Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

28 MAYIS 2010

02 Nisan 2011 Cumartesi 21:29
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Bu haftanın film sayısı üç. Basın gösterimi düzenlenmeyen ´´Frozen´´ bir korku gerilim. Haftanın diğer iki filmi ise notlarımız arasında. İyi seyirler!

PUS
´Demek buraya yaşanacak yer diye geliyorlar; burası ölünecek yer desem daha doğru.´ Bu satırlar, Rainer Maria Rilke´nin ünlü eseri ´´Malte Laurids Brigge´nin Notları´´nın girişinden… Özellikle Behçet Necatigil çevirisiyle akıllara kazınmış dev romanın bu ilk cümlesi, Pirselimoğlu´nun meselelerini tanımlıyor sanki. Özellikle de ´´Pus´´u… Tayfun Pirselimoğlu´nun kapkara filmi, yönetmenin sinemasından alışık olduğumuz üzere, yine son derece tavizsiz ve ´doğru´ bir yapım. Pirselimoğlu´nun sinemasını seviyorum. Romanlarını, öykülerini, resimlerini ve kişiliğini de… Dertleri, bakışı, dünyayla ve yaşadığı gerçeklerle alıp veremediği olan, doğru, dürüst, mütevazı, nazik, düşünceli, duyarlı, neyse o olan bir ´sanatçı´. Filmlerine yansıyan da bu: Neyse o olması… Duyarlılık meselesi çok önemli. Sinema her şeyden önce kalple, yürekle, duyumsamakla ilgili bir sanat. Şiir gibi. Pirselimoğlu, bu dili biliyor. İzleyicisinden çaba bekliyor. Anlamasını, görmesini, kendini zorlamasını, katılmasını ve sonuçta duyumsamasını… Bu girizgâh, ´´Pus´´ için önemli. Türkiye gerçeklerini deşen, ´karanlık´ bir öykü anlatıyor film. Korsan DVD işi yapan bir karakter ve onu farklı ´ölüm´lerle buluşturacak beklenmedik bir olay. Suç, vicdan ve ölüm… İzole bir yalnızlık… İstanbul´un son hız büyüyen varoşlarından Altınşehir´de geçen öykü, ´burası neresi?´ dedirten filmlerden değil. ´Burası Altınşehir, İstanbul, Türkiye´ dedirtenlerden. Gerçeğin ta kendisi. Bazılarının, perdedekini gerçek gibi görmedikleri ´kesin bir gerçek´ üstelik. Nefes alıp veren, bir müddet duran, sonra kendi doğal hızıyla süren, acımasız, adaletsiz, çıkışsız, sert, sterillikten uzak bir gerçek. Filmin oyuncuları Ruhi Sarı, Mehmet Avcı ve Nurcan Ülger şahaneler. Her gün bir yerlerde fark etmeden yanımızdan geçen, varoşta yaşayan insanın öyküsü var ´´Pus´´ta. Büyük şehirle arasında gözle görünmeyen bir cam olan, apayrı bir yer ´Altınşehir´. Orada yaşananlar tamamen farklı bir düzlemde. Refleksleri ve alışkanlıkları bakımından, her türlü gidişata yön veren büyük ve acımasız ´sistem´ dışında kalan bir organizma sanki… Pirselimoğlu, kısa filmi ´´Dayım´´la çıktığı yolculukta, ´´Hiçbiryerde´´ ve ´´Rıza´´nın ardından yine bildiği, inandığı şeyi yapıyor. Durum tespiti, oldukça acı. Perdedeki, ölümle, acıyla, çıkışsızlıkla ve bunların müsebbibi olan sistemle ilgili öykü, gerçeğin ta kendisi. Yönetmenin yeni filmi ´´Saç´´ı da merakla beklediğimizi not düşelim.

ŞREK: SONSUZA DEK MUTLU
Şrek efsanesi, dördüncü filmle ´şimdilik´ sona eriyor gibi… Üç boyutlu olarak üstelik dev perdede IMAX izlenebilecek filmde kahramanımız, kötücül Rumpelstiltskin´in başına açtığı dertle mücadele ediyor. Şrek hiç var olmasaydı, olaylar nasıl gelişirdi sorusuna cevaplar arayan öykü, bizi geçmiş filmlerin karakterleriyle buluşturmayı da ihmal etmiyor. Şrek, Fiona, Eşek ve Çizmeli Kedi, üç boyutlu macerada yalnızlık, sadakat, aşk, sevgi ve dostluk kavramları etrafında dönen sürükleyici bir macera vaat ediyor izleyiciye. Dördüncü bölümün şarkıları da gayet hoş. The Carpenters´ın seslendirdiği ´Top of the World´, Lionel Richie´den ´Hello´ ve Stevie Wonder´dan ´For Once In My Life´, ciddi bir nostalji rüzgarı estiriyor salonda. Son tahlilde, serinin ilk iki filmi gibi olmasa da, karşınızda yine gülümseyerek izleyeceğiniz sevimli bir masal olduğunu hatırlatalım…

MURAT ERŞAHİN


 



Diğer Yazılar