Bu Kalp Seni Unutur Mu

'ÇİZMEYİ AŞAN' YÖNETMEN: P.P.P.

06 Ekim 2020 Salı 10:19

45 yıldır yaşamıyor Pier Paolo Pasolini ama, fikirleriyle, yapıtlarıyla her dem güncel, hep aktif.  

P.P.P.’yi (1922-1975) bu derece saygın kılan, adına özel gösterimler düzenleten, ‘aşılamayan entelektüel’ düzeyine yükselten başarının sinemayla sınırlı olmadığını belirtmek gerek öncelikle.

Biçim ve içerik açısından birçok yenilik sunduğu sinemayla dünya vitrininde yer almasına karşın, yazarlığıyla, şairliğiyle, sinema eleştirmenliğiyle, kuramcılığıyla daha bir kabul görmüş, bu dallardaki becerisiyle daha bir saygı uyandırmış sanatçı O.

Öyküsüne gelince; sürekli tayini çıkan subay babasının peşinde İtalya’nın büyük bölümünü gezip, köylülerin zengin toprak sahipleriyle mücadelesine, ezilenin dramına şahit oluyor küçük yaşta.

Marksizme yöneliyor ve komünistliğin öcü gibi algılandığı günlerde İtalyan Komünist Partisi’ne yazılıyor. Faşizme karşı düşüncelerini kaleme aldığı, şiveyle şiir yazmakta ısrar ettiği üniversite yıllarının ardından göç ettiği Roma’da kısa sürede edebiyat çevrelerine girmeyi başarıyor ve senaryolar üretmeye başladığı Cinecitta ekibinden Fellini ve Bolognini’yle çalışma olanağı buluyor.
Aklında hep yönetmenlik var; şiirlerden, romanlardan sonra sıra filmler aracılığıyla da kolektif vicdanı sorgulamanın zamanının geldiğine inanıyor.

1961’de Dilenci’yle (Accattone) yönetmenliğe geçen

Pasolini bu dönemde Marksist ideolojiyle dinsel temaları bir arada yorumlamaya kalkışınca ‘Kilise’nin tepkisini çekiyor.

O güne kadar faşist idareyle, eşcinselliği gerekçe gösterilerek uzaklaştırıldığı Komünist Parti’yle çatışmış P.P.P.’nin karşısına bu kez de Kilise çıkıyor. La Ricotta’daki ‘küstahlığını’ affetmeyen Kilise’nin baskısı sonucu, filmde dinsel duyguları zedelediği gerekçesiyle dört ay hapis cezasına çarptırılıyor yönetmen.

Kesinlikle baskıdan yılacak biri değil; sıradan insanları oynattığı Aziz Matyas’a Göre İncil’de Hz. İsa’nın yaşamına getirdiği laik yorumla yine muhafazakarlarla ve ‘Kilise’yle takışmaktan çekinmiyor…

İlk yapıtlarında Gramsci’nin etkisiyle halka yönelip, halk adına burjuvayı ve dinsel istismarı sorgulayan Pasolini,

uğrunda baskılara göğüs gerdiği geniş kitlelerin neokapitalizmin peşinden farklı adreslere sürüklenmeye başladığını görünce bu kez elitlere film yapacağını söylüyor. Konuyla ilgili düştüğü dip not şu: ‘ Bu elit kesim burjuvanın değil, geri bıraktırılmış işçi ve köylü sınıfının içinden yeşerecek bir umut grubu olacak…’

Bir sonraki adımda ise, modern insanın kutsallık karşısındaki çaresizliğiyle, ekonomik refahın getirdiği cinsel özgürlüğün sonuçlarını son derece sert bir söylemle eleştiriyor. Bunu yaparken de, bir iki istisna dışında, tamamen amatör oyuncuları kullanarak doğallığı arıyor beyazperdede.

Ardından gelen, hazmı zor iki yapıt Teorem ile Domuz Ahırı muhafazakarlara karşı yönetmenin bir çeşit gövde gösterisi.

Yıl 1968; 20. Yüzyıl’ın en sert dönemeçlerinden biri. Meydanlarda özgürlük rüzgarları esse de bu derece keskin, antikonformist ve kışkırtıcı yapıtların kabullenilmesi hâlâ zor İtalya’da. ‘Sol’ Pasolini’yi fazla manevi işlere meyletmekle itham ederken, ‘Sağ’ da cinselliğin topuzunu kaçırdığını söylüyor.

Sonuçta, İtalyan Hükümeti Teorem’i müstehcenlikle suçlayıp yargılamaya çalışıyor ama, ‘Sanatsal endişe ağır basıyor’, gerekçesiyle yönetmen beraat ettiriliyor… Yetmişler’in başı Pasoloni’nin mücadelesinde bir mola adeta. ‘Yaşam Üçlemesi’ adını verdiği üçlemesini oluşturan, cinselliğin ağır bastığı apolitik filmler Decameron (1971), Canterbury Öyküleri (1972), 1001 Gece Masalları’yla (1974) beklenmedik pazar başarısı yakalıyor. Erotizmi bir özgürlük simgesi olarak değerlendiren filmlerin birden bu derece sisteme dahil edilmesinde pornografik bulunmalarının payı büyük…

Bu üç uslu filmin ardından De Sade’ın yapıtından esinlenen, baskıcı ve faşist yönetim karşıtı, müthiş provokatif ‘Salo ya da Sodom’un 120 Günü’ geliyor. Ortalık toz, duman.

Kutsal değerlerin ayaklar altına alındığı iddiasıyla harekete geçen sansür mekanizmasının filmi kesip biçmesi öfkenin dinmesine yetmiyor. Toplumun kurallarını hiçe sayan, ‘çizmeyi aşan’ bu yönetmen bir şekilde susmalı artık.

Kötü haber kapıda; aynı günlerde, Pasolini Roma/Ostia’da cinayete kurban gidiyor; tarih 2 Kasım 1975.

Devlet, olay sabahı katilin 17 yaşında bir genç olduğunu açıklıyor ama, ülkenin bilincini sarsarak gerçeklerin orta çıkmasına çabalayan, marjinal kişiliğiyle tutucuları kızdıran, toplumu zehirlediğine inanılan Pasoloni’den rahatsız olanların, tehlikeyi ortadan kaldırmak için neler yapabileceği de iyi biliniyor. Bu nedenle, o gün bugündür kapanmayan bir dava olarak sürüp gidiyor Pasolini cinayeti...

O ya da bu; sisteme, tabulara karşı yürüttüğü mücadelede fazla yalnız kalarak dik duruşunun karşılığını hayatıyla ödüyor P.P.P.

CUMHUR CANBAZOĞLU



Diğer Haberler

'YENİ BRANDO'
'YENİ BRANDO'
12 Nisan 2024 Cuma 10:53

'BÜYÜK USTA' 75 YAŞINDA
'BÜYÜK USTA' 75 YAŞINDA
29 Mart 2024 Cuma 11:10

‘YÜZÜNÜ BİLMEDİĞİMİZ ÜNLÜ’
‘YÜZÜNÜ BİLMEDİĞİMİZ ÜNLÜ’
20 Mart 2024 Çarşamba 11:56

'BAL MAHMUT'
'BAL MAHMUT'
17 Mart 2024 Pazar 10:56

'ALTIN ÇOCUK' 88 YAŞINDA
'ALTIN ÇOCUK' 88 YAŞINDA
15 Mart 2024 Cuma 13:00

FİLİZ AKIN: 'BİR RÜYA SATTIK İNSANLARA'
FİLİZ AKIN: 'BİR RÜYA SATTIK İNSANLARA'
14 Mart 2024 Perşembe 10:53