Bu Kalp Seni Unutur Mu

'ALÇAK SESLİ FİLMLERİN YÖNETMENİ'

19 Mart 2020 Perşembe 14:53

Yeşilçam’ın emektar yönetmenlerinden Zeki Ökten. On dokuz yaşında yönetmen asistanı olarak başlayan sinema serüveni 48 koca yılı geride bıraktıktan sonra 19 Aralık 2009’da bir hastahanede sona erdi.

Rakamların, ödüllerin, modaların, sloganların başrole çıkmadığı, emek ve sabrın sivrildiği, ağır başlı bir yönetmenin iyi senaristlerle yolunun kesiştiği, alçak sesli filmlerle bezeli öyküydü bu.

Ökten gerçekten sıra dışı sanatçıydı; bir dolu başarıya karşın kaç kişi yüzünü bilirdi ya da kaç kişi iddialı laflarına şahit olmuştu …
Haydarpaşa Lisesi’nde okurken tiyatroyla ilgilense de hep sinemaya gönül koyan, liseden hemen sonra mahalle arkadaşının yardımıyla Memduh Ün’ün setinden üçüncü asistanlık göreviyle Yeşilçam’a giriş yapan Ökten’in ilk yılları Nişan Hançer, Lütfi Akad, Halit Refiğ ve Atıf Yılmaz’a yönetmen yardımcılığı yaparak geçmişti.

1963’te tek başına yönetmenliğe kalkışarak Ölüm Pazarı’nı çekmişti çekmesine ama, birikiminin henüz yeterli olmadığını görmüş, Altan Erbulak, Tanju Gürsu, Erol Taş’lı film gişede fena iş yapmasa da Ökten’i tatmin etmemişti.

Atıf Yılmaz’ın yanına dönüp tam dokuz yılı asistanlıkla geçirerek gelecekteki yapıtlarına hazırlanmıştı adım adım.

Dokuzuncu yılın sonunda, güveni gelmiş, yeniden yönetmenliğe başlamıştı ama, bu kez de gelen teklifler dar bütçeli, sıradan prodüksiyonlardı.

Kadın Yapar, Ağrı Dağı’nın Gazabı, Bitirim Kardeşler gibi filmlerin ardından 1974’te yönettiği ‘Bir Demet Menekşe’, Ökten hanesine geçen ‘umut filmi’ olmuştu. Senaryosunu Selim İleri’nin yazdığı yapıt, melodrama fazla yeltenmeyen abartısız aşk öyküsüyle ve fondaki sağlam toplumsal bakışla çok beğenilmişti. Aynı yıl, yine Selim İleri’yle çalıştığı Askerin Dönüşü de olumlu eleştiriler almıştı.
Ancak, bu çıkışın ardı gelmemiş, Boş Ver Arkadaş, Hanzo, TRT’ ekranından beyazperdeye taşınan Kaynanalar, Pisi Pisi, Şaşkın Damat gibi ticari yanı ağır basan yapıtlar çekmişti. Pisi Pisi’nin, 13. Antalya Film Festivali’nden en iyi üçüncü film ödülünü getirdiği, Kaynanalar ile Pisi Pisi’nin senaryolarını yazdığı da unutulmamalıydı bu arada…

İkinci önemli çıkışını Kapıcılar Kralı ve Çöpçüler Kralı’yla gerçekleştirmişti. Kırsaldan göç edip varoşlarda kente kabulü bekleyenlerin özelinde, çarpıcı, ironik bir Türkiye fotoğrafı sunan Kapıcılar Kralı 1976’da Antalya Altın Portakal’da 2. film ile en iyi yönetmen ödüllerini alırken bu sonuç Umur Bugay seçiminin ne derece isabetli olduğunu göstermişti.

1978’de sıra, senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı, Türk sinemasında bütün zamanların en iyi on filminden biri kabul edilen yapıta imza atmaya gelmişti: Sürü.

Senaryo didaktik öğeler içerse de çok zengindi, diyaloglar gerçekçiydi ve feodal yapının çaresizliği ile ağırlığı, filmin her karesine sinmişti.

Sürü, çeşitli uluslararası festivallerde büyük ilgiyle karşılansa da, ödül olarak bunun karşılığını görememişti. 32. Locarno Film Festivali’nden gelen birincilik, bizim sinema yazarlarının derneği SİYAD’ın en iyi film ile en iyi yönetmen ödülleri ve de Londra festivalinde birincilik.

Yıllar sonra Batılı sinema kitapları tarafından iade-i itibar görse de Sürü, devamlı Yol’un gölgesinde kalarak bir türlü hak ettiği ilgiyi bulamamıştı. Melodramlar ve güldürülerle tanınan Ökten’in yalın, evrensel, sorgulayıcı anlatımı, Yılmaz Güney isminin gölgesinde kalmıştı…

Sürü ile yakalanan çizgi, Yılmaz Güney’in senaryosundan çektiği Düşman’la devam etmişti. Güncel olaylarla ekonomik açmazları bir arada sergileyerek kendine özgü bir yol çizmeye başlayan Ökten, Düşman’da yoksul, çaresiz insanların gerçeğini bu kez Çanakkale’ye taşımıştı. Aytaç Arman’ın ilk kez oyuncu olarak sivrildiği Düşman, 10. Antwerp Film Festivali’nde ve 30. Berlin Katolik Filmleri Festivali’nde en film seçilmişti…
Çıta artık yukarıdaydı ve Ökten’in işi daha da zorlaşmıştı. Selim İleri ve Yılmaz Güney’den sonra bu kez de Fehmi Yaşar’la iş birliğine giderek artarda Faize Hücum, Pehlivan ve Ses filmlerine imza atmıştı.

20. Antalya Film Festivali’nde en iyi film ve en iyi yönetmen ödülü kazanan Faize Hücum’da (1983) bankere para kaptırmış memurun çaresizliğini, Pehlivan’da (1984) ata sporumuz yardımıyla kötü kaderine dur demeye kalkışan gencin düş kırıklıklarını anlatmıştı. Pehlivan’a, güreş sahnelerinin uzun tutularak uluslararası piyasanın hedeflendiği gibi eleştiriler gelse de film 1982’yi bol ödülle kapamıştı…
Yeni dönem Ökten sinemasının en çarpıcı özelliği, yönetmenin piyasanın koşullarına aldırmadan, doğru bildiği yolda inatla ilerlemesiydi. Birkaç yıl önce Kapıcılar Kralı ve Çöpçüler Kralı’yla denediği kara mizahı, popüler ama altı iyi doldurulmuş, ‘biz kokan’ toplumcu söylemle destekleyerek yeniden komediye dönüş yapmıştı.

Davacı’da yine Umur Bugay’la, Bir Ceza Avukatı’nın Anıları kitabının açtığı yoldan giderek işlemeyen adalet sisteminden, hantal bürokrasiden söz etmişti.

Ardından bir başka ‘Kemal Sunal filmi’ Yoksul’la (1986) Eminönü Tahtakale’de bir hana sıkışmış çarpıcı tiplemelerle ‘Seksenler Türkiyesi’nin gözde söylemi ‘köşeyi dönmek’ üzerine, liberalizm üzerine, arabesk ekonomik düzen üzerine küçük ama önemli ve düzeyli bir film üretmişti. Hanın her odasında ayrı bir Türkiye’nin yaşadığı filmde Kemal Sunal’la Yaman Okay’ın performansı üst düzeydeydi. Ses ise, Türk sinemasının ‘12 Eylül’le yüzleştiği ilk filmlerden biriydi. İşkenceden yola çıkarak 12 Eylül mağdurlarının darbe sonrasında yaşadığı travmayı, sorulamayanları dile getiren yapıt, sansür baskısına rağmen böyle bir sorumluluk üstlenmesiyle övgü toplamıştı.
1988 tarihli Düttürü Dünya birçok bakımdan dikkat çekici bir açılımdı. Sıradan insanların çaresizlikle kuşatılmış minik dünyalarını sergilemede ustalaşmış Ökten, trajikomik öykülerine bir yenisini eklerken, Kemal Sunal’ın sıra dışı oyunuyla nitelikli bir toplumsal taşlamaya imza atmıştı. Evet, beyazperdede alışılmadık bir Kemal Sunal vardı ve mutlu son yerine tokat gibi çarpan gerçekle bitiyordu Ankara barlarında klarnet çalan Düt Düt’ün serüveni. Gişe hasılatı açısından Sunal filmografisine yakışmamasına karşın, saygın, nitelikli bir yorum olarak sinema tarihine geçmişti Düttürü Dünya…
1988’den sonra uzun süre sinemadan ayrı kalan Ökten, söyleyecek bir şeyleri olduğunda setlere dönüp çalışmıştı.

1992’de Kemal Sunal’ın ilk TV dizisi Saygılar Bizden’i yönetmişti ama, dizi ve televizyon ortamını sevemeyince devam etmemişti.

1995’te ise, tıkanmış yerli sinema sektörünü harekete geçirmek amacıyla üretilen ortak film projesi Aşk Üzerine Söylenmemiş Her şey’e Hep Aynı episoduyla katılmıştı. Ökten’in bölümü, diğerleri arasında sivrilse de sonuç pek parlak değildi.

1999’da 11. Uluslararası Ankara Film Festivali tarafından Aziz Nesin Emek Ödülü’ne layık görülen ünlü yönetmen, geçmişe gönderme yapan, elden kayıp giden değerleri anımsatan, imkânsız aşklara saygı duruşunda bulunan Güle Güle’yle dönüş yaparak suskunluğuna son vermiş, bu sevda masalı, sektörden de kabul görerek 37. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi film seçilmişti.

Güle Güle’de iş birliği yaptığı senarist Fatih Altınöz’le 2002’de bu kez Gülüm için bir araya gelen yönetmen, kuşak çatışması ve değişen değerler üzerine vasat denilebilecek bir yorum ortaya koymuştu.

2003’te 21. İstanbul Film Festivali tarafından, sanat kariyeri ödülle onurlandırılan Ökten’in Altınöz’le üçüncü kez bir araya gelip çektiği Çinliler Geliyor da (2006) sönük bir proje olarak hanesine yazılmıştı. Paranın insanı etkileme gücünü, ahlaki erozyonu sorgulayan yapıttaki nahiflik ve sadelik, yeni sinema seyircisinin beklentilerine, alışkanlıklarına uzak bir komediydi…

CUMHUR CANBAZOĞLU



Diğer Haberler

'YENİ BRANDO'
'YENİ BRANDO'
12 Nisan 2024 Cuma 10:53

'BÜYÜK USTA' 75 YAŞINDA
'BÜYÜK USTA' 75 YAŞINDA
29 Mart 2024 Cuma 11:10

‘YÜZÜNÜ BİLMEDİĞİMİZ ÜNLÜ’
‘YÜZÜNÜ BİLMEDİĞİMİZ ÜNLÜ’
20 Mart 2024 Çarşamba 11:56

'BAL MAHMUT'
'BAL MAHMUT'
17 Mart 2024 Pazar 10:56

'ALTIN ÇOCUK' 88 YAŞINDA
'ALTIN ÇOCUK' 88 YAŞINDA
15 Mart 2024 Cuma 13:00

FİLİZ AKIN: 'BİR RÜYA SATTIK İNSANLARA'
FİLİZ AKIN: 'BİR RÜYA SATTIK İNSANLARA'
14 Mart 2024 Perşembe 10:53