Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

29 OCAK 2016

28 Ocak 2016 Perşembe 21:05
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Vizyondaki yeni film sayısı beş. Notlarımız arasında yer alamayan tek yapımsa, ‘Her Şey Aşktan’ adlı yerli romantik komedi. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.

SPOTLIGHT
Aktör, senarist ve yönetmen Tom McCarthy, yönetmen koltuğuna oturduğu beşinci filmi ‘Spotlight’ ile ‘en iyi yönetmen’ dalında Oscar adayı. Zihne kazılan ilk filmi 2003 tarihli ‘The Station Agent / Hayatın İçinden’i izleyen filmlerinde, hep belli bir çizginin altına düşmemeyi başaran McCarthy, Jısh Singer ile birlikte kaleme aldıkları ‘Spotlight’la, kariyerinin en önemli işlerinden birine imza atmış. Yaşanmış olaylardan perdeye uyarlanan biyografik dram, Boston Globe gazetesinin Pulitzer ödülü kazanmış gazetecilerinin gerçek öyküsü. Globe’un başına yeni atanan cesur ve cevval genel yayın yönetmeni sayesinde araştırmacı bir ekibin oluşturduğu ‘spotlight’ ekibi, o güne dek üzerine düşülmeyen veya ‘çekinilen’ bir gerçeğin üzerine gitmeye karar verirler. Uzun yıllar boyunca Katolik kilisesine mensup rahiplerin, düzinelerce çocuğa yönelik cinsel istismarları, su yüzüne çıkar. Mark Ruffalo, Michael Keaton, Rachel McAdams, Liev Schreiber ve Stanley Tucci gibi usta isimlerin başı çektikleri kadro, ‘en iyi film’ dahil altı Oscar adayı olmuş filmin kozları arasında. Venedik Film Festivali’nden de ödülle dönmeyi başaran yapım, elini korkak alıştırmayan, aslan yürekli bir dram. Filmde yer alan rahiplerin taciz hikayelerinin içine girmektense, bu önemli haberi yapma dirayetini gösteren gazetecilerin ve habercilik kavramının ne olduğunun üzerine giden yapım, demokrasinin olmazsa olmaz maddelerinden belki de en önemlisinin üzerinde duruyor. Yerelden, evrensele uzanan tarihsel bir skandalın zaten bildik içeriği değil, McCarthy’nin derdi. Bu önemli ‘haberi’ yayımlamak için ellerinden geleni yapan ve sistemin hemen her dişlisine karşı durmaktan çekinmeyen özgür basının ve olması gereken gazeteciliğin hikayesi ‘Spotlight’. Tıkır tıkır işleyen kurgusu, işlevsel senaryosu ve genel ‘halet-i ruhiyesi’yle içi dopdolu bir film perdede duran. (4 / 5)

YALAN LABİRENTİ
Almanya, kendi tarihine ve sokaktaki ‘Alman’ın ruh altına bakıyor. Auschwitz kampında yapılanlar, Nazilerin savaş suçları, İkinci Dünya Savaşı’ndan on üç yıl sonra, genç ve cesur bir Alman savcı tarafından mercek altına alınır. Savaş sonrası, yaralar sarılmaya başlanmış durumdayken, yeni ekonomik göstergeler iyi giderken, Alman halkının anımsamak istemediği tek şey geride kalan savaş ve işlenen suçlardır. Bir gazetecinin, Auschwitz kampındaki komutanlardan birinin, öğretmenlik yaptığını ve çocukları yetiştirdiğini ortaya çıkarmasının ardından, genç savcı önderliğinde, savaş suçlarına ve Nazilere karşı müthiş bir mücadele başlar. Sokaktaki Alman vatandaşının 1960’lı yılların başındaki halet-i ruhiyesi, öykünün ana meselesi. Geçmişiyle hesaplaşmak isteyenler, bunu çabucak unutmak niyetindekiler veya halen pişmanlık duymadan yaşayan Naziler. Tarihi ve biyografik dram, gerçek karakterler üzerinden ülke vatandaşlarının tarih ve suçla yüzleşme, hesaplaşma evrelerine ‘içerden’ bakıyor. Ülkesi Almanya’nın, ‘yabancı dilde en iyi film’ Oscar aday adayı olan dramın yönetmen koltuğunda, ilk uzun metrajını imzalayan, aktör ve yapımcı kimliğine de sahip İtalyan sinemacı Giulio Ricciarelli oturuyor. Alexander Fehling ve André Szymanski’ye, Friederike Becht ve çekimlerin ardından hayata veda eden usta aktör Gert Voss eşlik ediyorlar. İlgi çekici tarihsel öykü, yüzleşme, vicdan, sorumluluk, suç, ceza gibi önemli kavramlar üzerinden, toplumsal bir ödeşme anlatısına tanıklığa çağırıyor izleyiciyi. (3 / 5)

ZOR SAATLER
1952’nin dondurucu Şubat’ında ABD’de yaşanmış gerçek bir kurtarma operasyonunu perdeye taşıyan tarihi dram, Casey Sherman ve Michael J. Tougias imzalı romandan uyarlanmış. Kriz anları ortaya çıkan kahramanlar ve onları bekleyen kocaman yürekler. Aksiyon ve romantizm katkılı dramı, zeki komedi ‘Lars and the Real Girl / Gerçek Sevgili’ ve bir yeniden çevirim olan ‘Fright Night / Korku Gecesi’ filmlerinden anımsayacağınız Craig Gillespie yönetmiş. Chris Pine, Casey Affleck, Ben Foster ve Eric Bana gibi ünlü aktörlere, İngiliz aktris Holliday Grainger eşlik ediyor. Çok şiddetli fırtına sonucu parçalanan tankerin imdadına, dört kahraman sahil güvenlik görevlisi yetişecektir. Tarihin en kayda değer kurtarma operasyonlarından biri olan olay, güçlü bir atmosferde ele alınmış. Klasik bir sinema perdede duran. Hamasi bir kahramanlık gösterisi izlediğimiz fakat öte yandan, sıradan insanların olağanüstü hallerde gösterdikleri dirayetle ilgili. İnsancıl ve romantizm katkılı yapım, usta İspanyol görüntü yönetmeni Javier Aguiressarobe’nin kamerasına çok şey borçlu. Carter Burwell imzalı orijinal müzik de oldukça hoş. Sözün özü, süresini hissettirmeyen, sürükleyici ve duygusal bir felaket filmi sizi bekleyen. (3 / 5)

İFTARLIK GAZOZ
Ege Bölgesi’ni mesken tutan nitelikli komediler ‘Dondurmam Gaymak’ ve ‘Entelköy Efeköy’e Karşı’ filmlerinin ardından Yüksek Aksu yazıp yönettiği üçüncü uzun metraj kurmacasıyla karşımızda. Yine aynı yörede, yönetmenin ‘yetiştiği’ topraklardayız. Muğla’nın Ula ilçesi. 1970’li yıllarda geçiyor hikaye. Tarım işçisi ailesiyle, tütün tarlasında vakit geçiren Adem, sınıfını iftiharla bitirmiştir. Yaz sıcağında, kendisini tanıyıp seven Gazozcu Cibar Usta’nın yanında çıraklık yapmaktır niyeti. Ailesinin de rızasıyla Cibar Kemal’in yanına, ‘eti senin kemiği benim’ şeklinde verilen Adem, hayatın türlü türlü gerçekleriyle karşılaşır uzun yaz boyunca. Ramazan ayı yeni başlamıştır ve Adem, oruç tutmaya özenir. Ege’nin sıcağında zordur oruç tutmak. Ya hayat? Komedisini bol tutup, gözyaşlarını ihmal etmeden, ülkenin sosyal gerçekliğine parmak basan, duygusal bir dram yapmış bu kez Yüksel Aksu. Bir büyüme, dostluk, aşk, olgunlaşma, inanç ve idealler hikayesi içine, ülkenin toplumsal dinamikleri ve tarihsel gerçekliği yerleştirilmeye çalışılmış. Eğitici ve dostane bir öğüt verir havası da var samimi anlatının. Bütün bu artıların yanında, öykünün tekdüzeliği, kafası ‘hafif’ karışıklığı ve belirgin biçimde tekrarcı gidişatı, dinamizmi yaralayıp, perdeye yansıyan anlatının boşluğa düşmesine yol açsa da, son toparlama ve duygusal noktalar, filmin naifliğine ve iyi niyetine inandırıyor bizi. Popüler komedyen Cem Yılmaz’ı filmin iki başrolünden birine yerleştiren ve Yılmaz’dan ‘oyuncu’ olarak ciddi verim alan yapımın diğer başrol oyuncusu, ilk kez kamera karşısına geçen küçük oyuncu Berat Efe Parlar. Ümmü Putgül, Okan Avcı ve Yılmaz Bayraktar gibi genç ve yetenekli isimlere, usta aktör Macit Koper de eşlik etmiş. Sadece öyküsünün geçtiği toprakların insanlarına değil, bütün ülkenin emekçi insanlarına şefkatle sarılan, onlara dostane öğütler veren, önemli anımsatmalar yapan hikaye, öyküdeki detay problemlerine, acemi tekrarlara, sarkma ve boşluklara rağmen, izlettiriyor kendini. Etrafı dolduran avam ve bomboş ticari popüler örneklerin yanında, ‘çalışılmış’ bir çaba. Sıcak ve hüzünlü bir masal tadı da bırakıyor yüreğinizin iç cebinde. (3 / 5) MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar