 118 yapımcılık serüveniyle Yeşilçam’ın simge isimlerinden biriydi. Bu zengin filmografiyi oluşturan bazı filmleri toplumun aynası olarak değerlendirilmiş, bazıları da yerin dibine sokulmuştu…

14 Mart 1920 tarihinde Kasımpaşa’da dünyaya gelmişti; babası polisti. Fakir bir ailede büyümüş, baba daha sonra maliyeye geçmiş ancak ailenin ekonomik durumunda pek düzelme olmamıştı.

Şehzadebaşı’ndaki sinemalara yakın oturuyorlardı; babasının maliyeci olması işe yaramış, haftada bedavaya dört, beş film izlerken sevdalanmıştı sinemaya. Ancak doktorluğu hedeflemişti önceleri. Tıp Fakültesi’ne girmiş; üçüncü sınıfa kadar da gelmişti. 1942 yılında futbola başlamış, Vefa ve Beşiktaş formalarını giymiş, toprak sahalarda yavaş yavaş ünlenmişti.

Futbol ağır basınca okulu bırakmıştı. Yirmili yaşlarının başındaydı ve para kazanması gerekiyordu. Çeşitli işlere girip çıktı. Bu arada, Ankara’ya gidip Devlet Demir Yolları’nda işe girmiş, Ankara Demirspor, Ankara Karması, Muhafızgücü, Adana Seyhanspor, Çukurova karmasında da oynamıştı.

Vatani görevi sonrası Nisan 1946’da İETT’e tahsil memuru olarak kabul edilmişti. Görevi, ev ev dolaşıp sayaçları okumaktı. Futbola 2. lig’deki İETT Gençlik Kulübü’nde devam ederken bir arkadaşı başrol oyuncusu arandığı haberini getirmişti.

Fiziği düzgündü ve paraya da gereksinimi vardı. 1947’de Seyfi Havaeri’nin yönettiği Damga adlı filmde Turhan Ün takma adıyla oyunculuğa başlamış, Sezer Sezin’le başrolü paylaşmıştı…

Başrole karşın pek hevesli görünmediği oyunculuğun yanında, sinemanın diğer yanlarıyla daha fazla ilgileniyordu. Yapımcılığı kafasına koymuştu; yönetmenliği de istiyordu. Sinema camiasından birtakım insanlarla tanışma olanağı bulmuştu ve bu bektörde kalmaya karar vermişti.

Dönemin ünlü yönetmenlerinin asistanlığını yapmak istemiş, ancak reddedilmişti. Tek başına öğrenecekti yönetmenliği. Aynı filmi defalarca izleyecek, notlar alacak, planları teker teker çizecek ve bunlar üzerine sürekli kafa yoracaktı.

İlk yapımcılığını 1951’de, Yakut Film’i birlikte kurduğu Dr. Arşavik Alyanak’ın yönettiği Hayat Acıları/Gülnaz adlı filmle gerçekleştirmişti. Yönetmenliğe ise Düşman Aşıklar filmi’yle başlamış, ancak çekimleri çok uzattığı ve sonuçtan memnun kalmadığı gerekçesiyle yapımcı tarafından işten uzaklaştırılmıştı. Film gösterime Mehmet Muhtar diye takma bir yönetmen adıyla çıkmıştı. Bu nedenle Ün’ün ilk filmi olarak 1954 tarihli Yetim Yavrular gösterilir. Başrolleri Muhterem Nur’la Eşref Kolçak’a verdiği bu filmin senaryo ve kurgusunu da üstlenmiş Ün, diğer filmlerinde de görüleceği üzere Hitchcockvari şekilde kameranın önüne de geçmiş, genelde zengin ve kötü kalpli iş adamlarını canlandırmıştı.

Ellili yıllarda, genelde köy melodramları çekmiş, piyasa işi senaryolar yazmış, tümüyle ticari kulvarda ürettikleri pek kabul görmemişti; ta ki Üç Arkadaş’a kadar. Sinemanın sanat yönüyle ve toplumsal misyonuyla fazla ilgilenmemiş biri olarak tanımlanan Ün herkesi şaşırtan bir film çekmişti. Senaryosunu Metin Erksan, Aydın Arakon, Muammer Çubukçu, Memduh Ün, Ertem Göreç, Atıf Yılmaz tarafından yazılmış Üç Arkadaş (Muhterem Nur, Fikret Hakan, Salih Tozan, Semih Sezerli), 50’lerde ‘sıradanlıkla’, melodram tacirliğiyle eleştirilmiş Ün’ü bir anda ‘iyi yönetmen’ düzeyine sıçratmıştı adeta.

Küçük, saf, temiz insanların minik dünyaları üzerine çekilmiş yapıt bazılarınca o zamana dek üretilmiş en iyi yerli film (1971’de yeniden ve renkli olarak çekmişti) diye nitelenirken, melodramlardan usananların yüreklerine su serpmiş, gerçekçi sinema yolunda önemli bir dönemeç olarak değerlendirilmiş, ayrıca, ardından gelecek birçok eli ayağı düzgün melodramlara da ön ayak olmuştu. Yine aynı dönemde, senaryosu Atıf Yılmaz tarafından kaleme alınmış, Mükerrem Kamil Su yapıtı, Kurtuluş Savaşı öyküsü Ateşten Damla’yla çıkışını sürdürmüştü.

İlk ciddi ödülü ise 1966’da 3. Antalya Film Şenliği’nde Namusum İçin’le kazandığı En İyi Yönetmen heykelciğiydi; Ün’ün sineması tam 32 yıl sonra Antalya’da bu kez ‘yaşam boyu onur ödülü’yle taçlandırılacaktı.

Ayrıca, yurt içi (Antalya, Adana, İstanbul, Ankara) ve yurt dışı (İtalya, İspanya, Almanya, Tunus, Hindistan, Fransa, Japonya) festivallerinde kazandığı ödüllerin yanı sıra Uluslararası İstanbul Film Festivali, Uluslararası Ankara Film Festivali ve Sinema Yazarları Derneği’ den de (SİYAD) onur ödülleri almıştı.

Fatma Girik’le yarım yüzyıla ulaşan o meşhur hayat arkadaşlığı ise Ölüm Peşinde adlı filmde başlamıştı; Girik’e aşık olan Ün, eşi Cahide Hanım’ın muhalefetine rağmen ilişkiyi sürdürmüş, güzel yıldıza Yeşilçam yolculuğunda büyük destek çıkmıştı. Bu aşkın bir heves olmadığı zamanla anlaşılmış ve ilişkilerin ipliğinin pazara çıkarmaya hazır bir ortamda basın onlara büyük saygı duymuştu.

Ün’ün önemi sıradan öykülere, sıradan, saf insanlara yönelttiği kamerasıyla yakaladığı duyarlı bakışta saklıydı. Bu insanların dramı, sevgisi, dayanışması, dostluğu Yeşilçam’da farklı bir pencere açmıştı. Yapıtları ticari olmasına ticariydi ama gerçekle kurgu arasında öyle bir denge yakalamıştı ki usta yönetmen, seyirci kolaylıkla özdeştiriyordu kendini öykülerle.

Ün’ü setinde bulunanlar, onun sert üslubuna karşın insan ilişkilerindeki sıcaklığından, fikir alışverişine verdiği önemden söz eder sürekli. Gerçekten de, elindeki senaryoya sıkı sıkıya bağlı kalmadan settekilerin de görüşlerine başvurur, ne düşündüklerini öğrenmek ister ve ortak bir şeyler üretmenin sevicini yaşardı.

Birçok türde yapıtlar üretmişti; şöyle bir bakışta akla gelenler arasında Keşanlı Ali Destanı, Ana Hasreti, Kırık Çanaklar, Aslan Pençesi, Yaprak Dökümü, Avare Mustafa, Savulun Battal Gazi Geliyor, Güllü Fato, Ana Hasreti, Toprak Ana, Ağrı Dağı Efsanesi, çocuk filmleriyle çocuk yıldızlar dönemini başlatan Ayşecik ve Sezercik Aslan Parçası, Kemal Sunal’la Garip, Postacı, Kanlı Nigar, Orhan kemal uyarlaması Devlet Kuşu vardı.

CUMHUR CANBAZOĞLU



Diğer Haberler

'YENİ BRANDO'
'YENİ BRANDO'
12 Nisan 2024 Cuma 10:53

'BÜYÜK USTA' 75 YAŞINDA
'BÜYÜK USTA' 75 YAŞINDA
29 Mart 2024 Cuma 11:10

‘YÜZÜNÜ BİLMEDİĞİMİZ ÜNLÜ’
‘YÜZÜNÜ BİLMEDİĞİMİZ ÜNLÜ’
20 Mart 2024 Çarşamba 11:56

'BAL MAHMUT'
'BAL MAHMUT'
17 Mart 2024 Pazar 10:56

'ALTIN ÇOCUK' 88 YAŞINDA
'ALTIN ÇOCUK' 88 YAŞINDA
15 Mart 2024 Cuma 13:00

FİLİZ AKIN: 'BİR RÜYA SATTIK İNSANLARA'
FİLİZ AKIN: 'BİR RÜYA SATTIK İNSANLARA'
14 Mart 2024 Perşembe 10:53